Konuya cevap cer

Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 52 - Din ve İlimle Meşgul Olanların Hediye Almaları


[TAVSIYE]Aziz sıddık kardeşlerim,



 Şimdi bir emrivaki  karşısında bulunuyorum. Benim iaşem için her gün iki buçuk banknot, hem  yeniden benim için bir hane—mobilyasıyla beraber ve istediğim  tarzda—yaptırmak için emir gelmiş. Halbuki elli-altmış senelik bir  düstur-u hayatım bunu kabul etmemek iktiza eder. Gerçi  Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyede bir iki sene maaşı kabul ettim, fakat o  parayı kitaplarımın tab’ına sarf ederek ve ekserini meccânen millete  verip, milletin malını yine millete iade ettim.

 Şimdi eğer mecbur  olsam ve size ve Risale-i Nur’a zarar gelmemek için kabul etsem, yine  ileride millete iade etmek üzere saklayacağım. Zaruret-i kat’iye  derecesinde, kendime yalnız az bir parça sarf edeceğim. İşittim ki, eğer  reddetsem, onlar, hususan lehimde iaşem için çalışanlar gücenecekler.  Ve aleyhimde olanlar diyecekler: “Bu adam başka yerden iaşe ediliyor.”  O bedbahtlar, iktisadın hârikulâde bereketini bilmiyorlar ve iki günde  beş kuruşluk ekmek bana kâfi geldiğini görmemişler ki, bütün bütün  asılsız bir evhama kapılıyorlar.


Eğer kabul etsem,  yetmiş senelik hayatım gücenecek ve bu zamandan haber verip tama’ ve  maaş yüzünden bid’alara giren ve ihlâsı kaybeden âlimleri tokatlayan  İmam-ı Ali Radıyallahu Anh dahi benden küsecek ihtimali var ve  Risale-i Nur’un hakiki ve sâfi olan ihlâsı beni de ihlâssızlıkla itham  etmek ciheti var. Ben, hakikaten tahayyürde kaldım.


  Ben  işittim ki, eğer kabul etmesem, beni daha ziyade sıkacaklar ve belki  Risale-i Nur’un tam serbestiyetine ilişecekler. Hattâ şimdiki  tazyikleri, beni o iaşe tek*liflerine mecbur etmek içinmiş. Madem hâl  böyledirاِنَّ الضَّرُورَاتِ  تُبِيحُ الْمَحْظُورَاتِ kaidesiyle, zaruret derecesinde olsa, inşaallah zarar vermez. Fakat ben reddettim reyinize havale ediyorum.


 (Emirdağ Lâhikası-l sh: 24)


[/TAVSIYE]




[TAVSIYE]Ben işittim ki, benim iaşeme ve istirahatime buradaki hükûmet  müracaat etmiş, kabul cevabı gelmiş. Ben bunların insaniyetine  teşekkürle beraber, derim:


 En ziyade muhtaç  olduğum ve hayatımda en esaslı düstur olan, hürriyetimdir. Asılsız  evham yüzünden, emsalsiz bir tarzda hürriyetimin kayıtlar ve  istibdatlar altına alınması, beni hayattan cidden usandırıyor. Değil  hapis ve zindanı, belki kabri bu hale tercih ederim. Fakat, hizmet-i  imaniyede ziyade meşakkat ise ziyade sevaba sebep olması bana sabır ve  tahammül verir. Madem bu insaniyetli zatlar benim hakkımda zulmü  istemiyorlar, en evvel benim meşru dairedeki hürriyetime  dokundurmasınlar. Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.


Evet, on dokuz sene  bu gurbette yalnız iki yüz banknot ile, şiddetli bir iktisat ve  kuvvetli bir riyazet içinde kendini idare ederek, hürriyetini ve izzet-i  ilmiyesini muhafaza için kimseye izhar-ı hâcet etmeyen ve minnet  altına girmeyen ve sadaka ve zekât ve maaş ve hediyeleri kabul etmeyen  bir adam, elbette iaşeden ziyade, adalet içinde hürriyete muhtaçtır.[/TAVSIYE]


 (Emirdağ Lâhikası-l sh: 18)



[TAVSIYE]Bilirsiniz ki, kendim sadaka ve yardımları kabul etmediğim gibi,  öyle yardımlara da vesile olamadığımdan, kendi elbisemi ve lüzumlu  eşyamı satıp o parayla kendi kitaplarımı, yazan kardeşlerimden satın  alıyorum. Tâ Risale-i Nurun ihlâsına dünya menfaatleri girmesin, bir  zarar vermesin ve başka kardeşler de ibret alıp hiçbir şeye âlet  edilmesin.


 (Emirdağ Lâhikası-l sh: 272)

[/TAVSIYE]



[TAVSIYE]Safranbolu, Eflâni Nahiyesi Mülâyim Köyünde mütekait muallim bir  kardeşimiz ve Nurun has şakirdi, Nurların neşri ve tab’ı için âdetâ  sermayesinin kısm-ı âzamını teberru etmek istiyor, kabulünü rica ediyor.  Ben, bu hâlis ve has kardeşimizin fedakârâne ve hâlisane ricasını  reddedemiyorum. Ve dünya malları kaide-i şahsiyeme girmediği ve  muavenetleri kendime kabul etmediğim için, bu işteki maslahatı da  bilemiyorum. İki Isparta’nın kahramanlarına ve Hüsrev ve Tahirî ve  arkadaşlarına ve Nazif ve refiklerine bu meseleyi havale ediyorum.  Nurun neşri için böyle çok büyük bir hayır ve sevaba mâni olamam. Sizler  ya bütün niyet ettiği miktarı, veyahut bir kısmını, iki hisse ile,  biri büyük Isparta’nın, biri küçük Isparta’nın makinelerine verilsin.  Onun istediği gibi, ya teberru veya ileride başka muavenet edenler gibi  bir mukabele nev’inde, ya Nurlardan veya başka bir istediği ne varsa  vermek suretiyle o has kardeşimizi memnun edersiniz.


 (Emirdağ Lâhikası-l sh: 182)


[/TAVSIYE]



[DIKKAT]Bu mektubda dikkati  çeken ehemmiyetli noktalar var: Evvela, muaveneti yapmak isteyen hâlis  bir Nur şakirdidir. Saniyen, yapılmak istenen yardım hemen kabul  görmüyor, ancak hayra mani olmak endişesiyle reddedilmiyor. Salisen,  yapılmak istenen yardımın bir kısmının alınması teklifi getiriliyor.  Çünkü hissî bir heyecan anında böyle büyük bir yardım yapılmak  istenmiş olabilir. Rabian, bu yardım bir borç şeklinde olması veya  karşılığında kitab verilmesi gibi şıklar ortaya konulup muavenetin,  ihlas ve samimiyetinin tam tebarüzüne çalışılmaktadır. Bütün bu  tekliflere rağmen muavenette yine ısrar gösteriliyorsa, o zaman tam  bir gönül rahatlığı mevzubahis demektir. 


[/DIKKAT]



[TAVSIYE]Bu gece hiç görmediğim bir itab, bir tâzip suretinde mânevî bir şiddetli ihtar ile denildi ki:



 “Dünyaya, zevke, keyfe tenezzül etmemekle Nurlardaki ihlâs ve istiğnâyı muhafazaya mükelleftin. Ve bu asırda


  يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ (İbrahim Sûresi, 14:3) sırrıyla  dünyayı dine tercih etmek ve bilerek elması şişeye tebdil etmek olan  hastalığa, Nur vasıtasıyla çalışmaya vazifedardın. Yüz tecrübenizle  de anladın ki, insanların hediyeleri, ihsanları, yardımları, sana  dokunuyor, hattâ seni hasta ediyor. Hergün eserini, tecrübesini  görüyorsun. Senin en ziyade itimad ettiğin ve Risale-i Nur’un fedakâr  kahramanlarının yüzlerini Risale-i Nur’un hizmetinden ziyade kendi  istirahatine çevirmeye sebebiyet verdin, ilââhir...” diye daha mânen çok  söylenildi diye beni tam tekdir etti. Hattâ şimdi bir mânevî tokattan  dahi korkuyorum. Bu hâdisenin çare-i yegânesi, bu otomobili alan sizler  ilân edeceksiniz ki, “Bu kardeşimiz Said, bunu kabul edemedi, mânevî,  dehşetli bir zarar hissetti.”


 (Emirdağ Lâhikası-l sh: 231)


[/TAVSIYE]


 [TAVSIYE]Üstadımız gençliğinde bu kadar muhtaç değildi. Tek başına yaşadığı  zamanlar pek az bir masraf kendisine kâfi idi. Şimdi pek çok  talebelerine tayın verdiği ve birkaç hastalıkla hasta bulunduğu bir  zamanda, o istiğna düsturunun muhafazası için, rahmet-i İlâhiye onu  mukabilsiz hediyelerden hasta ediyor.


(Emirdağ Lâhikası-ll sh: 228)


[/TAVSIYE]


[TAVSIYE]






وَكُنْ قَادِرِىَّ الْوَقْتِ لِلَّهِ مُخْلِصًا * تَعِيشُ سَعِيدًا صَادِقًا بِمُحَبَّتِى




İlm-i cifirle mânâsı:



 “Ey Said! Sen, zamanın Abdülkadiri ol, ihlâs-ı tâmmı kazan, fakrınla beraber maişetini düşünme, nâstan minnet alma ismin ‘Said’ olduğu gibi maişette de mes’ud olacaksın.  Muhabbetimde sâdık olduğundan ve ihlâsa çalıştığından, Hulûsi gibi  muhlis talebeler ve yardımcılar ve Süleyman, Bekir gibi sâdık  hizmetkârlar ve Sabri gibi tam takdir edici ve ciddi müştak talebeler  size verilmiş.” 


(Sikke-i Tasdik-i Gaybî sh: 152)



[/TAVSIYE]



[TAVSIYE]Ben maddî ve mânevî herşeyimi feda ettim, her musibete katlandım, her  işkenceye sabrettim. Bu sayede hakikat-i imaniye her tarafa yayıldı. Bu  sayede Nur mekteb-i irfanının yüz binlerce, belki de milyonlarca  talebeleri yetişti. Artık bu yolda, hizmet-i imaniyede onlar devam  edeceklerdir. Ve benim maddî ve mâ*nevî herşeyden ferağat mesleğimden  ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için  çalışacaklardır. 


(Emirdağ Lâhikası-ll sh: 80)[/TAVSIYE]




[TAVSIYE]Yanında bulunan talebelerini aynı kendisi gibi zekât ve hediye  almaktan men etmek. Onları da yalnız rıza-yı İlâhî için çalıştırırdı.  Hattâ çok zamanlar talebelerini kendi iaşe ederdi. 


(Tarihçe-i Hayat sh: 48)


[/TAVSIYE]


[TAVSIYE]Ey kardeşlerim! Eğer ehl-i dünyanın dalkavukları ve ehl-i dalâletin  münafıkları, sizi, insaniyetin şu zayıf damarı olan tamah yüzünden  yakalasalar, geçen hakikati düşünüp, bu fakir kardeşinizi nümune-i  imtisal ediniz. Sizi bütün kuvvetimle temin ederim ki, kanaat ve  iktisat, maaştan ziyade sizin haya*tınızı idame ve rızkınızı temin eder.  Bahusus size verilen o gayr-ı meşru para, sizden, ona mukabil bin kat  fazla fiyat isteyecek. Hem her saati size ebedî bir hazineyi açabilir  olan hizmet-i Kur’âniyeye sed çekebilir veya fütur verir. Bu öyle bir  zarar ve boşluktur ki, her ay binler maaş verilse, yerini dolduramaz. 


(Mektubat sh: 418)


[/TAVSIYE]



[TAVSIYE]Menfaat-i maddiye cihetinden gelen rekabet, yavaş yavaş ihlâsı kırar.  Hem netice-i hizmeti de zedeler. Hem o maddî menfaati de kaçırır.


  Evet, hakikat ve  âhiret için çalışanlara karşı bu millet bir hürmet ve bir muavenet  fikrini daima beslemiş. Ve bilfiil onların hakikat-i ihlâslarına ve  sâdıkane olan hizmetlerine bir cihette iştirak etmek niyetiyle,  onların hâcât-ı maddiyelerinin tedarikiyle meşgul olup vakitlerini zayi  etmemek için, sadaka ve hediye gibi maddî menfaatlerle yardım edip  hürmet etmişler. Fakat bu muavenet ve menfaat istenilmez, belki  verilir. Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla, lisan-ı hal ile dahi  istenilmez. Belki ummadığı bir halde verilir. Yoksa ihlâsı zedelenir.  Hemوَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَاتٖى ثَمَنًا قَلٖيلًا(Bakara Sûresi, 2:41)âyetinin nehyine yanaşır, ameli kısmen yanar.



 İşte bu maddî  menfaati arzu edip muntazır kalmak, sonra nefs-i emmâre, hodgâmlık  cihetiyle, o menfaati başkasına kaptırmamak için, hakikî bir kardeşine  ve o hususî hizmette arakadaşına karşı bir rekabet damarı  uyandırır. İhlâsı zedelenir, hizmette kudsiyeti kaybeder, ehl-i hakikat  nazarında sakîl bir vaziyet alır. Ve maddî menfaati de kaybeder.


 (Lem’alar sh: 164)


[/TAVSIYE]


[TAVSIYE]Derd-i maişet zaruretine karşı, iktisat ve kanaatle  mu*kabele etmeye zaruret var. Menfaat-i dünyeviye, çok ehl-i hakikati,  ehl-i tarikatı dahi bir nevi rekabete sevk ettiği için endişe ederim.  Risale-i Nur şakirdleri içinde şimdiye kadar bu cihet onları  zedelememiş. İnşaallah yine zedelemez. Fakat herkes bir ahlâkta  olamaz. Bazıları meşru dairede rahatını istese de, itiraz edilmemeli.  Zarurete düşen bir şakird zekâtı kabul edebilir. Risale-i Nur’un  hizmetine hasr-ı vakit eden rükünlere ve çalışanlara zekâtla yardım  etmek de Risale-i Nur’a bir nevi hizmettir.



 Hem yardım edilmeli.  Fakat hırs ve tamah ve lisan-ı hal ile istemek olmamalı. Yoksa, ehl-i  dalâlet ki, hırs ve tamah yolunda dinini feda etmiş onlar nazarında  kıyas-ı binnefs cihetiyle, “Risale-i Nur’un bir kı*sım şakirdleri dahi,  dinini dünyaya âlet ediyorlar” diye çirkin bir ithamla taar*ruzlarına  meydan açar. 


(Kastamonu Lâhikası sh: 223)


[/TAVSIYE]


[TAVSIYE]Hakikî ihlâslı Nurcular, menfaat-i maddiyeye ehemmiyet vermedikleri  gibi, bir kısmı, âzamî iktisat ve kanaatle ve fakirü’l-hal olmalarıyla  beraber, sabır ve insanlardan istiğna ile ve hizmet-i Kur’âniyede  hakikî bir ihlâs ve fedakârlıkla ve çok kesretli ve şiddetli ehl-i  dalâlete karşı mağlûp olmamak için ve muhtaçları hakikate ve ihlâsa  dâvet etmekte bir şüphe bırakmamak için ve rızâ-yı İlâhîden başka o  hizmet-i kudsiyeyi hiçbirşeye âlet etmemek için, bir cihette hayat-ı  içtimaiye faydalarından çekiniyorlar. 


(Emirdağ Lâhikası-ll sh: 170)[/TAVSIYE]


[TAVSIYE]Sahabelerin senâ-i Kur’âniyeye mazhar olan îsâr  hasletini kendine rehber etmek, yani, hediye ve sadakanın kabulünde  başkasını kendine tercih etmek ve hizmet-i diniyenin mukabilinde gelen  menfaat-i maddiyeyi istemeden ve kalben talep etmeden, sırf bir  ihsan-ı İlâhî bilerek, nâstan minnet almayarak ve hizmet‑i dini*yenin  mukabilinde de almamaktır. Çünkü, hizmet-i diniyenin mukabilinde  dünyada birşey istenilmemeli ki, ihlâs kaçmasın. Çendan hakları var  ki, ümmet onların maişetlerini temin etsin. Hem zekâta da  müstehaktırlar. Fakat bu istenilmez, belki verilir. Verildiği vakit de  “Hizmetimin ücretidir” denilmez. Mümkün olduğu kadar kanaatkârâne,  başka ehil ve daha müstehak olanların nefsini kendi nefsine tercih  etmek, وَيُؤْثِرُونَ عَلٰى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ (Haşir Sûresi, 59:9) sırrına mazhariyetle, bu müthiş tehlikeden kurtulup ihlâsı kazanabilir.


 (Lem’alar sh: 150)


[/TAVSIYE]


[TAVSIYE]Hem kanaat vasıtasıyla insanlardan istiğnâ etmek cihetinde,  teveccühlerini aramaz. İhlâs kapısı açılır, riyâ kapısı kapanır.


(Lem’alar sh: 146)[/TAVSIYE]



İşte  pek çok ders ve ikazları ihtiva eden ve kısmen alınan bu parçalarda  sarahatla nazara verilen istiğna düsturu, Risale-i Nurda te’vil  kaldırmaz bir esastır. Bilhassa Risale-i Nurun hizmet ehli, bu dersin  birinci muhatabıdır.


 Risale-i  Nur Külliyatı müvacehesinde istiğna düsturunun esas mahiyeti ehl-i  hizmetin maddî yardım istememesinden ve ehl-i himmetin de, emr-i  İlâhiyi ve vazife-i diniyesini ifa etmesinden ve hizmet-i diniyeye  hissedar olmanın ehemmiyetini anlayarak yardım etmesinden ibarettir. 


Bir elyazma Emirdağ Lâhikasındaki, Hazret-i Üstadın ifadesiyle: 


 “... İhlâs zararına ver dememek belki istemeden verilse ve kabulü rica edilmek şartıyla alınmaktır.”

 Cümlesi, en öz bir tariftir.


http://www.ittihad.com.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=239&Itemid=30


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst