4. Hesabınız kolay, mizanınız ağır olacak
Kur’an, yaptığımız zerre kadar iyilik ve kötülüğün mutlaka hesabını vereceğimizi belirtiyor. Her şey en ince ayrıntısına kadar sorulacak. Buna karşı da, kâmil bir iman kazanıp, her an Allah’ın huzurunda olduğumuz şuuruyla yaşayıp, bütün davranışlarımıza ve sözlerimize dikkat etmemiz gerekmez mi?
O haşir âlemi ki müthiş bir âlem. Kıyame Suresinde denildiği gibi, “insanların anasından babasından, eşinden çocuğundan kaçtığı” bir âlem. Yüce Nebinin (a.s.m.)beyanıyla, “güneşin tepemize indiği, herkesin günahına göre ter denizinde yüzdüğü” bir âlem...
İşte o en sıkıntılı bir anda imdadımıza koşacak olan yine imanımız, imanımız, imanımızdır. Onu güçlendirmek ve en mükemmel hâle getirmek için gözümüzü yoruncaya kadar okusak, beynimizi zorlayacak seviyede düşünsek ne kaybederiz? Hiçbir şey kaybetmeyiz.
Kaldı ki, ne gözümüzü, ne aklımızı kaybetmeden “bir iman çağlayanı” olan Risale-i Nur’u her gün muntazam okuyarak sağlam bir imanı kazanabiliriz.
“Hayrola, Sıratı mı geçtin?”
Bir de Sırat Köprüsünü düşünün. Mahiyeti bilinmediğinden “kıldan ince kılıçtan keskin” diye anılan, altında Cehennem ve ilerisinde Cennet bulunan bu engeli aşmadan Cennete gireceğinizi mi sanırsınız?
Bu öyle bir meseledir ki, ehl-i kemal zatlar, kahkahayla gülen insanlara, “Hayrola, nedir bu neşen? Sıratı mı geçtin?” diyerek uyarırlarmış. Çünkü orayı geçmeden, tam rahatlık ve tam huzur duyamayız. Orayı geçmenin yolu da sağlam bir iman kazanmak, her gün iman ve tefekkürle meşgul olmak, başta namaz ve diğer ibadetleri hakkıyla yapmaktır. Çünkü namaz, Sıratta burak olacaktır.
İşte, Risale-i Nur’u okuyup anlamayı kendimize en büyük bir mesele ve en önemli bir dert edinmemiz için yığınla sebep var.
5. Cehennemden kurtulacaksınız
Bu eserlerde anlatılan gerçek imanı ve esma-i hüsna bilgisini hakkıyla elde edip imanla kabre girerseniz, inşallah Cehennemden kurtulacaksınız. Diyebiliriz ki, “insanlığın en mühim meselesi, Cehennemden kurtulmak meselesidir.” Onun dışında insanlığın büyük zannettiği her mesele küçüktür. Bir insan Cehennemden kurtulmadıktan sonra dünyanın hâkimi bile olsa neye yarar? Sanki bir hayal ülkesinde yaşıyormuş gibi bol imkânlar içinde geçen sorumsuz ve inançsız bir hayatın neticesi sonsuz azap olursa, nasıl içimiz rahat eder, nasıl huzur duyabiliriz?
Cehennemden kurtulmak için öylesine ateşli bir gayret ve coşkulu bir çırpınma içine girmeliyiz ki, Rabbimizin bizi oraya bir saniye bile uğratmaması için elimizden geleni yapmalıyız.
Yazık ki, bazı mü’minler, ümitsiz bir hava içinde, “Bizim günahımız çok, Cehennemden kurtulamayız. Hiç değilse Allah, bir süre yanıp da çıkanlardan eylesin” gibi yanlış bir dua ediyorlar.
Allah’ın rahmetini sınırlandırmayın
Oysa Rabbimiz, meâlen, “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz” buyuruyor. Bir hadis-i kudsîde, rahmetini yüze böldüğünü, birini dünyada tecelli ettirdiğini, doksan dokuzunu ahirete ayırdığını ifade eden Rabbimizin rahmetini niçin sınırlandırıyoruz? Onun sonsuz rahmetinden niye ümidimizi keselim? Mademki, Kendisini Erhamürrâhimîn olarak tanıtıyor; niçin “merhametlilerin en merhametlisi”nden ümidimizi keseceğiz ki? Hem Cehennemin bir saniyesine bile dayanabilecek miyiz ki, bir müddet yanmayı katlanılabilir görüyoruz? Orası öyle bir azap yeridir ki, İmam-ı Gazalî Hazretleri, “Cehennemde bir gece kalmamak için, dünyanın bütün zevk ve rahatı terk edilse değer” buyuruyor; çünkü oradaki azabın acısı çok şiddetli...
Yüce Peygamberimiz (a.s.m.), “Cehennemin en hafif azabı şudur ki, bir kimsenin ayağının altına bir kor parçası konur da onun şiddetinden beyni fokurdar” buyuruyor. Buna nasıl dayanabiliriz? Nasıl bu azabı, yıllarca, asırlarca, hele sonsuz olarak çekmeye karşı cür’etkâr ve korkusuz olabiliriz?
Sağlam imanı elde etmek için çalışmamak, imanın gereği olan salih amelleri işlememek ve günahlardan kaçınmamak, “Cehenneme karşı korkusuz olmak” demektir. Bunun anlamı, bir bakıma, Allah’ın celâline karşı meydan okumaktır. İşte bu hataya düşmemek için, iman derslerinin her zaman ve her yerde gönüllü ve coşkun bir öğrencisi olmak gerekir.