Dr. Sadık En-Necmi
Tanta Üniv. Öğretim Üyesi, Mısır
Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri tek bir kişi değildir. O bir kişinin şahsında bin kişi kuvvetindedir. Hatta tek bir kişinin şahsında bütün bir ümmet kuvvetindedir. Bu bağlamda Risâle-i Nûrlar Onun doğumundan ölümüne kadar tarihte önemli dersler kaydetmiştir.
Said Nursî Hazretlerinin dehalığına baktığımızda bizleri hayretlere düşüren bir dehalıkla karşılaşıyoruz. Şahsiyetinin farklı alanlara dağıldığını ve normal bir kişi olmadığını yetişmesinde ve hayatında çok farklı bir şahsiyet olduğunu sözleriyle, yaşantısıyla, hareketiyle ve etrafına bakışıyla çok farklı bir insan; sanki ellerinde bir levha taşıyorlar bu levhanın üzerinde “Ben normal bir insan değilim” yazıyor. Bu sıra dışı insan İslâm’ı özünde yaşamış, bütün çağında yaşamış ve eskinin bir takım görüşlerinin Müslümanlığa nispetiyle uğraşmamış kendi çağının problemlerini dile getirmiştir.
Said Nursî Hazretleri her okuyucuyu kendi yerine koyarak ve ona kendine hitap ederek hitap etmektedir. Ben bir takım alıntılarla bunu ifade etmek istiyorum. Toplumun her katmanına hitap ediyor. Meselâ eserlerine baktığımızda görüyoruz ki çok genel bütün insanların okuyabileceği bir takım yönler var. Aynı zamanda bir takım yönlendirmelerin özel bir gruba yönlendirildiğini görüyoruz. Meselâ gençlere yönelik konuşur. Bazen ihtiyarlara hitaben konuşuyor. Bazen hastalara, musibetzedelere hitaben, bazen kadınlara, bazen hapiste olanlara hitaben konuşuyor.
Herkes kendi yöntemini burada sezinleyebilmekte her düşünce her akım kendini Risâle-i Nûrlarda bulabilmektedir. Her okuyan kendi gözüyle kendine ait bir şeyler görebilmektedir. Sofî bir kimse bir tasavvuf kitabı olarak veya bir kelâmcı bir felsefeci bir felsefe kitabı veya ilm-i kelâm kitabı olarak okuyabilmektedir. Her düşünce her ekol grubu eserlerde kendini bulabilmektedir. Öyleyse kimse “Ben Risâle-i Nûrda kendimi bulamam” diyemez. Bu da gösteriyor ki Risâle-i Nûr büyük bir dairedir.
Bedîüzzaman Hazretleri, birçok İslâm âleminin beceremediği metinlere hapsolmak ve haşiyelerin esiri olmak geleneğinden kurtulamamış âlimler gibi yapmadı. Yaşadığı çağı çok iyi değerlendirdi. Müslümanlığını muhafaza ederek asrının kalbinde akidesini inancını muhafaza ederek ve gelecek çağlara ve zamanlara yönelik büyük eserler verdi. Ve bazılarının da ifade ettiği gibi 21. yüzyılın da müceddidi oldu.
Bir kısım âlimler geriye doğru dönüp ümmeti geçmiş dönemlerde yaşatmak istiyorlar bugüne getirmek istemiyorlardı. Diğer bir grup ise eskiyle olan bütün ilişkiyi koparmak ve köklerimizle bağlarımızı kırmak istiyordu ve gelişi güzel bugünün fitneleri içerisinde eskinin kılavuzluğu olmaksızın ömürlerini geçirmek istiyorlardı. Ancak Said Nursî Hazretleri yaşadığı çağı İslâm’ın nuruyla ihya etmiş ve bu nedenle de Risâle-i Nûrlar günümüz çağında en büyük davetçilerden biri olmuştur. İşte buradan Risâle-i Nûrların bugünün modern çağın davetçisi olduğunu görüyoruz.
Söyleyebileceğimiz ilk tespit Risâle-i Nûr’da davetin cihanşümul olduğudur. Risâle-i Nûrlar bu bağlamda bu İslâmî özelliği taşımaktadır. Risâle-i Nûrlar İslâmî davet eserleridir. Ve onun yansımaları akisleri birçok İslâm’ın özelliğini de üzerinde göstermektedir. Özelliklerinden en büyüğü de bunun davetinin genel olmasıdır. Yani bütün insanlığa yönelik olarak bütün etnik gruplara ve bütün inançlara muhatap alarak yazılmış olmasıdır. Said Nursî Hazretleri her okuyucuyu kendi yerine koyarak ve ona kendine hitap ederek hitap etmektedir. Ben bir takım alıntılarla bunu ifade etmek istiyorum.
Toplumun her katmanına hitap ediyor. Meselâ eserlerine baktığımızda görüyoruz ki çok genel bütün insanların okuyabileceği bir takım yönler var. Aynı zamanda bir takım yönlendirmelerin özel bir gruba yönlendirildiğini görüyoruz. Meselâ gençlere yönelik konuşur. Bazen ihtiyarlara hitaben konuşuyor. Bazen hastalara, musibetzedelere hitaben, bazen kadınlara, bazen hapiste olanlara hitaben konuşuyor. İşte biz Risâle-i Nûrlara baktığımızda toplumun her katmanına hitap ettiğini görüyoruz bir yarım yapmaksızın bütün katmanlarına hitap ettiğini görüyoruz. Bütün düşüncelere ve bütün ekollere bütün inanç sistemlerine hitap ettiğini görüyoruz bu en önemli ayrıcalıklarından bir tanesidir Risâle-i Nûrların.
Her fikir burada kaybettiğini bulabilmekte her arayan aradığına ilişkin bir şeyler bulabilmektedir. Herkes kendi yöntemini burada sezinleyebilmekte her düşünce her akım kendini Risâle-i Nûrlarda bulabilmektedir. Her okuyan kendi gözüyle kendine ait bir şeyler görebilmektedir. Sofî bir kimse bir tasavvuf kitabı olarak veya bir kelâmcı bir felsefeci bir felsefe kitabı veya ilm-i kelâm kitabı olarak okuyabilmektedir.
Her düşünce her ekol grubu eserlerde kendini bulabilmektedir. Öyleyse kimse “Ben Risâle-i Nûr’da kendimi bulamam” diyemez. Bu da gösteriyor ki Risâle-i Nûr büyük bir dairedir. Herkesi içine almakta ve kuşatmaktadır. Bu âlemşümullük sadece Müslümanları içine almamaktadır. Onun da ötesinde bütün beşeriyete muhatap alarak konuşmaktadır. Bazen Risâle-i Nûr’da meselâ inkârcılara ve gayri Müslimlere hitap edildiğini görmekteyiz bu da gösteriyor ki demek ki Risâle-i Nûrlar inkârcılara da hitap etmektedir. Efendimiz Aleyhisselatü vesselâmın miracından bahsederken inkârcıyı da ikna eden bir üslup kullanmaktadır Said Nursî Hazretleri.
Bir diğeri de kâinat bakış açısı Said Nursî Hazretleri Risâlelerinde görülmektedir. Bütün kâinata bakmakta sadece beşere değil zerrattan kürrata bütün kâinata bakmaktadır. Risâle-i Nûrların birçok konusunda bu, net bir şekilde görülmektedir. Bu konunun ehemmiyeti insanın bu yeryüzünde bu kâinatta tek başına olmadığına anlamasından kaynaklanmaktadır. Öyleyse büyük bir sistemin bir parçası olarak kendisinin de yürüdüğünü görmesi gerekiyor. Bu büyük kâinat manzumesi tek bir yöne gitmekte ve herkes bir dairede hareket etmektedir ve herkes kendi vazifesini ihya etmeye mükelleftir. O da Allah-u Teâlâya kulluk vazifesidir, azze ve celle. Eğer Risâle-i Nûrlardaki kevnî bakışı görmek istiyorsanız birçok örnekleri var bunlardan meselâ yıldızların konuşturulması sözlerde geçmektedir. Üstad Said Nursî Hazretleri kedinin konuşmasını duyduğunu dile getiriyor. “Ya Rahîm Ya Rahîm” zikrini ifade ediyor.
Risâle-i Nûrlar’ın dördüncü özelliği ise Kur’ânî özelliği taşımasıdır. Risâle-i Nûrlar hem özelde hem de genelde hâlis Kur’ânî bir üslup ve özellik taşımaktadır ve direk Kur’ân-ı Kerîmle insanı bütünleştirmekte ve ona götürmektedir. Said Nursî Hazretleri bunu şu ifadesiyle dile getirmektedir: Ben üç tane nehir buldum, Kur’ân’a akan Kur’ândan beslenen… Bunlar tasavvuf yolu, kelâm yolu ve felsefe yolu; ancak Risâle-i Nûrlar Kur’ân-ı Kerîm’den direk olarak istifade etmektedirler. Birçok defa Risâle-i Nûrlar’da şu dile getirilmektedir: Bu konuda benim muallimim üstadım Kur’ân-ı Kerîm’dir. Risâle-i Nûrlarla Kur’ân-ı Kerîm arasında bir aracı yoktur. Kur’ân-ı Kerîm’den alınmış olma özelliği Onun cihanşümul olduğunu da gösteriyor. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm bütün mahlûkat için indirilmiş bütün insanlar bütün cinler için indirilmiş bir kitaptır. Onun bu kaynak özeliği Risâle-i Nûrlarda da aynı şekilde görülmektedir.
Bir ikinci bölüm konuşmak istediğimiz Risâle-i Nûrların çağdaşlığıdır. Bu çağdaşlık birçok noktada ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birkaç tanesini zikredeceğim. Birincisi, meselâ modern ilimler ve teknolojiyle desteklenerek Kur’ân-ı Kerîm’in hakikatlerini dile getirmektedir. Birçok müsbet ilimi okuduğunu görmekteyiz. Ve bu düşünceye birçok Risâle-i Nûrlar içerisinde atıfta bulunmakta ve sadece dinî ilimlerle yetinilmeyeceğini bugünün davetine bunun yeterli olmayacağını söylemektedir. Buna dair birçok örnek vardır. Meselâ Zerre Risâlesi bunlardan bir tanesi: Said Nursî Hazretleri modern bilgiyi Asâ-yı Mûsâ Risâlesinde de kullanmakta ve haşir ve neşir meselelerinde modern ilimlerden deliller getirmektedir. Said Nursî’nin Risâleleri çağdaş ilimlerden istifade etmiş ve çağının insanlarına kendi dilleriyle hitap etmiştir. İkinci nokta ise, diğerleriyle mücadelesini diğerlerinin mantığıyla yapmasıdır. Bu da Risâle-i Nûrların çağdaşlığını gösteren bir başka farklı alandır.
Sen muhataptan farklı bir alanda konuşuyorsan o zaman o nasıl istifade edecek? Öyle ise onun kendi mantığı kendi uslûbuyla ona hitap etmek gerekiyor. Onun çağında metaryalizim son zirvesine ulaştığından dolayı Said Nursî Hazretleri bu metaryalizime karşı münasip olan bir dili kullanmış. İşte Said Nursînin Risâle-i Nûrlarında gördüğümüz bu çağdaşlık bu onun en önemli özelliklerinden bir tanesidir. Ve başarılı olmasının en temel sebeplerinden bir tanesi de ve ülkesinde muhafaza edilmesinin ve bugün Türk toplumunun ulaştığı İslâmlaşmanın sebeplerinden bir tanesi de işte budur.
Said Nursî Hazretlerine günümüzün Müceddidine Allah Rahmet eylesin. Allah’ın selâmı, rahmeti bereketi üzerinize olsun.
Tanta Üniv. Öğretim Üyesi, Mısır
Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri tek bir kişi değildir. O bir kişinin şahsında bin kişi kuvvetindedir. Hatta tek bir kişinin şahsında bütün bir ümmet kuvvetindedir. Bu bağlamda Risâle-i Nûrlar Onun doğumundan ölümüne kadar tarihte önemli dersler kaydetmiştir.
Said Nursî Hazretlerinin dehalığına baktığımızda bizleri hayretlere düşüren bir dehalıkla karşılaşıyoruz. Şahsiyetinin farklı alanlara dağıldığını ve normal bir kişi olmadığını yetişmesinde ve hayatında çok farklı bir şahsiyet olduğunu sözleriyle, yaşantısıyla, hareketiyle ve etrafına bakışıyla çok farklı bir insan; sanki ellerinde bir levha taşıyorlar bu levhanın üzerinde “Ben normal bir insan değilim” yazıyor. Bu sıra dışı insan İslâm’ı özünde yaşamış, bütün çağında yaşamış ve eskinin bir takım görüşlerinin Müslümanlığa nispetiyle uğraşmamış kendi çağının problemlerini dile getirmiştir.
Said Nursî Hazretleri her okuyucuyu kendi yerine koyarak ve ona kendine hitap ederek hitap etmektedir. Ben bir takım alıntılarla bunu ifade etmek istiyorum. Toplumun her katmanına hitap ediyor. Meselâ eserlerine baktığımızda görüyoruz ki çok genel bütün insanların okuyabileceği bir takım yönler var. Aynı zamanda bir takım yönlendirmelerin özel bir gruba yönlendirildiğini görüyoruz. Meselâ gençlere yönelik konuşur. Bazen ihtiyarlara hitaben konuşuyor. Bazen hastalara, musibetzedelere hitaben, bazen kadınlara, bazen hapiste olanlara hitaben konuşuyor.
Herkes kendi yöntemini burada sezinleyebilmekte her düşünce her akım kendini Risâle-i Nûrlarda bulabilmektedir. Her okuyan kendi gözüyle kendine ait bir şeyler görebilmektedir. Sofî bir kimse bir tasavvuf kitabı olarak veya bir kelâmcı bir felsefeci bir felsefe kitabı veya ilm-i kelâm kitabı olarak okuyabilmektedir. Her düşünce her ekol grubu eserlerde kendini bulabilmektedir. Öyleyse kimse “Ben Risâle-i Nûrda kendimi bulamam” diyemez. Bu da gösteriyor ki Risâle-i Nûr büyük bir dairedir.
Bedîüzzaman Hazretleri, birçok İslâm âleminin beceremediği metinlere hapsolmak ve haşiyelerin esiri olmak geleneğinden kurtulamamış âlimler gibi yapmadı. Yaşadığı çağı çok iyi değerlendirdi. Müslümanlığını muhafaza ederek asrının kalbinde akidesini inancını muhafaza ederek ve gelecek çağlara ve zamanlara yönelik büyük eserler verdi. Ve bazılarının da ifade ettiği gibi 21. yüzyılın da müceddidi oldu.
Bir kısım âlimler geriye doğru dönüp ümmeti geçmiş dönemlerde yaşatmak istiyorlar bugüne getirmek istemiyorlardı. Diğer bir grup ise eskiyle olan bütün ilişkiyi koparmak ve köklerimizle bağlarımızı kırmak istiyordu ve gelişi güzel bugünün fitneleri içerisinde eskinin kılavuzluğu olmaksızın ömürlerini geçirmek istiyorlardı. Ancak Said Nursî Hazretleri yaşadığı çağı İslâm’ın nuruyla ihya etmiş ve bu nedenle de Risâle-i Nûrlar günümüz çağında en büyük davetçilerden biri olmuştur. İşte buradan Risâle-i Nûrların bugünün modern çağın davetçisi olduğunu görüyoruz.
Söyleyebileceğimiz ilk tespit Risâle-i Nûr’da davetin cihanşümul olduğudur. Risâle-i Nûrlar bu bağlamda bu İslâmî özelliği taşımaktadır. Risâle-i Nûrlar İslâmî davet eserleridir. Ve onun yansımaları akisleri birçok İslâm’ın özelliğini de üzerinde göstermektedir. Özelliklerinden en büyüğü de bunun davetinin genel olmasıdır. Yani bütün insanlığa yönelik olarak bütün etnik gruplara ve bütün inançlara muhatap alarak yazılmış olmasıdır. Said Nursî Hazretleri her okuyucuyu kendi yerine koyarak ve ona kendine hitap ederek hitap etmektedir. Ben bir takım alıntılarla bunu ifade etmek istiyorum.
Toplumun her katmanına hitap ediyor. Meselâ eserlerine baktığımızda görüyoruz ki çok genel bütün insanların okuyabileceği bir takım yönler var. Aynı zamanda bir takım yönlendirmelerin özel bir gruba yönlendirildiğini görüyoruz. Meselâ gençlere yönelik konuşur. Bazen ihtiyarlara hitaben konuşuyor. Bazen hastalara, musibetzedelere hitaben, bazen kadınlara, bazen hapiste olanlara hitaben konuşuyor. İşte biz Risâle-i Nûrlara baktığımızda toplumun her katmanına hitap ettiğini görüyoruz bir yarım yapmaksızın bütün katmanlarına hitap ettiğini görüyoruz. Bütün düşüncelere ve bütün ekollere bütün inanç sistemlerine hitap ettiğini görüyoruz bu en önemli ayrıcalıklarından bir tanesidir Risâle-i Nûrların.
Her fikir burada kaybettiğini bulabilmekte her arayan aradığına ilişkin bir şeyler bulabilmektedir. Herkes kendi yöntemini burada sezinleyebilmekte her düşünce her akım kendini Risâle-i Nûrlarda bulabilmektedir. Her okuyan kendi gözüyle kendine ait bir şeyler görebilmektedir. Sofî bir kimse bir tasavvuf kitabı olarak veya bir kelâmcı bir felsefeci bir felsefe kitabı veya ilm-i kelâm kitabı olarak okuyabilmektedir.
Her düşünce her ekol grubu eserlerde kendini bulabilmektedir. Öyleyse kimse “Ben Risâle-i Nûr’da kendimi bulamam” diyemez. Bu da gösteriyor ki Risâle-i Nûr büyük bir dairedir. Herkesi içine almakta ve kuşatmaktadır. Bu âlemşümullük sadece Müslümanları içine almamaktadır. Onun da ötesinde bütün beşeriyete muhatap alarak konuşmaktadır. Bazen Risâle-i Nûr’da meselâ inkârcılara ve gayri Müslimlere hitap edildiğini görmekteyiz bu da gösteriyor ki demek ki Risâle-i Nûrlar inkârcılara da hitap etmektedir. Efendimiz Aleyhisselatü vesselâmın miracından bahsederken inkârcıyı da ikna eden bir üslup kullanmaktadır Said Nursî Hazretleri.
Bir diğeri de kâinat bakış açısı Said Nursî Hazretleri Risâlelerinde görülmektedir. Bütün kâinata bakmakta sadece beşere değil zerrattan kürrata bütün kâinata bakmaktadır. Risâle-i Nûrların birçok konusunda bu, net bir şekilde görülmektedir. Bu konunun ehemmiyeti insanın bu yeryüzünde bu kâinatta tek başına olmadığına anlamasından kaynaklanmaktadır. Öyleyse büyük bir sistemin bir parçası olarak kendisinin de yürüdüğünü görmesi gerekiyor. Bu büyük kâinat manzumesi tek bir yöne gitmekte ve herkes bir dairede hareket etmektedir ve herkes kendi vazifesini ihya etmeye mükelleftir. O da Allah-u Teâlâya kulluk vazifesidir, azze ve celle. Eğer Risâle-i Nûrlardaki kevnî bakışı görmek istiyorsanız birçok örnekleri var bunlardan meselâ yıldızların konuşturulması sözlerde geçmektedir. Üstad Said Nursî Hazretleri kedinin konuşmasını duyduğunu dile getiriyor. “Ya Rahîm Ya Rahîm” zikrini ifade ediyor.
Risâle-i Nûrlar’ın dördüncü özelliği ise Kur’ânî özelliği taşımasıdır. Risâle-i Nûrlar hem özelde hem de genelde hâlis Kur’ânî bir üslup ve özellik taşımaktadır ve direk Kur’ân-ı Kerîmle insanı bütünleştirmekte ve ona götürmektedir. Said Nursî Hazretleri bunu şu ifadesiyle dile getirmektedir: Ben üç tane nehir buldum, Kur’ân’a akan Kur’ândan beslenen… Bunlar tasavvuf yolu, kelâm yolu ve felsefe yolu; ancak Risâle-i Nûrlar Kur’ân-ı Kerîm’den direk olarak istifade etmektedirler. Birçok defa Risâle-i Nûrlar’da şu dile getirilmektedir: Bu konuda benim muallimim üstadım Kur’ân-ı Kerîm’dir. Risâle-i Nûrlarla Kur’ân-ı Kerîm arasında bir aracı yoktur. Kur’ân-ı Kerîm’den alınmış olma özelliği Onun cihanşümul olduğunu da gösteriyor. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm bütün mahlûkat için indirilmiş bütün insanlar bütün cinler için indirilmiş bir kitaptır. Onun bu kaynak özeliği Risâle-i Nûrlarda da aynı şekilde görülmektedir.
Bir ikinci bölüm konuşmak istediğimiz Risâle-i Nûrların çağdaşlığıdır. Bu çağdaşlık birçok noktada ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birkaç tanesini zikredeceğim. Birincisi, meselâ modern ilimler ve teknolojiyle desteklenerek Kur’ân-ı Kerîm’in hakikatlerini dile getirmektedir. Birçok müsbet ilimi okuduğunu görmekteyiz. Ve bu düşünceye birçok Risâle-i Nûrlar içerisinde atıfta bulunmakta ve sadece dinî ilimlerle yetinilmeyeceğini bugünün davetine bunun yeterli olmayacağını söylemektedir. Buna dair birçok örnek vardır. Meselâ Zerre Risâlesi bunlardan bir tanesi: Said Nursî Hazretleri modern bilgiyi Asâ-yı Mûsâ Risâlesinde de kullanmakta ve haşir ve neşir meselelerinde modern ilimlerden deliller getirmektedir. Said Nursî’nin Risâleleri çağdaş ilimlerden istifade etmiş ve çağının insanlarına kendi dilleriyle hitap etmiştir. İkinci nokta ise, diğerleriyle mücadelesini diğerlerinin mantığıyla yapmasıdır. Bu da Risâle-i Nûrların çağdaşlığını gösteren bir başka farklı alandır.
Sen muhataptan farklı bir alanda konuşuyorsan o zaman o nasıl istifade edecek? Öyle ise onun kendi mantığı kendi uslûbuyla ona hitap etmek gerekiyor. Onun çağında metaryalizim son zirvesine ulaştığından dolayı Said Nursî Hazretleri bu metaryalizime karşı münasip olan bir dili kullanmış. İşte Said Nursînin Risâle-i Nûrlarında gördüğümüz bu çağdaşlık bu onun en önemli özelliklerinden bir tanesidir. Ve başarılı olmasının en temel sebeplerinden bir tanesi de ve ülkesinde muhafaza edilmesinin ve bugün Türk toplumunun ulaştığı İslâmlaşmanın sebeplerinden bir tanesi de işte budur.
Said Nursî Hazretlerine günümüzün Müceddidine Allah Rahmet eylesin. Allah’ın selâmı, rahmeti bereketi üzerinize olsun.