Risalelerden başka bir kitap okunmamalı şeklinde bir anlayışı nasıl buluyorsunuz?

Nesl-i Cedid

Well-known member
-Risalelerden başka bir kitap okunmamalı şeklinde bir anlayışı nasıl buluyorsunuz? Bunun sadakat ile bir alakası var mı?

Metin Karabaşoğlu:-Ben bunun çok yanlış anlaşılan ve bazen nerdeyse bazı nur talebelerini güya sadakat namına “cehalet taraftarlığı” diyebileceğimiz bir noktaya kadar sürükleyebilecek bir husus olduğunu düşünüyorum.Şimdi, bu iddiaları dile getiren insanlar, risale metinleri üzerine bir akıl yürütme, bir muhakeme, bir yorum getirme fikrini elbette kabul etmeyeceklerdir. Çünkü onlara risalenin içerisinden yazılı bir metin göstermek gerekiyor ki, ikna olsunlar.
Şimdi, bir kere Risale’nin kendisinde bu manada başka eserlere atıflar görebiliyoruz. En basitinden, hemen bir misal verelim. Kitab-ı Mukaddes’te bu kadar tahrifata rağmen Hz. Peygambere(SAV) atıflar olduğunu, işaretler bulunduğunu Mucizat-ı Ahmediyye risalesinde anlatırken, “Hattâ Şeyh Rahmetullah-i Hindî (allâme-i meşhur) kütüb-ü sâbıkanın binler yerde tahrifatını, keşişlerine ve Yahudi ve Nasara ülemasına isbat ederek, iskât etmiş. İşte bu kadar tahrifatla beraber, şu zamanda dahi meşhur Hüseyin-i Cisrî (Rahmetullahi Aleyh) o kitablardan yüz ondört delil nübüvvet-i Ahmediyeye dair çıkarmıştır. "Risale-i Hamîdiye"de yazmış. O risaleyi de, Manastırlı Merhum İsmail Hakkı tercüme etmiş. Kim arzu ederse, ona müracaat eder, görür” der.
Bunun gibi atıflar var. Veya mezheplerin birbirini bir adalet terazisi gibi dengelemesi için konmuş, bir rahmet manası içeren o farklılıkların ümmete rahmet olan yerlerini ifade ederken İmam-ı Şarani’nin El Mizan’ına, mezheplerin muvafakatine adanmış o eserine atıfta bulunur; “Mizan-ı Şaranî mizanıyla, şeriat mizanlarını bu suretle müvazene edebilirsen et” der.
Bu gibi, doğrudan atıflar görünür veya sünnet-i seniyyenin özü, esası, ruhu, bu zamanda sünnete ittibanın, sünnete temessekün, bid’alara aldanıp sünnete karşı ukalalık etmemenin önemi gibi temel meselelerini anlattığı Sünnet-i Seniyye risalesinin sonunda Bu hakikatin tafsilâtına dair binler cild kitab te'lif edilmiştir. “Arife bir işaret yeter” sırrınca, bu denizden bu katre ile iktifa edip, kıssayı kısa keseriz” der.
Sünnet-i Seniyye risalesinde biz sünnetin esası öğreniyoruz. Ama hangi konuda sünnetler nedir, bunu Sünnet-i Seniyye Risalesi anlatmıyor. Anlatması da zaten gereksiz olurdu. Çünkü bu konuda zaten yazılmış eserler var.
Bediüzzaman, sünnet-i seniyye risalesini, bu zamanda sünnet-i seniyyeye ittiba noktasında ümmete bir gevşeme ve bid’aların savleti..Buna karşı tekrar sünnetin manasını müminlere hatırlatmak ihtiyacıyla kaleme almıştır. Ama hakkında birçok eser yazılmış ve halledilmiş kısmında yeni bir telifata girmemiştir.
Dolayısıyla, bu tarz bahisleri terazinin bir kefesine koyduktan sonra diğer kefeye risaleden başka kitap okunmamalı görüşünü koyduğumuzda hangisinin ağır basacağı açıkça ortaya çıkacaktır.
-Yalnız, bunu savunanlar üstadın bir kısmı halen de yaşayan hizmetkarlarını nazara veriyor, Üstad onların başka eserlerle iştigaline izin vermemiş diyorlar..
Metin Karabaşoğlu:-Ben bu bahislerden anladığım gibi düşünmüşümdür ve böyle düşünmeye de devam ediyorum. Bediüzzaman’ın “Risale size yeter” manasındaki ifadelerini de şöyle anlıyorum; “Kur’an’ı anlamada, sünneti anlamada, İslam’ı anlamada usul olarak Risale-i Nur yeterlidir. Usul açısından Risale-i Nur, bu zamanda bir mümini tek başına pek ala besleyebilir bir durumdadır.”Ben bunu böyle anlıyorum ve dolayısıyla usul noktasında ikinci bir esere ihtiyaç olduğunu şahsen de düşünmüyorum ve ikinci bir esere ihtiyaç duymuyorum.
Bilakis usul noktasında Risale-i Nur’u gözardı edip, hele ki Risale-i Nur ile muaraza eden bir müminin ben gerek ontolojik düzlemde, gerek sosyal, siyasal düzlemde sağlam, muvazeneli bir duruşa sahip olma ihtimalini düşük görüyorum. Muarız ise imkânsız görüyorum.
Bediüzzaman’ın bu sözünü bu şekilde anlıyorum. Dediğim gibi risale dışında hiçbir esere ihtiyaç yoktur şeklinde olsaydı, risalede bu atıflar olmazdı.
Söylediğin konu vesilesi ile şu hususa da değinmek isterim; Benim için asıl olan Risale’nin metnidir. Bediüzzaman’a atfedilen hatıralar aslolan değildir. Onlar ikinci derecede anlamlıdır, değerdedir ve Risale metnine uyum sağladıkları oranda değerlidir.
Çünkü “söz uçar, yazı kalır.” Yani, metnin Bediüzzaman’dan olduğu gibi intikal ettiği ve genel durumlara işaret ettiği apaçık ortada.. Ama aktarılan hatıranın yaşandığı günün safiyetiyle aktarıldığından, cümlelerin olduğu gibi aktarıldığından emin olamıyoruz. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” bir kere bundan kaynaklanan bir aşınma söz konusu..
Birebir diyaloglar hususi şahıslara ve hususi durumlara işaret eder. Bunu bir metne taşımışsanız şayet artık genele hitap eden bir şeyden söz edersiniz.
Risale’de yazılı olan durum genele hitap ederken, güya onunla çelişen, onunla çatışan, hatta onu nakzeden durumdaki, bir sözlü rivayet veya hatıra yoluyla aktarılan durum özel bir hale işaret eder ve Risale metnini nakzedemez. Risale metni genel hükmü temsil etmeyi sürdürür ve bu özel hatıranın genelleştirilmesine müsaade etmez.
Ben bu şekilde bakıyorum. Dolayısıyla, risaledeki bu manada başka eserlere atıflar söz konusu iken, risaleden başka eser okunmaz, okunması da doğru değildir, zarardır şeklindeki bir anlayışı en başta risalenin kendi atıflarına, dolayısıyla da risalenin özüne muhalif bir tutum olarak görüyorum ve bunu asla doğru bulmuyorum.
Kaldı ki, kendi namıma, kendi hayat serüvenim itibarıyla, risale dışındaki okumalarımın Risale-i Nur’u anlama noktasında muazzam faydalar gördüğünü söyleyebilirim.
Bu okumalarım, usul noktasında, meselenin ruhunu, özünü temsil etme, tespit etme noktasında Risale-i Nur’un eşsizliğini anlama, dolayısıyla da Risale-i Nur’a olan muhabbetimi ve sadakatimi ziyadeleştirmesi noktasında da bana muazzam faydası olduğunu söyleyebilirim.
Bundan dolayı “başka eser okunmaz şeklindeki, okumayı adeta Risale-i Nur’a bir muhalefet ve sadakatsizlik ve Risaleye ihanet gibi algılayan tutumları anlamam mümkün değil.
Buna karşılık, bu topraklarda nur talebeleri eğer kritik meselelerde sözü geçer akçe değilse—ki bunu bir vakıa olarak kabul etmek gerekir—Risale-i Nur’un mesajını toplumun geneline, özellikle de entelektüel kapasitesi daha yüksek kişilere aktarma noktasında bir zaafiyet yaşanıyorsa, bunda Risalenin özüne muhalif, adeta cehalete taraftarlık anlamına gelen bu mutaasıbane sadakatin kesin bir etki olduğuna inanıyor ve böyle bir anlayışı asla doğru bulmuyorum.

 


Bu alana bir cevap yazın...
Üst