Cevap: Risalelerde ve Kur'an'da Bazı Tevafuklara İtiraz ve İtirazlara Cevap
Yapılan itiraz:
1. Ashab-ı kehfin isimleri ne idi? Kur'an’da bu yiğitlerin isimlerinin belirtilmesi, köpeğin isminin belirtmesinden her hâlde daha anlamlı olsa gerektir.
2. Yiyecek almaya giden hangisiydi?
3. Şehirden alınan erzakın cinsi ne idi ve miktarı ne kadardı?
4. Köpek hangisinindi?
5. Köpeğin cinsi ve rengi ne idi?
...
Bu soruların cevaplarını birçok tefsir kaynağından toplayıp, bir araya getiren Aydemir şöyle demektedir:
İbn Cerir et-Taberî başta olmak üzere birçok müellifçe ashab-ı kehfin isimleri tek tek sayılmıştır. İsimlerin böylece tasrih edilmiş olması lüzumsuzdur. Çünkü, asgarî bir hesapla günümüzden 20-25 asır önce cereyan etmiş bir olayın kahramanlarının isimlerini -şayet ilâhî bir açıklama yoksa- bilmek mümkün değildir. Zaten, bunu araştırmaya lüzum da yoktur.
Açıkça anlaşılacağı üzere, ashab-ı kehfi teşkil eden gençlerin isimleri Acemî (Arapça dışında bir dil)dir. Herhangi bir şekil ve nokta ile zapt ve tespit bir hayli müşküldür. (...)
Sözü kısa kesmek gerekirse; bunlar açıkça İsrailiyattır.
Kur'an’da ve Hz. Peygamber’in hadislerinde asla bahis konusu edilmeyen, bu ashab-ı kehfin köpeğinin adı, rengi ve cinsi ile ilgili beyanların da İsrailiyattan olduğunda şüphe yoktur.
Köpeğin rengi hususunda ihtilâf edilmiş ve çeşitli şeyler söylenmiştir. Buna ne lüzum vardır? Hakkında delil yoktur. Buna ihtiyaç da yoktur. Üstelik bunlar nehyedilmiş şeylerdendir. Çünkü, bunların dayanağı, aslı ve esası "gaybı taşlama"dan öteye gitmez. Bunların ehl-i kitap ismi ile anılan Yahudilerden ve Hristiyanlardan alındığı ve dolayısıyla İsrailiyat olduğu açıktır.
Doğrusu, ümmetten İsrailiyat ile uğraşan, yukarıdaki soruların cevaplarını arayan birçok kişi olmuştur; fakat herhâlde Mushaf delme metodunu (!) bulan ve kullanan ilk kişi Said Nursî’dir.
Ashab-ı kehf kıssasını ve Kur'an’daki diğer kıssaları anlamak, düşünüp ibret almak yerine böyle işlerle uğraşmak tekellüfün ta kendisidir. Hele bunları Kur'an’ın icazı diye takdim etmenin asla tutarlı bir yanı yoktur.
İtiraza cevap:
Haşa, her bir harfi mucize olan Kuran ayetleri ile meşguliyet nasıl fuzuli bir iş olabilir. Böyle bir yaklaşım Kur’ana saygısızlıktan öte, kalbi hastalığa işarettir. Kaldı ki, (İslam tarihi boyunca, Kur’an’ın parlak i’cazını Risale-i Nur gibi ispat edip ortaya koyan başka bir eserin olduğunu iddia eden varsa, buyursun iddiasını ispat etsin. Bediüzzaman’ın şu sözlerini bir defa daha okuyup maksadını anlamaya çalışmak, böyle bir allame-i asra karşı küstahlık etmekten daha hayırlı olduğunu tavsiye ederiz:
“Kırk muhtelif tabakata ve ayrı ayrı insanlara, kırk vecihle Kur'an-ı Hakîm i’cazını gösterir veya i’câzının vücudunu ihsas eder. Kimseyi mahrum bırakmaz. Hattâ yalnız gözü bulunan kulaksız, kalbsiz, ilimsiz tabakasına karşı da, Kur'an’ın bir nevi alamet-i i’câzı vardır.” (Mektubat, s. 167, On Dokuzuncu Mektub, On Sekizinci İşaret)