İKİNCİ KISIM:
Risale-i Nuru Anlamada Manevi Cihet:
İlim öğrenmede cehd ve gayretin rolü inkar edilemez. Zaten bir ayette de “insan için çalıştığından başkası yoktur” buyrulmuştur. İlim öğrenmek isteyenlerin, bilhassa bu asırda tecdid faaliyeti yapan ve Allahın rızasına mazhar olmuş bir eseri öğrenmek isteyenlerin bu cehd ve gayret yanında, manevi bazı şeylere de dikkat etmeleri gerekir. Risale-i Nur’un telifi vehbi bir tarzda olmuştur. Anlaşılmasında da vehbi hallerin tesiri büyüktür.
1- Risale-i Nur’dan a’zami derecede istifade edebilmenin birinci şartı İntisabtır:
Her mesleğin kendine göre bir takım şartları vardır. Bu şartlara riayet etmeyenler o meslekte yol katedemedikleri gibi, o meslekce bir müntesip olarak da kabul görmezler.
Mesela tarikatte şeyhe intisap bir esastır. Ehli Tarikat “bu esas olmadan bir insanın tasavvufi feyzlere mazhar olması mümkün değildir” derler. İmam-ı Şarani şöyle der : “Tarikat ehli zatlar, şu fikirde birleştiler : kalben, ilahi huzura dalmasına engel olan sıfatların giderilmesine yardımcı olabilecek bir şeyhe, her insanın ihtiyacı vardır.” (Adap: s.16) Ehli tarikat şeyhsiz tarikat faaliyeti olmayacağına, hatta şeyhsiz yalnızca kitap okumakla bu yola düşenlerin şeytanlar tarafından aldatılacağını söylerler. İsterse o şahıs binlerce kitap okusun. (bkz: adap.s.17)
Şeyh Abdülhakim Arvasi bir tasavvuf muhibbine yazdığı mektupta şöyle söyler : “kamil bir mürşidden (…) usulü ve şekli öğrenilmeksizin zikir ile uğraşılacak olursa, faidesi az ve belki hiç olur. Zira izinli zikir mukarrebin işi, izinsiz zikir ise ebrarın amelidir.” (Rabıta-i şerife: s.)
Üstad Bediüzzamanda ahir zaman fitneleri içerisinde, insanların imanını kurtaran ve onları hakikate isal eden ulaştıran bir çığır açmıştır. Üstadın açtığı bu çığır tarikat değildir. Fakat tarikatın insana kazandırmış olduğu şeyleri daha zengin bir şekilde müntesiplerine kazandırır. Bu çığırında kendine mahsus şartları, esasları vardır. Bu esasları da bizzat üstadın kendisi vaz’ etmiştir. Risale-i Nurdan a’zami derecede istifade etmek isteyenler, bu şartlara riayet etmelidirler.
Risale-i Nura intisap şartı nedir?
Risale-i Nura intisap şartı hususunda Üstad şöyle der:
Risale-i Nur'a intisab eden zâtın en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran, Risale-i Nur talebesi ünvanını alır. ( Kastamonu Lahikası: )
Üstad tarikattaki şeyhin yerine kur’anın tefsiri olan Risaleleri koymuştur. Bu manevi şeyhten istifade şartıda onu yazmak ve yazdırmaktır.
Tabii ki burada üstad yazan yazdıran derken “kur’an harfleriyle” olan yazmayı, yazdırmayı kastetmektedir. Çünki Risale-i Nurun bir çok yerinde bu mevzuyla ilgili yerler vardır. Burada maksadımız Risale-i Nurdan a’zami istifade olduğu için “yazı” hakkında tafsilata geçmiyoruz.
Üstad 28. lemada 3 sahifede Kur’an hurufatının maddi tesirlerinden bahseder ve mevzuyu şöyle bitirir. :
“Mevcudât-ı havâiye olan hurûfât, kudsiyet kesb ettikçe; yani; âhizelik vaziyetini aldıkça, yani, Kur'ân hurûfâtı olmakla âhizelik vaziyetini aldığından ve düğmeler hükmüne geçtiğinden ve sûrelerin başlarındaki hurûfat daha ziyade o münâsebât-ı hafiyenin uçlarının merkezî ukdeleri, ve düğümleri ve hassas düğmeleri olduğundan; vücud-ı havâîleri bu hâsiyete mâlik olduğu gibi, vücud-ı zihnîyelerinin dahi, hattâ vücud-ı nakşiyelerinin dahi bu hâsiyetten hassaları vardır.
Demek o hurufların okunmasıyla ve yazılmasıyla, maddî ilâç gibi şifâ ve başkâ maksatlar hâsıl olabilir.”
Yukardaki ifadeye dikkat edilirse kuran hurufatının okunması ve yazılmasıyla, adeta bu harflerin elektrik gibi insana tesir ettiğinden bahsedilir. Tıpkı bir müridin şeyhinden feyz alması gibi Risaleleri kuran hurufatından okuyan ve yazanlar da böyle bir tesiri üzerlerine celbederler. Bu hal onların risaleleri daha iyi anlamalarına da vesile olur. Üstad Bediüzzamanın en mühim talebesi ve kendisinden sonrada hizmetini tavizsiz bir şekilde devam ettiren Ahmed Husrev Altınbaşak üstadına yazdığı mektubunda şöyle söyler :
“Sevgili Üstadım, herhangi bir risaleyi açıp okuyacak olsam, hissem kadar dersimi alıyorum. Halbuki evvelce bu risaleleri tamamen yazdığım için, okumağa pek az vakit bulabiliyordum ve el'an da öyleyim. Evvelce okuduğum zamanlar istifadem az oluyordu. Şimdi ise, Nurların hakikatlerini gördükçe minnet ve şükrüm tezayüd ediyor, kalbim nurlar ile doluyor, ruhum nurlarla istirahat ediyor, letaifim bu Nurlar ile hisseleri kadar feyizyab oluyor. Ve yine Cenab-ı Hak'tan ümid ediyorum ki, hissem ve istifadem, gün geçtikçe çoğalacaktır ve nasibim artacaktır. Bu hâdisat gösteriyor ki, bedi' âsârın büyük bir hâsiyeti ve bir kerametidir ki, talebelerini başka ellere vermiyor ve nurlandırmak için başka kapılara boyun büktürmüyor. ... Talebeniz Ahmed Hüsrev. ( Barla. 177)
Kuran hurufatı Risale-i Nurdaki manevi feyzleri vermekte vesiledir. Halbuki kuran hurufatından başka harflerin böyle bir özelliği yoktur. Bu yüzden, o harflerle okuyanlar Risale-i Nurun bir çok feyzlerinden mahrum kalırlar.
Üstad şefkat tokadı yiyen bir talebesinden bahsederken şöyle der “mühim bir bid'anın muallimliğini deruhde etti. Tamamıyla mesleğimize zıd bir hata işledi. Pek müdhiş bir şefkat tokadını yedi.” (lemalar: 10. lema) Ayrıca şöyle bir ifadeside vardır “Risale-i Nur zındıkaya karşı hakaik-i imaniyeyi muhafazaya çalışması gibi, bid'ata karşı da huruf ve hatt-ı Kur'an'ı muhafaza etmek bir vazifesi iken…”(Kastamonu Lâhikası: 77)
Bidat duaların kabulüne mani olduğu gibi manevi feyzlerin gelmesine de manidir.
Kuran harfleriyle okunmadığı zaman risaleyle olan iştigal insana fayda vermez değil. Fakat istifadenin tam olmasından ve manevi feyzlerin gelmesinden mahrum kalma durumu vardır. Nur talebesi olmak ve tam manasıyla istifade etmek isteyenlerin kuran harfleriyle risaleleri okuyup, yazmaları gerekir.
Burada şuna da değinmemiz yerinde olur. Kuran harfleriyle olmazsa olmaz demiyoruz. İsteyen istediği harfle okur, buna kimse bir şey diyemez. Fakat sözümüz Risale-i nura intisap etmek, a’zami derecede istifade etmek isteyenler içindir.
Risaleleri kuran harfleriyle okumak, yazmak isteyen fakat, Kuran harflerini bilmeyenler, kuran harflerini öğreninceye kadar diğer yazıdan istifade edebilirler. Üstad bu hususta da şöyle der : “Risale-i Nur'un bir vazifesi; huruf-u Kur'aniyeyi muhafaza olduğundan, yeni hurufa zaruret derecesinde inşâallah müsaade olur. (kastamonu . 210. sayfanın haşiyesi). Fakat bu müsaade daimi değil kuran harflerini öğreninceye kadardır. Çünkü zaruretler daimi değil muvakkattırlar.
2- Risale-i Nur’dan a’zami derecede istifade edebilmenin ikinci şartı İhlastır :
Üstad ihlasın hassalarından bahsederken “en kısa bir tarîk-ı hakikat, en makbul bir dua-yı manevî, en kerametli bir vesile-i makasıd” olduğunu söyler. Başka bir yerde de “velayetin kerameti olduğu gibi, niyet-i hâlisenin dahi kerameti vardır. Samimiyetin dahi kerameti vardır” der. İlim öğrenmede ihlas bir esas olduğu gibi, en büyük yardımcıdır da. İhlaslı olanlar Allahın inayetlerine mazhar olurlar ve Allah onlara kolay ve kısa yoldan ilim öğretir.
İbni haldun meşhur mukaddimesinin son kısımlarını eğitime ayırmıştır. Orada ilim taliblerine güzel tavsiyelerde bulunur. 31. fasılda şöyle söyler: “sen böyle bir hale düçar olur, duraklar veya şüphelerden dolayı akıl ve fikrinde bir karışıklık husule gelirse, akıl ve fikrinden, zihnini perdeleyen bu sözlerin engellerini ve mantığı bir tarafa atarak düşüncenin yaratılışından gelen ve tabii olan fiilinin hükmüne ihlasa başvur. Senden önceki büyükler gibi temiz kalp ve ihlasla Allahın yardımına sığın. Allah onlara ilham ettiği ve bilmediklerini bildirdiği gibi, senin kalbinide aydınlatır. Bu aydınlık sayesinde istediğini elde edersin, bu düşüncenin gerektirdiği vasıta sana ilham olunur. (…). Sen buna dikkat et. Ne zaman sana meseleleri anlamak güçleşirse, o zaman sen Allahın yardımına başvur. O sana doğru yolu gösterecek ve aydınlatacak olan nurları sana bağışlayacaktır. O doğru yolu göstermek suretiyle kullarını rahmetine kavuşturur, ilim ancak onun tarafından bağışlanır. ( c.3.s.150. cd.534-6.ar)