Nur deryasının mübarek yunuslarından biridir. Onu Türkiye pek tanımaz. Simav’daki son on yılın nur talebeleri de onu hakkıyla tanımadı, duydular sadece. Bin dokuz yüz seksen yedi yılının son baharında tanıdım onu. İçinin samimiyeti, yüzünün tebessümünden okunuyordu. Pek konuşmazdı, sessiz ve sakin birisiydi.
O zamanlar, dershanede kaldığımız için bizi pek severdi. Sevdiği en değerli şeylerden birisi de dershaneye ikramda bulunmaktı. Ay geçmez, hafta geçmez, onun veya onun Muştu ailesinin bir ikramı olmasın. Dershaneye alınan çuval çuval şeker mi dersiniz, öğrencilere alınan adak kurbanlar mı dersiniz, dershaneye serilecek halılar mı dersiniz. Fatih Vakfı’nın yapımında himmeti çok ağabeylerden biri olduğunu duymuştum.
Son zamanlarda, hasta olduğu için derslere pek gelemezdi. Fakat mübarek geceleri kaçırmaz, oğlu Çetin Bey’in veya torunu Uğur’un yardımıyla gelirdi. Kalp hastasıydı. Üçüncü kalp krizinde de Allah onu, Kur’an’ın yüzü hürmetine korumuştu.
Onu en son bir yıl önce görmüştüm. Bir bayram günü ziyaretine gitmiştik. Eli ayağı titriyor, ayakta duramıyordu. Çok zor konuşuyor, konuştukları anlaşılmıyordu. Bize hitaben bir şeyler söylüyordu, ama ben anlayamıyordum. Yanımda bulunan Kemal Sevgi Bey, anladığını ima ederek “Evet, evet” dedi. “Dershaneye şeker söylemiştim, çocuklar alıp gönderdi mi?” dermiş. Bu gün ruhuna indirilen hatim duasında öğrendik ki beş gün önce yine bir çuval şeker göndertmiş. Ey Nurun şeker abisi, Allah da seni kabrinde ve ahirette gıdasız bırakmasın.
Deruni, mütevazı ve muhterem olan bu bilinmeyen gizli kahramanın anlatılması gereken daha birçok meziyeti vardır. Onun gıybet ettiğine hiç rastlamadım. Ümitsiz oluşunu hiç görmedim. Çalılardan, yerlerden tutunarak Çamdağı’nın Katranağacı Tepesi’ne çıkışını hiç unutamadım. O zat, her zaman vakur, kararlı ve müşfik bir sima taşırdı.
Onu, Nur deryasının Yunusu ve küfürle yapılan cihadın yavuzu yapan asıl hizmeti ise gerçekten anlatmaya ve dünyaya duyurmaya değer bir hizmettir:
1967–1968 yılları, Simav’daki Nur hizmeti bakımından, yersiz, yurtsuz ve kimsesiz yıllardır. 1971 Muhtırası’nın zulüm günleridir. Simav’da bir araya gelip ders yapabilen kişi sayısı beş altı kadardır. Bu kahramanların sohbet yapabilecek bir yerleri bile yoktur. Nereyi kiralamaya kalksalar, halk korkup kaçmaktadır. Yer bulmak imkânsızdır. Tam bu sırada kaymakam bey, yeni yapılan lojmanına taşınır. Çıktığı ev Muştu ailesinindir. O zamanlar kaymakamların oturduğu bu evi, Rıfat Muştu Ağabey, en yakın çevresinin ve bütün komşularının karşı çıkmasına rağmen, dershane olarak verir. Daha sonra, yeni yaptığı evin üstündeki geniş salonlu daireyi de hizmete açar. O karanlık yılları aydınlatan nurlu evlerin sahibi olur.
Rıfat Muştu Ağabeyin bu imanlı ve kararlı şahsiyeti, zamanla çevrede makes bulur. Onun muhterem ailesi de onu kucaklar ve davasında yalnız bırakmaz. Bu gün Simav’da Muştuların Kur’an hizmetini bilmeyen yoktur. 1999 Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü, bir cuma akşamı, Allah’ın huzuruna çifte bayram zamanı varan Hacı Rıfat Muştu Ağabey’imize Cenabı Haktan rahmet niyaz ederiz. Ruhun şad olsun ey zamanımızın Eyyubel Ensarisi misali zatlardan biri olan ağabey. Selam sana, muştular sana.
İbrahim Köse
O zamanlar, dershanede kaldığımız için bizi pek severdi. Sevdiği en değerli şeylerden birisi de dershaneye ikramda bulunmaktı. Ay geçmez, hafta geçmez, onun veya onun Muştu ailesinin bir ikramı olmasın. Dershaneye alınan çuval çuval şeker mi dersiniz, öğrencilere alınan adak kurbanlar mı dersiniz, dershaneye serilecek halılar mı dersiniz. Fatih Vakfı’nın yapımında himmeti çok ağabeylerden biri olduğunu duymuştum.
Son zamanlarda, hasta olduğu için derslere pek gelemezdi. Fakat mübarek geceleri kaçırmaz, oğlu Çetin Bey’in veya torunu Uğur’un yardımıyla gelirdi. Kalp hastasıydı. Üçüncü kalp krizinde de Allah onu, Kur’an’ın yüzü hürmetine korumuştu.
Onu en son bir yıl önce görmüştüm. Bir bayram günü ziyaretine gitmiştik. Eli ayağı titriyor, ayakta duramıyordu. Çok zor konuşuyor, konuştukları anlaşılmıyordu. Bize hitaben bir şeyler söylüyordu, ama ben anlayamıyordum. Yanımda bulunan Kemal Sevgi Bey, anladığını ima ederek “Evet, evet” dedi. “Dershaneye şeker söylemiştim, çocuklar alıp gönderdi mi?” dermiş. Bu gün ruhuna indirilen hatim duasında öğrendik ki beş gün önce yine bir çuval şeker göndertmiş. Ey Nurun şeker abisi, Allah da seni kabrinde ve ahirette gıdasız bırakmasın.
Deruni, mütevazı ve muhterem olan bu bilinmeyen gizli kahramanın anlatılması gereken daha birçok meziyeti vardır. Onun gıybet ettiğine hiç rastlamadım. Ümitsiz oluşunu hiç görmedim. Çalılardan, yerlerden tutunarak Çamdağı’nın Katranağacı Tepesi’ne çıkışını hiç unutamadım. O zat, her zaman vakur, kararlı ve müşfik bir sima taşırdı.
Onu, Nur deryasının Yunusu ve küfürle yapılan cihadın yavuzu yapan asıl hizmeti ise gerçekten anlatmaya ve dünyaya duyurmaya değer bir hizmettir:
1967–1968 yılları, Simav’daki Nur hizmeti bakımından, yersiz, yurtsuz ve kimsesiz yıllardır. 1971 Muhtırası’nın zulüm günleridir. Simav’da bir araya gelip ders yapabilen kişi sayısı beş altı kadardır. Bu kahramanların sohbet yapabilecek bir yerleri bile yoktur. Nereyi kiralamaya kalksalar, halk korkup kaçmaktadır. Yer bulmak imkânsızdır. Tam bu sırada kaymakam bey, yeni yapılan lojmanına taşınır. Çıktığı ev Muştu ailesinindir. O zamanlar kaymakamların oturduğu bu evi, Rıfat Muştu Ağabey, en yakın çevresinin ve bütün komşularının karşı çıkmasına rağmen, dershane olarak verir. Daha sonra, yeni yaptığı evin üstündeki geniş salonlu daireyi de hizmete açar. O karanlık yılları aydınlatan nurlu evlerin sahibi olur.
Rıfat Muştu Ağabeyin bu imanlı ve kararlı şahsiyeti, zamanla çevrede makes bulur. Onun muhterem ailesi de onu kucaklar ve davasında yalnız bırakmaz. Bu gün Simav’da Muştuların Kur’an hizmetini bilmeyen yoktur. 1999 Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü, bir cuma akşamı, Allah’ın huzuruna çifte bayram zamanı varan Hacı Rıfat Muştu Ağabey’imize Cenabı Haktan rahmet niyaz ederiz. Ruhun şad olsun ey zamanımızın Eyyubel Ensarisi misali zatlardan biri olan ağabey. Selam sana, muştular sana.
İbrahim Köse