Cevap: 6. Ders: İnsan Tevhid Anlayışı İle Kainatın En Mükemmel Mahluku Olur..
[NOT]Yoksa, eğer vahdet olmazsa, insan mahlûkatın en bedbahtı ve mevcudatın en süflîsi ve hayvanatın en biçaresi ve zîşuurun en hüzünlüsü ve azaplısı ve gamlısı olur. Çünkü, insan nihayetsiz bir aczi ve nihayetsiz düşmanları ve hadsiz bir fakrı ve hadsiz ihtiyaçları bulunmakla beraber, mahiyeti öyle çok ve mütenevvi âlâtla ve hissiyatla teçhiz edilmiş ki, yüz bin çeşit elemleri hisseder ve yüz binler tarzlarda lezzetleri zevk ederek ister. Ve öyle maksatları ve arzuları var ki, bütün kâinata birden hükmü geçmeyen bir zât o arzuları yerine getiremez.
Meselâ, insanda gayet şedit bir arzu-yu bekà var. İnsanın bu maksadını öyle bir zât verebilir ki, bütün kâinatı bir saray hükmünde tasarruf eder. Bir odanın kapısını kapayıp, diğer bir menzilin kapısını açmak gibi kolay bir surette dünya kapısını kapayıp âhiret kapısını açabilsin. Beşerin bu arzu-yu bekà gibi ebed tarafına uzanmış ve aktar-ı âleme yayılmış binler menfî ve müsbet arzuları var ki, onları vermekle beşerin iki dehşetli yaraları olan aczini ve fakrını tedavi eden zât ise, ancak sırr-ı vahdetle bütün kâinatı kabzasında tutan Zât-ı Ehad olabilir.
[/NOT]
İnsan mahlukatın en şereflisi olarak yaratılmasına rağmen, tevhid inancı taşımadığı takdirde,
mahlukatın en bahtsızı, en sefili, en huzursuz ve sürekli maddi manevi azaplara maruz kalan bir
varlığıdır. Çünkü i,nsan acizdir, fakirdir. Tek sermayesi hayatı olduğu için, onu tehdit eden
herşeyi düşman bilir. Bu cihette hadsiz düşmanları vardır. İhtiyaçlarının ve arzularının haddi,
sınırı yoktur. Sonsuz arzu ve istekleri vardır.
Acz ve fakrı için bir Kadir-i Rahimden başka sığınabilecek mercii yoktur. Çünkü herkes kendisi
gibi acizdir, fakirdir, fanidir.
Düşmanları için ancak Kadir olan Rabb-i Rahimine iltica edebilir. Yoksa en küçük bir mikropla dahi
başedebilecek kudreti yoktur. Cenab-ı Hak müsaade etmezse bütün dünya yardımına koşsa bile bir
düşmanını başından defedemez. Yunus aleyhisselam bir balığın karnına düştüğünde kimse onu o
durumdan kurtarmaya muvaffak olamamıştı. Çünkü herşey Yunus aleyhisselam aleyhindeydi.
Karanlıktı, deniz dalgalıydı, fırtına vardı ve en mühimi balık Yunus aleyhisselamı yutmuştu. Bütün
dünya o anda Yunus aleyhisselamı kurtarmaya çalışsa bir fayda verir mi ? O halde hem geceye,
hem fırtınaya, hem denize, hem balığa hükmedebilecek bir Zatın cc. olması lazım ki, Yunus
aleyhisselamı o halden kurtarabilsin. Tıpkı Yunus aleyhisselamın kıssasındaki gibi, hayatımızın mahvına
çalışan o kadar çok düşmanlarımız var ki, onları ancak tüm kainatı kabza-i tasarrfunda tutan Allah cc.
başımızdan defedebilir.
İnsan sadece cesedden ibaret bir varlık değildir. Maddi cesedinin yanında manevi yönü de vardır.
Hatta denilebilir ki, maddi cesedi ne kadar tatmin edilirse edilsin, manevi ihtiyaçları karşılanmazsa,
bir nevi meyyit hükmündedir. Maddi ve manevi ihtiyaçlarının ise binden birini karşılamaya ancak
muktedir olabilir. Mesela hayatının devamı için gerekli olan şartlardan birinin yokluğu hayatının sonu
olabilir. Allah cc. yeryüzüne sadece suyu indirmese, kim, hangi ihtiyacını, nasıl karşılayabilir ? Ki su
sadece ihtiyaçlardan birisidir. Bununla birlikte güneşe, aya, hayvanların varlığına, bitkilerin varlığına,
seslere, binbir çeşit manzaralara, sevgiye, şefkate v.s. olan ihtiyaçlarımız gibi sonsuz ihtiyaçlarımız
vardır. Bu sonsuz ihtiyaçlarımızı, ancak ve ancak, bütün ihtiyaçlarımızı bilen, lisan-ı hal ve lisan-ı kal
ile yaptığımız her türlü duayı işitebilen ve herşeyi emri altında bulunduran bir Zat yerine getirebilir.
Yoksa insan kendi cüz'i iktidarına müracaat etse, bütün talepleri, arzuları karşılıksız kalır.
İnsan Allah'ın isim ve sıfatlarına en cami bir ayine olduğundan, diğer canlılara göre, çok daha üstün
vasıfları vardır. Hem çektiği elemlerde, hem de aldığı lezzetlerde bir had, sınır yoktur. Tevhid inancı
olmazsa her elemi katmerlenir, elem içinde elem olur. Hatta tattığı lezzetler dahi bir nevi elemdir.
Devamı olmayan lezzet, lezzet değil, elemdir. Tevhid inancı taşımayan, lezzeti bu dünya ile sınırlı
göreceğinden, o cüz'i lezzet dahi eleme dönüşür. Tevhid inancında ise elem dahi lezzetlidir. Çünkü
musibeti veren, insanı en iyi bilen ve onun hakkında muhakkak bir hikmeti gözeten Allah'tır cc. Ve
lezzetler dahi, daha iyilerine, daha güzellerine, ahiret hayatında devamlı bir şekilde kavuşacağını
düşündüğünden, lezzetine lezzet katar.
Yine insandaki beka arzusu, ancak Baki olan bir Zat tarafından teskin edilebilir. Tevhid inancı olmazsa,
fıtraten bekaya duyduğu aşk, her an ölümü ve yok oluşu düşünmekle ve en sevdiklerinin dahi ölümle
birlikte ademini düşünmekle başına bela olur. Ebedi hayatını helak ettiği gibi, hazır hayatının dahi
lezzetini kaçırır. Tevhid inancı olsa, "Madem o bakidir, o halde her şey bakidir" der, ölümün sonsuz
saadete açılan bir kapı olduğunu anlar, hem dünyada hem ahirette bekaya ve saadete mazhar olur.
Zira bu mahiyeti insana takan ve onun üzerinde bunca tasarrufatta bulunan Zat, dirilmemek üzere
insanı toprak altında yatırmaz. Hem onu, hem sevdiklerini ebedi bir surette daha güzeliyle iade eder.