Risale-i nur'larda tezat ve yanlışlıklar !

MuAsIr

New member
Selamun Aleyküm
Bazı dini sitelerde buna benzer konular var cevap vermek istiyorum ama fazla bilgim yok bu konuya cevap yazarsanız sevinirim S.A



********************************************

NEFSİNDEN YAZDIĞI KİTABA, ALLAH'IN KİTABININ SIFATLARINI VERMESİ !


SOZLER yayınevi ,Sualar risalesi ,11. şua sayfa 231 1999 baskı yılı


Sâniyen:
b807.gif
Bu iki kudsî cümleler, kuvvetli münasebet-i mâneviye ile beraber makam-ı cifrî ve ebcedî hesabıyla, birincisi Risalet-ün Nur'un ismine, ikincisi onun tahakkukuna ve tekemmülüne ve parlak fütuhatına mânen ve cifren tam tamına tetâbukları bir emaredir ki; Risalet-ün Nur bu asırda, bu tarihte bir "urvet-ül vüska"dır. Yâni çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir "hablullah"tır. Ona elini atan, yapışan necat bulur diye mânâ-yı remziyle haber verir.

Sâlisen:
b808.gif
cümlesi hem mânâ, hem cifr ile Risalet-ün Nur'a bir remzi var. Şöyle ki:..

(Bu makamda perde indi. Yazmaya izin verilmedi. Başka zamana te'hir edildi.)

(Haşiye): Bu nüktenin bâki kısmı şimdilik yazdırılmadığının sebebi, bir derece dünyaya, siyâsete temasıdır. Biz de bakmaktan memnuuz.
Evet
b806.gif
(Alak 6) bu tâguta bakar ve baktırır.

Said Nursî

Urvet-ul vuska" ve "hablullah" Kur’an’a ait özelliklerdir.

Bakara 256
Dinde zorlama yoktur; artik hak ile batil iyice ayrilmistir. tagutu inkar edip ALLAH'a inanan kimse, kopmak bilmeyen saglam bir kulpa sarilmistir. ALLAH isitendir, bilendir

al-i imran 103
Toptan ALLAH'in ipine sarilin, ayrilmayin. ALLAH'in size olan nimetini anin: Dusmandiniz, kalblerinizin arasini uzlastirdi da onun nimeti sayesinde kardes oldunuz. Bir ates cukurunun kenarinda idiniz, sizi oradan kurtardi. ALLAH, dogru yola erisesiniz diye size boylece ayetlerini aciklar.

Bu devirde; “Urvet-ül vüska”, yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” yani ALLAH’ın ipi olan kitap Kuran mıdır yoksa Risale-i Nur mudur?
Risaledir diyorsanız Yukarıdaki ayetlerin hükmü kaldırıldı da bizim mi haberimiz olmadı?
Hayır Kuranı kerimdir diyorsanız , 11. Şuada Onbirinci Meselenin haşiyesinin bir lahikasıdır, diye geçen Risalelere atfedilen bu sıfatlar insanları bu kitaplara mahkum edebilmek için söylenmiş söz müdür ?
Yine görüldüğü gibi , bu asırda diyerek Kuranın sıfatlarını kendi kitabına vermis , İslama göre haram olan cifir ve ebced hesabıyla istigal ederek yazılara ve ayetlete rakamlar vererek sayı bulmakta , bu is zaman zaman gaybtan haber vermeye kadar gitmektedir . (mehdinin 1400 lü yıllarda gelecegini bildirmesi gibi )
Yine klasik yazdırılma mevzuu burada da kendini ortaya çıkartmış , ve bir anda ALLAH tarafından yazdırılma isine son verildiği için stop etmek zorunda kalmış.



********************************************
 
"Sizden önceki ümmetler arasında, kendilerine ilham olunanlar vardı. Eğer
benim ümmetim içinde de böyle biri varsa, o da Ömer’dir."Buhārî, Fezâilu’s-Sahâbe, 6/37; Müslim, Fezâilu’s-Sahâbe, 2/23.
bu hadisle başlamamın sebebi üstadın ve Allahın dilediği herkesin ilhama mashar olabilir.ehli sünnet itikadında ilhamın yeri vardır,tartışmaya gerek yoktur....
Urvet-ul vuska" ve "hablullah" Kur’an’a ait özelliklerdir biraz düşünürsek kudret,semi,basar,irade,ilim gibi isim ve sıfatlarında Allaha ait olduğu ama bizim üzerimizdede tecellileri olduğu görülecektir.yani ifadelere dikkat edilirse Allah'ın ve kur'anın tecellileri,yansımalarından ibarettir....
ebced ve cifir hesabına gelirsek....bu hesabı ehlinin yapmaması haramdır.yoksa resulullahın s.a.v bu konuda hadisleri olmazdı.mesela yeni lugat sh.112-1131. bk.. İslâm Ansiklopedisi, X/68.
2. Bk.. a.g.e., a.g.y.
3. bk. İbnu’n-Nedim, el-Fihrist, 6; Tâhiru'l-Mevlevî, Edebiyat Lügatı, 38; Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usulü, 18; Yakıt, İsmail, Türk- İslâm Kültüründe Ebced Hesabı ve Târih Düşürme, 23-29.
4. bk. Tâhirü'l-Mevlevî, a.g.y.
5. bk. a.g.y.
6. bk. Kâtib Çelebi, Keşfuz-Zünûn, I/592.
7. Bk. a.g.e., a.g.y.
8. bk.el- Beydâvî, I/37.
9. bk. bn Âşûr, Muhammed Tahir el-Cezairî, et-Tahrir ve’t-Tenvîr, I/208.
10. bk. İbn Âşûr, I/208.ayrıca geniş bilgi için bakılabilir taşköprülüzade ahmet efendi,mevzuatül ulum,c.11,sh.246

yazılan cümlelerde noksan ve çıkartmalarla birlikte risale-i nurda olmayan ifadelerde bulunmaktadır.sizin yapmanız gereken bu ve bunun gibilere kulak asmamanızdır....
Takdir-i Hudâ, kuvvet-i bâzu ile dönmez Bir şem'a ki, Mevlâ yaka, üflemekle sönmez....
 

Enver1

Well-known member
selamun aleykum;
öncelikle islamiyette ebced ve cifirin haram olduğunu söylemişler..Böyle bişey yok,pek çok alim müctehid bu ilmi kullanmıştır,hatta vefat tarihini verenler alimler bile çıkmış..Herşeyden önce ilmin kapısı Hz Ali(ra) ebced ve cifri kullanmış..
ikinci olarak,risale-i nur kurana alternatif olarak çıkan bir kitap mı ki Kuran için kullanılan bir kaç sıfatın kullanılması uygun düşmesin...adı üzerinde bu bir sıfattır,kuranın tefsirini yapan bir kitap için hablullah ve urvetul vuska sıfatlarını kullanmak bu kitabın Kurandan daha üstün olduğunu veya Kurana alternatif olduğunu(haşa) göstermez.
Burada temel sorun bu kişilerin risale-i nuru bir tefsir kitabı olarak görmemelerinden kaynaklanıyor..
 

Enver1

Well-known member
Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki, Kur’anın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânalarını beyan ve izah ve isbat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur’ânın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve isbat ve izah etmektir. Bu kısmın çok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazan mücmel bir tarzda dercediyorlar; fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları da susturan bir mânevî tefsirdir.
 

MuAsIr

New member
Risale-i nur'larda tezat ve yanlışlıklar ! var mı ?

Selamun Aleyküm
Bazı dini sitelerde buna benzer konular var bunların gerçeği nedir bileniniz var mı ???



**************************************************
SAİD NURSİ KENDİNİ KURANIN İÇİNE SOKUYOR !!!!

Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 72


Elhasıl: Bu âyet, müteaddit ve çok tabakalarından, bir işârî tabakadan hem Risaletü’n-Nur’a, hem müellifine (KENDİNE), hem bu on dördüncü asrın iptidasına, hem iptidasındaki Risaletü’n-Nur’un mebde’ine remzen, belki işareten, belki delâleten bakar.
¨
âyetinin tetimmesi
b658.gif


b659.gif
*

EN'AM 122 AYET
âyetinin kuvvetli işaretini hem teyid, hem letafetlendiren üç münasebet birden Ramazan’da kalbime geldi. Kat’î bir kanaat verdi ki,
b660.gif
kelimesine tam münasip Said’dir
. Bu âyet Risale-i Nur tercümanı olan Said’i
b661.gif
unvanıyla göstermesinin bir hikmeti budur
ki:

Mevtin muammasını ve tılsımını Risale-i Nur ile o açmış, o dehşetli yüzün altında ehl-i imana çok ünsiyetli, sürurlu, nurlu bir hakikat keşfedip ispat etmiş. Ve mevt-âlûd hayat-ı fâniyede boğulan ehl-i ilhada karşı, bâkiyâne, hayat-âlûd, muvakkat bir mevt-i zâhirî ile galibâne mukabele eder.

http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=SikkeiTasdikiGaybi &Page=72

**************************************************

**************************************************
Kendi Yazdığı Kitablara Gaybtan Şehid Hz. Ali'nin isim verdiğini iddia ediyor.!!

Bu risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki; İmam-ı Ali (R.A.) gaipten gösterdiği kerametlerle bu risaleye, “Âyet-i Kübra” ve “Asâ-yı Musa” adlarını vermiştir
”​

[Şuâlar, Yedinci Şuâ, c. I, s. 895 ]



Yedinci Şua (Şualar, Sayfa 91- 92)



(Ayetü’l-Kübrâ)


Mühim Bir İhtar ve Bir İfade-i Meram


Bu ehemmiyetli risalenin, herkes her bir meselesini anlamaz. Fakat hissesiz de kalmaz. Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği miktar yeter. O bahçe yalnız onun için değil; belki, elleri uzun olanların hisseleri de var.

Bu risalenin fehmini işkâl eden beş sebep var:

* Birincisi: Ben kendi müşahedatımı kendi fehmime göre ve kendim için yazdım. Sair kitaplar gibi başkalarının fehmine ve telâkkisine göre yazmadım.

* İkincisi: İsm-i âzam cilvesiyle tevhid-i hakiki âzamî bir surette yazıldığından, meseleleri hem gayet geniş, hem gayet derin ve bazen çok uzun olduğundan, herkes birden ihata edemez.

* Üçüncüsü: her bir mesele büyük ve uzun bir hakikat olması sebebiyle, hakikati parçalamamak için bazen bir sayfa veya bir yaprak, bir tek cümle olur. bir tek delil hükmünde çok mukaddemat bulunur.

* Dördüncüsü: Ekser meselelerinin her birisinin pek çok delilleri ve hüccetleri bulunduğundan, bazen on, bazen yirmi delili bir tek bürhan yapmak cihetiyle mesele uzunlaşır; kısa fehimler kavramaz.

Beşincisi: Ben Ramazan’ın feyziyle bu risalenin nurlarına mazhar olmaklığımla beraber, birkaç cihette halim perişan ve birkaç hastalıkla vücudum sarsıldığı bir zamanda acele yazılıp, birinci müsveddeyle iktifa edildi. Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarımla olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkâl edecek bir vaziyet aldı. Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hattâ Birinci Makam baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil yazıldı.

Medar-ı kusur ve işkâl olan bu beş sebeple beraber, bu risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki, İmam-ı Ali (r.a.) kerâmât-ı gaybiyesinde bu risaleye, "Ayet-i Kübrâ" ve "Asâ-yı Mûsâ" namlarını vermişRisale-i Nur’un risaleleri içinde buna hususî bakıp, nazar-ı dikkati celbetmiş.

HAŞİYE El-Ayetü’l-Kübrâ’nın bir hakikî tefsiri olan bu Ayetü’l-Kübrâ Risalesi, Hazret-i İmam’ın (r.a.) tâbirince, "Asâ-yı Mûsâ" nâmında Yedinci Şuâ kitabıdır.

Bu Yedinci Şuâ, bir mukaddime ve iki makamdır. Mukaddimesi dört mesele-i mühimmeyi, Birinci Makamı, Ayet-i Kübrâ’nın tefsirinden Arabî kısmını, İkinci Makamı onun bürhanlarını ve tercümesini ve meâlini beyan ederler.

Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler.
Said Nursî























HAŞİYE

Evet, İmam-ı Ali’nin (r.a.) Ayetü’l-Kübrâ hakkında verdiği haberi, tam tamına Denizli hâdisesi tasdik etti. Çünkü, bu risalenin gizli tab’ı, hapsimize bir vesile oldu. Ve onun kudsî ve çok kuvvetli hakikatının galebesi, beraat ve necatımıza ehemmiyetli bir sebep oldu. Ve İmam-ı Ali (r.a.) keramet-i gaybiyesini gözlere gösterdi ve hakkımızdaki
b611.gif
duasının kabulünü ispat etti
.












*********************************
 

Enver1

Well-known member
o zaman risale nur NEDEN kaynak kitap olarak kullanılamıyor?
sebep?

hocaların neden kabul etmiyor onu onlara soracaksın...muhtemelen siyasi sebeblerden..
yoksa 13.asrın müceddidinin sözü kaynak olmayacak da ne olacak başka,abdestsiz namazsız ilahiyat profesörlerinin mi olacak?

talebeleri "üstadım bu dağın başında yazdığımız eserlerden kimin haberi olacak" diye soruyor.Üstadımız "yaz keçeli bi gün bunlar üniversitelerde ders kitabı olarak okutulacak" demiş..
 

MuAsIr

New member
Risale-i nur'larda tezat ve yanlışlıklar ! var mı ?

Selamun Aleyküm
bi cevap alamadım sizlerden bu konulardaki bahislere???



**************************************************
SAİD NURSİ KENDİNİ KURANIN İÇİNE SOKUYOR !!!!

Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 72


Elhasıl: Bu âyet, müteaddit ve çok tabakalarından, bir işârî tabakadan hem Risaletü’n-Nur’a, hem müellifine (KENDİNE), hem bu on dördüncü asrın iptidasına, hem iptidasındaki Risaletü’n-Nur’un mebde’ine remzen, belki işareten, belki delâleten bakar.
¨
âyetinin tetimmesi
b658.gif


b659.gif
*

EN'AM 122 AYET
âyetinin kuvvetli işaretini hem teyid, hem letafetlendiren üç münasebet birden Ramazan’da kalbime geldi. Kat’î bir kanaat verdi ki,
b660.gif
kelimesine tam münasip Said’dir
. Bu âyet Risale-i Nur tercümanı olan Said’i
b661.gif
unvanıyla göstermesinin bir hikmeti budur
ki:

Mevtin muammasını ve tılsımını Risale-i Nur ile o açmış, o dehşetli yüzün altında ehl-i imana çok ünsiyetli, sürurlu, nurlu bir hakikat keşfedip ispat etmiş. Ve mevt-âlûd hayat-ı fâniyede boğulan ehl-i ilhada karşı, bâkiyâne, hayat-âlûd, muvakkat bir mevt-i zâhirî ile galibâne mukabele eder.

http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=SikkeiTasdikiGaybi &Page=72

**************************************************

**************************************************
Kendi Yazdığı Kitablara Gaybtan Şehid Hz. Ali'nin isim verdiğini iddia ediyor.!!

Bu risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki; İmam-ı Ali (R.A.) gaipten gösterdiği kerametlerle bu risaleye, “Âyet-i Kübra” ve “Asâ-yı Musa” adlarını vermiştir
”​

[Şuâlar, Yedinci Şuâ, c. I, s. 895 ]



Yedinci Şua (Şualar, Sayfa 91- 92)



(Ayetü’l-Kübrâ)


Mühim Bir İhtar ve Bir İfade-i Meram


Bu ehemmiyetli risalenin, herkes her bir meselesini anlamaz. Fakat hissesiz de kalmaz. Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği miktar yeter. O bahçe yalnız onun için değil; belki, elleri uzun olanların hisseleri de var.

Bu risalenin fehmini işkâl eden beş sebep var:

* Birincisi: Ben kendi müşahedatımı kendi fehmime göre ve kendim için yazdım. Sair kitaplar gibi başkalarının fehmine ve telâkkisine göre yazmadım.

* İkincisi: İsm-i âzam cilvesiyle tevhid-i hakiki âzamî bir surette yazıldığından, meseleleri hem gayet geniş, hem gayet derin ve bazen çok uzun olduğundan, herkes birden ihata edemez.

* Üçüncüsü: her bir mesele büyük ve uzun bir hakikat olması sebebiyle, hakikati parçalamamak için bazen bir sayfa veya bir yaprak, bir tek cümle olur. bir tek delil hükmünde çok mukaddemat bulunur.

* Dördüncüsü: Ekser meselelerinin her birisinin pek çok delilleri ve hüccetleri bulunduğundan, bazen on, bazen yirmi delili bir tek bürhan yapmak cihetiyle mesele uzunlaşır; kısa fehimler kavramaz.

Beşincisi: Ben Ramazan’ın feyziyle bu risalenin nurlarına mazhar olmaklığımla beraber, birkaç cihette halim perişan ve birkaç hastalıkla vücudum sarsıldığı bir zamanda acele yazılıp, birinci müsveddeyle iktifa edildi. Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarımla olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkâl edecek bir vaziyet aldı. Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hattâ Birinci Makam baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil yazıldı.

Medar-ı kusur ve işkâl olan bu beş sebeple beraber, bu risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki, İmam-ı Ali (r.a.) kerâmât-ı gaybiyesinde bu risaleye, "Ayet-i Kübrâ" ve "Asâ-yı Mûsâ" namlarını vermişRisale-i Nur’un risaleleri içinde buna hususî bakıp, nazar-ı dikkati celbetmiş.

HAŞİYE El-Ayetü’l-Kübrâ’nın bir hakikî tefsiri olan bu Ayetü’l-Kübrâ Risalesi, Hazret-i İmam’ın (r.a.) tâbirince, "Asâ-yı Mûsâ" nâmında Yedinci Şuâ kitabıdır.

Bu Yedinci Şuâ, bir mukaddime ve iki makamdır. Mukaddimesi dört mesele-i mühimmeyi, Birinci Makamı, Ayet-i Kübrâ’nın tefsirinden Arabî kısmını, İkinci Makamı onun bürhanlarını ve tercümesini ve meâlini beyan ederler.

Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler.
Said Nursî























HAŞİYE

Evet, İmam-ı Ali’nin (r.a.) Ayetü’l-Kübrâ hakkında verdiği haberi, tam tamına Denizli hâdisesi tasdik etti. Çünkü, bu risalenin gizli tab’ı, hapsimize bir vesile oldu. Ve onun kudsî ve çok kuvvetli hakikatının galebesi, beraat ve necatımıza ehemmiyetli bir sebep oldu. Ve İmam-ı Ali (r.a.) keramet-i gaybiyesini gözlere gösterdi ve hakkımızdaki
b611.gif
duasının kabulünü ispat etti
.












*********************************
 

faris

Well-known member
Muasır Kardeş;

Mesajınıza sırayla cevap verecek olursak;

"Bazı dini sitelerde buna benzer konular var cevap vermek istiyorum ama fazla bilgim yok bu konuya cevap yazarsanız sevinirim"

Belli ki o ve buna benzer konular sizi tatmin edememiş ve o gibi itirazlara kendilerince delil göstermelerine rağmen inanmamışsınız. Bu birinci olarak zati bir tezatın olmadığını manen gösteriyor.

İkinci olarak bu gibi konular dini site yöneticileri tarafından veya ehilleri tarafından yazılmıyor, bilakis fitne ve fesat çıkarmak isteyen dini yaşamak değil baltalamak isteyenlerin bir oyunudur. Bu nedenle konu sair sitelerde elden ele dilden dile dolaştırılıyor ki zayıf halka yakalansın yakalansın ki vesveseye gelsin, gelsin ki amaçlarına ulaşabilsinler..

Üçüncü olarak ; Risale-i Nur başkasının müdafasına ihtiyacı yoktur. O kendi kendini müdafa eder. Konuya dair olan eser de geçen yerin hemen öncesinde muarızlarına karşı zati cevabı vermiş. Dinle bak ne diyor :

[DIKKAT]"Evet hadsiz şükürler olsun ki, yirmi senedir Risâle-i Nur bu ihbar-ı gaybı ve lem'a-i i'cazı bil'fiil göstermiştir. Ve bu sırr-ı azîm içindir ki; Risâle-i Nur şakirdleri dünya siyasetine ve cereyanlarına ve maddî mücadelelerine karışmıyorlar ve ehemmiyet vermiyorlar ve tenezzül etmiyorlar ve hakikî şakirdleri en dehşetli bir hasmına ve hakaretli tecâvüzüne karşı ona der:

"Ey bedbaht! Ben seni îdam-ı ebedîden kurtarmaya ve fâni hayvaniyetin en süflî ve elîm derecesinden bir bâki insaniyet saadetine çıkarmaya çalışıyorum. Sen benim ölümüme ve idamıma çalışıyorsun. Senin bu dünyada lezzetin pek az, pek kısa ve âhirette ceza ve belâların pek çok ve pek uzundur. Ve benim ölümüm bir terhistir. Haydi defol; senin ile uğraşmam, ne yaparsan yap." der. O zalim düşmanına hiddet değil, belki acıyor, şefkat ediyor, keşki kurtulsa idi diyerek ıslahına çalışır."[/DIKKAT]

Dördüncü olarak; müellifi ustad Bediüzzaman evvelinde geçen bahsin, Risale-i Nurun meşreb ve tarzının cifir ve ebced hesabıyla isbatlamaktadır.

Beşinci olarak;

"Urvet-ul vuska" ve "hablullah" Kur’an’a ait özelliklerdir." diye iddia etmişsiniz ve akabinde ayeti kerimelerin meallerini yazmışsınız. Nerede yazıyor urvet-ul vuska ve hablullah'ın Kuran-ı Azimüşşana ait özellikler olduğu? Eğer ayeti kerimede ise Elmalılı Hamdi Yazırın tefsirinde Bakara Süresi 256. ayete ait ilgili kısımda bunun Kuran-ı Azimüşşana has bir özellik olduğu belirtilmiyor buyrun bakalım :

[BILGI]"Bundan dolayı, her kim tağuta, azgınlara veya azgınlıklara küfredip (inkâr edip), Allah'a iman ederse, yani samimi bir kalb ile, "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur." diyerek önce o tağutları kökünden siler, sonra da bütün varlığıyla Allah'a iman eder ve dolayısıyla Allah'ın gönderdiği peygamberleri, Hakk'ın indirdiklerini tasdik ederse, o mutlaka en sağlam kulpa yapışmıştır ki, kopmak onun için değil. Bu sağlam ipin kulpu, o tutamak ne kopar, ne kırılır. Ancak bırakılırsa fena düşülür. Bu ilmî ve amelî delillerden, hak ve batılın bu ortaya çıkışından sonra akıl ve doğruluğun gereği artık bugün var, yarın yok, gelip geçici olan fani, batıl, koyu gölge kırılıp dökülecek, nihayet kendine tutunanı düşürüp bırakıp gidecek olan tağutların, Firavunlar, Nemrudlar, sihirbazlar, kâhinler, şeytanlar gibi azgın, sahte mabudların çürük kulplarına yapışmak değil, "Ezelden sonsuza kadar dirisi, her şeyin yöneticisi" şaşmaz, yanılmaz, uyumaz, ımızganmaz, göklerin ve yerin hükümranlığının sahibi, izni olmadan huzuruna yanaşılmaz, şefaate cesaret gösterilmez, büyüklük sahibi, gizli açık, cüz'î (kısmî), genel her şeyi bilen, her şeyden haberdar, ilminin gerçek mahiyetine erilmez, o bildirmedikçe bir şey bilinmez, büyüklük kürsisi yerleri, gökleri tutmuş, yerler, gökler kudret avucunda bir hiç kalmış o yüksek, pek yüksek kudretinin yüceliği, şanı, büyüklüğü sonsuz, kendisinden başka hiç bir ilâh bulunmayan Allah Teâlâ'nın kopmaz, kırılmaz, sağlam kulpuna iki eliyle seve seve canı gibi koruyup yapışmak, yani misal olarak o ilâhî kürsiden uzatılmış, kopmaz, kırılmaz sağlam bir ipin kulpuna, tutamağına benzeyen ve dinin başı olan Hakk'ın tevhidine (birliğine) güzelce inanmak, inanıp gereğince amel etmek ve onu hiç bırakmamaktır. İşte, bu imanı yapan, böyle bir kulpa yapışmış olur. Fakat bu iman ve itikat, yalnız sözde ve yalnız kalbde kalmamalı, ağız, gönül bir, iç ve dış bir olmalıdır. Çünkü Allah her şeyi işiten ve bilendir. Hem sözleri işitir, hem de niyetleri bilir. Ağzından, deyip, içinde inkâr saklayan münafıkların ve aksine içinden hakkı bilip, ağzından küfür ve inkâr savuran kâfirlerin yaptıklarından Allah gafil ve habersiz değildir. "[/BILGI]

Ali İmran 103. ayeti kerimenin tefsirinde geçen Allah'ın ipi :

[BILGI][FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"103-Hablullah (Allah'ın ipi), Allah Teâlâ'ya kavuşma sebebi olan delil ve vasıta demektir ki, Kur'ân, Allah'ın emrini yerine getirme ve cemaat, ihlas, İslâm, Allah'a söz verme, Allah'ın emri diye rivayetlerle tefsir edilmiştir ve hepsi birbirine yakındır. Bu âyetin cemaat ve ictimaiyyet (toplum bilim, sosyoloji) ile emir olduğunda kuşku yoktur. Bununla beraber burada cemaat, hablullah (Allah ipin)ın aynı değil, ona yapışmanın ürünüdür. Ebu Said el-Hudrî hazretlerinden rivayet edildiği üzere Allah Resûlü şöyle buyurmuştur: "Gökten yeryüzüne indirilmiş olan hablullah (Allah'ın ipi), Allah'ın kitabıdır." Korkunç bir yolun kenarına çekilmiş olan bir ip veya bir kuyuya düşmüş olanları çıkarmak için uzatılmış bir ip ve ona gereğince iyice tutunmuş bir toplum düşününüz. İşte bu tasavvurdan meydana gelen hey'et-i ictimaiyye (sosyal kurul) Kur'ân etrafında devamlı yükselen bir İslâm cemaatinin misalini teşkil edecektir.Bu i'tisam (tutunma) için herhangi bir cemaat olmak da kâfi değildir." [/FONT][/BILGI]

Altıncı olarak; eğer birşeyleri kırmak ve lekelemek isterseniz insanlar için önemli olanlar ile mukayese ettiriniz. Mesela malum şahsın yaptığı gibi Risale-i Nurları sanki o eserler kutsal kitabımız Allahın kelamı olan Kuran-ı Azimüşşanın yerine tutuluyormuş gibi bir hava estirmek. Bilakis bu eserler Kuran-ı Kerimin anlaşılması ve Kuran'ın hakkaniyetini vurgulamak adına ele alınmış zamanın sorunlarına cevap vermek için telif edilib neşredilmiştir. Hal böyle iken nasıl olurda Kuran-ı Kerim ile mukayese edilebilinir. Padişah size hediye gönderse hediyeyi göndereni bırakıp hediyeyi getirene mi methu senalarda bulunursunuz?

Yedinci olarak; "İslama göre haram olan cifir ve ebced hesabıyla" islamın hangi kaynağında cifir ve ebced hesabının haram olduğu söylenmektedir?
[BILGI]
Kur’an Açısından Ebced ve Cifir İlmi

Kur'an-ı Kerim'de ebced ve cifir ilmi, haram ve helal noktasından, sarih ve zahir bir şekilde zikredilmemiştir. Ama Hadis-i şerifte varid olduğu gibi, her âyetin birer zâhir ve bâtın ve her zâhir ve bâtının birer had ve muttalaı ve her had ve muttalaın çok şücun ve gusunu vardır. (İbni Hibban, Sahih 1:146; el-Münavî Feyzü'l-Kadîr, 3:54.) Bu hadisten de anlaşılacağı üzere, her mesele Kur'an'da sarih ve zahir bir şekilde ifade edilmemiştir. Bazıları remzi, bazıları hafi, bazıları işari, bazıları da sarih ve zahir olarak beyan edilmiştir. Biz kalkıp sadece sarih ve zahiri ölçü alıp diğer ince ve latif manalarını inkar edersek, bu, Kur'an ve sünnetin ruhuna ve özüne aykırı olur. Aynı zamanda İslami ilimlerin ekserisini de inkar etmemiz gerekir. Zira çok ilimlerin meseleleri zahirperestlerin zannettiği gibi sarih ve zahir olarak Kur'an ve Hadis'te geçmiyor.

Diğer bir husus; Kur'an, insanlık için mutlak zarar olan şeyleri sarih ve zahir olarak haram kılmıştır. Sihir, büyü, kumar, fal gibi şeyler sarih ve zahir olarak men edilmiştir. Ama ebced ve cifir ilmi o dönemde bilinmesine karşın, hakkında bir hüküm verilmemiştir. Üstelik ebced ve cifir ilmini Yahudilerin Müslümanlar aleyhinde kullanmasına rağmen. Demek kemale ulaşmış Kur'an, açıkça ebced ve cifir ilmini men etmedi ise, helal olduğu sabit olur.

Ebced ve Cifir ilmini, belki Kur'an ve Sünnetin sarih ve zahirinde göstermek mümkün olmayabilir; ama remzi ve işari yönünde istihrac ve istinbat etmek pekala mümkündür ve caizdir. Bununla ilgili Abdulkadir Badıllı’nın çalışmasından birkaç örnek verelim.

Birincisi: Kur'an-ı Hakîm'de, Rabb-i izzet bütün haşmet ve heybetiyle (En'am Sûresi âyet: 59) yani "Yaş ve kuru ne ki varsa mutlaka Kitab-ı Mübîn'de mevcuddur." diye ferman ediyor.

O halde ve elbette Cifir ve Ebced ilminin esasları da Kur'an'ın işarı ve remzî mânalarının perdeleri altında bulunmaktadır denilse herhalde hata olmaz. Çünki "Kitab-ı Mübîn" bir kavle göre Levh-i Mahfuz, diğer kavle göre Kur'an-ı Kerim'dir. Hakikatta her iki kavlin neticesi de aynı kapıya çıkar. Diyelim Kitab-ı Mübin'i biz Kur'an değil de, sadece Levh-i Mahfuz kabul ettik. O durumda, Levh-i Mahfuz'da Kur'an dahi mevcud olduğundan yine netice bir olur.

Hem "Biz Allah-u Teâlâ hiçbir şeyi bırakmadık, illâ onu Kitab'da yazmışız." En'am Sûresi, âyet:38) Şimdi bu âyetteki "Kitab" lâfzı da, yine ya Kur'an'dır, yahutta Levh-i Mahfuz'dur. Netice olarak üstteki âyetin aynı mânasındadır.

İkincisi: Kur'an-ı Hakîm bir çok âyetlerinde, her şeyin hesaplı, kitaplı olduğunu, sayı ve adetlerinin malum ve muayyen bulunduğunu ve saire, sık sık ilân etmektedir.

İşte biz de o âyetlerden bazılarını buraya kaydetmek istiyoruz:

Hem herşeyi biz, İmam-ı Mübîn'de saymışızdır." (Yasin Sûresi âyet: 12)

Allah-u Teâlâ; yere, yani toprağa giren ve ondan çıkan, göklerden inen ve yerden göklere yükselen herşeyi bilmektedir."(Hadid Sûresi âyet: 4)

Herşeyin hazinesi ancak bizim yanımızdadır. O hazinelerden indirdiğimiz herşey belli bir miktar dahilindedir." (Hicr Sûresi âyet: 21)

Herşey Allah'ın yanında belli ve muayyen bir ölçü iledir." (Ra'd Sûresi âyet: 9)"

Üçüncüsü: Hadîste ona işaret olduğu gibi; Kur'an'daki ondört sûrenin başlarındaki mukatta' harflerin çeşitli ve sırlı ve gizli mânalar olduğu halde, Cifir ve Ebced hesaplarıyla da bir vecih ile alâkadar oldukları muhtemeldir. Çünki bazı yüksek âlimler o yolda kanaat izhar etmişlerdir. İleride örnekleri gelecektir.

Dördüncüsü: Eskidenberi Kur'an'ın bu mukatta' harflerinden başka, sair kelimatından ve harflerinden Ebcedî ve Cifrî hesabla bazı istihracların yapılmış olması ve çoğu zaman bu istihraçların mutabık ve doğru çıkması dahi, Kur'an'ın kâinatı içine alan ilminin ve mânaların denizleri içinde elbette şu Ebced ve Cifir ilmi dahi müraat edilmiş olduğu anlaşılmakta ve hususî şekilde hissedilmektedir.

Yukarıdaki verilen örneklerden de anlaşılacağı üzere, birçok ayetin esas ve ruhunda aritmetik değerler nazara veriliyor. Ebcet ve Cifir ilminin de esası ve ruhu aritmetik değerlerdir. Önemli olan bu ilmi; Kur'an’nın o eşsiz belagat ve icaz kıvrımlarında saklı olan değerlerin çıkarılmasında bir alet ve vasıta olarak kullanmaktır. Said Nursi, İbn-i Arabi, gibi İslam alimlerinin yaptığı aslında budur. Yoksa hariçten ve Kur'an ve Sünnetin malı olmayan şeyleri, Kur'an ve Sünnete dahil etmek demek değildir. Kur'an ve Sünnette var olan gaybi değerleri bazı vasıtalarla açığa çıkarıp, Kur'an ve sünnetin mucizeliğini insanların nazarına izhar etmek en güzel ve hoş bir hizmettir. Zira Kur’an insanların yazdığı ruhsuz ve kışırlı sıradan bir kitap değildir. Allah’ın ezeli ve ebedi isimlerinden süzülüp gelen, her cümle ve kelimesi mucize ve öz olan İlahi bir kelamdır. Böyle olunca Kur’an bütün zaman ve mekanları içine alan ve o zaman ve mekanlara mesajı olan bir kitaptır. Kur’anı hakkı ile bilemeyen ve anlayamayan nadanlar onu ve emir ve yasakları bildiren sıradan bir mecmua olarak görüyor.
Hadis Açısından Ebced ve Cifir İlmi

Hadis kaynaklarında tıpkı Kur’an'da olduğu gibi sarih ve zahir olarak itiraz edenleri susturacak derecede bir netlik ve açıklık yoktur. Ama meşruluğunu reddeden ve haramlılığına işaret eden en ufak bir emare de yoktur. Yani ebcet ve cifir ilmine mubah, hatta müstahsen nazarı ile bakabiliriz. Kur’an’ın i’cazına olan hizmetinden dolayı müstahsen sınıfına girer. Zira çok evliya ve alimler bu ilim ile Kur’an’ın latif ve sırlı i’cazlarını gösterip ilan etmişler..

Hadis kaynaklarında ebcet ve cifir ilmine kaynak olacak ve meşruluğunu ilan edecek mahiyette hadisler vardır.Yine Abdulkadir Badıllı’nın çalışmasından birkaç örnek üzerinde duralım.

Birinci Örnek: Ebcedi ve tefsirini öğreniniz! Veyl olsun câhil âlime!.. Elif, Allah ve İlellah'tır. Yahud Allah isminden bir harftir. "Ba" Allah'ın halk ve icadıdır. "Cim", Allah'ın behcetidir. "Dal" ise, Allah'ın dinidir. Müsned-ül Firdevs 2/43

İkinci Örnek:Yahudî âlimlerinden Ebu Yâsir bin Ahtab bir kısım yahudî âlimleriyle birlikte, Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) yanından geçtikleri bir sırada, Resul-i Ekrem (A.S.M.) Fatiha Sûresiyle, Bakara Sûresinin başı olan الم ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ.. الخ âyetini okuyordu. Ebu Yâsir'in kardeşi Huyey bin Ahtab bunu işitti, kendi kardeşi Ebu Yâsir'e dedi ki: "Biliyor musunuz, ben Muhammed'i dinledim, ona nazil olmuş olan Kur'an'dan الم ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ.. الخ yi okuyordu." Yahudiler dediler: "Sen bizzat ondan bunu dinledin mi?" O dedi: "Evet, aynen dinledim."

Bunun üzerine, Huyey bin Ahtab ve Ebu Yâsir, bazı yahudî âlimleriyle birlikte kalkıp Resulullah'a geldiler, dediler: "Yâ Muhammed, sana nazil olmuş olan âyetlerden الم ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ.. الخ yi okuduğunu hatırladın mı?"

Resul-i Ekrem (A.S.M.) dedi: "Evet, hatırladım."

Dediler: "Bu, sana Cebrail vasıtasıyla Allah'tan geldi değil mi?"

Dedi: "Evet aynen öyle..."

Yahudiler dediler: "Senden evvel gelmiş Peygamberlerden hiç birisinin müddeti ve ümmetinin zamanı seninkinden gayrı bilinmemektedir. Bu âyete göre, senin ümmetinin ömrü çok azdır.." Ve Huyey bin Ahtab yanındaki yahudîlere dönerek dedi ki: "Elif birdir, Lâm otuzdur, Mim ise kırkdır. Tamamı yetmişbir sene eder. Öyle ise, siz ey yahudîler! Ümmetinin ömrü sadece yetmişbir sene olan bir Peygamberin ümmeti olur musunuz?"

Sonra Peygamber'e dönerek dedi: "Yâ Muhammed! Senin yanında bu âyetten başka bir şey var mıdır?"

Resul-i Ekrem (A.S.M.) dedi: "Evet vardır..."

Dedi: "Nedir?"

Dedi: المص

Huyey bin Ahtab bunu hesaplayınca dedi ki: "Bu evvelkinden daha ağır ve uzundur, yüz altmış bir sene eder."

Huyey yine sordu: "Dahası var mıdır?"

Resul-i Ekrem (A.S.M.): "Evet var" dedi.

Huyey: "O hangisidir?" dedi.

Resul-i Ekrem (A.S.M.) الر kelimesini söyleyince, Huyey: "A.. bu daha ağır ve uzundur, ikiyüz otuzbir sene eder."
Yine Huyey Peygamber'e sordu: "Bundan başka da var mıdır?"

Resul-i Ekrem (A.S.M.): "Evet var" dedi ve المر yi okudu.

Yahudî Huyey bunu duyunca daha da afalladı, "Bu daha ağır ve uzun ve ikiyüz yetmişbir sene eder." dedi.

Huyey bütün bunları Peygamber'den duyunca: "Yâ Muhammed! Senin emrin, işin bizi şaşırttı. Bilemiyoruz, müddetin az mıdır, yoksa çok mudur?" Ve kalktılar gittiler. Giderken yolda Ebu Yâsir, kendi kardeşi Huyey'e ve beraberindeki yahudî âlimlerine dedi ki: "Mümkündür; bütün bu rakamların toplamı Muhammed'e verilmiş olsun. Bunların yekûnu ise, yedi yüz kırk üç yıldır."

İşte bu rivayet, iki tarzda ve iki kanal ile gelmiş.

Birisi: Meşhur İbn-i İshak'ın tarihinde ve bu arada Buharî'nin tarih kitabında ve İbn-i Cerir'in tefsir ve tarih kitaplarında rivayet etmişlerdir.

İkincisi: İbn-ül Menzer ve İbn-ü Cüreyc kitaplarında ayrı bir kanaldan tahric etmişlerdir.
İslam Alimleri Açısından Ebced ve Cifir İlmi

Ebced ve Cifir bir ilim dalıdır. Her alimin bu ilim dalı ile meşgul olması gerekmez. Nasıl ki, tabiin döneminden başlayarak farklı İslami ilim dalları oluşmuştur ve her bir alim bu dallardan birisi ile iştigal edip o dalda uzman olmuştur. Aynen bunun gibi, ebced ve cifir ilmi dalında da uzmanlaşıp, o alanda hizmet veren alimler de çıkmıştır. Hatta bu branşlaşma hareketi sahabeler içinde de görülen bir hadisedir. Mesela sahabeler içinde muhaddis, fakih, siyaset, harbiye gibi alanlarda parlayan sahabeler vardır. Peygamber efendimiz her bir sahabeyi istidadı yönünde istihdam etmiştir. Ebu Hureyre ve İbn-i Mesut buna iki misal teşkil eder. Bu yüzden bütün alimlerin ebcet ve cifir ilmi ile iştigal etme beklentisi abesle iştigaldir.

Diğer bir husus, her ilim dalı ve o ilim dalında uzman olmuş alimin sözü ve reyi kendi uzman olduğu ilmi sahada geçerlidir. Mesela dünyaca meşhur olmuş bir mühendisin tıpla ilgili bir fikri, tıp sahasında bir pratisyen doktora denk değildir. Hatta yüz bin mühendis, tıp alanında uzmanlık noktasında basit bir pratisyen doktora müsavi gelmezler. Aynen İslami ilimlerde de bu kural geçerlidir. Fıkıhta müçtehit seviyesinde olan bir alim, hadis alanında İmam Buhariye yetişemez, onun sözü orada İmam Buhari kadar itibar göremez. İşte ebcet ve cifir alanında veya ilm-i tasavvuf ve sırda uzman olmayan alimlerin, tenkidi veya inkarı pek bir şey ifade etmez. Her alimin sözü kendi dalında muteberdir. Mesela; Said Nursi hadis alanında İmam Buhari hazretlerine tabidir. Sahabeler içinde ebcet ve cifir ilmine vakıf ve bu ilmi tedvin edip en çok kullanan sahabe İmam Ali (ra) dır. Nitekim, elde mevcud ve matbu' "El-Cefr-ül Cami" eseri İmam-ı Ali'nin sözlerinden müteşekkil olduğu, yahutta onun hikmetli söz ve yazılanndan derlendiği beyan edilmektedir. Bu eser Mısır'da ve Beyrut'ta ayrı ayrı tab' edilmiştir. Mısır'daki Mekteb-ül Külliyat El-Ezheriye tarafından., ve Beyrut'ta El-Mektebet-ül Hadîse'de 1971 senesinde tab' edilmişlerdir. Hazreti Ali (ra) bu ilimle uğraşması ve sahabelerin de bunu sukut ile tasdikleri, bu ilmin sahabeler açısından da meşru olduğunun vesikasıdır.

Sahabelerden sonra İmam-ı Ca'fer-i Sâdık’ın da bu ilimle iştigal ettiğine dair malumat tarihi vesikalar içinde bulunmaktadır.

Bundan sonra ebcet ve cifir ilmini kabul edip eserlerinde beyan eden alimlerin isimlerini verelim.

1-İbn-i Haldun Mukaddeme . İmam-ı Ca'fer-i Sâdık'tan Cifir ve Ebced ilminin mes' elelerini nakleden kişinin Zeydî mezhebli olduğunu, bununla beraber nakleden zâtın bahsettiği kitabı kendisinin göremediğini, ayrıca da Muhyiddin-i Arabi'nin "Anka-u Mağrib" eserinden Cifir ve Ebced hesablarıyla gösterdiği tarihin tutmadığını ve saire gibi tenkidlerde bulunmakla birlikte, Ehl-i Sünnet Vel-Cemaat uleması yanında dahi Cifrin esası Hazret-i İmam-ı Ali ve Ca'fer-i Sâdık'tan geldiğinin meşhur olduğunu da kaydetmektedir. (Bak: Mukaddemet-ü İbn-i Haldun sh: 323-334)

2- Meşhur İmam-ı Abdullah El-Yafaî "Mir'at-ül Cinan" eserinde der ki: "İmam-ı Ca'fer-i Sâdık'in bir talebesi olan Câbir bin Hayyan, ondan aldığı bin yapraklı bir kitabda, beşyüz risale alıp te'lif etmiştir." (Mir'at-ül Cinan 1/304)

3- İmam-ı Celâleddin-i Suyutî, El-Havî Lil-Fetavî Eseri 1/388'de, kendisinin tehecci harfleri (yani: Elif, be, te, se, cim gibi heca harfleri) hakkında bir risalesinin olduğundan bahisle, bu mevzu'da tâlibleri o esere havale eder. Ancak maalesef bu eser elimize geçmemiştir.

4- Meşhur "Edeb-üd Dünya Ve-d Din" kitabı sahibi Ebu-l Hasan El-Maverdî kitabının sh: 23'de Cifir ve Ebced hakkında şu malumatı vermektedir:

Sahabeden Urve bin Zübeyr demiştir ki: En evvel kendi isimlerini yazan kavimden; "Ebced, hevv ez, huttî, kelemen, sa'fas ve kareşet" harfleriyle yazmışlardır.


Kaynak olarak ebcet ve cifir ilmini kabul edip eserlerinde beyan eden alimlerin isimlerini verelim:


1. İbn-i Haldun, Mukaddeme . İmam-ı Ca'fer-i Sâdık'tan Cifir ve Ebced ilminin mes' elelerini nakleden kişinin Zeydî mezhebli olduğunu, bununla beraber nakleden zâtın bahsettiği kitabı kendisinin göremediğini, ayrıca da Muhyiddin-i Arabi'nin "Anka-u Mağrib" eserinden Cifir ve Ebced hesablarıyla gösterdiği tarihin tutmadığını ve saire gibi tenkidlerde bulunmakla birlikte, Ehl-i Sünnet vel-Cemaat uleması yanında dahi Cifrin esası Hazret-i İmam-ı Ali ve Ca'fer-i Sâdık'tan geldiğinin meşhur olduğunu da kaydetmektedir. (Bak: Mukaddemet-ü İbn-i Haldun sh: 323-334)

2. Meşhur İmam-ı Abdullah El-Yafaî "Mir'at-ül Cinan" eserinde der ki: "İmam-ı Ca'fer-i Sâdık'in bir talebesi olan Câbir bin Hayyan, ondan aldığı bin yapraklı bir kitabda, beşyüz risale alıp te'lif etmiştir." (Mir'at-ül Cinan 1/304)

3. İmam-ı Celâleddin-i Suyutî, El-Havî Lil-Fetavî eseri 1/388'de, kendisinin tehecci harfleri (yani: Elif, be, te, se, cim gibi heca harfleri) hakkında bir risalesinin olduğundan bahisle, bu mevzuda tâlibleri o esere havale eder. Ancak maalesef bu eser elimize geçmemiştir.

4. Meşhur "Edeb-üd Dünya ve-d Din" kitabı sahibi Ebu-l Hasan El-Maverdî kitabının sh: 23'de Cifir ve Ebced hakkında şu malumatı vermektedir:
Sahabeden Urve bin Zübeyr demiştir ki: En evvel kendi isimlerini yazan kavimden; "Ebced, hevv ez, huttî, kelemen, sa'fas ve kareşet" harfleriyle yazmışlardır.

5. Nur-ul Ebsar kitabı s.160'da İbn-i Kuteybe Edeb-ül Kâtib eserinden naklen: "İmam-ı Ca'fer-i Sâdık'ın yazdığı Cifir kitabında, tâ kıyamete kadar muhtaç olunan herşey o kitapta mevcuddur." diye kaydetmektedir.

6. Meşhur allâme Kemâleddin Muhammed bin Musa Ed-Dümeyrî Hayat-ül Hayavan-ül Kübra eseri 1/279'da, aynen Nur-ul Ebsar eserinin, İbn-ül Kuteybe'den naklettiği rivayeti kaydetmiştir.

7.
Az yukarıda zaman zaman ondan bahsettiğimiz ve sahife numaralarını verdiğimiz Şeyh Ahmed El-Bûnî'nin Şems-ül Maarif-il Kübra adlı eserinde: "Nakl-i sahih ile Cifir ve Ebced ilminin, Ca'fer-i Sâdık'tan ulemaya intikal ettiğini yazmaktadır. (bk. a.g.e., s. 325 ve 363)

8. Eski Mekke müftülerinden meşhur allâme Ahmed Zeynî Dehlan "El-Fütuhat-ül İslamiye" isimli eserinde Cifir ve Ebced ilminin İmam-ı Ali ve Ca'fer-i Sâdık'tan geldiğini ve bu ilimle bir çok büyük âlimlerin Kur'an'dan ve hadîslerden sırlar istihraç ettiğini yazmaktadır. (bk. a.g.e. 1/296)

9. Meşhur Keşf-üz Zünûn kitabı, Cifir ve Ebced ilmi hakkında en geniş bilgi veren bir eserdir. Bu kitab, Cifir ve Ebced ilmi çerçevesinde yazılmış olan bir çok eserin isimlerini de vermiştir.
[/BILGI]

Sekizinci olarak; " klasik yazdırılma mevzuu" madem Allah var ve madem Allah sevdiği kullarına bazı nimetler vermektedir, keramet ve mucize gibi malumunuz peygamberlerin mucizeleri, alimlerin kerametleri olur. Allah katında makbul olupta kerameti olmayan evliyaullah mı var? Sahih hadislerde görüldüğü ve bilindiği gibi dünya kanunlarına uymayan bir çok hadise peygamber ve evliyaullah ile cereyan etmiştir. İşte öyle de şiddetli muarızlarına Kuran'ın tellallığını yapan ustad bediüzzamanın ilmi ve evliya oluşu zamanının alim ve hocaları tarafından bilinen bir zatın nasıl olur da kerameti olmasın nasıl olur da Allah ona yol göstermesin hiç akıl ile bağdaşır mı? Bir muallim dahi talebesinin sadakatini ve azmini görünce ona daha ayrı bir ilgi ve alak gösterirken şefkatlilerin en şefkatlisi merhametlilerin en merhametlisi Allahu teala nasıl olur da bütün ömrünü islama hizmet eden bir zatı gözetmesin ? Allah'ın adaletine nasıl sığdırırsınız ?



Buyrun bakalım nasıl yazdırılıyormuş:

[BILGI]Kuran’ın iki çeşit tefsiri vardır.

Birisi: Klasik olarak Fatiha Suresi'nden başlayıp Nas Suresi'ne kadar gramer ölçüleri dahilinde, ilmi ve kesbi bir tarzda yazılan tefsirdir. Bu tefsir daha çok Kur’an’ın zahiri ve sarih manasına bakar. Bu tarz ile yazılan tefsirler yüz binleri geçmiştir

İkincisi:
Kur'an’ın daha çok remzi ve manevi tefsiridir. Bu tefsir klasik olarak baştan sona doğru yapılan bir tefsir gibi değildir. Daha çok bulunduğu zamanın şart ve ilciatına hitap eden ve o zamanın manevi hastalığına ilaç niteliğindedir. İlmi ve kesbi olmayıp, Vehbi ve ledünni bir tefsirdir. Yani; Allah vergisidir. Allah’ın kerem ve şefkatinden o zamanın hastalığına şifa olması için verilen bir ikramdır. Bu tefsirin yazılımında müfessirin fikri ve ilminden, ziyade Allah’ın ilhamı ve Vehbi galiptir. İslam tarihinde bu gibi tefsirler diğer klasik tefsirlere nispeten daha çok ilgi ve alaka görmüştür. Bunun sebebi zamanın yaralarına tam ilaç olması ve avama hitap etmesidir.

Risale-i Nur da bu ikinci sınıf tefsirlerdendir. Kesb ve ilimden ziyade, Vehbe ve ilhama dayanan bir tefsirdir. Üstat, buna Risale-i Nur’un çok yerlerinde işaret ediyor. Yazmayıp, yazdırılması bu manaya işaret içindir. Bu da İslam tarihinde daha önce vuku bulmuştur ve şimdi de Risale-i Nur buna mazhar olmuştur. Bunun İslam’a zıt bir yönü yoktur.

Allah’ın ilhamının derece ve mertebeleri vardır. Bu ilham derecesi arıdan başlar, avam insanlara, oradan kalbi külliyet kesp etmiş büyük zatlara, oradan da meleklere kadar nevileri vardır.

Bunlar ayet ve hadislerle sabit bir hakikattir. Allah arıya ne yapacağını ilham edecek, ama çok zor durumda kalmış kullarına Kur'an’ın îşari ve remzi manalarını ilham yolu ile ders vermeyecek. Bu hem şefkatine hem de hikmetine münafi olur. Bu mana, ümmetin alimlerince de kabul görmüş bir hakikattir. Yoksa birkaç ön yargılı ve İslami ilimlerden uzak şahsın, delilsiz ve mesnetsiz fikirleri ölçü değildir.[/BILGI]
 

faris

Well-known member
Bu arkadaşı ciddiye bile alamıyorum. Çünkü çarptma sözlerden başka hiçbirşey görülmüyor yazdıklarında.Bir başlık Atatürk haindir diye sonra oraya Atatürkün düşüncelerini fehmine sığdıramayarak dark oyna..

Ancak siz cevap istediğiniz için yazayım,

SAİD NURSİ KENDİNİ KURANIN İÇİNE SOKUYOR !!!!

Kuran-ı Kerim madem insanlığa bir yol gösterici ve bir rehber ise ve madem Kuran-ı Kerim Allahın ilmindendir ve madem Kuran-ı Kerim herdaim gençleşiyor ve evrenseldir ve madem zamana ve mekana bağlı değildir, her zamana ve her topluma öğütler vermektedir. Öyle ise islamı alakadar eden iman hakikatlerine dair muarızana bir mücadeleye neden işaret etmesin?

Ya o zaman buna itikadımız tam değil ya da bunu anlayacak ilmimiz olmadığı halde ilmi olanlara ilişiyoruz.

Kendi Yazdığı Kitablara Gaybtan Şehid Hz. Ali'nin isim verdiğini iddia ediyor.!!

Hz. Ali (r.a.), o büyük halife alimler caddesinde en baştadır. Madem cadde-i kübrada önder ve rehber o dur öyle ise her alim onun dersini alacaktır. Mesela bazen üniversiteli gençlerden duyarız " O hocanın dersini vermeden üniversiteyi bitiremem" işte öylede bu cadde-i kübrada yol alan her alim onun dersine başvuracak ve onun dersinden alacaktır. Ve madem alimlerde rehber ve önder O'dur öyle ise onun ilmi geniştir kerameti istikbale uzanır... Madem böyle bunda ne gibi bir beis söz konusu olabilir?
 

nurul reþha

Well-known member
Selamun Aleyküm
Bazı dini sitelerde buna benzer konular var cevap vermek istiyorum ama fazla bilgim yok bu konuya cevap yazarsanız sevinirim S.A



********************************************

NEFSİNDEN YAZDIĞI KİTABA, ALLAH'IN KİTABININ SIFATLARINI VERMESİ !


SOZLER yayınevi ,Sualar risalesi ,11. şua sayfa 231 1999 baskı yılı


Sâniyen:
b807.gif
Bu iki kudsî cümleler, kuvvetli münasebet-i mâneviye ile beraber makam-ı cifrî ve ebcedî hesabıyla, birincisi Risalet-ün Nur'un ismine, ikincisi onun tahakkukuna ve tekemmülüne ve parlak fütuhatına mânen ve cifren tam tamına tetâbukları bir emaredir ki; Risalet-ün Nur bu asırda, bu tarihte bir "urvet-ül vüska"dır. Yâni çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir "hablullah"tır. Ona elini atan, yapışan necat bulur diye mânâ-yı remziyle haber verir.

Sâlisen:
b808.gif
cümlesi hem mânâ, hem cifr ile Risalet-ün Nur'a bir remzi var. Şöyle ki:..

(Bu makamda perde indi. Yazmaya izin verilmedi. Başka zamana te'hir edildi.)

(Haşiye): Bu nüktenin bâki kısmı şimdilik yazdırılmadığının sebebi, bir derece dünyaya, siyâsete temasıdır. Biz de bakmaktan memnuuz.
Evet
b806.gif
(Alak 6) bu tâguta bakar ve baktırır.

Said Nursî

Urvet-ul vuska" ve "hablullah" Kur’an’a ait özelliklerdir.

Bakara 256
Dinde zorlama yoktur; artik hak ile batil iyice ayrilmistir. tagutu inkar edip ALLAH'a inanan kimse, kopmak bilmeyen saglam bir kulpa sarilmistir. ALLAH isitendir, bilendir

al-i imran 103
Toptan ALLAH'in ipine sarilin, ayrilmayin. ALLAH'in size olan nimetini anin: Dusmandiniz, kalblerinizin arasini uzlastirdi da onun nimeti sayesinde kardes oldunuz. Bir ates cukurunun kenarinda idiniz, sizi oradan kurtardi. ALLAH, dogru yola erisesiniz diye size boylece ayetlerini aciklar.

Bu devirde; “Urvet-ül vüska”, yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” yani ALLAH’ın ipi olan kitap Kuran mıdır yoksa Risale-i Nur mudur?
Risaledir diyorsanız Yukarıdaki ayetlerin hükmü kaldırıldı da bizim mi haberimiz olmadı?
Hayır Kuranı kerimdir diyorsanız , 11. Şuada Onbirinci Meselenin haşiyesinin bir lahikasıdır, diye geçen Risalelere atfedilen bu sıfatlar insanları bu kitaplara mahkum edebilmek için söylenmiş söz müdür ?
Yine görüldüğü gibi , bu asırda diyerek Kuranın sıfatlarını kendi kitabına vermis , İslama göre haram olan cifir ve ebced hesabıyla istigal ederek yazılara ve ayetlete rakamlar vererek sayı bulmakta , bu is zaman zaman gaybtan haber vermeye kadar gitmektedir . (mehdinin 1400 lü yıllarda gelecegini bildirmesi gibi )
Yine klasik yazdırılma mevzuu burada da kendini ortaya çıkartmış , ve bir anda ALLAH tarafından yazdırılma isine son verildiği için stop etmek zorunda kalmış.



********************************************

aleyna ve aleyküm selam kardeşim...
Bu devirde; “Urvet-ül vüska”, yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” yani ALLAH’ın ipi olan kitap Kuran mıdır yoksa Risale-i Nur mudur?
Öncelikle şunu belirtmek isterim risalei nur-u hiç kimse kurandan üstün tutamaz zaten böyle bir durumda söz konusu değildir malum zatların neden bunu düşündükleri önemlidir .Risalei nur un okunmasından rahatsız olan şahısların risalei nur kurandan üstün tutuluyor gibi yersiz söylemlerini de işitmekteyiz lakin şunu bilmiyorlarki bizler risalei nuru haşa ilahi kelam olan kuranı kerimin yerine değil yanına koyuyoruz bundaki maksat ise kuranın hükümlerini daha iyi anlamak risalei nur ifadeleriyle anlamaktır.yani tercih meselesidri. dileyen dilediği tefsir kitabından istifade edebilir.Risalei nurda zamanın hastalıklarını tespit eden ve imani noktalardaki eksikliklerimizn aklen ve kalben giderilmesini saplayan bir tefsir kitabıdır ki içinde ilmi kelamlar vardır yani
Hikmet ve mantık esaslarıyla Allah'ın (C.C.) varlığı, birliği, İslâmiyetin doğruluğu ve hakkaniyetinden bahseden ilimiiçermektedir.
habl sözcüğü manai harf olarak ip manasındadır.Allaha verilen söz manasındadır.
“Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın.” (Al-i İmran Suresi, [3:103])
burada da Allahın ipine sıkıca sarılın denilmektedir Allahın ipi ise kuranı kerimdir ve onun bize sunduğu islamdır.bizler ancak bunlara sarılarak parçalanmaktan uzak durabiliriz.Çünkü kuran öyle bir iptirki ona tutunduğumuz takdirde bizi Allaha yaklaştırır.Şimdi birde şu noktadan bakalım karlı buzlu uzun bir yolda yürüyoruz bu yolda düşme kayma ihtimalimiz çok yüksektir lakin etrafımızda sabitlenmiş yol buyunca uzun ipler gerilmiş olsa bizlerde o iplerden tutnarak yürürsek o yolda düşme kayma ihtimallerini en aza indirgemiş oluruz .İşte bu noktada habl kavramı din yolunu takip ederek bizi Allaha ulaştıracak herşey için kullanılır.Malumdur ki bir sözcüğün pek çok manası vardır.
elbetteki ayetlerin hükümlerini kaldırmakta hiç kimsenin haddi değildir sadeceayetlere hangi açıyla bakıldığı önemlidir.


Yine görüldüğü gibi , bu asırda diyerek Kuranın sıfatlarını kendi kitabına vermis , İslama göre haram olan cifir ve ebced hesabıyla istigal ederek yazılara...
bu şekilde devam eden yazıda kaynak gösterilebilir mi cifir ve ebced hesabının haram olduğu konusunda çünkü ben ilk defa duyuyorum cifr ve ebced hesabının islama göre haram olduğunu...

Yine klasik yazdırılma mevzuu burada da kendini ortaya çıkartmış , ve bir anda ALLAH tarafından yazdırılma isine son verildiği için stop etmek zorunda kalmış.
Üstad hazretleri evvela bir alimdir.Bazı şahıslar üstada hazretlerine asılsız iftiralar atmakta ve kendisini peygamber olarak iddia ettiğini söylemektedirler .gene aynı şahıslar kendisine vahyedildiğini söylemektedirler.Şunu belirtmek isterimki herşeyden evvel Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bir alimdir.Alimler ilmleriyle amel eder sünneti seniyyeye ittiba ederler üstad hazretlerinin hayatına bakıldığında onun sünnete bağlılığıı takvasını görebilirler.Az yer az içer az uyur, harama bakmaktan azamiölçüde kaçınır hatta şemsiye taşıdığı dahibilinmektedir.Şimdi yaşamının her sahasında islama Allaha ve Peygambere bağlılığı görünen bir islam alimine nasıl olur da böyle bir iftira atılabilir size sorarım.
Üstad hazretleri risalelerinde ''bana yazdırıldı,kalbime ihtar edildi '' gibi sözler kullanmıştır.
buradaki sözler kesinlikle vahiy olarak algılanmamalıdır .
ilham sözcüğünün manasına bakacak olursak kalbe bir takım manaların ve fikirlerin ilka edilmesi yani bırakılması demektir.şimdi şairlerin yazığı eserleri ilham yoluyla yazdıkları ifade edildiğinde kimse neden buna karşı çıkmazda peygamberimiz asm alimler yeryüzünün yıldızlarıdır iltifatına mazhar olan üstad hazretlerinin bu ifadeleri vahiy olarak yorumlanıyor.Burada şairle bediüzzaman hazretlerini kıyaslamıyorum ilham sözcüğünün kullanılış şeklini göstermek istiyorum.Vahiy peygamberlere has bir özellik iken ilham daha şümüllü geniş bir ifadedir.Allahın veli kulları ilhama mazhar olabilirler.Aynı şekilde santkarlar ediplerde ilahma mazhar olurlar lakin hepsinin ilhamı farklı farklıdır.Alim zatlara bir takım gerçekler rüya ile yada bizim algılayamadığımız farklı şekilllerde ilham olunur.Ayrıca risalei nurun yazımı sadece ilhama dayanmıyor üstad hazretleri risallerini yazarken ilminide kullanmıştır.İşaretül icaz sunuhat gibi eserler buna örnektir ki işaretül icazda fatihadan bakara süresinden ayetler tefsir edilmektedir.Ayrıca bakılırsa yirmi sekizinci mektupta yedinci risale olan yedinci meseledeki üşçüncü sebepte üstad hazretleri şöyle diyor:
Sözler hakkında, tevazu suretinde demiyorum; belki bir hakikati beyan etmek için derim ki:

Sözlerdeki hakaik ve kemâlât benim değil, Kur’ân’ındır ve Kur’ân’dan tereşşuh etmiştir. Hattâ Onuncu Söz, yüzer âyât-ı Kur’âniyeden süzülmüş bazı katarattır. Sair risaleler dahi umumen öyledir.
burdan da kati olarak anlatıldığı ve anlaşıldığı üzere kuranı kerimden sızıntılar damlalar barındırmakta yani kurana dayanmaktadır vesselam...

 

nurul reþha

Well-known member
risaleler tefsir kitabı mı?

o zaman risale nur NEDEN kaynak kitap olarak kullanılamıyor?
sebep?

sorun hocalarım degil, bilimsel bir çalışmada neden risalelerin kullanılamaması..
biraz araştırın isterseniz.?
eger bir tefsir kitabıysa kullanılması gerekmez mi?
peki kullanılmamasındaki sebep ne?
bir nur talebesinin doktora tezine bakın risaleden alıntı göremezsiniz, bunun nedeni ne?

evvela risalei nurun tefsir kitabı olduğu bizzat üstadn hazretlerinin şu ifadeleriyle görünmektedir:"Risâle-i Nur, Kur'ân'ın çok kuvvetli, hakîkî bir tefsiridir,
Tefsir iki kısımdır:

· Birisi, malûm tefsirlerdir ki, Kur'ân'ın ibâresini ve kelime ve cümlelerinin mânâlarını beyân ve izah ve ispat ederler.

· Ikinci kısım tefsir ise, Kur'ân'ın îmânî olan hakîkatlerini kuvvetli hüccetlerle beyân ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın pekçok ehemmiyeti var. Zâhir, mâlum tefsirler bu kısmı bâzan mücmel bir tarzda derc ediyorlar; fakat, Risâle-i Nur, doğnzdan doğruya bu ikinci kısım esas tutmuş, emsâlsiz bir tarzda, muannid feylesofları susturan bir mânevî tefsirdir."
(Tarihçe-i Hayat)
saniyen: Risalei nur zaten hayatımızda kaynak olarak kullanıyoruz eğer kastınız okullardaki derslerde ise Afganistandan gelen bir mektupla sabittirki üniversitelerinde bulunan islam kültürü dersinde risalei nurdan faydalandıkları belirtilmiştir.Ayrıca gene afganistanda yv de birinci söz yayınlanmış bulunmaktadır ki okulda ders olarak gösterilmesi sadece okuldaki öğrencilere hitap ediyor.Lakin tv de yayınlanması demek onun milyonlara hitap etmesi demektir.Ayrıca risalei nur pek çok dile çevirlmiş ve peştucaya bile çevrilmiştir.Ayrıca bu yıl içerisin de 9.su düzelenlenen uluslararası risale i nur sempozyumuna yerli yabancı pek çok akademisyen katılmıştır.

Gene Sudan üniversitesinde düzenlenen uluslararası konferansı afrika üniversitesi rektörlüğü karşılamıştır.Ve yine Güney afrikada yapılan uluslararsı konferansa
Kanada, ABD, İngiltere, Türkiye ve Güney Afrika’dan akademisyenlerinde katılımı olmuştur.
Daha bunun gibi pek çok konferans panel ve sair olmuştur.Burda saymaya kalksam sabahlarım inan minel aşk kardeşim.Şimdi Risalei nurun dünyaya mal olduğununda göstergeleridir bunlar.
Sonuç itibariyle yaklaşık kırk dile çevrilmiş bir tefsirden bir eserden bahsediyoruz kardeşim.Risalei Nurlar türk üniversitelerinde kaynak oalrak kullanılırmı bilmiyorum daha üniversitelrde din kültürü dersi bile yok lakin dünya çapında ve millet çapında imanı kurtarmaya kaynaklık ediyor ve inşaALLAHTA etmeye devam edecektir.

 

faris

Well-known member
sorun hocalarım degil, bilimsel bir çalışmada neden risalelerin kullanılamaması..
biraz araştırın isterseniz.?
eger bir tefsir kitabıysa kullanılması gerekmez mi?
peki kullanılmamasındaki sebep ne?
bir nur talebesinin doktora tezine bakın risaleden alıntı göremezsiniz, bunun nedeni ne?

Risale-i Nur üzerine yapılmış bazı akademik çalışmalar tıklayınız :

Lisans Tezleri:

http://www.risaleforum.net/bediuzza...lari-said-nursi-ve-risale-i-nur-hareketi.html

Doktora Tezleri :

http://www.risaleforum.net/bediuzza...lari-said-nursi-ve-risale-i-nur-hareketi.html

Master Tezleri :

http://www.risaleforum.net/egitim-v...ursi-ve-risale-i-nur-hareketi-ile-ilgili.html

Kaynak Olarak Ele Alan Yayınlar

http://www.risaleforum.net/egitim-v...ak-yazilan-kitaplar-listesi.html?daysprune=-1
 

doruk

Active member

öyle çok uzun bir süre geçmediki üzerinden, daha 30larda 40larda 50lerde bu risaleler mahkemelerde dinsizlikle mücadelelerinin ne kadar safiyane olduğunu kör gözlere sokuyorlardı
bu eserlerle uzak yakın ilişkili olan hemen herkes, kıt akıllılarca gözaltına alınıyor, medrese-i yusufiyelerde talebeliğe zorlanıyordu ..

mahkemelerden serbesttir kararları çıksa bile, resmi mercilerde siyasi, kişisel menfaatlerin ön planda olduğu makamlarda bu serbestiyetin yayılması yine zaman alıyor.
yine de bu kadar baskıya rağmen, bu kadar kısa sürece bunca eser çıkması hayrete şayan ..
ve şuan bazı üniversitelerimizde bu tezleri, bu eserleri hazırlayan nur talebeleri rektörlük, dekanlık yapıyor, bir çok akademik kürsü de söz sahibi oluyorlar.

pek öyle uzun uzun araştırmaya gerek yok, bugün risale-i nur üzerine, veya risale-i nur un kaynak olarak kullanıldığı belki yüzlerce kitabı bir çok kitapçıdan rahatlıkla temin edebilirsiniz
 


Bu alana bir cevap yazın...
Üst