topraktoprak
Well-known member
Risale-i Nur’un niçin yazıldığı meselesinden önce, “Risale-i Nur kime yazıldı?” sorusunu cevaplayalım.
19. yüzyılda başlayan, ateist felsefelerin “bilimsel”lik kisvesi altında büyük kitlelere kendilerini kabul ettirmeleri ve bugün okullarda dahi bu felsefelerin kesin bilimsel gerçekler gibi lanse edilmesi gibi büyük bir tehlikeye maruz olan insanlığın, özellikle de İslam aleminin her bir ferdi, Risale-i Nur’un öncelikle muhatabıdır. Çünkü Risale-i Nur bütün bu felsefelerin safsatalardan ibaret olduğunu ve iman esaslarının gerçekliğini akli, mantıki ve bilimsel delillerle kesin olarak ispat etmiş, imana tuzak kuran soruları bir bir cevaplamış ve iman kalesini bütün saldırılar karşısında hakkıyla müdafaa etmiştir.
Diğer yandan “O gün imanlı yaşamak ateşi elde tutmak gibi zor olacak” mealindeki hadiste ifade edilen müthiş durum ve asrın fitneleri ve sapıklıkları karşısında Kurani zırhları okurlarının eline veren Risale-i Nur’un, muhataplarını kamil ve tahkiki imana, peygamberane bir ahlaka ve gerçek insanlığa hidayet ettiği de sayısız misalle kendini göstermiş bir hakikattir.
İşte Risale-i Nur’un yazılış amacı, günümüz insanını gerçek imana ve ahlaka yükseltme ve asrın müthiş tahribatı karşısında insanları yaratılış gayelerine yöneltmedir.
Risale-i Nur’un müellifi, insanların imansızlığı karşısında “Milletimin imamını selamette görürsem cehennem alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül-gülistan olur” demiş ve bütün hayatını bu kudsi dava ekseninde şekillendirmiştir.
İngiliz Sömürgeler Bakanı Gladiston’un “Müslümanları Kuran’dan uzaklaştırmadıkça onlara hakim olamayız” şeklindeki ifadesini gazetede okuyup da “Kuran’ın sönmez ve söndürülemez manevi bir güneş olduğunu bütün dünyaya göstereceğim ve ispat edeceğim” diye kükremesi, onun hayatının merkezleştiği cümledir.
Risaleler, insanları tabiat bataklığına ve tesadüf kuyusuna çeken asrın bilim ve felsefesine cevap mahiyetinde yazılmıştır. Mesela Naturalizm (Tabiatçılık) fikrinin yayılmaya yüz tuttuğu dönemlerde Üstad Hazretleri bu büyük tehlikeyi fark etmiş ve hemen Tabiat Risalesi isimli eserini telif ederek matbaalarda basıp dağıtmıştır. Ve yine haşre imanın sarsıldığı ve Resimli Ay mecmuası gibi yayınların “Ahirete inanıyor musunuz?” başlığı altında haşir akidesini açıkça inkar ettiği bir dönemde Üstad Hazretleri büyük bir heyecan ve ızdırapla Haşir Risalesini yazmış ve dönemin önde gelen inkarcılarından birine “Adam neredeyse ahiretin sokaklarını tarif etmiş!” dedirtecek kadar büyük bir tesire muvaffak olmuştur.
Risale-i Nur’un telifi ise adeta bir destandır. Üstad, ilk eserlerinden biri olan İşaratül-İ’caz’ı, savaşta, at sırtında, hiçbir kitaba müracaat etmeden yazmıştır. Tefsirde yeni bir çığır açan bu eser, en önemli İslami Üniversitelerden biri olan Mısır El-Ezher Üniversitesinde ders kitabı olarak okutulmaktadır.
Üstad’ın genellikle iman hakikatlerine dair yazdığı daha sonraki eserleri ise hapislerde ve sürgünlerde yazılmıştır. Eserlerinin matbaalarda çoğaltılmasına izin verilmediği için, eserler elden ele çoğaltılarak dağıtılmıştır.
Fotokopi hatta teksir makinesi imkanı olmadığı dönemlerde tek çare, elle yazarak nüsha nüsha çoğaltıp muhtaç sinelere iman hakikatlerini ulaştırmaktır. Bir kitaptan bir kopya elde edebilmek için haftalarca yazmak gerekmektedir. Halbuki bu işi yapacak çok az kişi vardır ve şevki kıracak pek çok sebep bulunmaktadır. İşte Risale-i Nur hizmeti bu şekilde fedakar talebelerin kollarını matbaa haline getirir. 30 sene boyunca 600 bin eser bu şekilde çoğaltılır ki, bu, tarihte misli görülmemiş bir çalışmadır.
Ayrıca Risaleleri yazanlar hapse atılmakta ve kimilerine de çok ağır işkenceler yapılmaktadır. Ve Üstad’ın hapiste kaldığı günlerde kibrit kutularına dahi Risaleler yazılmıştır.
Risaleler, ALLAH’ın inayetinin bir eseri olarak, hiçbir kaynak esere müracaat edilmeden, harikulade kısa zamanda ve fevkalade bir tarzda telif edilmiştir. Mesela ortalama yüz sayfalık Mucizat-ı Ahmediye (s.a.v.) risalesi 12 saat gibi kısa bir süre içinde, hiçbir kaynağa müracaat edilmeden yazılmıştır.
Ve bu iman hazinelerinin, Üstad’ın zihninin en karışık, ruhunun en sıkıntılı, bedeninin en zayıf olduğu zamanlarda telif edilmesi de kerametvari bir hadisedir.
Risalelerin yazılışının fevkalade bir yönü de, bazı önemli kelimelerin bütün sayfalarda aynı hizada birbirine tevafuk etmeleridir. Mesela Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselamın mucizelerini anlatan Risale olan 19. Mektupta, iki yüzden fazla Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kelimesi bütün sayfalarda birbirlerine bakacak şekilde sıralanmışlardır. Risaleyi yazanların dahi haberinde olmayan bu mesele, daha sonra tetkik ederken anlaşılmıştır. Üstad Hazretleri bunun tesadüf olamayacağını, Risalelerin makbuliyetine gizli bir işaret olduğunu söylemiştir.
Alıntı..
19. yüzyılda başlayan, ateist felsefelerin “bilimsel”lik kisvesi altında büyük kitlelere kendilerini kabul ettirmeleri ve bugün okullarda dahi bu felsefelerin kesin bilimsel gerçekler gibi lanse edilmesi gibi büyük bir tehlikeye maruz olan insanlığın, özellikle de İslam aleminin her bir ferdi, Risale-i Nur’un öncelikle muhatabıdır. Çünkü Risale-i Nur bütün bu felsefelerin safsatalardan ibaret olduğunu ve iman esaslarının gerçekliğini akli, mantıki ve bilimsel delillerle kesin olarak ispat etmiş, imana tuzak kuran soruları bir bir cevaplamış ve iman kalesini bütün saldırılar karşısında hakkıyla müdafaa etmiştir.
Diğer yandan “O gün imanlı yaşamak ateşi elde tutmak gibi zor olacak” mealindeki hadiste ifade edilen müthiş durum ve asrın fitneleri ve sapıklıkları karşısında Kurani zırhları okurlarının eline veren Risale-i Nur’un, muhataplarını kamil ve tahkiki imana, peygamberane bir ahlaka ve gerçek insanlığa hidayet ettiği de sayısız misalle kendini göstermiş bir hakikattir.
İşte Risale-i Nur’un yazılış amacı, günümüz insanını gerçek imana ve ahlaka yükseltme ve asrın müthiş tahribatı karşısında insanları yaratılış gayelerine yöneltmedir.
Risale-i Nur’un müellifi, insanların imansızlığı karşısında “Milletimin imamını selamette görürsem cehennem alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül-gülistan olur” demiş ve bütün hayatını bu kudsi dava ekseninde şekillendirmiştir.
İngiliz Sömürgeler Bakanı Gladiston’un “Müslümanları Kuran’dan uzaklaştırmadıkça onlara hakim olamayız” şeklindeki ifadesini gazetede okuyup da “Kuran’ın sönmez ve söndürülemez manevi bir güneş olduğunu bütün dünyaya göstereceğim ve ispat edeceğim” diye kükremesi, onun hayatının merkezleştiği cümledir.
Risaleler, insanları tabiat bataklığına ve tesadüf kuyusuna çeken asrın bilim ve felsefesine cevap mahiyetinde yazılmıştır. Mesela Naturalizm (Tabiatçılık) fikrinin yayılmaya yüz tuttuğu dönemlerde Üstad Hazretleri bu büyük tehlikeyi fark etmiş ve hemen Tabiat Risalesi isimli eserini telif ederek matbaalarda basıp dağıtmıştır. Ve yine haşre imanın sarsıldığı ve Resimli Ay mecmuası gibi yayınların “Ahirete inanıyor musunuz?” başlığı altında haşir akidesini açıkça inkar ettiği bir dönemde Üstad Hazretleri büyük bir heyecan ve ızdırapla Haşir Risalesini yazmış ve dönemin önde gelen inkarcılarından birine “Adam neredeyse ahiretin sokaklarını tarif etmiş!” dedirtecek kadar büyük bir tesire muvaffak olmuştur.
Risale-i Nur’un telifi ise adeta bir destandır. Üstad, ilk eserlerinden biri olan İşaratül-İ’caz’ı, savaşta, at sırtında, hiçbir kitaba müracaat etmeden yazmıştır. Tefsirde yeni bir çığır açan bu eser, en önemli İslami Üniversitelerden biri olan Mısır El-Ezher Üniversitesinde ders kitabı olarak okutulmaktadır.
Üstad’ın genellikle iman hakikatlerine dair yazdığı daha sonraki eserleri ise hapislerde ve sürgünlerde yazılmıştır. Eserlerinin matbaalarda çoğaltılmasına izin verilmediği için, eserler elden ele çoğaltılarak dağıtılmıştır.
Fotokopi hatta teksir makinesi imkanı olmadığı dönemlerde tek çare, elle yazarak nüsha nüsha çoğaltıp muhtaç sinelere iman hakikatlerini ulaştırmaktır. Bir kitaptan bir kopya elde edebilmek için haftalarca yazmak gerekmektedir. Halbuki bu işi yapacak çok az kişi vardır ve şevki kıracak pek çok sebep bulunmaktadır. İşte Risale-i Nur hizmeti bu şekilde fedakar talebelerin kollarını matbaa haline getirir. 30 sene boyunca 600 bin eser bu şekilde çoğaltılır ki, bu, tarihte misli görülmemiş bir çalışmadır.
Ayrıca Risaleleri yazanlar hapse atılmakta ve kimilerine de çok ağır işkenceler yapılmaktadır. Ve Üstad’ın hapiste kaldığı günlerde kibrit kutularına dahi Risaleler yazılmıştır.
Risaleler, ALLAH’ın inayetinin bir eseri olarak, hiçbir kaynak esere müracaat edilmeden, harikulade kısa zamanda ve fevkalade bir tarzda telif edilmiştir. Mesela ortalama yüz sayfalık Mucizat-ı Ahmediye (s.a.v.) risalesi 12 saat gibi kısa bir süre içinde, hiçbir kaynağa müracaat edilmeden yazılmıştır.
Ve bu iman hazinelerinin, Üstad’ın zihninin en karışık, ruhunun en sıkıntılı, bedeninin en zayıf olduğu zamanlarda telif edilmesi de kerametvari bir hadisedir.
Risalelerin yazılışının fevkalade bir yönü de, bazı önemli kelimelerin bütün sayfalarda aynı hizada birbirine tevafuk etmeleridir. Mesela Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselamın mucizelerini anlatan Risale olan 19. Mektupta, iki yüzden fazla Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kelimesi bütün sayfalarda birbirlerine bakacak şekilde sıralanmışlardır. Risaleyi yazanların dahi haberinde olmayan bu mesele, daha sonra tetkik ederken anlaşılmıştır. Üstad Hazretleri bunun tesadüf olamayacağını, Risalelerin makbuliyetine gizli bir işaret olduğunu söylemiştir.
Alıntı..