Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Risale-i Nurda Resülüllah
Risale-i Nur'da Hz. Muhammed (s.a.v.) Bahisleri
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 460295" data-attributes="member: 27"><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"><strong>İkinci temsil:</strong> Bir adam, elindeki bir âyineyi güneşe karşı tutar. O âyine, kendi miktarınca bir ışık ve yedi rengi hâvi bir ziyayı, bir aksi, şemsten alır; onun nisbetinde güneşle münasebettar olur, sohbet eder. Ve o ışıklı âyineyi karanlıklı hanesine veya dam altındaki küçük, hususî bağına tevcih etse, güneşin kıymeti nisbetinde değil, belki o âyinenin kabiliyeti miktarınca istifade edebilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px">Diğeri ise, âyineyi bırakır, doğrudan doğruya güneşe karşı çıkar, haşmetini görür, azametini anlar. Sonra pek yüksek bir dağa çıkar, güneşin pek geniş şâşaa-i saltanatını görür ve bizzat, perdesiz onunla görüşür. Sonra döner, hanesinden veya bağının damından geniş pencereler açar, gökteki güneşe karşı yollar yapar, hakikî güneşin daimî ziyasıyla sohbet eder, konuşur. Ve böylece, minnettârâne bir sohbet edebilir ve diyebilir: “Ey yeryüzünü ışığıyla yaldızlayan ve zeminin vechini ve bütün çiçeklerin yüzlerini güldüren dünya güzeli, gök nazdarı olan nazenin güneş! Onlar gibi benim haneciğimi, bahçeciğimi ısındırdın ve ışıklandırdın bütün dünyayı ışıklandırdığın ve yeryüzünü ısındırdığın gibi.” Halbuki, evvelki âyine sahibi böyle diyemez. O âyine kaydı altında güneşin aksi ise, âsârı mahduttur, o kayda göredir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px">İşte, Şems-i Ezel ve Ebed Sultanı olan Zât-ı Ehad ve Samedin tecellîsi, mahiyet-i insaniyeye, hadsiz merâtibi tazammun eden iki suretle tezahür eder:</span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"><strong>Birincisi:</strong> Âyine-i kalbe uzanan bir nisbet-i Rabbâniye ile bir tezahürdür ki, herkes istidadına ve tayy-ı merâtipte seyr ü sülûküne, esmâ ve sıfâtın tecelliyâtına nisbeten cüz’î ve küllî o Şems-i Ezelînin nuruna ve sohbetine ve münâcâtına mazhariyeti var. Galip esmâ ve sıfâtın zılâlinde giden velâyetlerin derecâtı bu kısımdan ileri gelir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"><strong>İkincisi:</strong> İnsanın câmiiyeti ve şecere-i kâinatın en münevver meyvesi olduğundan, bütün kâinatta cilveleri tezahür eden Esmâ-i Hüsnâyı birden âyine-i ruhunda gösterebilmesi cihetiyle, Cenâb-ı Hak, tecellî-i zâtıyla ve Esmâ-i Hüsnânın âzamî mertebede nev-i insanın mânen en âzam bir ferdine tecellî-i âzam tezahür eder ki, bu tezahür ve tecellî, <strong>Mirac-ı Ahmedî (a.s.m.)</strong> sırrıdır ki, onun velâyeti, risaletine mebde’ olur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px">Velâyet ki, zıllden geçer, ikinci temsilin birinci adamına benzer. </span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px">Risalette zıll yoktur; doğrudan doğruya Zât-ı Zülcelâlin ehadiyetine bakar, ikinci temsilin ikinci adamına benzer. </span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px">Mirac ise, <strong>velâyet-i Ahmediyenin (a.s.m.)</strong> keramet-i kübrâsı, hem mertebe-i ulyâsı olduğundan, </span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px">risalet mertebesine inkılâb etmiş. </span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px">Miracın bâtını velâyettir; halktan Hakka gitmiş. </span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px">Zâhir-i Mirac risalettir; Haktan halka geliyor. </span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px">Velâyet, kurbiyet merâtibinde sülûktür; çok merâtibin tayyına ve bir derece zamana muhtaçtır. </span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px">Nur-u âzam olan risalet ise, akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafı sırrına bakar ki, bir ân-ı seyyale kâfidir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px">Onun için hadiste denilmiş: “Bir anda dönmüş, gelmiş.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"><span style="font-size: 15px"><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-size: 10px"><strong><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'verdana'"><strong><strong>|Sözler-s.762-763|</strong></strong></span></span></strong></span></span></span></span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 460295, member: 27"] [FONT=verdana][SIZE=2][B]İkinci temsil:[/B] Bir adam, elindeki bir âyineyi güneşe karşı tutar. O âyine, kendi miktarınca bir ışık ve yedi rengi hâvi bir ziyayı, bir aksi, şemsten alır; onun nisbetinde güneşle münasebettar olur, sohbet eder. Ve o ışıklı âyineyi karanlıklı hanesine veya dam altındaki küçük, hususî bağına tevcih etse, güneşin kıymeti nisbetinde değil, belki o âyinenin kabiliyeti miktarınca istifade edebilir. Diğeri ise, âyineyi bırakır, doğrudan doğruya güneşe karşı çıkar, haşmetini görür, azametini anlar. Sonra pek yüksek bir dağa çıkar, güneşin pek geniş şâşaa-i saltanatını görür ve bizzat, perdesiz onunla görüşür. Sonra döner, hanesinden veya bağının damından geniş pencereler açar, gökteki güneşe karşı yollar yapar, hakikî güneşin daimî ziyasıyla sohbet eder, konuşur. Ve böylece, minnettârâne bir sohbet edebilir ve diyebilir: “Ey yeryüzünü ışığıyla yaldızlayan ve zeminin vechini ve bütün çiçeklerin yüzlerini güldüren dünya güzeli, gök nazdarı olan nazenin güneş! Onlar gibi benim haneciğimi, bahçeciğimi ısındırdın ve ışıklandırdın bütün dünyayı ışıklandırdığın ve yeryüzünü ısındırdığın gibi.” Halbuki, evvelki âyine sahibi böyle diyemez. O âyine kaydı altında güneşin aksi ise, âsârı mahduttur, o kayda göredir. İşte, Şems-i Ezel ve Ebed Sultanı olan Zât-ı Ehad ve Samedin tecellîsi, mahiyet-i insaniyeye, hadsiz merâtibi tazammun eden iki suretle tezahür eder: [B]Birincisi:[/B] Âyine-i kalbe uzanan bir nisbet-i Rabbâniye ile bir tezahürdür ki, herkes istidadına ve tayy-ı merâtipte seyr ü sülûküne, esmâ ve sıfâtın tecelliyâtına nisbeten cüz’î ve küllî o Şems-i Ezelînin nuruna ve sohbetine ve münâcâtına mazhariyeti var. Galip esmâ ve sıfâtın zılâlinde giden velâyetlerin derecâtı bu kısımdan ileri gelir. [B]İkincisi:[/B] İnsanın câmiiyeti ve şecere-i kâinatın en münevver meyvesi olduğundan, bütün kâinatta cilveleri tezahür eden Esmâ-i Hüsnâyı birden âyine-i ruhunda gösterebilmesi cihetiyle, Cenâb-ı Hak, tecellî-i zâtıyla ve Esmâ-i Hüsnânın âzamî mertebede nev-i insanın mânen en âzam bir ferdine tecellî-i âzam tezahür eder ki, bu tezahür ve tecellî, [B]Mirac-ı Ahmedî (a.s.m.)[/B] sırrıdır ki, onun velâyeti, risaletine mebde’ olur. Velâyet ki, zıllden geçer, ikinci temsilin birinci adamına benzer. Risalette zıll yoktur; doğrudan doğruya Zât-ı Zülcelâlin ehadiyetine bakar, ikinci temsilin ikinci adamına benzer. Mirac ise, [B]velâyet-i Ahmediyenin (a.s.m.)[/B] keramet-i kübrâsı, hem mertebe-i ulyâsı olduğundan, risalet mertebesine inkılâb etmiş. Miracın bâtını velâyettir; halktan Hakka gitmiş. Zâhir-i Mirac risalettir; Haktan halka geliyor. Velâyet, kurbiyet merâtibinde sülûktür; çok merâtibin tayyına ve bir derece zamana muhtaçtır. Nur-u âzam olan risalet ise, akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafı sırrına bakar ki, bir ân-ı seyyale kâfidir. Onun için hadiste denilmiş: “Bir anda dönmüş, gelmiş.” [SIZE=4][SIZE=2][FONT=verdana][SIZE=2][B][SIZE=2][FONT=verdana][B][B]|Sözler-s.762-763|[/B][/B][/FONT][/SIZE][/B][/SIZE][/FONT][/SIZE][/SIZE][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Risale-i Nurda Resülüllah
Risale-i Nur'da Hz. Muhammed (s.a.v.) Bahisleri
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst