Risale-i Nur’un hanımlara sunduğu formül ihlâs ve şefkattir

NuruAhsen

Sonsuz Temâþâ
Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur’ları neşir hizmetinde istihdam ettiği mümtaz talebelerinden bir tanesi de Mehmet Nuri Güleç, nam-ı diğer “Fırıncı Ağabey”dir.
Değerli arkadaşım F. Nur Hacınebioğlu ile beraber gittiğimiz röportajı Nurtaşı’nda gerçekleştirdik. Doğrusu ya, çok keyif aldık bu çalışmadan. Risale-i Nur penceresinden günümüzün kadın-aile meselelerini değerlendirdik.
Gerçekleştirdiğimiz uzun sohbetten yerimize sığabildiğince aldığımız bölümleri paylaşmaya ne dersiniz?



610.jpg




Risale-i Nur’ların hanımlara bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üstad Hazretleri bütün meseleleri formüle ediyor. Hanımlar konusundaki formülüyse ihlâs ve şefkat. Hanımlarda bu iki hasletin çok ehemmiyetli olduğunu, bu hasletlerle büyük fedakârlık ve kahramanlıklara vesile olduklarını, yavrusunu kurtarmak için ateşe atılmaktan çekinmediğini anlatıyor. Fakat bu vasıfların zamanın fena cereyanları yüzünden bazen bozulabildiğini ifade ediyor. “Oğlum paşa olsun!” diyerek malını mülkünü her şeyini oğlunu okutmak için feda edip, ahiretini düşünmeyen zavallı annelerden bahsediyor. Mesele burada, düğümlenmiş. Ama kadının kendisinin korunması, hayatı, fıtrî yapısının erkekler gibi, olmadığı, yaratılış olarak daha nazik insanlar olduklarını, aile hayatında müdür-ü dâhilî olmak lâzım geldiğini, dolayısıyla aile hayatının da dünyada bir cennet olduğunu anlatıyor. Hakikaten de öyle. Aile hayatı olmasa insanın diğer mahlûkattan farkı ne olur?
Tabii İslâm terbiyesiyle yetişen bir genç, aile hayatı olmadan da müstakim yaşayabilir, ama cemiyet aile hayatıyla kaim.
Onun için Üstat Hazretleri aile saadetinin hanımın tesettürlü bir hayat yaşamasıyla mümkün olabileceğini, yoksa çeşitli malûm arızalara sebep olabileceğini çok acip izahlarla anlatmış.
Avrupalılar aile hayatına gerekli ehemmiyeti vermedi, ama şimdi reklâm panolarında aile kurmanın ne kadar mühim olduğunu anlatıyorlar. Çünkü boşanma oranları neredeyse % 100. Aile hayatının yıkılma sebeplerinden bir tanesi de tesettürsüzlük. Avrupa’da eşler birbirlerinden ayrılıp gidiyorlar, ama bizim memleketimizde eşler birbirini öldürüyorlar. Canhıraş neticeler… Dolayısıyla bizim memleketimizin insanları, yani idarecileri illâ Avrupa’ya benzeyeceğiz diye bu meseleleri dinlemediler. Onlar da zaten bu hayattan memnun değiller, yanlış yaptıklarını kabul ediyorlar. Bizimkiler hâlâ 50 sene evvelki Avrupa’yı takip ederek, orada terk edilen yanlışlıkları kopya etmeye çalışıyorlar. Onlarda bu konularda hayatı tanzim eden vahy-i semavî az olduğu veya olmadığı için onlar iyilikleri deneme- yanılma yoluyla buluyorlar. Hâlbuki bizim elimizde Kur’ân-ı Azimüşşan var. Aileyi ilgilendiren tüm konuları tafsil etmiş.
Hatta bir kardeşten yeni öğrendim. Malûm İslâmda Müslüman bir erkek ehl-i kitaptan bir hanımla evlenebilir, müşriklerle evlenemez. Evlenmeden önce eşine Müslüman olması için telkinde bulunabiliyor, evlendikten sonra “Dinde zorlama yoktur!” ayeti gereğince o hakkı kaybediyormuş. Dinimizin evlendikten sonra kadının şahsiyetine, kimliğine verdiği öneme bakın. Yani dinimizde aile hayatı en küçük teferruata kadar anlatılmış.

Tesettürün hanımlar arasında yaygınlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
On sene önce taşındığım mahalde 1–2 örtülü genç kız vardı. Şimdi her minibüste 1–2 tane örtülü hanım var. Hepsi akraba gibi sohbet ederler. Onların o fıtrî hallerini ibretle seyrederim. Elhamdülillah, mükemmel bir gelişme var. İnsan hayran oluyor. Ben ümitliyim o hususta. Üstat Hazretlerinin tespitleri o kadar isabetli ki, insan hayran kalıyor. “Şeyh uçmaz, mürit uçurur!” değil yani. Hakikatin bizatihi kendisi.
Üstadımız ıslahatçı. Islahatçının en önemli vazifesi de mümkün olduğunca, yara açmadan tedavi etmektir.
Hanımlar Rehberi’nin telif ve teksir edilmesi konusundaki hatıralarınızı alabilir miyiz?
Üstadımızın “Ahiret hemşirelerimle hasbihal” başlıklı mektubu geldiğinde çok hoşumuza gitmişti. İstanbul’da teksir ettik. Önce Korkuteli’nden hanımların bir mektubu Üstada gidiyor. Sonradan da Manisa’dan hanımlar mektup gönderiyorlar. Üstad Hazretleri işte bu bahsi o mektuplara cevabî manada yazıyor. Hanımların mektuplarını da teksir ettik. Hatta matbaa ile ilk defa Manisalı hanımların mektubunu bastık. Ondan sonra bizi savcılığa çağırdılar, ifadelerimizi aldılar.

Savcılığa alındığınızda daha Hanımlar Rehberi ortada yok?
Evet, o zaman daha mektuplar halinde. İşte hadiseler böyle gelişince eserin başında zikredilen gençlere nasıl bir rehber yazıldıysa, hanımlara da böyle bir rehber gereklidir mealindeki bölüm yazıldı. Sonra bunlar tanzim edildi. Biz İstanbul’da teksirle İman Hakikatleri, Konferans gibi bazı eserleri neşretmeye başlamıştık. Hanımlar Rehberi’nin tanzimi de yapıldı. O yıllarda teksir ettiğimiz Hanımlar Rehberi’nden Necmeddin Şahiner’de varmış bir tane. İman Hakikatleri teksirini de Viyana’da görmüştüm.

Hanımlar Rehberi hangi tarihte tanzim edildi?
1955 sonları 1956 başları. Hanımlar Rehberi’nin teksiri bittikten sonra matbaalarda matbu neşriyata başladık. Demek ki, 1956 senesi içinde o çalışmaları yapmışız.

Bu ilk teksir ya da matbu eserlerin korunması meselesi de arşivlemeyi ilgilendiren önemli bir konu değil mi?
Vakıflar bize İstanbul’da Cağaloğlu’ndaki Rüstem Paşa Medresesini vakıf merkezi olarak verdi. Orada elimizdeki bu ilk teksir ve matbu Nur Risalelerini sergi müze tarzında düzenleyip ziyarete açacağız. Çalışmalarımız devam ediyor. 23 Mart’ta Barla Bölümü ile açılışı yapılacak.

Hanımlar arasında söylenegelen bir söz var. Üstad Hazretlerinin, “İstanbul’u hanımlar fethedecek“ ifadesi. Neden özellikle İstanbul?
1953’de Üstad Hazretleri Draman’daki evde kaldığı zaman, “Ben İslâmiyetin bayrağını hanımlarla İstanbul’a dikeceğim” sözünü Ahmet Aytimur Ağabeye söylemiş. Aytimur’dan naklen ben işitmiştim. Ahmet Ağabey halen sağ. Ama böyle bizim gibi pek fazla röportaj falan yapmaz.
İstanbul İslâmın payitahtı. Üstad Hazretleri bütün İslâm dünyasının merkezi olarak İstanbul’u Sure-i Kevser’in şümulüne dâhil ediyor. Zülfikar’da El Kevser’in tarihî işaretlerini ele alıyor. Süleyman Paşa komutasında Gelibolu’dan geçişten alıyor, İstanbul’un fethine getiriyor. El Kevser, yani dünyadaki manevi havz-ı Kevser’e Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul da dâhildir, diyor. Hamdi Efendi’nin tefsirinde de, “Bu sure ile dünyadaki manevî Kevser havuzlarına işaretler de kast edilmektedir” deniliyor.

Hanımlar Rehberi’nden orijinal bulduğunuz tespitleri aktarabilir misiniz?
Üstad Hazretleri hanımların bu kadar fedakârlık ve kahramanlıklarıyla beraber, seciyelerin bozulmasından da bahsediyor. Bu seciyelerin bozulmasına sebep olan zalim erkeklerdir, diyor. Hanımlar başka bir şekilde zalim erkeklerin tahakkümü yüzünden bir nevi riyakârlığa girerler, tespitini yapıyor.

“Hanımları ifsat eden komiteler” tespiti de mevcut Rehberde. Bunlar neler sizce?
Dünya çapında yapılan analizlerde bütün toplumları bozan sebeplerin başında tüketim ekonomisi geliyor. Bunun birkaç mertebesi var. İmalâtları düşünün. Büyük bölümü kadınlara hitap eder. İslâm’ın terbiye ettiği kadın, tüketim ekonomisinin ortaya sürdüğü malzemenin ancak % 5’ini kullanır. Hadi olsun % 10’unu. Bu iflâs demektir. Şer kuvvetler o yüzden defilelerle, reklâmlarla yine kadını kullanarak, kadınları tahrip ediyor. Gençliğe bir ideal, terbiye, fedakârlık, şefkat, muhabbet vermediklerinden; onları uyuşturmak, yani hissiyatlarını kendilerine alet etmek için kadını kullanıyorlar.
Dünya milletlerini kontrol edebilmek için çalışan teşkilâtların hepsine Üstadımız “ifsat komitesi” tabirini kullanıyor. Bunların çok nevi var.
Ben çok şaşırıyorum. Bu kadar kadın cemiyetleri bulunmaktayken nasıl durumu görmüyorlar? Bilakis onlara alet oluyorlar. Şer kuvvetlerin menfaatine çalışmak için o kadın cemiyetlerini de mi onlar kurdu, bilmem ki?
Kadın konusunda müspet çalışmalar yapmak isteyen cemiyetlerin de, bu fesat şebekeleri hemen seslerini kestiriyorlar. Basında onların seslerine yer vermiyorlar.
Yalnız semavî din mensuplarıyla bu konularda iyi diyaloglar var. İngiliz başpiskoposunun son sözleri, Rus başpiskoposunun kadın tesettürü konusundaki sözleri bu noktada önemli. Microsoft’un sahibi Bill Gates’in Davos’ta yaptığı konuşma da ayrı bir öneme sahip. Âdeta zekâtı anlattı orada. Afrika ülkelerindeki yoksullara 7,5 milyarlık bir yardım yapmış, ama bunu kâfi görmüyor. Dünyadaki büyük şirketlerin hükümetlerle işbirliği yapmalarını, gelirlerinin bir bölümünü karşılıksız insanlığa sunmaları gerektiğini söylüyor. Üstadımız da, “Beşerde zekât düstur-u umumî haline gelmeli” diyor.

Ak saçlarını değirmende ağartmamış bir Nur Talebesi olarak hanımlara tavsiyelerinizi alsak, son olarak?
Hz. Üstad, “Çok sıkı tutmayın!” diyor. Şefkatle, geniş muhabbet ile insanlara yaklaşımı temin etmeliyiz. Diğer taraftan hanımların bir şansları var. Bu modern hayatın menfi yanı insanları birbirinden soğutuyor, uzaklaştırıyor. Biz ise tam tersini yapmalı, yani gidip tanımadığımız komşularımızla, “Biz sizinle komşuluk etmek istiyoruz” demeli, kitap gibi hediyeler takdim ederek samimî bir ortam oluşturmalıyız. İnsanlar bu tür karşılık beklemeyen dostluklara muhtaç durumda.
Onun için hanım kardeşlerime, “Herkes bir apartmanı hedef alsın!” diyorum. Ondan sonra da, “Ben bu sene binadaki tüm daireleri ziyaret edeceğim, çeşitli konularda kitap hediye vereceğim” diye düşünmelerini tavsiye ediyorum. Buna ihtiyaç var.
Diğer bir husus, okuma üzerine. İnsanlarımızı okumanın lüzumuna inandırmalıyız.
Elhasıl okuma hususunda çeşitli vesilelerle kardeşlere tavsiyeler vermemiz gerekiyor.
 

GuLSerbeti

Well-known member
Risale-i Nur’un hanımlara sunduğu formül; ihlâs ve şefkattir!

Risale-i Nur’un hanımlara sunduğu formül ihlâs ve şefkattir
610.jpg

Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur’ları neşir hizmetinde istihdam ettiği mümtaz talebelerinden bir tanesi de Mehmet Nuri Güleç, nam-ı diğer “Fırıncı Ağabey”dir.
Değerli arkadaşım F. Nur Hacınebioğlu ile beraber gittiğimiz röportajı Nurtaşı’nda gerçekleştirdik. Doğrusu ya, çok keyif aldık bu çalışmadan. Risale-i Nur penceresinden günümüzün kadın-aile meselelerini değerlendirdik.
Gerçekleştirdiğimiz uzun sohbetten yerimize sığabildiğince aldığımız bölümleri paylaşmaya ne dersiniz?



Risale-i Nur’ların hanımlara bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üstad Hazretleri bütün meseleleri formüle ediyor. Hanımlar konusundaki formülüyse ihlâs ve şefkat. Hanımlarda bu iki hasletin çok ehemmiyetli olduğunu, bu hasletlerle büyük fedakârlık ve kahramanlıklara vesile olduklarını, yavrusunu kurtarmak için ateşe atılmaktan çekinmediğini anlatıyor. Fakat bu vasıfların zamanın fena cereyanları yüzünden bazen bozulabildiğini ifade ediyor. “Oğlum paşa olsun!” diyerek malını mülkünü her şeyini oğlunu okutmak için feda edip, ahiretini düşünmeyen zavallı annelerden bahsediyor. Mesele burada, düğümlenmiş. Ama kadının kendisinin korunması, hayatı, fıtrî yapısının erkekler gibi, olmadığı, yaratılış olarak daha nazik insanlar olduklarını, aile hayatında müdür-ü dâhilî olmak lâzım geldiğini, dolayısıyla aile hayatının da dünyada bir cennet olduğunu anlatıyor. Hakikaten de öyle. Aile hayatı olmasa insanın diğer mahlûkattan farkı ne olur?
Tabii İslâm terbiyesiyle yetişen bir genç, aile hayatı olmadan da müstakim yaşayabilir, ama cemiyet aile hayatıyla kaim.
Onun için Üstat Hazretleri aile saadetinin hanımın tesettürlü bir hayat yaşamasıyla mümkün olabileceğini, yoksa çeşitli malûm arızalara sebep olabileceğini çok acip izahlarla anlatmış.
Avrupalılar aile hayatına gerekli ehemmiyeti vermedi, ama şimdi reklâm panolarında aile kurmanın ne kadar mühim olduğunu anlatıyorlar. Çünkü boşanma oranları neredeyse % 100. Aile hayatının yıkılma sebeplerinden bir tanesi de tesettürsüzlük. Avrupa’da eşler birbirlerinden ayrılıp gidiyorlar, ama bizim memleketimizde eşler birbirini öldürüyorlar. Canhıraş neticeler… Dolayısıyla bizim memleketimizin insanları, yani idarecileri illâ Avrupa’ya benzeyeceğiz diye bu meseleleri dinlemediler. Onlar da zaten bu hayattan memnun değiller, yanlış yaptıklarını kabul ediyorlar. Bizimkiler hâlâ 50 sene evvelki Avrupa’yı takip ederek, orada terk edilen yanlışlıkları kopya etmeye çalışıyorlar. Onlarda bu konularda hayatı tanzim eden vahy-i semavî az olduğu veya olmadığı için onlar iyilikleri deneme- yanılma yoluyla buluyorlar. Hâlbuki bizim elimizde Kur’ân-ı Azimüşşan var. Aileyi ilgilendiren tüm konuları tafsil etmiş.
Hatta bir kardeşten yeni öğrendim. Malûm İslâmda Müslüman bir erkek ehl-i kitaptan bir hanımla evlenebilir, müşriklerle evlenemez. Evlenmeden önce eşine Müslüman olması için telkinde bulunabiliyor, evlendikten sonra “Dinde zorlama yoktur!” ayeti gereğince o hakkı kaybediyormuş. Dinimizin evlendikten sonra kadının şahsiyetine, kimliğine verdiği öneme bakın. Yani dinimizde aile hayatı en küçük teferruata kadar anlatılmış.



Tesettürün hanımlar arasında yaygınlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

On sene önce taşındığım mahalde 1–2 örtülü genç kız vardı. Şimdi her minibüste 1–2 tane örtülü hanım var. Hepsi akraba gibi sohbet ederler. Onların o fıtrî hallerini ibretle seyrederim. Elhamdülillah, mükemmel bir gelişme var. İnsan hayran oluyor. Ben ümitliyim o hususta. Üstat Hazretlerinin tespitleri o kadar isabetli ki, insan hayran kalıyor. “Şeyh uçmaz, mürit uçurur!” değil yani. Hakikatin bizatihi kendisi.
Üstadımız ıslahatçı. Islahatçının en önemli vazifesi de mümkün olduğunca, yara açmadan tedavi etmektir.


Hanımlar Rehberi’nin telif ve teksir edilmesi konusundaki hatıralarınızı alabilir miyiz?

Üstadımızın “Ahiret hemşirelerimle hasbihal” başlıklı mektubu geldiğinde çok hoşumuza gitmişti. İstanbul’da teksir ettik. Önce Korkuteli’nden hanımların bir mektubu Üstada gidiyor. Sonradan da Manisa’dan hanımlar mektup gönderiyorlar. Üstad Hazretleri işte bu bahsi o mektuplara cevabî manada yazıyor. Hanımların mektuplarını da teksir ettik. Hatta matbaa ile ilk defa Manisalı hanımların mektubunu bastık. Ondan sonra bizi savcılığa çağırdılar, ifadelerimizi aldılar.​



Savcılığa alındığınızda daha Hanımlar Rehberi ortada yok?

Evet, o zaman daha mektuplar halinde. İşte hadiseler böyle gelişince eserin başında zikredilen gençlere nasıl bir rehber yazıldıysa, hanımlara da böyle bir rehber gereklidir mealindeki bölüm yazıldı. Sonra bunlar tanzim edildi. Biz İstanbul’da teksirle İman Hakikatleri, Konferans gibi bazı eserleri neşretmeye başlamıştık. Hanımlar Rehberi’nin tanzimi de yapıldı. O yıllarda teksir ettiğimiz Hanımlar Rehberi’nden Necmeddin Şahiner’de varmış bir tane. İman Hakikatleri teksirini de Viyana’da görmüştüm.



Hanımlar Rehberi hangi tarihte tanzim edildi?

1955 sonları 1956 başları. Hanımlar Rehberi’nin teksiri bittikten sonra matbaalarda matbu neşriyata başladık. Demek ki, 1956 senesi içinde o çalışmaları yapmışız.



Bu ilk teksir ya da matbu eserlerin korunması meselesi de arşivlemeyi ilgilendiren önemli bir konu değil mi?

Vakıflar bize İstanbul’da Cağaloğlu’ndaki Rüstem Paşa Medresesini vakıf merkezi olarak verdi. Orada elimizdeki bu ilk teksir ve matbu Nur Risalelerini sergi müze tarzında düzenleyip ziyarete açacağız. Çalışmalarımız devam ediyor. 23 Mart’ta Barla Bölümü ile açılışı yapılacak.



Hanımlar arasında söylenegelen bir söz var. Üstad Hazretlerinin, “İstanbul’u hanımlar fethedecek“ ifadesi. Neden özellikle İstanbul?

1953’de Üstad Hazretleri Draman’daki evde kaldığı zaman, “Ben İslâmiyetin bayrağını hanımlarla İstanbul’a dikeceğim” sözünü Ahmet Aytimur Ağabeye söylemiş. Aytimur’dan naklen ben işitmiştim. Ahmet Ağabey halen sağ. Ama böyle bizim gibi pek fazla röportaj falan yapmaz.
İstanbul İslâmın payitahtı. Üstad Hazretleri bütün İslâm dünyasının merkezi olarak İstanbul’u Sure-i Kevser’in şümulüne dâhil ediyor. Zülfikar’da El Kevser’in tarihî işaretlerini ele alıyor. Süleyman Paşa komutasında Gelibolu’dan geçişten alıyor, İstanbul’un fethine getiriyor. El Kevser, yani dünyadaki manevi havz-ı Kevser’e Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul da dâhildir, diyor. Hamdi Efendi’nin tefsirinde de, “Bu sure ile dünyadaki manevî Kevser havuzlarına işaretler de kast edilmektedir” deniliyor.



Hanımlar Rehberi’nden orijinal bulduğunuz tespitleri aktarabilir misiniz?

Üstad Hazretleri hanımların bu kadar fedakârlık ve kahramanlıklarıyla beraber, seciyelerin bozulmasından da bahsediyor. Bu seciyelerin bozulmasına sebep olan zalim erkeklerdir, diyor. Hanımlar başka bir şekilde zalim erkeklerin tahakkümü yüzünden bir nevi riyakârlığa girerler, tespitini yapıyor.



“Hanımları ifsat eden komiteler” tespiti de mevcut Rehberde. Bunlar neler sizce?

Dünya çapında yapılan analizlerde bütün toplumları bozan sebeplerin başında tüketim ekonomisi geliyor. Bunun birkaç mertebesi var. İmalâtları düşünün. Büyük bölümü kadınlara hitap eder. İslâm’ın terbiye ettiği kadın, tüketim ekonomisinin ortaya sürdüğü malzemenin ancak % 5’ini kullanır. Hadi olsun % 10’unu. Bu iflâs demektir. Şer kuvvetler o yüzden defilelerle, reklâmlarla yine kadını kullanarak, kadınları tahrip ediyor. Gençliğe bir ideal, terbiye, fedakârlık, şefkat, muhabbet vermediklerinden; onları uyuşturmak, yani hissiyatlarını kendilerine alet etmek için kadını kullanıyorlar.
Dünya milletlerini kontrol edebilmek için çalışan teşkilâtların hepsine Üstadımız “ifsat komitesi” tabirini kullanıyor. Bunların çok nevi var.

Ben çok şaşırıyorum. Bu kadar kadın cemiyetleri bulunmaktayken nasıl durumu görmüyorlar? Bilakis onlara alet oluyorlar. Şer kuvvetlerin menfaatine çalışmak için o kadın cemiyetlerini de mi onlar kurdu, bilmem ki?
Kadın konusunda müspet çalışmalar yapmak isteyen cemiyetlerin de, bu fesat şebekeleri hemen seslerini kestiriyorlar. Basında onların seslerine yer vermiyorlar.

Yalnız semavî din mensuplarıyla bu konularda iyi diyaloglar var. İngiliz başpiskoposunun son sözleri, Rus başpiskoposunun kadın tesettürü konusundaki sözleri bu noktada önemli. Microsoft’un sahibi Bill Gates’in Davos’ta yaptığı konuşma da ayrı bir öneme sahip. Âdeta zekâtı anlattı orada. Afrika ülkelerindeki yoksullara 7,5 milyarlık bir yardım yapmış, ama bunu kâfi görmüyor. Dünyadaki büyük şirketlerin hükümetlerle işbirliği yapmalarını, gelirlerinin bir bölümünü karşılıksız insanlığa sunmaları gerektiğini söylüyor. Üstadımız da, “Beşerde zekât düstur-u umumî haline gelmeli” diyor.​



Ak saçlarını değirmende ağartmamış bir Nur Talebesi olarak hanımlara tavsiyelerinizi alsak, son olarak?

Hz. Üstad, “Çok sıkı tutmayın!” diyor. Şefkatle, geniş muhabbet ile insanlara yaklaşımı temin etmeliyiz. Diğer taraftan hanımların bir şansları var. Bu modern hayatın menfi yanı insanları birbirinden soğutuyor, uzaklaştırıyor. Biz ise tam tersini yapmalı, yani gidip tanımadığımız komşularımızla, “Biz sizinle komşuluk etmek istiyoruz” demeli, kitap gibi hediyeler takdim ederek samimî bir ortam oluşturmalıyız. İnsanlar bu tür karşılık beklemeyen dostluklara muhtaç durumda.

Onun için hanım kardeşlerime, “Herkes bir apartmanı hedef alsın!” diyorum. Ondan sonra da, “Ben bu sene binadaki tüm daireleri ziyaret edeceğim, çeşitli konularda kitap hediye vereceğim” diye düşünmelerini tavsiye ediyorum. Buna ihtiyaç var.

Diğer bir husus, okuma üzerine. İnsanlarımızı okumanın lüzumuna inandırmalıyız.
Elhasıl okuma hususunda çeşitli vesilelerle kardeşlere tavsiyeler vermemiz gerekiyor.




Yasemin Güleçyüz
 

Nurist

Well-known member
Risale-i Nur’ların hanımlara bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Üstad Hazretleri bütün meseleleri formüle ediyor. Hanımlar konusundaki formülüyse ihlâs ve şefkat. Hanımlarda bu iki hasletin çok ehemmiyetli olduğunu, bu hasletlerle büyük fedakârlık ve kahramanlıklara vesile olduklarını, yavrusunu kurtarmak için ateşe atılmaktan çekinmediğini anlatıyor. Fakat bu vasıfların zamanın fena cereyanları yüzünden bazen bozulabildiğini ifade ediyor. “Oğlum paşa olsun!” diyerek malını mülkünü her şeyini oğlunu okutmak için feda edip, ahiretini düşünmeyen zavallı annelerden bahsediyor. Mesele burada, düğümlenmiş. Ama kadının kendisinin korunması, hayatı, fıtrî yapısının erkekler gibi, olmadığı, yaratılış olarak daha nazik insanlar olduklarını, aile hayatında müdür-ü dâhilî olmak lâzım geldiğini, dolayısıyla aile hayatının da dünyada bir cennet olduğunu anlatıyor. Hakikaten de öyle. Aile hayatı olmasa insanın diğer mahlûkattan farkı ne olur?
Tabii İslâm terbiyesiyle yetişen bir genç, aile hayatı olmadan da müstakim yaşayabilir, ama cemiyet aile hayatıyla kaim.
Onun için Üstad Hazretleri aile saadetinin hanımın tesettürlü bir hayat yaşamasıyla mümkün olabileceğini, yoksa çeşitli malûm arızalara sebep olabileceğini çok acip izahlarla anlatmış.
Avrupalılar aile hayatına gerekli ehemmiyeti vermedi, ama şimdi reklâm panolarında aile kurmanın ne kadar mühim olduğunu anlatıyorlar. Çünkü boşanma oranları neredeyse % 100. Aile hayatının yıkılma sebeplerinden bir tanesi de tesettürsüzlük. Avrupa’da eşler birbirlerinden ayrılıp gidiyorlar, ama bizim memleketimizde eşler birbirini öldürüyorlar. Canhıraş neticeler… Dolayısıyla bizim memleketimizin insanları, yani idarecileri illâ Avrupa’ya benzeyeceğiz diye bu meseleleri dinlemediler. Onlar da zaten bu hayattan memnun değiller, yanlış yaptıklarını kabul ediyorlar. Bizimkiler hâlâ 50 sene evvelki Avrupa’yı takip ederek, orada terk edilen yanlışlıkları kopya etmeye çalışıyorlar. Onlarda bu konularda hayatı tanzim eden vahy-i semavî az olduğu veya olmadığı için onlar iyilikleri deneme- yanılma yoluyla buluyorlar. Hâlbuki bizim elimizde Kur’ân-ı Azimüşşan var. Aileyi ilgilendiren tüm konuları tafsil etmiş.
Hatta bir kardeşten yeni öğrendim. Malûm İslâmda Müslüman bir erkek ehl-i kitaptan bir hanımla evlenebilir, müşriklerle evlenemez. Evlenmeden önce eşine Müslüman olması için telkinde bulunabiliyor, evlendikten sonra “Dinde zorlama yoktur!” ayeti gereğince o hakkı kaybediyormuş. Dinimizin evlendikten sonra kadının şahsiyetine, kimliğine verdiği öneme bakın. Yani dinimizde aile hayatı en küçük teferruata kadar anlatılmış.

Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur’ları neşir hizmetinde istihdam ettiği mümtaz talebelerinden bir tanesi de Mehmet Nuri Güleç, nam-ı diğer “Fırıncı Ağabey” ile yapilan bir roportajdan alintidir.
 
Üst