Anlayıp yaşayabilseydik...
Denizli’de Üstadın bedeline vefat eden merhum Hasan Feyzi, Altıncı Söz için, “Beni benden aldı!” diyor. Onu okuyunca hayran oluyor, sarsılıyor, büyük bir etki altında kalıyor. Bize Küçük Sözler, “kolay anlaşılır ve sıradan” gibi geliyor.
Hiç sanmıyorum. Eğer anlayıp yaşayabilseydik, ferdî hayatımızda olağanüstü inkılâplar olur, ülke ve dünya genelinde de yer yerinden oynardı.
Elbette anlamanın dereceleri var ve büsbütün hissesiz kalmıyoruz. Çocuklar bile bir şeyler anlıyor. Üstelik müellifinin iddiası, “okuyan herkesin kabiliyeti ve gayreti nispetinde anlayabileceği” şeklinde. Hatta Üstat Hazretleri, İbn-i Sina’nın “Akıl bu yolda gidemez” dediği haşir meselesini çok kolay ispatladığını yazıyor, Sad-ı Taftazanî’nin bir ciltte anlattığı kader meselesini iki sayfada çözdüğünü belirtiyor.
Bunlar gerçekten doğru şeyler. Ancak bir başka doğruyu da yukarıda anlatmış olduk.
Yarım asrı aşkın bir zamandır şifahî (sözlü) bir kültür olarak devam eden Nurları okuma ve anlama faaliyetinin sistemli bir şekilde yazıya dökülmesi, izahları ve şerhlerinin yapılarak Risale-i Nur’u anlama metodolojisinin ortaya konması gerekiyor.
Bu arada, Risale-i Nur’u anlama konusunda sık sık sözü edilen dil problemi ve sadeleştirme tartışmaları açısından da meseleye bakmamız gerekir.
Sadeleştirmek çözüm değil
Bu da ayrıca ele alınması gereken bir konudur. Ancak risaleleri anlamak için sadece sadeleştirme yolunu düşünmek, anlamayı fazla kolaylaştırmaz, üstelik mânâyı kısırlaştırır. Zaten bir “terimler hazinesi” olan Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi de kolay değildir.
Genelde Kur’anî ve İslâmî olan terimleri nasıl sadeleştireceksiniz? Söz gelişi, “tesbih, tahmid, tefekkür, arş, haşir, sırat” gibi terimlerin Türkçesi var mı? Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını nasıl sadeleştireceksiniz? Bu kelimeleri anlamanın yolu kesinlikle sadeleştirmek olamaz. Ancak mânâlarını öğrenerek anlayabilirsiniz.
Kelimeleri bilmek yeterli mi?
Risaleleri anlamada “kelimelere vâkıf olma”nın önemli bir yeri vardır mutlaka. Dil probleminin nasıl çözüleceği konusu çok önemli bir meseledir ve mutlaka halledilmesi gerekir. Ancak onu anlamak için kelimeleri bilmek tek başına yeterli değildir. Çünkü bu eserler bir lügat değil, bütün İslâmî ilimleri ihtiva eden imanî bir tefsirdir. Bir kelimenin ilgili olduğu ilme göre hangi anlamı veya anlamları taşıdığını bilmek şarttır.
Meselâ “vacip” kelimesi günlük konuşmada “gerekli” anlamında iken, fıkıh ilminde Şafiîlerde “farz,” Hanefîlerde “farzdan daha aşağı derecede, ama yapılması gereken” mânâsındadır. Aynı kelime kelâm ilminde Cenab-ı Hak için “varlığı mutlak, kesin gerekli ve şart olan” mânâsında kullanılır. Üstelik verdiğimiz bu anlamlar, çok kısadır ve çok daha geniş mânâları vardır.
Bu misal gibi, her terimin kullanıldığı ilim dalına göre çok geniş ve kapsamlı anlamları vardır. Bu anlamları tam ve hakkıyla bilmeden Risale-i Nur’u anlamaya yönelik çabalarımız eksik ve hatalı olacaktır.