RiYAZUS-SALiHiN; İMAM NEVEVİ

vera'

Well-known member
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur. Yalnız O’ndan yardım diler, ve O’ndan mağfiret taleb ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerden de O’na sığınırız. Allâh’ın hidayete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, O’nun saptırdığı kişiyi de hiç kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O birdir, ortağı da yoktur; Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) de O’nun kulu ve elçisidir.
قال الله تعالى : ]يَأيها الَّذِينَ آمَنوُا اتَّقوُا اللهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إلا وَأنتمْ مُسْلِمُونَ [
«Ey iman edenler! Allâh’tan hakkıyla korkun ve ancak müslümanlar olarak ölünüz»
قال الله تعالى : ]يَأيها النَّاسُ اتَّقوُا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقوُا اللهَ الَّذِي تَسَاءَلوُنَ بِهِ وَالأرْحَامَ إن اللهَ كان عَلَيْكُمْ َرقِيبًا [
«Ey insanlar ! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Hiç şüphesiz ki, Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir»
قال الله تعالى : ]يَأيها الَّذِينَ آمَنوُا اتَّقوُا اللهَ وَقوُلوُا قوْلاً سَدِيدًا يُصْلِحْ لَكُمْ أعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنوُبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا [
«Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Rasulü’ne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur»
قال e: أَمَّا بَعْدُ فَإن خَيْرَ الحديثِ كِتَابُ اللَّهِ, وَخَيْرُ الهَدى هدى مُحَمَّد,ٍ وَشَرُّ الأمُور مُحْدَثَاتُهَا, وَكُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَة,ٌ وكل ضلالة في النار.
Belirtmek gerekir ki, sözlerin en doğrusu Allâh’ın kitâbıdır. Yolların en hayırlısı da Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)’in yoludur. (Dinde) en şerli işler sonradan ortaya çıkarılan yeniliklerdir, sonradan ortaya çıkan her yenilik bid’at’tir, her bid’at dalâlettir ve her dalâlet de ateştedir. (Müslim,Nesei)




BİRİNCİ KİTAP

BÖLÜM: 1


İYİ NİYET VE SAMİMİYET


قال الله تعالى : ]وَمَا أمروا إلا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينُ له الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ القيمة [.
“Oysa kendilerine yalnızca Allah’a ibadet etmeleri, bütün içtenlikleriyle yalnız O’na iman ederek batıl olan her şeyden uzak durmaları, namazlarında dikkatli ve devamlı olmaları ve zekat vermeleri (mallarının bencillik kirinden arındırılması için karşılıksız harcamada bulunmaları emrolunmuştu. İşte dosdoğru din de budur.” (98 Beyyine 5)
قال الله تعالى : ]لَن يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَاَولَكِن يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوااللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ [.
“Fakat unutmayın ki, onların ne etleri Allah’a ulaşır, ne de kanları. Fakat O’na ulaşan, yalnızca sizin iyi niyet ve samimiyetinizdir. İşte bu amaçla onları sizin yararınıza sunuyoruz ki, O’nun sizi doğru yola iletmesine karşılık, O’nun şanını yüceltip tekbir getiresiniz için. (Ey Muhammed!) Öyleyse güzel davrananları müjdele” (22 Hacc 37)
قال الله تعالى : ] قُلْ إن تُخْفُواْ مَا فِي صُدُورِكُمْ أَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأرض وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ [
De ki: “Kalplerinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Zira O göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Allah’ın gücü her şeye yeter.” (3 Âli İmrân 29)
1- وعَنْ أمير الْمُؤمِنِينَ أبى حَفْصٍ عمر بن الْخَطّاَب ِبن تفيل بن عبد العزى بن رياح بن عبد الله بن قرط بن رزاح بن عدي بن كعب بن لؤي بن غالب القرشي العدوي,t, سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ e يَقُولُ : إنما الأعمال بِالنِّيَّاتِ, وَإنما لِكُلِّ امرئ مَا نَوَى, فَمَنْ كانت هِجْرَتُهُ إِلَى الله ورسوله, فهجرته إلى الله ورسوله, وَمَنْ كانت هِجْرَتُهُ لدُنْيَا يُصِيبُهَا, أَوْ امرأة يَنْكِحُهَا فَهِجْرَتُهُ إِلَى مَا هاجر إِلَيْهِ .
1: Mü’minlerin devlet reisi Ömer ibn Hattab (Allah Ondan razı olsun) Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i şöyle buyururken işittim dedi: “Yapılan her türlü işler kişilerin niyetlerine göre değer bulur. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre bulur. Kimin niyeti Allah ve Rasûlü’nün rızasını kazanmak için İslâm’ı yaşayamadığı yerden yaşayabileceği yere göç etmekse onun hicreti Allah ve Rasûlü nün rızasını kazanmak için olduğun dan değerlendirmesi ona göre yapılıp sevabını ona göre alacaktır. Kim de elde edeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadına ulaşmak için hicret etmişse hicretinin karşılığı hicret ettiği şeye göre değerlendirilir.” (Buhârî, Bedü’l Vahy 1; Müslim,İmârât 155)
2- وعَنْ أم المؤمنين أم عبد الله عَائِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا قالتْ : قال رَسُولُ اللَّهِ e : يَغْزُو جَيْشٌ الْكَعْبَةَ فَإذا كانوا بِبَيْدَاءَ مِنَ الأرض يُخْسَفُ بِأَوَّلِهِمْ وَآخِرِهِمْ. قالتْ : قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّه,ِ كَيْفَ يُخْسَفُ بِأَوَّلِهِمْ وَآخِرِهِمْ, وَفِيهِمْ أَسْوَاقُهُمْ وَمَنْ لَيْسَ مِنْهُمْ؟ قال : يُخْسَفُ بِأَوَّلِهِمْ وَآخِرِهِمْ ثُمَّ يُبْعَثُونَ عَلَى نِيَّاتِهِمْ.
2: Mü’minlerin annesi Ümmü Abdullah diye künyelenen Aişe (Allah Ondan razı olsun) dan rivayete göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır: “Kıyamete doğru bir ordu Kabe’ye saldırmak üzere yola çıkacak, çıplak çöl gibi bir yere geldiklerinde hepsi birden yerin dibine batırılacaklardır.” Aişe (Allah Ondan razı olsun); Ya Rasûlallah onların arasında kütü niyetli olmayanlar veya tıcaret yapmak için gelenler varken hepsi birden nasıl yerin dibine batar? diye sordum. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Evet hepsi birden yerin dibine geçecektir. Ahirette de diriltilip niyetlerine göre hesaba çekileceklerdir.” (Buhârî, Büyu’ 49; Müslim, Fiten 4-8)
3- وعَنْ عاَئِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا قالتْ : قال لنبي e: لاَ هِجْرَةَ بَعْدَ الفَتْحِ, ,َ وَلَكِنْ جِهَادٌ وَنِيَّة,ٌ فَإذا اسْتُنْفِرْتُمْ فَانفِرُوا.
3: Aişe (Allah Ondan razı olsun)’dan rivayet edildiğine göre peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Mekke fethinden sonra artık hicret etmek yoktur. Yalnız cihad etmek ve cihad niyetinde olmak vardır. O halde Allah yolunda savaşa çağrıldığınızda hemen katılın.” (Buhârî, Menâkibü’l Ensâr 45; Müslim, Hacc 445)
4- وعَنْ أبي عبد الله جَابِرٍ بن عبد الله الأنصاري رضي الله عنهما قال : كُنَّا مَعَ النَّبِيِّ r فِي غَزَاةٍ فَقال : إن بِالْمَدِينَةِ لَرِجَالا مَا سِرْتُمْ مَسِيرًا, وَلاَ قَطَعْتُمْ وَادِيًا إلا كانوا مَعَكُمْ حَبَسَهُمُ الْمَرَضُ, وفي رواية : إلا شركوكم في الأجر. وعَنْ أنس tقال : رَجَعْنَا مِنْ غَزْوَةِ تَبُوكَ مَعَ النبي r فَقال :إن أقواما خَلْفَنَا بِالْمَدِينَةِ مَا سَلَكْنَا شِعْبًا وَلاَ وَادِيًا إلا وَهُمْ مَعَنَا, حَبَسَهُمُ العذر.
4: Ebû Abdullah Cabir İbn Abdullah el Ensarî (Allah Onlardan razı olsun)şöyle demiştir: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’le birlikte bir savaşta beraberdik buyurdular ki: “Hasta olmaları yüzünden Medine’de kalıp savaşa katılamayan öyle kimseler var ki; siz bir yolda yürüdüğünüz ve bir vadiyi geçtiğinizde onlar niyetlerinden dolayı sizinle beraber gibidirler.” Başka bir rivayette ise: “Sevap kazanmakta onlar size ortak oldular.” şeklindedir. (Müslim, İmâra 159)
Yine Enes (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ile Tebük savaşından döndüğümüzde şöyle buyurdular: “Medine’de bizim arkamızda kalan öyle kimseler var ki; her hangi bir dağ yolunu veya bir vadiyi geçsek onlar da bizimle beraber sevap kazanırlar, onları özürleri alıkoymuştur.” (Buhârî, Meğâzî 81)
5- وَعَنْ أبى يَزيِدَ مَعْنِ بْنِ يزيد بن الأخْنَسِ, t, وَهُوَ وأبوه وَجَدُّهُ صَحابيونَ, قال : كان أبي يَزِيدُ أخْرَجَ دنانير يَتَصَدَّقُ بِهَا فَوَضَعَهَا عِنْدَ رَجُلٍ فِي الْمَسْجِدِ فَجِئْتُ فَأخذتُهَا فَأَتَيْتُهُ بِهَا فَقال : وَاللَّهِ مَا إِيَّاكَ أَرَدْتُ فَخَاصَمْتُهُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ rفَقال : لَكَ مَا نَوَيْتَ يَا يَزِيدُ, وَلَكَ مَا أخذتَ يَا مَعْنُ .
5: Ebû Yezîd Ma’n ibn Yezîd İbn Ahnes (Allah Ondan razı olsun)’den rivayete göre –ki bu kimse babası ve dedesi hepsi sahabîdirler– şöyle demiştir: Babam Yezîd sadaka vermek üzere birkaç dînar çıkarmış ve mescidde oturan birinin yanına koymuştu. Ben de gelip onları alarak babama gelmiştim. Babam: Yemin olsun ki o paraları sen alasın diye bırakmadım deyince Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanına giderek durumu O’na arzettim. Bunun üzerine O meseleyi hallederek şöyle buyurdular: “Yezîd sen niyetlendiğin sadaka sevabını kazandın. Ey Ma’n aldığın para da senindir.” (Buhârî, Zekat 15.)
6- وعَنْ أبى إسحاق سَعْدِ بْنِ أبي وَقَّاصٍ ماَلِكِ بْنِ أهيب اِبْنِ عَبْدِ مَناَفِ بْنِ زُهْرَةَ ابْنِ كِلاَبِ بْنِ مُرَّةَ بْنِ كَعْبِ بْنِ لُؤَيِّ الْقُرَشِيِّ الزُّهْرِي ِّt, اَحَدَ الْعَشَرَةَ الْمَشْهُودُ لَهُمْ بِالْجَنَّة, قال : جاَءَ نِي رَسُولُ اللَّه ِe يَعُودُنِي عَامَ حَجَّةِ الْوَدَاعِ مِنْ وَجَعٍ اِشْتَدَّ بِي فَقُلْتُ : ياَ رَسوُلَ اللهِ إني قَدْ بَلَغَ بِي مِنَ الْوَجَعِ ماَ تَرَي, وَأنا ذُو مَالٍ وَلاَ يَرِثُنِي إلا ابْنَةٌ ليِ, أفأتصدق بِثُلُثَيْ مَالِي؟ قال : لاَ, فَقُلْتُ : فاَلشَّطْرُ ياَ رَسوُلَ اللهِ؟ فَقال : لاَ, قُلْتُ : فاَلثُّلُثُ ياَ رَسوُلَ اللهِ؟ قال : الثُّلُثُ وَالثُّلُثُ كَثِيرٌ -أو كَبِيرٌ – إنكَ أن تَذَرَ وَرَثَتَكَ أَغْنِيَاءَ خَيْرٌ مِنْ أن تَذَرَهُمْ عَالَةً يَتَكَفَّفُونَ النَّاسَ, وَإنكَ لَنْ تُنْفِقَ نَفَقَةً تَبْتَغِي بِهَا وَجْهَ اللَّهِ إلا أجرتَ عَلَيْهاَ حَتَّى مَا تَجْعَلُ فِي فِي امرأتك قال : فَقُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ أُخَلَّفُ بَعْدَ أصحابي ؟ قال : إنكَ لَنْ تُخَلَّفَ فَتَعْمَلَ عَمَلاً تَبْتَغِي بِهِ وَجْهَ اللهِ إلا اِزْدَدْتَ بِهِ دَرَجَةً وَرِفْعَةً, ولَعَلَّكَ أن تُخَلَّفَ حَتَّى يَنْتَفِعَ بِكَ أَقْوَامٌ وَيُضَرَّ بِكَ آخَرُونَ. اللَّهُمَّ أَمْضِ لأصحابي هِجْرَتَهُمْ, وَلاَ تَرُدَّهُمْ عَلَى أَعْقَابِهِمْ ,لَكِنِ الْبَائِسُ سَعْدُ بْنُ خَوْلَةَ. يَرْثِي لَهُ رَسُولُ اللَّهِ eأن مَاتَ بِمَكَّةَ .
6: Cennetle müjdelenen on sahabiden biri olan Ebû İshâk Sa’d ibn Ebû Vakkâs (Allah Ondan razı olsun) şöyle dedi: Veda haccı yılında çektiğim şiddetli bir hastalık dolayısıyle Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ziyaretime geldi. Ben: Ya Rasûlallah hastalığımın ne kadar arttığını görüyorsun. Ben zengin bir kimseyim, bir kızımdan başka mirasçım da yok. Malımın üçte ikisini dağıtayım mı? dedim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Hayır, öyle yapma” dedi. Yarısını dağıtayım mı? dedim. Yine “Hayır” dedi. Ya üçte birine ne dersin? deyince. “Üçte birini dağıtabilirsin, hatta o bile çok dedi. Mirasçılarını zengin bırakman onları muhtaç bırakıp ta insanlara el avuç açacak bir halde bırakmaktan hayırlıdır. Allah rızasını düşünerek yaptığın harcamalara; hatta eşinin ağzına koyduğun lokmaya kadar yaptığın tüm harcamalardan mutlaka sevap kazanırsın” buyurdular. Bunun üzerine ben: Ya Rasûlallah siz ve arkadaşlarım Mekke’den Medine’ye hicret ederlerken ben burada kalıp ölecek miyim? diye sordum, cevaben : “Hayır sen burada kalmayacaksın. Allah rızası için güzel işler yaparak dereceni yükselteceksin. Allah’tan öyle umarım ki daha çok yaşayacak, mü’minlere fayda, kafirlere de zarar vereceksin. Ya Rabbî ashabımın hicretini tamamla ve onları gerisin geriye çevirme. Acınacak durumda olan Sa’d ibn Havle’dir” buyurdu. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Sa’d ibn Havle’nin Mekke’de ölmesine üzülüyordu. (Buhârî, Cenâiz 36; Müslim Vesâyâ )
7- وعَنْ أبي هُرَيْرَةَ عَبْدِالرًحََمَن بِنْ صَخْرٍ tقال: قال رَسُولُ اللَّهِ e: إن اللَّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى أَجْسَامِكُمْ, وَلاَ إِلَى صُوَرِكُمْ, وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وأعمالكم.
7: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil kalplerinize bakar. (Müslim, Birr 33; İbn i Mâce, Zühd 9.)
8- وعَنْ أبي مُوسَى عَبْدِ اللهِ بْنِ قَيْسٍ الأشعري t قال : سُئِلَ رَسوُلُ اللهِ e عَنِ الرَّجُلِ يُقَاتِلُ شَجَاعَة,ً وَ يُقَاتِلُ حَمِيَّة,ً وَيُقَاتِلُ رِيَاء,ً أَيُّ ذَلِكَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ؟ فَقال رَسوُلُ اللهِ e : مَنْ قَاتَلَ لِتَكُونَ كَلِمَةُ اللَّهِ هِيَ الْعُلْيَا فَهُوَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ .
8: Ebû Mûsâ Abdullah ibn Kays el Eşarî (Allah Ondan razı olsun) şöyle dedi: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e biri cesaretini göstermek diğeri milletini korumak öteki ise kendisine yiğit adam dedirtmek için savaşan kimselerden hangisi Allah yolundadır? diye soruldu da Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şu cevabı verdi. “Kim İslâmiyet (tevhid kelimesi) daha yüce olsun diye savaşıyorsa, o Allah yolundadır. (Yani şehid ona denir).” (Buhârî, İlim 45; Müslim, İmâra 150.)
9- وعَنْ أبي بَكْرَةَ نُفَيْعِ بْنِ الْحاَرثِ الثَّقَفِيِّ t أن النبي eقال : إذا الْتَقَى المسلمان بِسَيْفَيْهِمَا فَالْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ فِي النَّارِ , قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ, هَذَا الْقَاتِلُ فَمَا بَالُ الْمَقْتُولِ؟ قال : إنهُ كان حَرِيصًا عَلَى قَتْلِ صاحبه .
9: Ebû Bekre Nüfey’ ibn Hâris es Sakafî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “İki müslüman birbirine kılıç çektiğinde öldüren de ölen de cehennemdedir.” Bunun üzerine ben: Ey Allah’ın Rasûl’ü öldürenin durumu belli ama ölen niçin cehennemdedir? diye sordum. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz buyurdular ki: “Çünkü o da arkadaşını öldürmek istiyordu.” (Buhârî, İman 22; Müslim, Kasâme 33.)
10- وعَنْ أبي هُرَيْرَةَ t قال: قال رَسُولُ اللَّهِ e: صَلاَةُ الرَّجُلِ جَمَاعَةً تَزِيدُ عَلَى صَلاَتِهِ فِي سُوقِهِ وَبَيْتِهِ بِضْعًا وَعِشْرِينَ دَرَجَةً وَذَلِكَ أن أَحَدَهُمْ إذا تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ الْوُضُوءَ, ثُمَّ أَتَى الْمَسْجِدَ لاَ يُرِيدُ إلا الصَّلاَةَ ,لاَ يَنْهَزُهُ إلا الصَّلاَةُ, لَمْ يَخْطُ خَطْوَةً إلا رُفِعَ له بِهَا دَرَجَةٌ, وَحُطَّ عَنْهُ بِهَا خَطِيئَةٌ حتى يَدْخُلُ الْمَسْجِدَ, فَإذا دَخَلَ الْمَسْجِدَ كان فِي الصَّلاَةِ ماَ كانت الصَّلاَةَ هِيَ تَحْبِسُهُ, وَالْمَلاَئِكَةُ يُصَلُّونَ عَلَى أَحَدِكُمْ مَا دَامَ فِي مَجْلِسِهِ الَّذِي صَلِّي فِيهِ يَقوُلوُنَ : اللَّهُمَّ ارْحَمْه,ُ اَللَّهُمَّ اغفر له, اَللَّهُمَّ تُبْ عَلَيْهِ, مَا لَمْ يُؤْذِ فِيهِ, مَا لَمْ يُحْدِثْ فِيهِ .
10: Ebû Hüreyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Kişinin, cemaatle kıldığı namaz çarşıda, işyerinde ve evinde kıldığı namazdan yirmi bu kadar derece üstündür. Şöyle ki; bir kimse güzelce abdest alır, sadece namaz kılmak niyetiyle camiye gelirse, camiye girinceye kadar attığı her adımla o kimsenin derecesi yükselir ve bir günahı bağışlanır. Camiye girince de namaz için kaldığı sürece namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Namaz kıldığı yerde kaldıkça kimseye (sözlü ve fiilli) eziyet etmediği ve abdestini bozmadığı ve dünyevî sözler konuşmadığı sürece melekler ona şöyle dua ederler: Allah’ım sen ona rahmet et acı Allah’ım sen onu bağışla affet Allah’ım sen onu tevbesini kabul et.” (Buhârî, Salât 87; Müslim, Taharât, 12.)
-11عنْ أبي الْعَبّاَسِ عَبْدِ للهِْ ِ بن عَبَّاسِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ رَضِيَ اللَّه عَنْهمَا عَنْ رَسوُلِ اللهِe فِيمَا يَرْوِي عَنْ رَبِّهِ تَباَرَكَ وَتَعاَليَ قال : إن اللَّهَ كَتَبَ الْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّئَاتِ, ثُمَّ بَيَّنَ ذَلِكَ : فَمَنْ هَمَّ بِحَسَنَةٍ فَلَمْ يَعْمَلْهَا كَتَبَهَا اللَّهُ تَياَرَكَ وَتَعاَليَ عِنْدَهُ حَسَنَةً كَامِلَةً, وَإن هَمَّ بِهَا فَعَمِلَهَا كَتَبَهَا اللَّهُ عَشْرَ حَسَنَاتٍ إِلَى سَبْعِ مِائَةِ ضِعْفٍ إِلَى أَضْعَافٍ كَثِيرَةٍ, وإن هَمَّ بِسَيِّئَةٍ فَلَمْ يَعْمَلْهَا كَتَبَهَا اللَّهُ تعالي عِنْدَهُ حَسَنَةً كَامِلَةً, وَإن هَمَّ بِهَا فَعَمِلَهَا كَتَبَهَا اللَّهُ سَيِّئَةً وَاحِدَةً .
11: Ebul Abbâs Abdullah ibn Abbas ibn Abdülmuttalib (Allah Onlardan razı olsun)’den nakle edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Allah’tan rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurdu: “Allah iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların durumunu şöyle açıkladı; bir kimse iyilik yapmaya niyetlenir de yapmazsa, Allah buna yapılmış tam bir iyilik olarak sevap yazar, eğer o kimse hem niyetlenir hem de o iyiliği yaparsa ona on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüze ve daha fazlasına kadar çıkarır, kim bir kötülük yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse Allah onun için tam bir iyilik sevabı yazar, eğer kötü işe niyetlenir ve onu yaparsa Allah o kimse için bir günah yazar.” (Buhârî, Rikâk 31; Müslim, İman 257.)
12- عَنْ أبي عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ بْنِ الْخَطّاَبِ رضي الله عنهما قال: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ e يَقُولُ : انطلق ثَلاَثَةُ رَهْطٍ مِمَّنْ كان قَبْلَكُمْ حَتَّى أَواَهُمُ الْمَبِيتُ إِلَى غَارٍ فَدَخَلُوهُ, فَانحَدَرَتْ صَخْرَةٌ مِنَ الْجَبَلِ, فَسَدَّتْ عَلَيْهِمُ الْغَارَ فَقال: والله إنهُ لاَ يُنْجِيكُمْ مِنْ هَذِهِ الصَّخْرَةِ إلا أن تَدْعُوا اللَّهَ تَعاَليَ بِصَالِحِ أَعْمَالِكُمْ قال رَجُلٌ مِنْهُمُ: اللَّهُمَّ كان لِي أَبَوَان شَيْخَان كَبِيرَان, وَكُنْتُ لاَ أَغْبُقُ قَبْلَهُمَا أَهْلاً وَلاَ مَالا. فَنَأَى بِي طَلَبُ الشَّجَرِ يَوْمًا فَلَمْ أُرِحْ عَلَيْهِمَا حَتَّى نَامَا, فَحَلَبْتُ لَهُمَا غَبُوقَهُمَا فَوَجَدْتُهُمَا نَائِمِينَ, وَكَرِهْت أن أوُقِظَهُماَ وَإن أَغْبُقَ قَبْلَهُمَا أَهْلاً أَوْ مالا فَلَبِثْتُ -وَالْقَدَحُ عَلَى يَدِي -أنتظِرُ اسْتِيقَاظَهُمَا حَتَّى بَرِقَ الْفَجْرُ وَالصِّبْيَةُ يَتَضاَغَوْنَ عِنْدَ قَدَمِي - فَاسْتَيْقَظَا فَشَرِبَا غَبُوقَهُمَا. اَللَّهُمَّ إن كُنْتُ فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ فَفَرِّجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ مِنْ هَذِهِ الصَّخْرَةِ, فَانفَرَجَتْ شَيْئًا لاَ يَسْتَطِيعُونَ الْخُرُوجَ مِنْهُ. قال الآخَر : اَللَّهُمَّ كانت لِي ابنة عَمٍّ كانت أحب النَّاسِ إِلَيَّ . وَفيِ رِوَايَةٍ : كُنْتَ أحبهاَ كَأَشَدِّ ماَ يُحِبُّ الرِّجاَلِ النِّساَءَ فَأَرَدْتُهَا عَلَي نَفْسِهَا فَامْتَنَعَتْ مِنِّي حَتَّى أَلَمَّتْ بِهَا سَنَةٌ مِنَ السِّنِينَ فَجَاءَ تْنِي فَأَعْطَيْتُهَا عِشْرِينَ وَمِائَةَ دِينَارٍ عَلَىأن تُخَلِّيَ بَيْنِي وَبَيْنَ نَفْسِهَا فَفَعَلَتْ حَتَّى إذا قَدَرْتُ عَلَيْهَا. وَفيِ رِوَايَةٍ : فَلَمّاَ قَعَدْتُ بَيْنَ رِجْلَيْهاَ قال : اتق اللهَ وَلاَ تَفُضَّ الْخاَتَمَ إلا بِحَقِّهِ, فَانصَرَفْتُ عَنْهَا وَهِيَ أحب النَّاسِ إِلَيَّ, وَتَرَكْتُ الذَّهَبَ الَّذِي أَعْطَيْتُهَا, اَللَّهُمَّ إن كُنْتُ فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِكَ, فَافْرُجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ فَانفَرَجَتِ الصَّخْرَةُ غَيْرَ إنهُمْ لاَ يَسْتَطِيعُونَ الْخُرُوجَ مِنْهَا. وَقال الثَّالِثُ: اَللَّهُمَّ إني اسْتَأجرتُ أجراءَ وَأَعْطَيْتُهُمْ أجرهُمْ غَيْرَ رَجُلٍ وَاحِدٍ تَرَكَ الَّذِي لَهُ وَذَهَبَ, فَثَمَّرْتُ أجرهُ حَتَّى كَثُرَتْ مِنْهُ الأموال, فَجَاءَ نِي بَعْدَ حِينٍ فَقال : يَا عَبْدَ اللَّهِ أَدِّ إِلَيَّ أجري, فَقُلْتُ : كُلُّ مَا تَرَى مِنْ أجركَ : مِنَ الإبل وَالْبَقَرِ وَالْغَنَمِ وَالرَّقِيقِ. فَقال : يَا عَبْدَ اللَّهِ لاَ تَسْتَهْزِئْ بِي! فَقُلْتُ : لاَ أَسْتَهْزِئُ بِكَ فَأخذهُ كُلَّهُ فَاسْتَاقَهُ فَلَمْ يَتْرُكْ مِنْهُ شَيْئًا, اَللَّهُمَّ إن كُنْتُ فَعَلْتُ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ وَجْهِك,َ فَافْرُجْ عَنَّا مَا نَحْنُ فِيهِ فَانفَرَجَتِ الصَّخْرَةُ فَخَرَجُوا يَمْشُونَ .
12: Ebû Abdurrahmân Abdullah ibn Ömer ibni’l Hattâb (Allah Onlardan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyururken işittim demiştir: “Sizden önceki yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar, geceyi geçirmek için bir mağaraya sığındılar, dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı, bunun üzerine birbirlerine şöyle dediler: “İyi amellerinizle dua etmekten başka sizi bu kaya parçasından hiçbirşey kurtaramaz.”
İçlerinden birisi :Allah’ım benim çok yaşlı annem ve babam vardı; onlardan önce ne çocuklarıma ne de hizmetçilerime akşam sütünü içirmezdim. Birgün uzak bir yere odun toplamaya gitmiştim, onlar uyuyuncaya kadar dönemedim, akşam sütlerini sağıp yanlarına gelince onları uyur halde buldum, onları uyandırmayı ve onlardan önce ev halkının birşey yeyip içmesini uygun görmedim, süt kabı elimde olduğu halde onların uyanmalarını bekledim, nihayet şafak söktü, çocuklar açlıktan sızlanıyorlardı, derken annem babam da uyandılar ve akşam sütlerini içtiler. Allah’ım eğer bu işi senin rızanı kazanmak için yapmışsam bu kaya sıkıntısını bizden uzaklaştır, diye yalvardı kaya biraz aralandı, fakat çıkılacak gibi değildi.
İkinci kimse şöyle dedi: Allah’ım amcamın bir kızı vardı, onu herkesten çok seviyordum (başka bir rivayete göre : bir erkek bir kadını ne kadar severse ben de onu o kadar seviyordum.) Ona sahip olmak istedim, o kabul etmedi, bir kıtlık yılı amcamın kızı çıkıp geldi, kendisini bana teslim etmek şartıyla ona yüzyirmi altın verdim, kabul etti ona sahip olacacağım zaman (diğer bir rivayete göre cinsi muameleye başlamak üzereyken) dedi ki: “Allah’tan kork, haksız olarak bekarlık mührümü bozma” ben de Allah’tan korkarak bu çok sevdiğim kadından uzaklaştım. Verdiğim altınları da ona bıraktım. Allah’ım eğer ben bu işi senin rızanı kazanmak için yapmışsam, bu belayı üzerimizden gider diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı fakat çıkılacak gibi değildi.
Üçüncüleri de :Allah’ım vaktiyle birçok işci tuttum, ücretini almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim, ücretini almadan giden işcinin ücretini çalıştırdım, bu ücretten pekçok mal çoğaldı, birgün bu adam çıkageldi ve bana “Ey Allah’ın kulu ücretimi ver” dedi. Ben de ona: “Şu gördüğün develer, koyunlar ve köleler senin ücretinden meydana gelmiştir” dedim. “Ey Allah’ın kulu benimle alay etme” deyince, “Seninle alay etmiyorum diye cevap verdim. Bunun üzerine o; malların hepsini sürüp götürdü, hiç birşey bırakmadı. “Rabbim eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar” diye yalvardı mağaranın ağzını kapatan kaya iyice açıldı onlar da çıkıp gittiler. (Buhârî, Büyu’ 98; Müslim, Zikir 100.)
 

vera'

Well-known member
RiYÂZUS-SÂLiHÎN-yazan; İMAM NEVEVİ-BÖLÜM 2

BÖLÜM: 2

TEVBE ve ALLAH’TAN AFFEDİLMEYİ İSTEMEK


قال العلماء : التوبة واجبة من كل ذنب, فإن كانو المعصية بين العبد وبين الله لا تتعلق بحق آدمي, فلها ثلاثة شروط:
أحدها: أن يقلع عن المعصية. الثاني: أن يندم على فعلها. الثالث: أن يعزم أن لا يعود إليها أبدا. فإن فقد أحد الثلاثة لم تصح توبته.
وإن كانة المعصية تتعلق بآدمي فشروطها أربعة: هذه الثلاثة, وأن يبرأمن حق صاحبها, فإن كانت مالاأو نحوه رده إليه, وإن كانت حد قذف ونحوه مكنه منه أو طلب عفوه, وإن كانت غيبة استحله منها. ويجب أن يتوب من جميع الذنوب, وإن تاب من بعضها صح توبته عند أهل الحقمن ذلك الذنب, وبقي عليه الباقي. وقد تظاهرت دلائل الكتاب, والسنة, وإجماع الأمةعلى وجوب التوبة :-
İslam alimler derler ki : Yapılan her günah için tevbe etmek vaciptir. Şayet işlenilen günah kullar arasında olmayıp insanoğlu ile Rabbi arasında ise tevbenin kabul olması için üç şart gereklidir.
1- Yapacağı veya içinde bulunduğu günahı hemen terketmek.
2- İşlediği günahtan dolayı pişmanlık duymak.
3- Bir daha günah işlememeye kesin karar vermek.
Şayet bu üç şartlardan biri yerine getirilmezse tevbesi kabul olmaz.
Eğer yapılan günah insanoğluna karşı işlenilmişse tevbenin kabul olması için dört şart gereklidir. Bunlardan ilk üç şart yukarıda zikrettiğimiz şartlardır, dördüncü şart ise; suç işlediği kişi veya kişilere karşı kendisini affetirmesi, yani birisinin malını zorla veya çalıntı yoluyla almışsa, aldığı malı sahibine geri vermesi veya kendisini aldığı mala karşılık sahibinden kendini affetirmesi gerekir. Buna benzer olarak başkasına iftira atma, hakkında konuşma, vurma, v.b. haksızlık olayları örnek verilebilir. Kişi tüm günahlarından tevbe etmesi gerekir. Şayet işlediği bazı günahlardan tevbe ederse tevbesi sahihtir, fakat diğer günahlarının tevbesi özerinde kalır. Kuranı kerim, Sünnet ve ümmetin icmaından gelen delillerle günahlardan tevbe etmenin vacip olduğuna işaret etmektedir.
قال الله تعالى : ] وَتُوبُوا إلى اللَّهِ جَمِيعًا أيها الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ [.
“Hepiniz topluca, (günahkarca davranışlardan dönüp) Allah’a tevbe ediniz (yönelin) ki, kurtuluşa (dünya ve ahiret mutluluğunu) eresiniz.” (24 Nûr 31)
قال الله تعالى : ] اِسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إليه[.
“Rabbinizden (günahlarınız için) bağışlanma dileyin ve sonra tevbe ve pişmanlık tavrı içinde O’na yönelin.” (11 Hûd 3)
قال الله تعالى : ] يَآأيها الَّذِينَ اَمَنُوا توبوا إلى اللَّهِ تَوْبَةً نَصُوحًا[.
“Ey iman edenler! Tam bir pişmanlık ve gönül huzuru içinde gösterişten uzak ölçüde Allah’a tevbe edin.” (66 Tahrim 8)
13- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ e يَقُولُ : وَاللَّهِ إني لاَسْتَغْفِرُ اللَّهَ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ فِي الْيَوْمِ أَكْثَرَ مِنْ سَبْعِينَ مَرَّةً .
13: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun) Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i şöyle buyururken işittiğini söylemiştir: “Allah’a yemin ederim ki; ben günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diler ve tevbe ederim.” (Buhârî, Deavât 3)
14- عَنِ الأغر بْنِ يَساَرٍ الْمُزَنِيِّ t قال : قال رَسُولُ اللَّهِ e: يَا أيها النَّاسُ تُوبُوا إِلَى اللَّهِ وَاسْتَغْفِروُهُ فَإني أَتُوبُ فِي الْيَوْمِ مِائَةَ مَرَّةٍ .
14: Eğâr ibn Yesâr el Müzenî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır: “Ey insanlar Allah’a tevbe edin O’ndan affedilmenizi isteyiniz, çünkü ben Ona günde yüz defa tevbe ederim. (Müslim, Zikir 42)
15- عَنْ أبي حَمْزَةَ أنس بْنِ مَالِكٍ الأنصاري t خاَدِمِ رَسوُلِ اللهِ e, قال : قال رَسُولُ اللَّهِ e : اَللَّهُ أَفْرَحُ بِتَوْبَةِ عَبْدِهِ مِنْ أَحَدِكُمْ سَقَطَ عَلَي بَعِيرِهِ وَقَدْ أَضَلَّهُ فِي أَرْضٍ فَلاَةٍ . وَفِي رِواَيَةٍ لِمُسْلِمٍ : اَللَّهُ أَشَدُّ فَرَحًا بِتَوْبَةِ عَبْدِهِ حِينَ يَتُوبُ إِلَيْهِ مِنْ أَحَدِكُمْ كان عَلَى رَاحِلَتِهِ بِأَرْضٍ فَلاَة,ٍ فَانفَلَتَتْ مِنْهُ وَعَلَيْهَا طَعَامُهُ وَشَرَابُهُ فَأَيِسَ مِنْهَا, فَأَتَى شَجَرَةً فَاضْطَجَعَ فِي ظِلِّهَا, وَقَدْ أَيِسَ مِنْ رَاحِلَتِه,ِ فَبَيْنَا هُوَ كَذَلِكَ إِذْ هُوَ بِهَا قَائِمَةً عِنْدَه,ُ فَأخذ بِخِطَامِهَا ثُمَّ قال مِنْ شِدَّةِ الْفَرَحِ : اَللَّهُمَّ أنت عَبْدِي وأنا رَبُّكَ, أَخْطَأَ مِنْ شِدَّةِ الْفَرَحِ .
15: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in hizmetçisi olan Ebû Hamza Enes ibn Mâlik el Ensârî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdular: “Kulunun tevbe etmesinden dolayı Allah’ın duyduğu memnuniyet sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden daha çoktur.” (Buhârî, Deavât 4; Müslim tevbe 1)
Müslim’in başka bir rivayeti de şöyledir: “Herhangi birinizin tevbesinden dolayı Allah’ın duyduğu hoşnutluk ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceği ile birlikte devesini kaybetmiş ve tüm ümitlerini de yitirmiş halde bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken devesinin yanına dikiliverdiğini gören ve yularına yapışarak aşırı sevincinden dolayı (ne söylediğini bilmeyerek Allah’ım sen benim Rabbim ben de senin kulunum diyeceği yerde,) sen benim kulumsun ben de senin Rabbinim diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.” (Müslim, tevbe 7)
16- عَنْ أبي مُوسَى عَبْدِ اللهِ بنِ قَيْسٍ الأشعري t عَنِ النَّبِيِّ e قال : إن اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يَبْسُطُ يَدَهُ بِاللَّيْلِ لِيَتُوبَ مُسِيءُ النَّهَار,ِ وَيَبْسُطُ يَدَهُ بِالنَّهَارِ لِيَتُوبَ مُسِيءُ اللَّيْلِ حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُ مِنْ مَغْرِبِهَا.
16: Ebû Mûsâ Abdullah ibn Kays el Eşarî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Allah gündüz günah işleyen kimsenin tevbesini kabul etmek için geceleyin rahmet elini açarak tevbeleri kabul eder, gece günah işleyen kimsenin tevbesini kabul etmek için gündüz rahmet elini açarak günahları bağışlar, güneş battığı yerden doğuncaya kadar (yani kıyamete) kadar bu böylece devam eder gider” (Müslim, tevbe 31)
17- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t قال: قال رَسُولُ اللَّهِ e : مَنْ تَابَ قَبْل َأن تَطْلُعَ الشَّمْسُ مِنْ مَغْرِبِهَا تَابَ اللَّهُ عَلَيْهِ.
17: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Güneş batıdan doğmazdan önce kim tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder.” (Müslim, Zikir 43)
18- عَنْ أبي عبدا لرحمن عَبْدِ اللهِ بْنِ عُمَرَ بْنِ الْخَطّاَبِ t عَنِ النَّبِيِّ e قال: إن اللَّهَ عز ورجل يَقْبَلُ تَوْبَةَ الْعَبْدِ مَا لَمْ يُغَرْغِرْ .
18: Ebû Abdurrahman Abdullah ibn Ömer ibni’l Hattâb (Allah Onlardan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Bir kul can çekişmeye başlamadıkça Allah onun tevbesini kabul eder.” (Tirmîzî, Deavât 98)
19- عَنْ زِرٌّ بْنِ حُبَيْشٍ قال : أَتَيْتُ صَفْوَان بْنَ عَسَّالٍ t أَسْأَلُهُ عَنِ الْمَسْحِ عَلَى الْخُفَّيْنِ فَقال : مَا جَاءَ بِكَ يَا زِرّ؟ُ فَقُلْتُ : ابْتِغَاءَ الْعِلْم,ِ فَقال :إن الْمَلَائِكَةَ َتَضَعُ أَجْنِحَتَهَا لِطَالِبِ الْعِلْمِ رِضًا بِمَا يَطْلُبُ, فَقُلْتُ : إنهُ قَدْ حَكَّ فِي صَدْرِي الْمَسْحُ عَلَى الْخُفَّيْنِ بَعْدَ الْغَائِطِ وَالْبَوْلِ, وَكُنْتَ امرأً مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ e فَجِئْتُ أَسْأَلُكَ : هَلْ سَمِعْتَهُ يَذْكُرُ فِي ذَلِكَ شَيْئًا ؟ قال : نَعَم,ْ كان يَأمرنَا إذا كُنَّا سَفْرًا - أَوْ مُسَافِرِينَ -أن لاَ نَنْزِعَ خِفَافِنَا ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ وَلَيَالِيهِنَّ إلا مِنْ جَنَابَة,ٍ لَكِنْ مِنْ غَائِطٍ وَبَوْلٍ وَنَوْمٍ. فَقُلْتُ : هَلْ سَمِعْتَهُ يَذْكُرُ فِي الْهَوَى شَيْئًا ؟ قال : نَعَمْ كُنَّا مَعَ رَسوُلِ اللهِ e فِي سَفَرٍ, فَبَيْنَا نَحْنُ عِنْدَهُ إِذْ نَادَاهُ أَعْرَابي بِصَوْتٍ لَهُ جَهْوَرِيٍّ : يَا مُحَمَّدُ , فَأَجَابَهُ رَسُولُ اللَّهِ e نَحْوًا مِنْ صَوْتِهِ : هَاؤُم, فَقُلْتُ لَهُ : وَيْحَكَ اغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ فَإنكَ عِنْدَ النَّبِيِّ e, وَقَدْ نُهِيتَ عَنْ هَذَا ! فَقال : وَاللَّهِ لاَ أَغْضُض. قال الأعْرَابي : الْمَرْءُ يُحِبُّ الْقَوْمَ وَلَمَّا يَلْحَقْ بِهِمْ ؟ قال النَّبِيُّ e : اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أحب يَوْمَ الْقِيَامَةِ. فَمَا زَالَ يُحَدِّثُنَا حَتَّى ذَكَرَ بَابًا مِنَ الْمَغْرِبِ مَسِيرَةُ عَرْضِهِ أَوْ يَسِيرُ الرَّاكِبُ فِي عَرْضِهِ أَرْبَعِينَ أَوْ سَبْعِينَ عَامًا. قال سُفْيَان أَحَدُ الرُّواَةِ. قِبَلَ الشَّامِ خَلَقَهُ اللَّهُ تّعاَلَي يَوْمَ خَلَقَ السَّمَوَاتِ والأَرض مَفْتُوحًا يَعْنِي لِلتَّوْبَةِ لاَ يُغْلَقُ حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُ مِنْهُ .
19: Zirr ibn Hubeyş (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Mestler üzerine nasıl mesh edileceğini sormak üzere Safvân ibn Assâl’in yanına gitmiştim, Zirr bana niçin geldin diye sordu. Ben de İlim öğrenmek için deyince şunları söyledi: “Melekler ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler, ben de abdest bozduktan sonra mestler üzerine nasıl mesh edileceği kalbimi kurcaladı, sen de Hz. Peygamberin ashabından olduğun için O’nun bu konuda birşey söylediğini işitmişsindir diye sormaya geldim.” Savfân: “Evet duydum, peygambe-rimiz (sallallahu aleyhi vesellem) yolculukta bulunduğumuz zaman mestleri üç gün üç gece çıkarmamayı, abdest bozduktan ve uykudan sonra bile mestlere meshetmeyi ancak cünüp olunca mestleri çıkarmayı emrederdi.” dedi. “O’nun sevgiye dair bir şeyler söylediğini işittiniz mi? dedim” “Evet işittim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile bir seferde beraberken bir bedevî gür sesiyle Ya Muhammed diye bağırdı. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de onun sesine yakın bir sesle “Gel buradayım” diye cevap verdi. Ben bedevîye yazıklar olsun sana, peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanındasın sesini kes, yüksek sesle bağırmanı Allah yasakladı dedim. Bedevî vallahi sesimi kısmam dedi ve Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e hitaben: Bir kişi bir toplumu sever fakat onlar gibi hayırlı ameller yapamadığından onlara ulaşamazsa bu kimsenin durumu nedir? deyince Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) “Kişi kıyamet gününde sevdikleriyle beraberdir.” diye buyurdular. Safvân ibn Assâl sözüne devam ederek dedi ki; “Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bu konuda uzun uzadıya konuştu. Hatta batı taraflarında bulunan bir kapıdan bahsetti. Bu kapının genişlik mesafesi veya yaya yürüyüşü ile kırk yıl veya yetmiş yıl genişliğindedir buyurdu.”
Şam taraflarının hadis rivayet edenlerinden Süfyân ibn Uyeyne dedi ki: “Allah gökleri ve yeri yarattığı günden beri bu kapıyı tevbe edenler için açık bırakmıştır. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar o kapı kapanmayacaktır.” (Timîzî, Deavât 98)
20-عَنْ أبي سَعِيدٍ سَعْدِ بْنِ ماَلِكِ بْنِ سِنان الخدري t أن رَسوُلَ اللَّهِ e قال : كان فِيمَنْ كان قَبْلَكُمْ رَجُلٌ قَتَلَ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ نَفْسًا, فَسَأَلَ عَنْ أَعْلَمِ أَهْلِ الأرض, فَدُلَّ عَلَى رَاهِبٍ, فَأَتَاهُ فَقال : إنهُ قَتَلَ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ نَفْسًا, فَهَلْ لَهُ مِنْ تَوْبَةٍ ؟ فَقال : لا,َ فَقَتَلَهُ فَكَمَّلَ بِهِ مِائَةً, ثُمَّ سَأَلَ عَنْ أَعْلَمِ أَهْلِ الأرض, فَدُلَّ عَلَى رَجُلٍ عَالِمٍ فَقال : إنهُ قَتَلَ مِائَةَ نَفْسٍ فَهَلْ لَهُ مِنْ تَوْبَةٍ ؟ فَقال : نَعَمْ , وَمَنْ يَحُولُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ التَّوْبَةِ ؟انطلق إِلَى أَرْضِ كَذَا وَكَذَا , فَإن بِهَا إناسًا يَعْبُدُونَ اللَّهَ تّعاَلَي فَاعْبُدِ اللَّهَ مَعَهُمْ , وَلاَ تَرْجِعْ إِلَى أَرْضِكَ فَإنهَا أَرْضُ سَوْءٍ, فانطلق حَتَّى إذا نَصَفَ الطَّرِيقَ أَتَاهُ الْمَوْتُ, فَاخْتَصَمَتْ فِيهِ مَلاَئِكَةُ الرَّحْمَةِ وَمَلاَئِكَةُ الْعَذَابِ, فَقالتْ مَلاَئِكَةُ الرَّحْمَةِ : جَاءَ تَائِبًا مُقْبِلاً بِقَلْبِهِ إِلَى اللَّهِ تَعاَلَي, وَقالتْ مَلاَئِكَةُ الْعَذَابِ : إنهُ لَمْ يَعْمَلْ خَيْرًا قَطُّ, فَأَتَاهُمْ مَلَكٌ فِي صُورَةِ آدَمِيٍّ فَجَعَلُوهُ بَيْنَهُمْ - أي حكما - فَقال : قِيسُوا مَا بَيْنَ الأرضين فَإِلَى أَيَّتِهِمَا كان أَدْنَى فَهُوَ لَهُ , فَقَاسُوهُ فَوَجَدُوهُ أَدْنَى إِلَى الأرض الَّتِي أَرَادَ , فَقَبَضَتْهُ مَلاَئِكَةُ الرَّحْمَةِ . وَفِي رِواَيَةٍ فِي الصَّحِيحِ : فَكان إِلَي الْقَرْيَةِ الصّاَلِحَةِ أَقْرَبَ بِشِبْرٍ, فَجُعِلَ مِنْ أَهْلِهاَ,وَفِي رِواَيَةٍ فِي الصَّحِيحِ : فَأَوْحَي اللهُ تَعاَلَي إِلَي هَذِه ِأن تَباَعَدِي, وَإِلَي هَذِهِ أن تَقَرَّبِي, وَقال : قِيسوُا ماَ بَيْنَهُما,َ فَوَجَدوُهُ إِلَي هَذِهِ أَقْرَبَ بِشِبْرٍ فَغُفِرَ لَهُ , وَفِي رِواَيَةٍ : فَنَأَى بِصَدْرِهِ نَحْوَهاَ .
20: Ebû Saîd Sa’d ibn Mâlik ibn Sinân el Hudrî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Vaktiyle doksandokuz kişiyi öldürmüş bir adam vardı, bu kimse yeryüzünde en büyük bilgi sahibinin kim olduğunu soruşturdu, ona bir rahibi haber verdiler. Bu adam rahibe giderek: “Doksandokuz adam öldürdüm tevbe edebilirmiyim (kabul olur mu)?” diye sordu. Rahib: “Hayır edemezsin (kabul olmaz)” deyince onu da öldürerek sayıyı yüze tamamladı. Sonra yeryüzünün en bilginini soruşturdu, ona bir alim kişiyi tavsiye ettiler. Onun yanına vararak yüz kişiyi öldürdüğünü tevbe edip edemeyeceğini (kabul edilip edilmeyeceğini) sordu. O alim elbette edebilirsin (kabul olur), insanla tevbesi arasına kim girebilir ki, sen falan yere git orada Allah’a ibadet eden insanlar var, sende onlarla beraber Allah’a ibadet et, sakın kendi memleketine geri dönme, çünkü orası kötü bir yerdir dedi. Adam denilen yere gitmek üzere yola çıktı, tam yolu yarılamıştı ki, ölüm onu yakaladı. Rahmet melekleriyle azap melekleri adam hakkında münakaşaya tutuştu, rahmet melekleri: Adam tevbe edip kalben Allah’a yönelerek geliyordu dediler. Azap melekleri ise: O adam hayatında hiç iyilik yapmadi ki dediler. Derken insan şekline girmiş bir melek çıkageldi, melekler onu aralarında hakem tayin ettiler, hakem olan melek: Geldiği yerle gideceği yerin arasındaki mesafeyi ölçün, hangisine daha yakınsa ona göre muamele yapın dedi. Melekler ölçtüler gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler ve rahmet melekleri onun ruhunu alıp götürdüler.” (Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, tevbe 46,47)
Başka bir sahih rivayette ise : Gideceği hayırlı köyün , geldiği kötü köyden bir karış daha yakındı. Bunun özerine tevbe eden kişiyi salih kişilerden kıldılar.
Başka sahih bir rivayette ise : Allahu Teala tevbe edeceği yere (köye) : Biraz yaklaş ; kendi köyüne ise biraz uzaklaş diye vahyetti (emretti), ve sonra: Geldiği köy ile gideceği köyün arasını ölçünüz dedi. . Melekler ölçtüler gitmek istediği yerin geldiği köyden bir karış daha yakın olduğunu gördüler, ve böylece affedildi. Başka bir rivayette ise : Adam yönünü sâlih köye doğru çevirdi.
21- عَنْ عَبْدِاللَّهِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ, وَكان قَائِدَ كَعْبٍ t مِنْ بَنِيهِ حِينَ عَمِيَ قال : سَمِعْتُ كَعْبَ بْنَ مَالِكٍ t يُحَدِّثُ بِحَدِيثِهِ حِينَ تَخَلَّفَ عَنْ رَسوُلِ اللهِ e فِي غَزْوَةِ تَبُوكَ. قال كَعْبٌ : لَمْ أَتَخَلَّفْ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ ,e , فِي غَزْوَةٍ غَزَاهَا قَطُّ إلا فِي غَزْوَةِ تَبُوكَ,غَيْرَ أني قَدْ تَخَلَّفْتُ فِي غَزْوَةِ بَدْرٍ, وَلَمْ يُعَاتَبْ أَحَدٌا تَخَلّفَ عَنْهُ, إنما خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ e وّالْمُسْلِموُنَ يُرِيدُونَ عِيرَ قُرَيْشٍ حَتَّى جَمَعَ اللَّهُ تَعاَلَي بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ عَدُوِّهِمْ عَلَى غَيْرِ مِيعَادٍ. وَلَقَدْ شَهِدْتُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ e لَيْلَةَ الْعَقَبَةِ حِينَ تَوَاثَقْنَا عَلَى الإسلام, وَمَا أحب أن لِي بِهَا مَشْهَدَ بَدْرٍ, وَإن كانت بَدْرٌ أَذْكَرَ فِي النَّاسِ مِنْهَا. وَكان مِنْ خَبَرِي حِينَ تَخَلَّفْتُ عَنْ رَسوُلِ اللهِ, e , فِي غَزْوَةِ تَبوُكَ إني لَمْ أَكُنْ قَطُّ أَقْوَى وَلاَ أَيْسَرَ مِنِّي حِينَ تَخَلَّفْتُ عَنْهُ فِي تِلْكَ الْغَزْوَةِ, وَاللَّهِ مَا جَمَعَتُ قَبْلَهاَ رَاحِلَتَيْنِ قَطُّ حَتَّى جَمَعْتُهُمَا فِي تِلْكَ الْغَزْوَةِ, وَلَمْ يَكُنْ رَسُولُ اللَّهِ e يُرِيدُ غَزْوَةً إلا وَرَّى بِغَيْرِهَا حَتَّى كانت تِلْكَ الْغَزْوَةُ, فَغَزَاهَا رَسُولُ اللَّهِ e فِي حَرٍّ شَدِيد,ٍ وَاسْتَقْبَلَ سَفَرًا بَعِيدًا وَمَفَازًا, وَاسْتَقْبَلَ عَدَداً كَثِيرًا, فجلي لِلْمُسْلِمِينَ أمرهُمْ لِيَتَأَهَّبُوا أُهْبَةَ غَزْوِهِمْ فَأَخْبَرَهُمْ بِوَجْهِهِمْ الَّذِي يُرِيدُ, وَالْمُسْلِمُونَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ e كَثِيرٌ وَلاَ يَجْمَعُهُمْ كِتَابٌ حَافِظٌ "يُرِيدُ بِذَلِكَ الدِّيوان", قال كَعْبٌ : فَقَلَّ رَجُلٌ يُرِيد ُأن يَتَغَيَّبَ إلا ظَنَّ أن ذَلِكَ سَيَخْفَى بِهِ مَا لَمْ يَنْزِلْ فِيهِ وَحْيُ مِنَ اللَّهِ, وَغَزَا رَسُولُ اللَّهِ e تِلْكَ الْغَزْوَةَ حِينَ طَابَتِ الثِّمَارُ وَالظِّلاَلُ فَإنا إِلَيْهاَ أَصْعَرُ فَتَجَهَّزَ رَسُولُ اللَّهِ e وَالْمُسْلِمُونَ مَعَهُ وَطَفِقْتُ أَغْدُو لِكَيْ أَتَجَهَّزَ مَعَهُ, فَأَرْجِعُ وَلَمْ أَقْضِ شَيْئًا, وَأَقُولُ فِي نَفْسِي أنا قَادِرٌ عَلَي ذَلِكَ إذا أَرَدْتُ, فَلَمْ يَزَلْ يَتَمَادَى بِي حَتَّى إِسْتمَرَّ بِالنَّاسِ الْجِد,ُّ فَأَصْبَحَ رَسُولُ اللَّهِ e غاَدِياً وَالْمُسْلِمُونَ مَعَهُ, وَلَمْ أَقْضِ مِنْ جِهَازِي شَيْئًا, ثُمَّ غَدَوْتُ فَرَجَعْتُ وَلَمْ أَقْضِ شَيْئاً, فَلَمْ يَزَلْ ذَلِكَ يَتَماَدَي بِي حتى أَسْرَعوُا وَتَفاَرَطَ الْغَزْوُ, فَهَمَمْت ُأن أَرْتَحِلَ فَأُدْرِكَهُمْ, فَياَ لَيْتَنِي فَعَلْت,ُ ثُمَّ لَمْ يُقَدَّرْ ذَلِكَ لِي, فَطَفِقْتُ إذا خَرَجْتُ فِي النَّاسِ بَعْدَ خُرُوجِ رَسُولِ اللَّهِ e يَحْزُنُنِي أني لاَ أَرَى لِي أُسْوَةً, إلا رَجُلاً مَغْمُوصًا عَلَيْهِ فِي النِّفَاقِ, أَوْ رَجُلاً مِمَّنْ عَذَرَ اللَّهُ تَعاَلَي مِنَ الضُّعَفَاءِ, وَلَمْ يَذْكُرْنِي رَسُولُ اللَّهِ e حَتَّى بَلَغَ تَبُوكَ, فَقال وَهُوَ جَالِسٌ فِي الْقَوْمِ بِتَبُوكَ : مَا فَعَلَ كَعْبُ بْنُ ماَلِكٍ ؟ فَقال رَجُلٌ مِنْ بَنِي سَلَمَةَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ حَبَسَهُ بُرْدَاهُ, والَنَّظَرُ فِي عِطْفَيْه.ِ فَقال لَهُ مُعَاذُ بْنُ جَبَلٍ t: بئس مَا قُلْتَ ! وَاللَّهِ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ إلا خَيْرًا فَسَكَتَ رَسُولُ اللَّهِ e . فَبَيْناَ هُوَ عَلَي ذَلِكَ رَأَي رَجُلاً مَبِيضاً يَزوُلُ بِهِ السَّراَبُ, فَقال رَسوُلُ اللهِ e : كُنْ أبا خَيْثمَةَ, فَإذا هُوَ أّبوُ خَيْثمَةَ الأنصاري وَهُوَ الَّذِي تَصَدَّقَ بِصاَعِ التَّمْرِ حَينَ لَمَزَهُ الْمُناَفِقوُنَ, قال كَعْبٌ : فَلَمَّا بَلَغَنِي أن رَسوُلَ اللهِ e َ قدْ تَوَجَّهَ قَافِلاً مِنْ تَبوُكَ حَضَرَنِي بَثِّي, وَطَفِقْتُ أَتَذَكَّرُ الْكَذِبَ وَأَقُولُ : بِمَ أَخْرُجُ مِنْ سَخَطِهِ غَدًا وَاسْتَعِينُ عَلَى ذَلِكَ بِكُلِّ ذِي رَأْيٍ مِنْ أَهْلِي, فَلَمَّا قِيلَ :أن رَسُولَ اللَّهِ e قَدْ أَظَلَّ قَادِمًا زَاحَ عَنِّي الْبَاطِلُ حتى عَرَفْتُ إني لَمْ إنجُ مِنْهُ بِشَيْءٍ أَبَدًا, فَأَجْمَعْتُ صِدْقَهُ, وَأَصْبَحَ رَسُولُ اللَّهِ e قَادِمًا, وَكان إذا قَدِمَ مِنْ سَفَرٍ بَدَأَ بِالْمَسْجِدِ فَرَكَعَ فِيهِ رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ جَلَسَ لِلنَّاسِ فَلَمَّا فَعَلَ ذَلِكَ جَاءَ هُ الْمُخَلَّفُونَ يَعْتَذِرُونَ إِلَيْهِ وَيَحْلِفُونَ لَهُ وَكانوا بِضْعَةً وَثَمَإنينَ رَجُلاً فَقَبِلَ مِنْهُمْ عَلاَ نِيَتَهُمْ وَبَايَعَهُمْ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ وَوَكَّلَ سَرَائِرَهُمْ إِلَى اللَّهِ تَعاَلَي حَتَّي جِئْتُ. فَلَمَّا سَلَّمْتُ تَبَسَّمَ تَبَسُّمَ الْمُغْضَبِ ثُمَّ قالت :عَالَ فَجِئْتُ أَمْشِي حَتَّى جَلَسْتُ بَيْنَ يَدَيْه,ِ فَقال لِي : مَا خَلَّفَكَ ؟ أَلَمْ تَكُنْ قَدِ ابْتَعْتَ ظَهْرَكَ! قال : قُلْتُ : ياَ رَسوُلَ اللهِ إني وَاللَّهِ لَوْ جَلَسْتُ عِنْدَ غَيْرِكَ مِنْ أَهْلِ الدُّنْيَا لَرَأَيْتُ إني سَأَخْرُجُ مِنْ سَخَطِهِ بِعُذْرٍ؛ لَقَدْ أُعْطِيتُ جَدَلاً, وَلَكِنَّنِي وَاللَّهِ لَقَدْ عَلِمْتُ لَئِنْ حَدَّثْتُكَ الْيَوْمَ حَدِيثَ كَذِبٍ تَرضي بِهِ عَنِّي لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ يُسْخِطَكَ عَلَيَّ, وإن حَدَّثْتُكَ حَدِيثَ صِدْقٍ تَجِدُ عَلَيَّ فِيهِ إني لأرجو فِيهِ عُقْبَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ, وَاللَّهِ مَا كان لِي مِنْ عُذْرٍ, وَاللَّهِ مَا كُنْتُ قَطُّ أَقْوَى وَلاَ أَيْسَرَ مِنِّي حِينَ تَخَلَّفْتُ عَنْكَ . قال : فَقال رَسُولُ اللَّهِ e : أَمَّا هَذَا فَقَدْ صَدَق,َ فَقُمْ حَتَّى يَقْضِيَ اللَّهُ فِيك,َ وَسَارَ رِجَالٌ مِنْ بَنِي سَلَمَةَ فَاتَّبَعُونِي, فَقالوا لِي : وَاللَّهِ مَا عَلِمْنَاكَ أَذْنَبْتَ ذَنْبًا قَبْلَ هَذَا, لَقَدْ عَجَزْتَ فِي أن لاَ تَكُونَ اعْتَذَرْتَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ e بِمَا اعْتَذَرَ إليهِ الْمَُخَلِّفُونَ فَقَدْ كان كَافِيَكَ ذَنْبَكَ اسْتِغْفَارُ رَسُولِ اللَّهِe لَكَ. قال : فَوَ اللَّهِ مَا زَالُوا يُؤَنِّبُونَنِي حَتَّى أَرَدْت ُأن أَرْجِعَ إِلَي رَسوُلِ اللهِ e فَأُكَذِّبَ نَفْسِي, ثُمَّ قُلْتُ لَهُمْ : هَلْ لَقِيَ هَذَا مَعِي مِنْ أَحَدٍ؟ قالوا : نَعَمْ لَقِيَهُ مَعَكَ رَجُلان قالاَ مِثْلَ مَا قُلْتَ, فَقِيلَ لَهُمَا مِثْلَ مَا قِيلَ لَك,َ قال َقُلْتُ : مَنْ هُمَا؟ قالوا : مُرَارَةُ بْنُ الرَّبِيعِ الْعَمْرِيُّ, وَهِلاَلُ بْنُ أُمَيَّةَ الْوَاقِفِيُّ فَذَكَرُوا لِي رَجُلَيْنِ قال : صَالِحَيْنِ قَدْ شَهِدَا بَدْرًا فِيهِمَا أُسْوَة,ٌ قال : فَمَضَيْتُ حِينَ ذَكَرُوهُمَا لِي, وَنَهَى رَسُولُ اللَّهِ e عَنْ كَلاَمِنَا أيها الثَّلاَثَةُ مِنْ بَيْنِ مَنْ تَخَلَّفَ عَنْهُ, قال : فَاجْتَنَبَنَا النَّاسُ - أَوْ قال : تَغَيَّرُوا لَنَا -حَتَّى تَنَكَّرَتْ لِي فِي نَفْسِي الأرض فَمَا هِيَ بالأرض, الَّتِي أَعْرِفُ, فَلَبِثْنَا عَلَى ذَلِكَ خَمْسِينَ لَيْلَةً. فَأَمَّا صَاحبايَ فَاسْتَكانا وَقَعَدَا فِي بُيُوتِهِمَا يَبْكِيَان, وَأَمَّا أنا فَكُنْتُ أَشَبَّ الْقَوْمِ وَأَجْلَدَهُمْ, فَكُنْتُ أَخْرُجُ فَأَشْهَدُ الصَّلاَةَ مَعَ الْمُسْلِمِينَ, وَأَطُوفُ فِي ألاسواق وَلاَ يُكَلِّمُنِي أَحَدٌ, وَآتِي رَسُولَ اللَّهِ e فَأسلم عَلَيْهِ, وَهُوَ فِي مَجْلِسِهِ بَعْدَ الصَّلاَةِ, فَأَقُولُ فِي نَفْسِي : هَلْ حَرَّكَ شَفَتَيْهِ بِرَدِّ السَّلاَمِ أَمْ لاَ؟ ثُمَّ أُصَلِّي قَرِيبًا مِنْهُ فَأُسَارِقُهُ النَّظَر,َ فَإذا أَقْبَلْتُ عَلَى صَلاَتِي نَظَرَ, إِلَيَّ وَإذا الْتَفَتُّ نَحْوَهُ أَعْرَضَ عَنِّي, حَتَّى إذا طَالَ ذَلِكَ عَلَيَّ مِنْ جَفْوَةِ الْمُسْلِمِينَ مَشَيْتُ حَتَّى تَسَوَّرْتُ جِدَارَ حَائِطِ أبي قَتَادَةَ وَهُوَ اِبْنُ عَمِّي وَأحب النَّاسِ إِلَيَّ, فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَوَ اللَّهِ مَا رَدَّ عَلَيَّ السَّلاَم,َ فَقُلْتُ لَهُ : يَا أَبَا قَتَادَةَ إنشُدُكَ بِاللَّهِ هَلْ تَعْلَمُنِي أحب اللَّهَ وَرَسُولَهُ e ؟ فَسَكَتَ فَعُدْتُ فَنَاشَدْتُهُ فَسَكَتَ, فَعُدْتُ فَنَاشَدْتُهُ فَقال : اَللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . فَفَاضَتْ عَيْنَايَ, وَتَوَلَّيْتُ حَتَّى تَسَوَّرْتُ الْجِدَارَ. قال : فَبَيْنَا أنا أَمْشِي فِي سُوقِ الْمَدِينَةَ إذا نَبَطِيٌّ مِنْ نَبَطِ أَهْلِ الشَّامِ مِمَّنْ قَدِمَ بِالطَّعَامِ يَبِيعُهُ بِالْمَدِينَةِ يَقُولُ : مَنْ يَدُلُّ عَلَى كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ ؟ فَطَفِقَ النَّاسُ يُشِيرُونَ لَهُ إِلَيَّ حَتَّى إذا جَاءَ نِي فَدَفَعَ إِلَيَّ كِتَابًا مِنْ مَلِكِ غَسَّان, وَكُنْتُ كاَتِباً. فَقَرَأْتُهُ فَإذا فِيهِ : أَمَّا بَعْدُ فَإنهُ قَدْ بَلَغَناَأن صَاحبكَ قَدْ جَفَاكَ, وَلَمْ يَجْعَلْكَ اللَّهُ بِدَارِ هَوَان وَلاَ مَضْيَعَة,ٍ فَالْحَقْ بِنَا نُوَاسِكَ فَقُلْتُ حِينَ قَرَأْتُهَا : وَهَذِهِ أَيْضًا مِنَ الْبَلاَءِ فَتَيَمَّمْتُ بِهَا التَّنُّورَ فَسَجَرْتُها,َ حَتَّى إذا مَضَتْ أَرْبَعُونَ مِنَ الْخَمْسِينَ وَاسْتَلْبَثَ أَلْوَحْيُ إذا رَسُولُ رَسُولِ اللَّهِ e يَأْتِينِي, فَقال :أن رَسُولَ اللَّهِ e يَأمرك َأن تَعْتَزِلَ أمرأَتَكَ, فَقُلْتُ؟ أُطَلِّقُهَا, أَمْ ماذا أَفْعَلُ ؟ فَقال: لاَ بَلِ اعْتَزِلْهَا فَلاَ تَقْرَبَنَّهَا, وَأَرْسَلَ إِلَى صَاحبيَّ بِمِثْلَ ذَلِكَ . فَقُلْتُ لامرأَتِي : الْحَقِي بِأَهْلِكِ فَتَكُونِي عِنْدهُمْ حَتَّى يَقْضِيَ اللَّهُ فِي هَذَا الأمر , فَجَاءَ تِ امرأَةُ هِلاَلِ بْنِ أُمَيَّةَ رَسُولَ اللَّهِ e فَقالتْ لَه : يَا رَسُولَ اللَّه ِإن هِلاَلَ بْنَ أُمَيَّةَ شَيْخٌ ضَائِعٌ لَيْسَ لَهُ خَادِمٌ فَهَلْ تَكْرَهُ أن أَخْدُمَهُ قال :لاَ وَلَكِنْ لاَ يَقْرَبَنَّكِ, قالتْ : إنهُ وَاللَّهِ مَا بِهِ مِنْ حَرَكَةٍ إِلَى شَيْء,ٍ وَو َاللَّهِ مَا زَالَ يَبْكِي مُنْذُ كان مِنْ أمرهِ مَا كان إِلَى يَوْمِهِ هَذَا. فَقال لِي بَعْضُ أَهْلِي : لَوِ اسْتَأْذَنْتَ رَسُولَ اللَّهِ e فِي أمرأَتِكَ, فَقَدْ أَذِنَ لأمرأَةِ هِلاَلِ بْنِ أُمَيَّةَ أن تَخْدُمَهُ فَقُلْتُ : لاَ أَسْتَأْذِنُ فِيهَا رَسُولَ اللَّهِ e , وَمَا يُدْرِينِي ماذا يَقُولُ رَسُولُ اللَّهِ e إذا اسْتَأْذَنْتُهُ فِيهَا وَإنا رَجُلٌ شَابٌّ فَلَبِثْتُ بِذَلِكَ عَشْرَ لَيَال,ٍ فَكَمُلَ لَنَا خَمْسُونَ لَيْلَةً مِنْ حِينَ نُهِىَ عَنْ كَلاَمِنَا, ثُمَّ صَلَّيْتُ صَلاَةَ الْفَجْرِ صَباَحَ خَمْسِينَ لَيْلَةً عَلَى ظَهْرِ بَيْتٍ مِنْ بُيُوتِنَا, فَبَيْنَا أنا جَالِسٌ عَلَى الْحَالِ الَّتِي ذَكَرَ اللَّهُ تَعاَلَي مِنّاَ, قَدْ ضَاقَتْ عَلَيَّ نَفْسِي وَضَاقَتْ عَلَيَّ الأرض بِمَا رَحُبَتْ, سَمِعْتُ صَوْتَ صَارِخٍ أَوْفَى عَلَى سَلْعٍ يَقوُلُ بِأَعْلَى صَوْتِهِ : يَا كَعْبُ بْنَ مَالِكٍ أَبْشِرْ فَخَرَرْتُ سَاجِدًا, وَعَرَفْتُ إنهُ قَدْ جَاءَ فَرَجٌ, وَآذَنَ رَسُولُ اللَّهِ e أَلنّاَسَ بِتَوْبَةِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ عَلَيْنَا حِينَ صَلَّى صَلاَةَ الْفَجْرِ فَذَهَبَ النَّاسُ يُبَشِّرُونَنَا, فَذَهَبَ قِبَلَ صَاحبيَّ مُبَشِّرُونَ, وَرَكَضَ إِلَيَّ رَجُلٌ فَرَسًا وَسَعَى سَاعٍ مِنْ أسلم قِبَلِي وَأَوْفَى عَلَى الْجَبَل,ِ فَكان الصَّوْتُ أَسْرَعَ مِنَ الْفَرَسِ, فَلَمَّا جَاءَ نِي الَّذِي سَمِعْتُ صَوْتَهُ يُبَشِّرُنِي نَزَعْتُ لَهُ ثَوْبَيَّ فَكَسَوْتُهُماَ إِيَّاهُ بِبُشْارتهُ وَاللَّهِ مَا أملك غَيْرَهُمَا يَوْمَئِذ,ٍ وَاسْتَعَرْتُ ثَوْبَيْنِ فَلَبِسْتُهُمَا وَانطَلَقْتُ أّتَأَمَّمُ رَسُولَ اللَّهِ e يَتَلَقَّاني النَّاسُ فَوْجًا يُهَنِّئُونَنِي بِالتَّوْبَةِ وَيَقُولُونَ لِي لِتَهْنِكَ تَوْبَةُ اللَّهِ عَلَيْكَ, حَتَّى دَخَلْتُ الْمَسْجِدَ فَإذا رَسُولُ اللَّهِ e جَالِسٌ حَوْلَهُ النَّاس,ُ فَقَامَ طَلْحَةُ بْنُ عُبَيْدِ اللَّهِ t يُهَرْوِلُ حَتَّى صَافَحَنِي وَهَنَّأني, وَاللَّهِ مَا قَامَ رَجُلٌ مِنَ الْمُهَاجرينَ غَيْرُه,ُ فَكان كَعْبٌ لاَ يَنْسَاهَا لِطَلْحَة.َ قال : كَعْبٌ فَلَمَّا سَلَّمْتُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ e قال وَهُوَ يَبْرُقُ وَجْهُهُ مِنَ السُّرُورِ : أَبْشِرْ بِخَيْرِ يَوْمٍ مَرَّ عَلَيْكَ مُذْ وَلَدَتْكَ أُمُّك,َ فَقُلْتُ : أَمِنْ عِنْدِكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَمْ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ؟ قال : لاَ بَلْ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ, وَكان رَسُولُ اللَّهِ e إذا سُرَّ اسْتَنَارَ وَجْهُهُ حَتَّى كان وَجْهَهُ قِطْعَةُ قَمَر,ٍ وَكُنَّا نَعْرِفُ ذَلِكَ مِنْهُ, فَلَمَّا جَلَسْتُ بَيْنَ يَدَيْهِ قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّه ِأن مِنْ تَوْبَتِي أن أنخَلِعَ مِنْ مَالِي صَدَقَةً إِلَى اللَّهِ وَإِلَى رَسُولِهِ, فَقال رَسُولُ اللَّهِ e : أَمْسِكْ عَلَيْكَ بَعْضَ مَالِكَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكَ قُلْتُ : إني أُمْسِكُ سَهْمِي الَّذِي بِخَيْبَرَ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ :إن اللَّهَ تَعاَلَي أنجَاني بِالصِّدْقِ وَإن مِنْ تَوْبَتِي إلا أُحَدِّثَ إلا صِدْقًا مَا بَقِيتُ فَو َاللَّهِ مَا عَلِمْتُ أَحَدًا مِنَ الْمُسْلِمِينَ أَبْلاَهُ اللَّهُ تَعاَلَي فِي صِدْقِ الحديثِ مُنْذُ ذَكَرْتُ ذَلِكَ لِرَسُولِ اللَّهِ e أَحْسَنَ مِمَّا أَبْلاني اَللهُ تَعاَلَي وَاللهِ مَا تَعَمَّدْتُ كِذْبَةً مُنْذُ قُلْتُ ذَلِكَ لِرَسُولِ اللَّهِ e إِلَى يَوْمِي هَذَا وَإني لأرجو أن يَحْفَظَنِيَ اللَّهُ تَعاَلَي فِيمَا بَقِيَ قال : فَأنزل اللَّهُ تَعاَلَي : ]لَقَدْ تَابَ اللَّهُ عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجرينَ وَالأنصار الَّذِينَ اِتَّبَعُوهُ فِي ساَعَةِ الْعُسْرَةِ [ حتى بلغ : ]إنهُ بِهِمْ رَؤُوفُ الرَّحِيمْ وَعَلَى الثَّلاَثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُوا حّتَّى إذا ضاَقَتْ عَلَيْهِمُ الأرض بِماَ رَحُبَ[ حتى بلغ : ]اِتَّقُوا اللهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ [ قال كَعْبٌ : وَاللَّهِ مَا أنعَمَ اللَّهُ عَلَيَّ مِنْ نِعْمَةٍ قَطُّ بَعْدَ إِذْ هَدَانيَ اللهُ للإسلام أَعْظَمَ فِي نَفْسِي مِنْ صِدْقِي رَسُولَ اللَّه ِe أن لا أكون كَذَبْتُهُ فَأَهْلِكَ كَمَا هَلَكَ الَّذِينَ كَذَبُوا َإن اللَّهَ تَعاَلَي قال لِلَّذِينَ كَذَبُوا حِينَ أنزل الْوَحْيَ شَرَّ مَا قال لاَحَدٍ فَقال الله تعالى : ] سَيَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَكُمْ إذا انقَلَبْتُمْ اِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُوا عَنْهُمْ فَاَعْرِضُوا عَنْهُمْ إنهُمْ رِجْسٌ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ جَزَاءً بِماَ كانوُا يَكْسِبوُنَ. يَخْلِفوُنَ لَكُمْ لِتَرْضَوْا عَنْهُمْ فَإن تَرْضَوْا عَنْهُمْ فَإن اللَّهَ لاَ يَرضي عَنِ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ [ قال كَعْبٌ : كُنَّا خُلِّفْنَا أيها الثَّلاَثَةُ عَنْ أمر أُولَئِكَ الَّذِينَ قَبِلَ مِنْهُمْ رَسُولُ اللَّهِ e حِينَ حَلَفُوا لَهُ فَبَايَعَهُمْ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمْ وَأَرْجَأَ رَسُولُ اللَّهِ e أمرنَا حَتَّى قَضَى اللَّهُ تَعاَلَي فِيهِ بِذَلِكَ قال اللَّهُ تَعاَلَي : ]وَعَلَى الثَّلاَثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُوا [وَلَيْسَ الَّذِي ذُكِرَ مِمَّا خُلِّفْنَا تَخَلُّفَنَا عَنِ الْغَزْوِ إنما هُوَ تَخْلِيفُهُ إِيَّإنا وَإِرْجَاؤُهُ أمرنَا عَمَّنْ حَلَفَ لَهُ وَاعْتَذَرَ إِلَيْهِ فَقَبِلَ مِنْهُ . وَفِي رِوَايَةٍ :أن النَّبِيَّ e خَرَجَ تَبوُكَ يَوْمَ الْخَمِيسِ وَكان يُحِبُّ أن يَخْرُجَ يَوْمَ الْخَمِيسِ . وَفِي رِوَايَةٍ : لاَيَقْدُمُ مِنْ سَفَرٍ إلا نَهاَراً فِي الضُّحَى فَإذا قَدِمَ بَدَأَ بِالْمَسْجِدِ فَصَلَّي فِيهِ رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ جَلَسَ فِيهِ.
21: Ka’b ibn Mâlik (Allah Ondan razı olsun) gözlerini kaybettiği zaman onu elinden tutup götürme işini yapan oğlu Abdullah’tan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’le beraber tebük gazvesine katılamadığının hikayesini anlatırken dinledim şöyle dedi:
- Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in gittiği savaşlardan tebük savaşından hariç diğer savaşlardan geri kalmamıştım. Lakin Bedir savaşına katılamamıştım. Bedir savaşına katılamayanlar azarlanmamışlardı. O vakit Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’le müslümanlar savaş için değil Kureyş ticaret kervanını takip için yola çıkmışlardı. Nihayet Allah müslümanlarla Mekke’li müşrikleri aralarında verilmiş herhangi bir karar olmadığı halde karşı karşıya getiriverdi. Ben Akabe biatının yapıldığı gece bizler İslâm’a yardım etmek için söz verirken Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanındaydım. Her ne kadar Bedir savaşı Akabe gecesinden daha meşhur ise de, ben Bedir savaşında bulunmayı Akabe’de bulunmaktan da üstün görmem. Tebük gazvesine Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile birlikte katılamayışım şöyle oldu: Ben daha önceleri katılamadığım bu savaş sırasındaki kadar hali vakti yerinde değildim yani bu savaşta zengin ve varlıklıydım. Vallahi bu savaşa kadar iki deveyi bir arada hiç bulamamıştım. Bu savaş günlerinde ise iki binitim vardı. Sonra Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bu savaşa gelinceye kadar gideceği yeri söylemez, başka bir yere gider gibi görünürdü. Fakat bu savaş sıcak bir mevsimde ve uzak bir yere yapılacağı ve kalabalık bir düşmanla karşı karşıya gelineceği için Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) hedefini açıklamıştı. Savaşın özelliğine göre hazırlanabilmeleri için müslümanlara nereye gideceklerini söyledi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile birlikte savaşa katılanların sayısı çok fazla idi ve isimleri de bir deftere kaydedilmemişti. Ka’b sözüne şöyle devam etti: Herhangi bir kimse savaşa gitmemek için gözden kaybolsa, bu konuda vahiy nazil olmadıkça bu işin gizli kalacağını zannedebilirdi.Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bu savaşı meyvelerin olgunlaştığı, gölgelerin arandığı bir mevsimde yapmıştı. Ben de bunlara pek düşkündüm, Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ve müslümanlar savaş için hazırlığa başladılar, ben de savaşa hazırlanmak için çıkıyor fakat hiçbirşey yapmadan geri dönüyordum.
Kendi kendime de “Ne zaman olsa hazırlanırım” diyordum. Günler böyle geçti, herkes işini ciddi tuttu ve bir sabah Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’le birlikte müslümanlar erkenden yola çıktılar, ben ise hazırlanmamıştım. Ertesi sabah yine hazırlık için evden çıktım fakat hiç bir iş yapmadan geri döndüm, hep aynı şekilde davranıyordum. İnsanlar savaş için yarışırcasına koşmaya başlayıncaya kadar ben aynı halde devam ettim. Nihayet yola çıkıp onlara erişeyim dedim, keşke öyle yapsaydım, bunu da başaramadım. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) savaşa gittikten sonra insanların arasına çıktığımda beni en çok üzen şey savaşa gitmeyip geride kalanların; ya münafık diye bilinenler veya âciz oldukları için savaşa katılamayan kimseler olmasıydı.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) tebük’e varıncaya kadar adımı hiç anmamış, tebük’te ashabın arasında otururken Ka’b ibn Mâlik ne yaptı? diye sormuş, bunun üzerine Benî Selîme’den bir adam ya Rasûlallah elbiselerine ve endamına bakıp gururlanması onu Medine’de alıkoydu demiş. Bunun üzerine Muaz ibn Cebel ona ne çirkin söz söyledin demiş. Sonra da peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e dönerek Ya Rasûlallah biz onun hakkında hep iyi şeyler biliyoruz demiş. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de hiç birşey söylememiş o sırada çok uzaklarda beyazlar giymiş bir adamın gelmekte olduğunu görmüş ve bu gelen Ebû Hayseme olaydı demiş. Bir de ne görelim gelen adam ensardan Ebû Hayseme değil mi? Ebû Hayseme savaş hazırlığında bir ölçek hurma verdiği için münafıklar tarafından ayıplanan kişidir. Ka’b sözüne şöyle devam etti:
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in tebük’ten Medine’ye hareket ettiğini öğrendiğim zaman beni bir üzüntü kapladı. Söyleyeceğim yalanı düşünmeye başladım. Kendi kendime yarın O’nun öfkesinden nasıl kurtulacağım? dedim. Yakınlarımdan görüşlerine değer verdiğim kimselerden akıl almaya başladım.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in gelmek üzere olduğunu söyledikleri zaman kafamdaki yanlış düşünceler silinip gitti. Anladım ki, yalan söylemekle hiçbir şeyden kurtulamayacağım, herşeyi doğru olarak söylemeye karar verdim. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) sabahleyin Medine’ye geldi, Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) her seferden dönünce; önce mescide uğrayıp iki rekat namaz kılıp insanlarla sohbet etmek üzere onlara karşı dönerdi, yine öyle yaptı. Bu sırada savaşa katılmayanlar huzuruna gelerek neden savaşa katılamadıklarını yemin ederek anlatmaya başladılar. Bunlar seksenden fazla kişi idiler. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) onların ileri sürdüğü mazeretleri kabul etti, kendilerinden biat aldı, Allah’tan bağışlanmalarını istedi, içyüzlerini Allah’a havale etti.
Sonunda ben geldim selam verdiğimde dargın kimse gibi gülümsedi, sonra “Gel” dedi. Ben de yürüyerek yanına geldim ve önüne oturdum. Bana “Niçin savaştan geri kaldın? Binek hayvanı satın almamış mıydın?” diye sordu. Ben de: Ya Rasûlallah Allah’a yemin ederim ki, senden başka birinin yanında bulunsaydım ileri süreceğim mazeretlerle onun öfkesinden kurtulabileceğimi zannederdim. Çünkü bu işi çok iyi becerebilirdim.
Fakat yeminle söyleyeyim ki bu gün sana yalan söyleyerek gönlünü kazansam bile, yarın Allah işin doğrusunu sana bildirecek ve sen bana güceneceksin. Şayet doğrusunu söylersem bana kızacaksın ama ben doğruyu söyleyerek Allah’tan hayırlı sonuç bekliyorum. Vallahi savaşa gitmemek için hiçbir özürüm yoktu, hiçbir zaman da savaştan geri kaldığım sıradaki kadar kuvvetli ve zengin olmamıştım.
Ka’b sözüne devamla dedi ki: Bunun üzerine peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem): “işte bu doğru söyledi: Haydi kalk, senin hakkında Allah hüküm verene kadar bekle” buyurdu. Ben kalkınca, Benî Selîme’den bir çok kimse peşime takılarak Allah’a yemin ederiz ki, bundan önce hiç suç işlemediğini biliyoruz, yazıklar olsun sana, savaşa katılmayanların ileri sürdükleri gibi bir mazeret söyleyemedin, halbuki suçunun bağışlanması için peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in istiğfar etmesi yeterdi dediler. Durmadan beni azarladılar ki, tekrar Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanına dönüp kendimi yalanlamayı düşündüm. Sonra onlara sordum; benimle beraber bu cezaya uğrayan kimse var mıdır? dedim. Evet seninle beraber iki kimse daha aynı cezaya uğradılar, onlar da senin gibi konuştular ve senin aldığın cevabı aldılar.
-O iki kişi kimlerdir? dedim:
-Biri Mürâre ibn Rabi’ el Âmirî, diğeri de Hilâl ibn Ümeyye el Vâkifî diyerek Bedir savaşına katılmış olan iki örnek olmuş salih kişinin adını verdiler. Bunları söylediklerinde geri dönmekten vazgeçip yoluma devam ettim.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) savaşa katılmayanlardan bizim üçümüzün insanlarla konuşmalarını yasakladı. Bunun üzerine insanlar bizden uzaklaştılar – veya bize karşı tavırlarını değiştirdiler - çekinip bize yan çizmeye başladılar dedi. hatta bana göre; içinde yaşadığım toprak bile yabancı gelmeye başladı, sanki burası benim memleketim değildi. Elli gün böyle geçti, diğer iki arkadaşım boyunlarını büküp ağlayarak evlerinde sinip kaldılar.
Ben onlardan daha genç ve dinç olduğum için dışarı çıkar cemaatle namazda bulunurdum, çarşılarda dolaşırdım, fakat kimse benimle konuşmazdı.
Namaz bittikten sonra Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) yerinde otururken yanına gelir kendisine selam verirdim. Kendi kendime acaba selamımı alırken dudaklarını kımıldattı mı kımıldatmadı mı? diye sorardım. Sonra O’na yakın bir yerde namaz kılar ve namaz içinde farkettirmeden kendisine bakardım. Ben namaza dalınca, bana doğru dönüp bakar, kendisine baktığım zaman da benden yüzünü çevirirdi. Müslümanların benimle ilgiyi kesmeleri uzun sürünce, Amcamın oğlu ve en çok sevdiğim kişi Ebû Katâde’nin bahçesine gidip duvardan içeri atladım ve selam verdim. Allah’a yemin ederim ki selamımı almadı, bunun üzerine ona:
- Ey Ebû Katâde Allah için sana soruyorum, Allah’ı ve Rasulünü ne kadar sevdiğimi biliyor musun? dedim. Hiç cevap vermedi. Yeminle tekrar sordum yine cevap vermedi. Yine sözümü tekrarlayarak Allah için sana soruyorum? dedim.
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dedi. Bunun üzerine gözüm yaşla dolup taştı, geri dönüp duvardan atladım.
Günün birinde Medine çarşısında dolaşıyordum, yiyecek satmak üzere gelen Şam’lı bir çiftçi Ka’b ibn Mâlik’i bana kim gösterir? diyordu. Halk da işaretleriyle beni göstermeye başladılar, adam yanıma gelerek Gassân Melîk’inden getirdiği bir mektubu verdi. Ben okuma yazma bilenlerden olduğum için mektubu açıp okudum. Selamdan sonra şöyle diyordu: “Efendinizin size karşı hoş olmayan muamelede bulunduğunu haber aldım, Allah sizi hukukun çiğnendiği ve kıymetin bilinmediği bir yerde bırakmasın, hemen yanımıza gel size ikram ederiz.”
Mektubu okuyunca bu da başka bir beladır dedim, hemen onu ateşe atıp yaktım. Nihayet elli günden kırkı geçmiş fakat vahiy gelmemişti. Bir gün Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in gönderdiği bir şahıs çıkageldi ve:
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) sana hanımından ayrı oturmanı emrediyor dedi. O’nu boşayacakmıyım, yoksa ne yapacağım? diye sordum. Hayır ondan ayrı oturacak ona yaklaşmayacaksın dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) diğer iki arkadaşıma da aynı emri göndermişti.
Bunun üzerine eşime Allah bu meselede bir hüküm verene kadar, anne babasının yanına gitmelerini ve orada oturmalarını emrettim.
Hilâl ibn Ümeyye’nin karısı Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e giderek: Ya Rasûlallah Hilâl ibn Ümeyye çok yaşlı bir adamdır, kendisine bakacak hizmetçisi de yoktur. Ona hizmet etmemde bir sakınca görürmüsün? diye sormuş, Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Hayır ama, sana asla yaklaşmasın” deyince kadın da şöyle demiş: Allah’a yemin olsun ki onun kımıldayacak hali yoktur, başına gelen bu işten dolayı da durmadan ağlıyor.
Ka’b sözüne şöyle devam etti: Yakınlarımdan biri bana Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’den hanımın için izin istesen de sana hizmet etse olmaz mı? Baksana Hilâl ibn Ümeyye için karısının bakmasına izin verdi dedi. Ben ona hayır bu konuda Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’den izin isteyemem, üstelik ben genç bir adamım, izin istesem bile peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in bana ne diyeceğini bilemem dedim. Bu durumda on gün daha kaldım. Bizimle konuşulması yasaklandığından bu yana tam elli gün geçmişti. Ellinci günün sabahında evlerimizden birinin damında sabah namazını kıldım. Allah’ın Kur’ân’da bizden bahsettiği üzere canım iyice sıkılmış, o geniş olan yeryüzü bana dar gelmiş bir vaziyette otururken; Sel’ Dağı’nın tepesinden birinin yüksek bir sesle:
“Ka’b ibn Mâlik müjde müjde” diye bağırdığını duydum. Kurtuluş gününün geldiğini anlayarak hemen secdeye kapandım.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) sabah namazını kıldırınca, Allah’ın tevbelerimizi kabul ettiğini ilan etmiş, bunun üzerine halk bize müjde vermeye koşoyurdu. İki arkadaşıma da müjdeciler gitmiş, bunlardan biri bana doğru at koşturmuş, Eslem kabilesinden bir diğer müjdeci de koşup Sel’ Dağı’na tırmanıp oradan bağırmış, Onun sesi atlıdan önce bana ulaşmış, sesini duyduğum müjdeci yanıma gelip beni tebrik edince, sırtımdaki iki elbiseyi de çıkardım, müjdesine karşılık ona giydirdim. Yemin ederim ki o gün bunlardan başka elbisem yoktu.
Emanet olarak iki elbise bulup hemen giydim, Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’i görmek üzere yola düştüm. Beni gurup gurup karşılayan sahabiler tevbemin kabul edilmesi sebebiyle beni tebrik ediyor ve Allah’ın seni bağışlaması kutlu olsun diyorlardı.
Nihayet mescide girdim Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) toplumun ortasında oturuyordu. Talha ibn Ubeydullah hemen ayağa kalktı, koşarak yanıma geldi, elimi sıktı ve beni tebrik etti. Vallahi muhacirlerden ondan başka kimse ayağa kalkmadı. Ravi der ki: Ka’b talha’nın bu davranışını hiç unutmazdı. Ka’b sözünü şöyle sürdürdü: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e selam verdiğimde yüzü sevinçten parlayarak şöyle dedi: “Annen seni doğurduğundan beri üzerinden geçen günlerin en hayırlısıyla seni müjdelerim.” Ben de Ya Rasûlallah bu tebrik ve müjde senin tarafından mıdır yoksa Allah tarafından mıdır? diye sordum. “Benim tarafımdan değil yüce Allah tarafındandır” diye buyurdu.
Sevinçli olduğunda Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in yüzü parlar ay parçasına benzerdi, biz de sevincini böylece anlardık.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in önüne oturduğumda, Ya Rasûlallah tevbemin kabul edilmesine teşekkür olsun için bütün malımı Allah ve Rasûlü uğrunda sadaka etmek istiyorum dedim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de “Malının bir kısmını dağıtmayıp yanında tutman senin için daha hayırlıdır” dedi. Ben de Hayber fethinde hisseme düşen malı elimde bırakıyorum dedikten sonra sözümü şöyle tamamladım: Ya Rasûlallah Allah beni doğru söylediğimden dolayı kurtardı, tevbemin kabul edilmesi sebebiyle artık yaşadığım sürece daima doğru söz söyleyeceğim. Vallahi bunu Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e söylediğim günden beri doğru sözlü olmaktan dolayı Allah’ın hiç kimseyi benden daha güzel mükafatlandırdığını bilmiyorum Yemin ederim ki, Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e o sözleri söylediğim günden bu yana bilerek hiç yalan söylemedim. Kalan ömrümde de Allah’ın beni yalan söylemekten koruyacağını umarım.
Ka’b sözüne devamla şöyle dedi: Allah şu ayetleri indirdi: “Gerçek şu ki, mü’minlerden bir kısmının, kalpleri kaymak üzereyken Allah, peygamberi sıkıntılı bir zamanda, O’na uyan muhacirleri ve ensarı affetti sonra da onların tevbelerini kabul etti. Çünkü o Allah, gerçekten mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir. (9 tevbe 117) Ve savaştan geriye kalan üç kişinin de tevbesini kabul etti. Yeryüzü genişliğine rağmen, onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah’tan, yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Bunun üzerine O da, yine merhametle o üç kişiye yöneldi ki, pişmanlık duyup tevbe etsinler; çünkü kendisine yürekten yönelen, sığınan herkesi, acıması esirgemesiyle kuşatıp tevbeleri kabul eden, yalnızca Allah’tır. Ey iman edenler! Yolunuzu Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışın; ve doğrulardan olun ve hem de doğrularla beraber olun. (9 tevbe 118-119)” Ka’b şöyle devam etti: Allah’a yemin ederim ki beni İslâm’la şereflendirdikten sonra Allah’ın bana verdiği en büyük nimet Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in huzurunda doğruyu söylemek ve yalan söyleyip helak olanlar gibi olmamaktır. Çünkü Allah yalan söyleyenler hakkın da vahiy gönderdiği zaman hiç kimseye söylemediği ağır sözleri söyleyerek şöyle buyurdu: “Savaştan o münafıkların yanına döndüğünüz zaman, kınama ve ayıplamadan vazgeçesiniz diye, Allah adına yemin edecekler. O halde bırakın peşlerini, çünkü tiksinti veren kimselerdir onlar. Kazandıkları işlerin cezası olarak da, varacakları yer cehennemdir. Sizi hoşnut etmek için yemin edeceklerdir ama siz onlardan hoşnut olsanız bile biliniz ki, Allah ilâhî sınırları aşıp, itaat dışında kalanlardan asla razı olmayacaktır.”(9 tevbe 95-96). Ka’b sözünü şöyle bitirdi: Biz üç arkadaşın bağışlanması Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in yeminlerini kabul edip kendilerinden biat aldığı ve Allah’tan affedilmelerini dilediği kimselerin bağışlanmasından elli gün geri bırakılmıştık. Nihayet Allah bu konuda yukarıda açıklandığı üzere hüküm verdi. Allah’ın bahsettiği bu geri kalma hadisesi bizim savaştan geri kalmamız değil, bizim işimizin o yemin edip de özürleri kabul edilenlerden geriye bırakılmamızdır. Diğer bir rivayette Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) tebük savaşına perşembe günü çıkmıştı, sefere perşembe günü çıkmayı severdi. Başka bir rivayette; ancak gündüzün kuşluk vaktinde seferden evine dönerdi, evine döndüğünde ilk önce mescide girer iki rekat namaz kılar sonra otururdu denilmektedir. (Müslim, Müsafirîn 74)
22- عَنْ أبي نُجَيْدٍ عمْرَان بْنِ الْحُصَيْنٍ الخزاعي t إن امرأَةً مِنْ جُهَيْنَةَ أَتَتْ رَسولَ اللَّهِ e وَهِيَ حُبْلَى مِنَ الزِّنَى, فَقالت : يَا رَسُولَ اللَّهِ أَصَبْتُ حَدًّا فَأَقِمْهُ عَلَيَّ, فَدَعَا نَبِيُّ اللَّهِ e وَلِيَّهَا فَقال : أَحْسِنْ إِلَيْهَا, فَإذا وَضَعَتْ فَأْتِنِي, فَفَعَلَ فَأمر بِهَا نَبِيُّ اللَّه ِe فَشُدَّتْ عَلَيْهَا ثِيَابُهَا, ثُمَّ أمر بِهَا فَرُجِمَتْ, ثُمَّ صَلَّى عَلَيْهَ. فَقال لَهُ عُمَر ُ: تُصَلِّي عَلَيْهَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَقَدْ زَنَتْ ؟ قال : لَقَدْ تَابَتْ تَوْبَةً لَوْ قُسِمَتْ بَيْنَ سَبْعِينَ مِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ لَوَسَعَتْهُمْ, وَهَلْ وَجَدْتَ أَفْضَلَ مِن أن جَادَتْ بِنَفْسِهَا لِلَّهِ عَزَّ وَجَلَّ ؟!.
22: Ebû Nüceyd İmrân ibn Husayn el Huzâî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre: Cüheyne kabilesinden zina ederek gebe kalmış bir kadın Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in huzuruna geldi ve: Ya Rasülallah cezayı gerektiren bir suç işledim, cezamı ver dedi. Bunun üzerine peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) kadının velisini çağırttı ona: “Bu kadına iyi davran doğum yapınca bana getir” buyurdu. Adam Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in emrettiğini yaptı, kadın doğurup Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e getirilince kadının elbisesinin sıkıca bağlanmasını emretti ve Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’ in emriyle kadın taşlandı. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) de cenaze namazını kıldı. Bunun üzerine Ömer (Allah Ondan razı olsun) Ya Rasülallah zina etmiş bir kadının namazını mı kılıyorsun? deyince Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle cevap verdi:
“O kadın öyle bir tevbe etmiştir ki, onun tevbesi Medine halkından yetmiş kişiye dağıtılsaydı hepsine bol bol yeterdi. Sen Cenâb-ı Allah’ın rızasını kazanmak için can vermekten daha iyi birşey biliyor musun?” (Müslim, Hudûd 24)
23- عَنْ إِبْنِ عَبَّاسٍ وَ أنس بْنِ مَالِكٍ رَضِيَ اللَّه عَنْهمَا أن رَسُولَ اللَّهِ e قال : لَوْ أن لاِبْنِ آدَمَ وَادِيًا مِنْ ذَهَبٍ أحب أن يَكُونَ لَهُ وَادِيَان, وَلَنْ يَمْلأ فَاهُ إلا التُّرَابُ, وَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَى مَنْ تَابَ .
23: İbn Abbâs ve Enes bin Mâlik (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Adem oğlunun bir vadi dolusu altını olsa bir vadi daha ister, onun ağzını topraktan başka birşey doldurmaz. Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder.” (Buhârî, Rikâk 10; Müslim Zekat 116 119)
24- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t أن رَسُولَ اللَّهِ e قال : يَضْحَكُ اللَّهُ سُبْحانهُ وَتَعاَلَي إِلَى رَجُلَيْنِ يَقْتُلُ أَحَدُهُمَا الآخَرَ يَدْخُلان الْجَنَّةَ, يُقَاتِلُ هَذَا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَيُقْتَلُ, ثُمَّ يَتُوبُ اللَّهُ عَلَى الْقَاتِلِ فَيُسْلِمُ فَيُسْتَشْهَدُ .
24: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Birbirlerini öldüren ve ikisi birden cennete giren iki kişiden Allah onlara rizasini güstererek güler. Bunlardan biri Allah yolunda savaş ederken diğeri tarafından öldürülür. Katil olan sonradan tevbe eder müslüman olur o da Allah yolunda savaşarak şehid düşer.” (Buhârî, Cihad 28; Müslim, İmâra 128 129)






 

vera'

Well-known member
RiYÂZUS-SÂLiHÎN-yazan; İMAM NEVEVİ-BÖLÜM 3

BÖLÜM: 3

SABRIN FAZİLETİ


قال الله تعالى : ] يَآأيها الَّذِينَ اَمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ [ .
“Ey iman edenler! Zorluklara ve sıkıntılara sabırla katlanın ve birbirinizle bu sabırda yarışın, cihad için hazırlıklı ve uyanık bulunun ve yolunuzu Allah ve kitabıyla bulun ki, kurtuluşa erebilesiniz.” (3 Âl i İmrân 200)
وقال تَعاَلىَ: ]وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَىْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الأموال وَالأنفس وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ [ .
“Muhakkak ki, ölüm tehlikesiyle, korku ve açlıkla, mal, can ve ürünlerin eksiltilmesiyle sizi sınayacağız. Ama zorluklara karşı sabredip sebat ve dayanıklılık gösterenlere iyi haberler müjdele.” (2 Bakara 155)
وقال تَعاَلىَ : ] إنما يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أجرهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ [
“Her türlü güçlüklere göğüs gerenlere mükafatları tartılmaksızın, ölçülmeksizin, hesapsızca bol bol verilir.” (39 Zümer 10)
وقال تَعاَلىَ : ] وَلَمَنْ صَبَرَ وَغَفَر َإن ذَلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الأمُور [
“Kim eziyetlere sabreder, yapılan kötülüklere de, intikam almayıp affetme yolunu tutarsa, şüphesiz bu hareketi yapılmaya değer işlerdendir.” (42 Şûrâ 43)
وقال تَعاَلىَ : ] يَآأيها الَّذِينَ اَمَنُوا اسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلوَةِ إن اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ [
“Ey iman edenler! Sarsılmaz bir sabır ve namaza sarılarak Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.” (2 Bakara 153)
وقال تَعاَلىَ : ] وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أخباركم [
“Andolsun ki içinizde Allah yolunda cihat edenlerle ve sıkıntılara karşı göğüs erenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihandan geçireceğiz.” (47 Muhammed 31)
25- عَنْ أبي مَالِكٍ الْحاَرِثِ بْنِ عاَصِمِ الأشعري t قال : قال رَسُولُ اللَّهِ e : اَلطُّهُورُ شَطْرُ الإيمان, وَالْحَمْدُ لِلَّهِ تَمْلأُ الميزان, وسبحان اللَّهِ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ تَمْلأن - أَوْ تَمْلأُ - مَا بَيْنَ السَّمَاوَاتِ وَالأرض, وَالصَّلاَةُ نُورٌ, وَالصَّدَقَةُ بُرْهَان, وَالصَّبْرُ ضِيَاء,ٌ وَالقرآن حُجَّةٌ لَكَ أَوْ عَلَيْكَ, كُلُّ النَّاسِ يَغْدُو فَبَايعٌ نَفْسَهُ فَمُعْتِقُهَا أَوْ مُوبِقُهَا.
25: Ebû Mâlik Hâris ibn Âsım el Eş’arî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır: “Temizlik yani her türlü günah ve pisliklerden arınmak; imanın yarısıdır. Elhamdülillah demek mizanı doldurur, Sübhanallah ve Elhamdülillah sözleri ise yerler ve gökler arasını doldurur, namaz bir nurdur, sadaka bir bürhan, sabır aydınlıktır. Kur’ân senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahleyin işine gücüne çıkar kendisini satar ya kazanır ya da kaybeder (yani kişi Allaha emirlerini yerine getirmekle nefsini Allaha satarak kazanır , yada kendi nefsinin sefasına uyup Allahın emirlerini çiğneyip kendisni şeytana satarak kaybeder).” (Müslim, tahâra 1)
26- عَنْ أبي سَعِيدٍ سَعْدِ بْنِ سنان الخدري t : أن نَاسًا مِنَ الأنصار سَأَلُوا رَسُولَ اللَّهِe فَأَعْطَاهُمْ, ثُمَّ سَأَلُوهُ فَأَعْطَاهُمْ, حَتَّى نَفِدَ مَا عِنْدَهُ, فَقال لَهُمْ حِينَ أنفق كُلَّ شَيْءٍ بِيَدِهِ : مَا يَكُنُ عندي مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ أَدَّخِرَهُ عَنْكُمْ, وَمَنْ يَسْتَعْفِفْ يُعِفَّهُ اللَّهُ, وَمَنْ يَسْتَغْنِ يُغْنِهِ اللَّهُ, وَمَنْ يَتَصَبَّرْ يُصَبِّرْهُ اللَّهُ . وَمَا أُعْطِيَ أَحَدٌ عَطَاءً خَيْرًا وَأَوْسَعَ مِنَ الصَّبْرِ .
26: Ebû Saîd Sa’d ibn Sinân el Hudrî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre ensardan bir kısmı Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’ den bir şeyler istediler O da verdi, tekrar istediler yine verdi, sonunda yanındaki mal bitti. Elindeki olan herşeyi verdikten sonra onlara şöyle dedi: “Yanımda mal olsaydı sizden esirgemezdim, kim istemekten çekinir iffetli davranırsa Allah onun iffetini artırır, kim tokgözlü olmak isterse Allah onu başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır, kim sabretmeye gayret ederse Allah ona sabır verir, hiçbir kimseye sabırdan daha geniş ve hayırlı birşey verilmemiştir.” (Buhârî, Zekat 50; Müslim, Zekat 126)
27- عَنْ أبي يَحْيَي صُهَيْبِ بْنِ سِنان t قال : قال رَسُولُ اللَّهِ e : عَجَبًا لأمر الْمُؤْمِنِ إن أمرهُ كُلَّهُ لَهُ خَيْرٌ, وَلَيْسَ ذَلكَ لأَحَدٍ إلا لِلْمُؤْمِنِ :إن أصابتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ فَكان خَيْرًا لَهُ, وَإن أصابتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَكان خَيْرًا لَهُ .
27: Ebû Yahyâ Suheyb ibn Sinân (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Mü’minin durumuna gerçekten hayret edilir. Zira her durumu onun için hayır sebebidir, bu özellik sadece mü’minlerde bulunur. Çünkü sevinecek olsa şükreder bu onun için hayırdır, başına bir bela gelse sabreder bu da onun için bir hayırdır.” (Müslim, Zühd 64)
28- عَنْ أنس t قال : لَمَّا ثَقُلَ النَّبِيُّ e جَعَلَ يَتَغَشَّاهُ الْكَرْبُ فَقالتْ فَاطِمَةُ رضي اللهُ عَنْهَا : وَا كَرْبَ أَبتاَه. ُ فَقال : لَيْسَ عَلَى أبيكِ كَرْبٌ بَعْدَ الْيَوْمِ فَلَمَّا مَاتَ قالتْ : يَا أَبَتَاهُ أَجَابَ رَبًّا دَعَاهُ يَا أَبَتَاهُ جَنَّةُ الْفِرْدَوْسِ مَأْوَاه, يَا أَبَتَاهُ إِلَى جِبْرِيلَ نَنْعَاهُ, فَلَمَّا دُفِنَ قالت فَاطِمَةُ رضي اللهُ عَنْهَا : أَطَابَتْ أنفُسُكُمْ أن تَحْثُوا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ e اَلتُّرَابَ ؟.
28: Enes ibn Mâlik (Allah Ondan razı olsun)’den şöyle dediği rivayet olunmuştur: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in hastalığı ağırlaşıp sıkıntılar kendisini daraltınca Fâtıma (Allah Ondan razı olsun) : Vah babacığım sıkıntın ne kadar da büyük dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Bu günden sonra baban için artık sıkıntı yoktur.” buyurdu. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) vefat edince Hz. Fâtıma: Vah babacığım Allah’ın çağrısına icabet etti… Gideceği yer Firdevs Cenneti olan babacığım… Vah ölüm haberini Cebrâil ile paylaşacağımız babacığım vah… Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) defnedilince Fâtıma (Allah Ondan razı olsun) çevresindekilere şöyle dedi: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oldu? (Buharî, Meğazî 83)
29- عَنْ أبي زَيْدٍ أُسَامَةَ بْنِ زَيْدٍ بْنِ حاَرِثَةَ مَوْلَي رَسوُلِ اللهِ e وَحِبِّهِ وَابْنِ حِبِّهِ, رضي الله عنهما قال : أَرْسَلَتْ بِنْتُ النَّبِيِّ e أن ابْنِي قَدْ احْتُضِرَ فَاَشْهَدْناَ, فَأَرْسَلَ يُقْرِئُ السَّلاَمَ وَيَقُولُ :إن لِلَّهِ مَا أخذ, وَلَهُ مَا أَعْطَى, وَكُلٌّ شَيْءٍ عِنْدَهُ بِأَجَلٍ مُسَمًّى, فَلْتَصْبِرْ وَلْتَحْتَسِبْ. فَأَرْسَلَتْ إِلَيْهِ تُقْسِمُ عَلَيْهِ لَيَأْتِيَنَّهَا. فَقَامَ وَمَعَهُ سَعْدُ بْنُ عُبَادَةَ, وَمَعَاذُ بْنُ جَبَلٍ, وَأبي بْنُ كَعْبٍ, وَزَيْدُ بْنُ ثَابِتٍ, وَرِجَالٌ y فَرُفِعَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ e اَلصَّبِيُّ, فَأَقْعَدَهُ فِي حِجْرِهِ وَنَفْسُهُ تَقَعْقَعُ, فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ, فَقال سَعْدٌ : يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا هَذَا ؟ فَقال : هَذِهِ رَحْمَةٌ جَعَلَهَا اللَّهُ تَعاَلَي فِي قُلُوبِ عِبَادِهِ . وَفِىرِوَايَةٍ : فِىقُلوُبِ مَنْ شاَءَ مِنْ عِباَدِهِ وَإنما يَرْحَمُ اللَّهُ مِنْ عِبَادِهِ الرُّحَمَاءَ.
29: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in azatlısı, dostu ve dostunun oğlu olan Ebû Zeyd Üsâme ibn Zeyd ibn Hârise (Allah Onlardan razı olsun)’den nakledildiğine göre şöyle söyledi: Kızı Zeynep Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e: Oğlum ölmek üzeredir bize kadar lütfen geliniz diye haber gönderdi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’de selam gönderdi ve: “Veren de alan da Allah’tır, O’nun katında herşeyin belli bir vakti vardır, sabretsin ecrini Allah’tan beklesin.” buyurdular. Bunun üzerine kızı Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’e and veriyorum mutlaka gelsin diye tekrar haber gönderdi. Bu sefer Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) yanında Sa’d ibn Ubâde, Muâz ibn Cebel, Übeyy ibn Ka’b, Zeyd ibn Sâbit ve başka bazı sahabilerle beraber kalkıp kızına gitti. Çocuğu Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e verdiler. Onu kucağına aldı canı çıkmak üzere çırpınıp duruyordu. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in gözlerinden yaşlar boşandı. Durumu gören Sa’d ibn Ubâde bu ne haldir ya Rasûlallah? diye sordu. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Bu Allah’ın kullarının kalbine koyduğu acıma duygusudur” buyurdu.
Diğer bir rivayette: “Bu Allah’ın öyle bir rahmetidir ki; onu kullarından dilediğinin kalbine yerleştirir. Zaten Allah kullarından merhametli olanlara rahmet eder.” buyurdular. (Buhârî, Ce nâiz 33; Müslim, Cenâiz 9).
30- عَنْ صُهَيْبٍ tأن رَسُولَ اللَّهِ e قال : كان مَلِكٌ فِيمَنْ كان قَبْلَكُمْ, وَكان لَهُ سَاحِرٌ فَلَمَّا كَبِرَ, قال لِلْمَلِكِ : إني قَدْ كَبِرْتُ فَابْعَثْ إِلَيَّ غُلاَمًا أُعَلِّمْهُ السِّحْرَ, فَبَعَثَ إِلَيْهِ غُلاَمًا يُعَلِّمُهُ, وَكان فِي طَرِيقِهِ إذا سَلَكَ رَاهِبٌ, فَقَعَدَ إِلَيْهِ وَسَمِعَ كَلاَمَهُ فَأَعْجَبَهُ, وَكان إذا أَتَى السَّاحِرَ مَرَّ بِالرَّاهِبِ وَقَعَدَ إِلَيْهِ, فَإذا أَتَى السَّاحِرَ ضَرَبَهُ, فَشَكَا ذَلِكَ إِلَى الرَّاهِبِ فَقال : إذا خَشِيتَ السَّاحِرَ فَقُلْ : حَبَسَنِي أَهْلِي, وَإذا خَشِيتَ أَهْلَكَ فَقُلْ : حَبَسَنِي السَّاحِرُ . فَبَيْنَمَا هُوَ على َذَلِكَ إِذْ أَتَى عَلَى دَابَّةٍ عَظِيمَةٍ قَدْ حَبَسَتِ النَّاسَ فَقال : الْيَوْمَ أَعْلَمُ آلسَّاحِرُ أَفْضَلُ أَمِ الرَّاهِبُ أَفْضَلُ ؟ فَأخذ حَجَرًا فَقال : اَللَّهُمَّ إن كان أمر الرَّاهِبِ أحب إِلَيْكَ مِنْ أمر السَّاحِرِ فَاقْتُلْ هَذِهِ الدَّابَّةَ حَتَّى يَمْضِيَ النَّاسُ, فَرَمَاهَا فَقَتَلَهَا وَمَضَى النَّاسُ, فَأَتَى الرَّاهِبَ فَأَخْبَرَهُ. فَقال لَهُ الرَّاهِبُ أَيْ بُنَيَّ أنت الْيَوْمَ أَفْضَلُ مِنِّي, قَدْ بَلَغَ مِنْ أمركَ مَا أَرَى, وَإنكَ سَتُبْتَلَى, فَإن ابْتُلِيتَ فَلاَ تَدُلَّ عَلَيَّ, وَكان الْغُلاَمُ يُبْرِئُ ألاكْمَهَ وَألابْرَصَ, وَيُدَاوِي النَّاسَ مِنْ سَائِرِ ألادْوَاء.ِ فَسَمِعَ جَلِيسٌ لِلْمَلِكِ كان قَدْ عَمِيَ, فَأَتَاهُ بِهَدَايَا كَثِيرَةٍ فَقال : مَا هَاهُنَا لَكَ أَجْمَعُ إن أنت شَفَيْتَنِي, فَقال : إني لاَ أَشْفِي أَحَدًا إنما يَشْفِي اللَّهُ تَعاَلَي, فَإن آمَنْتَ بِاللَّهِ تَعاَلَي دَعَوْتُ اللَّهَ فَشَفَاكَ, فَآمَنَ بِاللَّهِ تَعاَلَي فَشَفَاهُ اللَّهُ تَعاَلَي, فَأَتَى الْمَلِكَ فَجَلَسَ إِلَيْهِ كَمَا كان يَجْلِسُ فَقال لَهُ الْمَلِكُ : مَنْ رَدَّ عَلَيْكَ بَصَرَكَ؟ قال : رَبِّي. قال : أَوَلَكَ رَبٌّ غَيْرِي؟! قال : رَبِّي وَرَبُّكَ اللَّهُ , فَأخذهُ فَلَمْ يَزَلْ يُعَذِّبُهُ حَتَّى دَلَّ عَلَى الْغُلاَمِ, فَجِيءَ بِالْغُلاَمِ فَقال لَهُ الْمَلِكُ : أَيْ بُنَيَّ قَدْ بَلَغَ مِنْ سِحْرِكَ مَا تُبْرِئُ ألاكْمَهَ وَألابْرَصَ وَتَفْعَلُ وَتَفْعَلُ فَقال : إني لاَ أَشْفِي أَحَدًا, إنما يَشْفِي اللَّهُ تَعاَلَي, فَأخذهُ فَلَمْ يَزَلْ يُعَذِّبُهُ حَتَّى دَلَّ عَلَى الرَّاهِبِ, فَجِيءَ بِالرَّاهِبِ فَقِيلَ لَهُ : إِرْجِعْ عَنْ دِينِكَ, فَأَبَى, فَدَعَا بِالْمِنْشَارِ فَوَضَعَ الْمِنْشَارُ فِي مَفْرِقِ رَأْسِهِ, فَشَقَّهُ حَتَّى وَقَعَ شِقَّاه,ُ ثُمَّ جِيءَ بِجَلِيسِ الْمَلِكِ فَقِيلَ لَهُ : إِرْجِعْ عَنْ دِينِكَ, فَأَبَى, فَوُضِعَ الْمِنْشَارَ فِي مَفْرِقِ رَأْسِهِ فَشَقَّهُ بِهِ حَتَّى وَقَعَ شِقَّاهُ, ثُمَّ جِيءَ بِالْغُلاَمِ فَقِيلَ لَه:ُ إِرْجِعْ عَنْ دِينِكَ, فَأَبَى, فَدَفَعَهُ إِلَى نَفَرٍ مِنْ أَصْحَابِهِ فَقال : إِذْهَبُوا بِهِ إِلَى جَبَلٍ كَذَا وَكَذَا, فَاصْعَدُوا بِهِ الْجَبَلَ, فَإذا بَلَغْتُمْ ذِرْوَتَهُ فَإن رَجَعَ عَنْ دِينِهِ وَألا فَاطْرَحُوهُ, فَذَهَبُوا بِهِ فَصَعِدُوا بِهِ الْجَبَلَ فَقال : اَللَّهُمَّ اكْفِنِيهِمْ بِمَا شِئْتَ, فَرَجَفَ بِهِمُ الْجَبَلُ فَسَقَطُوا, وَجَاءَ يَمْشِي إِلَى الْمَلِكِ فَقال لَهُ الْمَلِكُ: مَا فعلَ بأَصْحَابُكَ؟ فَقال: كَفَانيهِمُ اللَّهُ تَعاَلَي, فَدَفَعَهُ إِلَى نَفَرٍ مِنْ أَصْحَابِهِ فَقال : إِذْهَبُوا بِهِ فَاحْمِلُوهُ فِي قُرْقُورٍ وَتَوَسَّطُوا بِهِ الْبَحْرَ, فَإن رَجَعَ عَنْ دِينِهِ وَإلا فَاقْذِفُوهُ, فَذَهَبُوا بِهِ فَقال : اَللَّهُمَّ اكْفِنِيهِمْ بِمَا شِئْتَ, فَانكَفَأَتْ بِهِمُ السَّفِينَةُ فَغَرِقُوا, وَجَاءَ يَمْشِي إِلَى الْمَلِكِ فَقال لَهُ الْمَلِكُ : مَا فعل بأَصْحَابُكَ ؟ فَقال : كَفَانيهِمُ اللَّهُ تَعاَلَي, فَقال لِلْمَلِكِ : إنكَ لَسْتَ بِقَاتِلِي حَتَّى تَفْعَلَ مَا آمركَ بِهِ. قال : مَا هُوَ ؟ قالت :جْمَعُ النَّاسَ فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ, وَتَصْلُبُنِي عَلَى جِذْعٍ, ثُمَّ خُذْ سَهْمًا مِنْ كِنَانتي, ثُمَّ ضَعِ السَّهْمَ فِي كَبِدِ الْقَوْسِ ثُمَّ قُلْ : بِسْمِ اللَّهِ رَبِّ الْغُلاَمِ ثُمَّ ارْمِنِي, فَإنكَ إذا فَعَلْتَ ذَلِكَ قَتَلْتَنِي. فَجَمَعَ النَّاسَ فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ وَصَلَبَهُ عَلَى جِذْعٍ, ثُمَّ أخذ سَهْمًا مِنْ كِنَانتهِ, ثُمَّ وَضَعَ السَّهْمَ فِي كَبْدِ الْقَوْسِ, ثُمَّ قال: بِسْمِ اللَّهِ رَبِّ الْغُلاَمِ, ثُمَّ رَمَاهُ فَوَقَعَ السَّهْمُ فِي صُدْغِهِ, فَوَضَعَ يَدَهُ فِي صُدْغِهِ فَمَاتَ. فَقال النَّاسُ : آمَنَّا بِرَبِّ الْغُلاَمِ, فَأُتِيَ الْمَلِكُ فَقِيلَ لَهُ : أَرَأَيْتَ مَا كُنْتَ تَحْذَرُ قَدْ وَاللَّهِ نَزَلَ بِكَ حَذَرُك. َ قَدْ آمَنَ النَّاسُ. فَأمر بِالأخْدُودِ فِي أَفْوَاهِ السِّكَكِ فَخُدَّتْ وَأُضْرِمَ فيها النِّيرَان وَقال : مَنْ لَمْ يَرْجِعْ عَنْ دِينِهِ فَأَقْحِمُوهُ فِيهَا أَوْ قِيلَ لَهُ: إِقْتَحِمْ, فَفَعَلُوا حَتَّى جَاءَتِ امرأَةٌ وَمَعَهَا صَبِيٌّ لَهَا, فَتَقَاعَسَتْ أن تَقَعَ فِيهَا, فَقال لَهَاالْغُلاَمُ : يَا أُمَّاه إِصْبِرِىفَإنكِ عَلَىالْحَقِّ.
30: Suheyb (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır: “Sizden evvelkiler içinde bir padişah bir de onun sihirbazı vardı. Sihirbaz ihtiyarlayınca padişaha: Ben ihtiyarladım bana bir genç delikanlı gönder, ona sihirbazlığı öğreteyim dedi. Padişah da ona genç birini gönderdi.
Bu gencin gelip gideceği yol üzerinde bir rahip bulunuyordu, genç ona uğradı, yanında oturdu, konuşmalarını dinledi hoşuna gitti. Böylece sihirbaza her gittiğinde rahibe uğrar ve onun yanında bir süre kalırdı. Sihirbazın yanına geldiğinde sihirbaz niçin geç kaldın diye kızar ve delikanlıyı döverdi.
Delikanlı durumu rahibe aktarınca o da şöyle akıl verdi; Sihirbazdan korktuğunda evden alıkoydular, ailenden çekindiğinde de sihirbaz alıkoydu dersin.
Durum böyle devam edip giderken delikanlı günün birinde insanların yolunu kesen büyük bir hayvana rastladı. Bunun üzerine sihirbazın mı yoksa rahibin mi daha üstün olduğunu işte şimdi öğreneceğim diyerek, eline bir taş aldı ve dedi ki: Ey Allah’ım rahibin işlerini sihirbazın işlerinden daha çok seviyorsan şu hayvanı öldür ki insanlar yollarına devam etsinler dedi. taşı atıp hayvanı öldürdü halk da geçip gitti. Daha sonra delikanlı rahibe gelip olayı anlattı. Rahip ona: Delikanlı şimdi artık sen benden daha üstünsün, zira sen bu gördüğün dereceye ulaşmışsın. Muhakkak sen yakında imtihan edileceksin. Böyle birşey olursa benim bulunduğum yeri kimseye söyleme dedi.
Delikanlı böylece doğuştan körleri, alaca hastalığına tutulmuş olanları kurtarır ve diğer hastalıkları da tedavi ederdi. Padişahın kör olan bir yakını bunu duydu, bir çok hediye ile delikanlının yanına gitti ve: Eğer beni hastalığımdan iyi edersen bu hediyeleri sana veririm dedi. Delikanlı da: Ben şifa veremem şifayı ancak Allah verir, eğer sen Allah’a inanırsan ben de O’na dua ederim O da sana şifa verir dedi.
Adam iman etti, Allah ona şifa verdi, adam eskiden olduğu gibi padişahın yanına gelip toplantıdaki yerini aldı.
Padişah: Senin gözünü kim iyi etti ? diye sordu. O da Rabbim iyi etti deyince bu defa padişah senin benden başka Rabbin mi var? dedi. O adam: Benim de senin de Rabbin Allah’tır dedi. Bunun üzerine padişah o adamı tutuklattı ve gencin yerini gösterinceye kadar ona işkence ettirdi. Sonunda adam gencin yerini söyledi. Genç getirildi, padişah ona: Oğlum demek ki senin sihrin körleri ve ala tenlileri iyi edecek dereceye geldi. Pek çok işler yapıyormuşsun öyle mi? diye sordu. Delikanlı da: Hayır ben kimseye şifa veremem şifa veren Allah’tır dedi.
Padişah delikanlıyı da tutuklattı ve rahibin yerini gösterinceye kadar ona da işkence ettirdi. Hemen rahip getirildi, dininden dön denildi, o da bu işe yanaşmadı. Bunun üzerine padişah bir testere getirtip rahibin başını ortasından ikiye ayırdı ve her parçası bir yana düştü.
Sonra padişahın meclis arkadaşı getirildi, ona da dininden dön denildi o da kabul etmedi, padişah onun da başına bir testere koyarak onu da ikiye ayırdı. Sonra delikanlı getirildi, dininden dön denildi, fakat delikanlı direndi, padişah delikanlıyı adamlarından bir guruba teslim edip onlara şöyle dedi:
Bunu filan dağın en üst zirvesine götürün dininden dönerse ne hoş değilse dağın tepesinden atınız.
Delikanlıyı götürdüler, dağın tepesine çıkardılar, delikanlı: Allah’ım istediğin bir şekilde bunlardab beni kurtar dedi. Dağ sarsıldı onlar da yuvarlandılar, delikanlı yürüyerek padişahın yanına geldi. Padişah ona: Arkadaşların ne oldu? dedi. Delikanlı: Allah beni onlardan kurtardı dedi. Bunun üzerine padişah adamlarından başka bir guruba delikanlıyı teslim ederek: Bunu Karkur denilen bir gemiye bindirip denizin ortasına götürün, dininden dönerse ne ala değilse denize atın dedi.
Delikanlıyı alıp götürdüler. O da Allah’ım istediğin bir şekilde beni bunların elinden kurtar diye dua etti. Gemi alabora oldu, onlar boğuldular delikanlı yürüyerek padişahın yanına geldi. Padişah arkadaşların ne oldu? dedi. Delikanlı da Allah beni onların elinden kurtardı dedi ve şunu ilave etti:
Benim emredeceğim işi yapmadıkça sen beni öldüremezsin. Padişah: Nedir o? deyince delikanlı şöyle dedi:
Halkı geniş bir meydana topla, beni de bir hurma kütüğüne bağla sonra ok torbamdan bir ok al, yayın tam ortasına koy, sonra: “Delikanlının Rabbi olan Allah adıyle” diyerek oku at. Böyle yaparsan beni öldürebilirsin dedi.
Bunun üzerine padişah halkı geniş bir meydana topladı, delikanlıyı hurma kütüğüne bağladı, sonra delikanlının ok torbasından bir ok aldı, yayına yerleştirdi: “Delikanlının Rabbi olan Allah adıyla” deyip oku fırlattı, ok delikanlının şakağına rastladı, delikanlı elini şakağına koydu ve ruhunu teslim etti. Bunun üzerine tüm halk: “Biz delikanlının Rabbine iman ettik” dediler.
Durum padişaha iletilerek: Korktuğun şey başına geldi ve halk iman etti dediler. Bunun üzerine padişah sokak başlarına büyük hendekler kazılmasını emretti ve hendekler ateşlerle dolduruldu. Padişah: Yeni dinden dönmeyen kimseleri hendeğe atınız yada atın dedi.
Bu işler böylece yapıldı gitti. Nihayet kucağında çocuğuyla bir kadın getirildi. Kadın ateşe girmekte biraz durakladı. Çocuk annesine:
Anneciğim sabret, dirençli ol, çünkü sen hak din üzeresin diyerek annesini cesaretlendirdi. (Müslim, Zühd 73)
31- عَنْ أنس t قال : مَرَّ النَّبِيُّ e عَلَي امرأَةٍ تَبْكِي عِنْدَ قَبْرٍ فَقال : اِتَّقِي اللَّهَ وَاصْبِرِي فَقالتْ : إِلَيْكَ عَنِّي, فَإنكَ لَمْ تُصَبْ بِمُصِيبَتِي ! وَلَمْ تَعْرِفْهُ, فَقِيلَ لَهَا : إنهُ النَّبِيُّ e فَأَتَتْ بَابَ النَّبِيِّ e فَلَمْ تَجِدْ عِنْدَهُ بَوَّابينَ فَقالتْ : لَمْ أَعْرِفْكَ, فَقال : إنما الصَّبْرُ عِنْدَ الصَّدْمَة الأولَى . وفي رواية لمسلم : تبكي على صبي لها.
31: Enes ibn Mâlik (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) bir mezarın başında bağırarak ağlamakta olan bir kadının yanından geçmişti ve ona: “Allah’tan kork ve sabret” buyurdu. Kadın: Geç git, çünkü benim başıma gelen senin başına gelmemiştir dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’i tanıyamamıştı. Kendisine O’nun Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) olduğunu söylediler. Bunu duyar duymaz Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in kapısına geldi, kapıda kapıcılar bulunmadığını gördü ve: Ben sizi tanıyamamıştım dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Asıl sabır felaketin ilk anında olanıdır” buyurdular. Müslimin rivayet ettiği başka bir rivayette : Ölen çocuğun özerine ağlıyordu. (Buhârî, Cenâiz 32; Müslim, Cenâiz 14)
-32 عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t أن رَسُولَ اللَّه ِe قال : يَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى : مَا لِعَبْدِي الْمُؤْمِنِ عِنْدِي جَزَاءٌ إذا قَبَضْتُ صَفِيَّهُ مِنْ أَهْلِ الدُّنْيَا ثُمَّ احْتَسَبَهُ إلا الْجَنَّةُ .
32: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah: Mü’min kulumun dünyada sevdiği dostunu aldığım zaman, o kimse sabredip mükafatını benden beklerse karşılığı cennettir.” buyurdu. (Buhârî, Rikak 6)
33- عَنْ عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا إنهَا سَأَلَتْ رَسُولَ اللَّهِ e عَنِ الطَّاعُونِ, فَأَخْبَرَهَا أنهُ كان عَذَابًا يَبْعَثُهُ اللَّهُ تَعَالَي عَلَى مَنْ يَشَاءُ, فَجَعَلَهُ اللَّهُ تَعاَلَي رَحْمَةً لِلْمُؤْمِنِينَ, فَلَيْسَ مِنْ عَبْدٍ يَقَعُ فِي الطَّاعُونِ فَيَمْكُثُ فِي بَلَدِهِ صَابِرًا مُحْتَسِباً, يَعْلَمُ أنهُ لاَ يُصِيبَهُ إلا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَهُ إلا كان لَهُ مِثْلُ أجر الشَّهِيدِ .
33 Aişe (Allah Ondan razı olsun)’dan rivayet edildiğine göre: Aişe anamız Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e tâûn hastalığından sormuştu da O da şöyle cevap vermişti: “Tâûn hastalığı; Allah’ın dilediği kimseleri bu hastalıkla cezalandırdığı bir azap şekliydi. Allah onu mü’minlere rahmet kıldı. Bu sebeble tâûna yakalanan bir kul sabredip mükafatını Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde başına Allah’ın yazdığından başka hiç birşey gelmeyeceğini bilerek oturup dışarı çıkmazsa kendisine şehid sevabı verilir.” (Buhârî, tıbb 31)
34- عَنْ أنس t قال : سَمِعْتُ رَسُول اللَّهِ e يَقُولُ إن اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ قال : إذا ابْتَلَيْتُ عَبْدِي بِحَبِيبَتَيْهِ فَصَبَرَ عَوَّضْتُهُ مِنْهُمَا الْجَنَّةَ. يُرِيدُ عَيْنَيْهِ .
34: Enes ibn Mâlik (Allah Ondan razı olsun) Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in şöyle buyurduğunu işittim demiştir: “Allah’ü teâlâ buyuruyor ki: Kulumu gözlerinden mahrum ederek imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerinin karşılığı ona cenneti veririm.” (Buhârî, Merda 7)
35- عَنْ عَطَاءِ بْنِ أبي رَبَاحٍ قال : قال لِي اِبْنُ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما ألا أُرِيكَ امرأَةً مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ؟ فَقُلْتُ : بَلَى, قال : هَذِهِ الْمَرْأَةُ السَّوْدَاءُ أَتَتِ النَّبِيَّ e فَقالتْ :إني أُصْرَعُ, وَإني أَتَكَشَّفُ فَادْعُ اللَّهَ تَعاَلَي لِي قال :إن شِئْتِ صَبَرْتِ وَلَكِ الْجَنَّةُ, وَإن شِئْتِ دَعَوْتُ اللَّهَ تّعاَلَي أن يُعَافِيَكِ فَقالتْ :أَصْبِرُ, فَقالت :إني أَتَكَشَّفُ, فَادْعُ اللَّهَ أن لا أَتَكَشَّفَ, فَدَعَا لَهَا .
35: Atâ ibn Ebî Rebâh (Allah Ondan razı olsun)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Abdullah ibn Abbas (Allah Onlardan razı olsun) bana: Sana cennetlik bir kadını göstereyim mi? dedi. Ben de evet göster dedim. İbn Abbas (Allah Ondan razı olsun) şöyle dedi: İşte şu siyah kadındır ki, bu kadın Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e geldi ve: Beni sara hastalığı yakalıyor ve üstüm başım açılıyor, iyileşmem için Allah’a dua ediniz dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Eğer sabredeyim dersen sana cennet vardır, ama yine de sen istersen sana şifa vermesi için Allah’a dua ederim” buyurdu. Bunun üzerine kadın: O halde ben hastalığıma sabrederim. Ancak sara tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için dua ediniz dedi. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ona dua etti de sara nöbeti geldiğinde bir daha üstü başı açılmadı. (Buhârî, Merda 6; Müslim, Birr 54)
36- عَنْ أبي عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ tقال : كأني أنظُرُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ e يَحْكِي نَبِيًّا مِنَ الأنبياءِ, صَلَواَتُ اللهِ وَسَلاَمُهُ عَلَيْهِمْ, ضَرَبَهُ قَوْمُهُ فَأَدْمَوْهُ وَهُوَ يَمْسَحُ الدَّمَ عَنْ وَجْهِهِ, وَهُوَ يَقُولُ : اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِقَوْمِي فَإنهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ .
12/36: Ebû Abdurrahman Abdullah ibn Mes’ûd (Allah Ondan razı olsun) şöyle der: Şimdi ben Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yüzüne bakıp görür gibiyim. O, peygamberlerden bir peygamberi hikaye ediyordu ki; kavmi tarafından dövülüp yüzü kanlar içerisinde bırakılmış, fakat o, yüzündeki hem kanı silmeye çalışıyor, hemde: Ey Rabbim! Kavmimi yaptıklarından bağışla çünkü onlar onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar” diyordu. (Buhârî, Enbiyâ 54;
37- عَنْ أبي سَعِيدٍ وَأبي هُرَيْرَةَ مَسْعُودٍ رضي الله عنهما عَنِ النَّبِيِّ e قال : مَا يُصِيبُ الْمُسْلِمَ مِنْ نَصَبٍ, وَلاَ وَصَبٍ وَلاَ هَمٍّ وَلاَ حَزَنٍ وَلاَ أَذًى وَلاَ غَمٍّ, حَتَّى الشَّوْكَةِ يُشَاكُهَا إلا كَفَّرَ اللَّهُ بِهَا مِنْ خَطَايَاهُ .
37: Ebû Saîd ve Ebû Hureyre (Allah Onlardan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Herhangi bir müslümanın başına gelen yorgunluk, hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan ayağına batan dikene kadar her şeyi Allah müslümanın hata ve günahlarının bağışlanmasına sebeb kılar.” (Buhârî, Merda 1; Müslim, Birr 49)
38- عَنْ إِبْنِ مَسْعُودٍ t قال : دَخَلْتُ عَلَى النَّبِيِّ e وَهُوَ يُوعَكُ فَقُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ إنكَ تُوعَكُ وَعْكًا شَدِيدًا قال : أَجَلْ إني أُوعَكُ كَمَا يُوعَكُ رجلان مِنْكُمْ. قُلْتُ : ذَلِكَ أن لَكَ أجريْنِ قال : أَجَلْ ذَلِكَ كَذَلِكَ مَا مِنْ مُسْلِمٍ يُصِيبُهُ أَذًى, شَوْكَةٌ فَمَا فَوْقَهَا إلا كَفَّرَ اللَّهُ بِهَا سَيِّئَاتِه,, وَحُطَّتْ عَنْهُ ذُنُوبُهُ كَماَ تَحُطُّ الشَّجَرَةُ وَرَقَهَا .
38: Abdullah ibn Mes’ûd (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in huzuruna vardım, şiddetli sıtmaya yakalanmıştı. Ey Allah’ın Rasûl’ü sıtma nöbetinden dolayı çok şiddetli zahmet çekiyorsun dedim.
“Evet sizden iki kişinin çekebileceği kadar ızdırap çekiyorum” buyurdu. Bundan dolayı size iki kat ecir var mıdır? dedim. “Evet öyledir. Bir müslümanın vücuduna batan bir dikenden en ağırına kadar hiç bir musibet yoktur ki; Allah bu sebeble onun kusurlarını örtmüş ve günahlarını bağışlamış olmasın. Ağacın yapraklarının döküldüğü gibi o müslümanın günahları da öylece dökülür.” (Buhârî, Merda 13 Müslim, Birr 45)
39-عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t قال : قال رَسُولُ اللَّهِ e : مَنْ يُرِدِ اللَّهُ بِهِ خَيْرًا يُصِبْ مِنْهُ
39: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah hayırını dilediği bir kimseyi günahlarını bağışlamak ve derecesini yükseltmek için onu sıkıntıya sokar” (Buhârî, Merda 1)
40- عَنْ أنس t قال : قال رَسُولُ اللَّهِ e: لاَ يَتَمَنَّيَنَّ أَحَدُكُمُ الْمَوْتَ لِضُرٍّ أصابهُ, فَإن كان لاَ بُدَّ فَاعِلاً فَلْيَقُل :ِ اللَّهُمَّ أَحْيِنِي مَا كانت الْحَيَاةُ خَيْرًا لِي, وَتَوَفَّنِي إذا كانت الْوَفَاةُ خَيْرًا لِي .
40 Enes ibn Mâlik (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Başına gelen bir musibetten dolayı hiçbir kimse ölmeyi istemesin. Mutlaka böyle bir şey temenni etmek zorunda kalırsa; Allah’ım benim için yaşamak hayırlıysa beni yaşat, ölmek hayırlıysa beni öldür desin.” (Buhârî, Merda 19; Müslim, Zikir 10)
41- عَنْ أبي عَبْدِ اللهِ خَبَّابِ بْنِ الارَتِّ tقال : شَكَوْنَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ e وَهُوَ مُتَوَسِّدٌ بُرْدَةً فِي ظِلِّ الْكَعْبَةِ, فَقُلْنَا : ألا تَسْتَنْصِرُ لَنَا , ألا تَدْعُو لَنَا ؟ فَقال : قَدْ كان منْ قَبْلكُمْ يُؤْخَذُ الرَّجُلُ فَيُحْفَرُ لَهُ فِي الأرض فَيُجْعَلُ فِيهاَ, ثُمَّ يُؤْتَي بِالْمِنْشَارِ فَيُوضَعُ عَلَى رَأْسِهِ فَيُجْعَلُ نِصْفَيْنِ, وَيُمْشَطُ بِأَمْشَاطِ الحديدِ مَا دُونَ لَحْمِهِ وَعَظْمِهِ, مَا يَصُدُّهُ ذَلِكَ عَنْ دِينِه,ِ وَاللَّهِ لَيُتِمَّنَّ اللهُ هَذَا الأمر حَتَّى يَسِيرَ الرَّاكِبُ مِنْ صَنْعَاءَ إِلَى حَضْرَمَوْتَ لاَ يَخَافُ إلا اللَّهَ وَالذِّئْبَ عَلَى غَنَمِهِ, وَلَكِنَّكُمْ تَسْتَعْجِلُونَ. وَفِي رِواَيَةٍ : وَهُوَ مُتَوَسِّدٌ بُرْدًةً وَقَدْ لَقِيناَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ شِدَّةً .
41: Ebû Abdullah Habbâb ibn Eret (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Hırkasını yastık ederek dayamış Kâbe’nin gölgesinde istirahat ederken, biz Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e müşriklerden çektiğimiz sıkıntılardan dolayı şikayette bulunduk. Bizler için Allah’tan yardım dilemiyecek misiniz, bizim için dua etmeyecek misiniz? dedim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de şöyle buyurdular: “Önceki toplumlardan bir mü’min yakalanır, yerde bir çukur kazılır ve onu çukura gömerler, sonra bir testere getirilir ve başından aşağı testereyle ikiye ayrılır, vücudu demir taraklarla etinin altındaki kemiği ve siniri taranırdı. Fakat bütün bu yapılanlar onu dininden döndüremezdi. Yemin ederim ki Allah mutlaka bu dini yeryüzüne hakim kılacaktır. Öylesine hakim kılacak ki, tek başına bir atlı San’adan Hadramevt’e kadar selametle gidecek, Allah’tan ve koyunlarına zarar verecek kurttan başka hiç bir şeyden korkmayacaktır. Ne var ki siz acele ediyorsunuz.” Buhârî’nin başka bir rivayetinde: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) hırkasına bürünmüştü, bizler de müşriklerden çok işkence görüyorduk şeklindedir. (Buhârî, Menâkıb 25)
42- عَنْ ابن مَسْعُودٍ t قال : لَمَّا كان يَوْمُ حُنَيْنٍ آثَرَ رَسُولُ اللَّهِ e نَاسًا فِي الْقِسْمَةِ فَأَعْطَى الأقْرَعَ بْنَ حَابِسٍ مِائَةً مِنَ الإبل, وَأَعْطَى عُيَيْنَةَ بْنَ حِصْنٍ مِثْلَ ذَلِكَ, وَأَعْطَى نَاسًا مِنْ أَشْرَافِ الْعَرَبِ وَآثَرَهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْقِسْمَةِ. فَقال رَجُلٌ : وَاللَّه ِإن هَذِهِ قِسْمَةٌ مَا عُدِلَ فِيهَا, وَمَا أُرِيدَ فِيهَا وَجْهُ اللَّهِ, فَقُلْتُ : وَاللَّهِ لأُخْبِرَنَّ رَسُولَ اللَّهِ e فَأَتَيْتُهُ فَأَخْبَرْتُهُ بِمَا قال, فَتَغَيَّرَ وَجْهُهُ حَتَّى كان كَالصِّرْفِ. ثُمَّ قال : فَمَنْ يَعْدِلُ إذا لَمْ يَعْدِلِ اللَّهُ وَرَسُولُهُ ثُمَّ قال : يَرْحَمُ اللَّهُ مُوسَى قَدْ أُوذِيَ بِأَكْثَرَ مِنْ هَذَا فَصَبَرَ. فَقُلْتُ : لاَ جَرَمَ لاَ أَرْفَعُ إِلَيْهِ بَعْدَهَا حَدِيثًا .
42: Abdullah ibn Mes’ûd (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Huneyn savaşından gelen ganimetleri taksim ederken Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bazı kimselere diğerlerinden fazla hisse vermişti.
Akra’ ibn Hâbis’e yüz deve, Uyeyne ibn Hısn’a da bir o kadar, bazı arapların ileri gelenlerine de taksimde farklı hediyeler vererek onları bölüşmede üstün tuttu. Bunun üzerine bir kişi: Vallahi bu paylaştırmada ne adalet ne de Allah rızası gözetilmiştir dedi. Ben de: Vallahi bunu Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e söyleyeceğim dedim. Yanına gidip adamın söylediklerini haber verdim. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in rengi kıpkırmızı kesildi, sonra da şöyle cevap verdi. “Allah ve Rasûlü adalet yapmazsa kim yapar” sonra şöyle buyurdu: “Allah Musa (a.s.)’a rahmet etsin. O bundan daha ağır sözlerle eziyete uğradı da sabretti” buyurdu. Ben de kendi kendime vallahi bundan sonra O’na hiçbir haberi iletmiyeceğim dedim. (Buhârî, Edeb 53)
43- عَنْ أنس t قال : قال رَسُولُ اللَّهِ e : إذا أَرَادَ اللَّهُ بِعَبْدِهِ الْخَيْرَ عَجَّلَ لَهُ الْعُقُوبَةَ فِي الدُّنْيَا, وَإذا أَرَادَ اللَّهُ بِعَبْدِهِ الشَّرَّ أَمْسَكَ عَنْهُ بِذَنْبِهِ حَتَّى يُوَافِيَ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ. وَقال النَّبِيِّ e : إن عِظَمَ الْجَزَاءِ مَعَ عِظَمِ الْبَلاَءِ, وَإن اللَّهَ تَعاَلَي إذا أحب قَوْمًا ابْتَلاَهُمْ, فَمَنْ رَضِيَ فَلَهُ الرِّضَا, وَمَنْ سَخِطَ فَلَهُ السُّخْطُ .
43 Enes ibn Mâlik (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah iyiliğini istediği kulun cezasını dünyada verir, fenalığını istediği kulun cezasını da kıyamet günü günahını yüklenip gelsin diye dünyada vermez.” Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) devamla buyurdu ki: “Mükafatın büyüklüğü bela ve musibetin büyüklüğüne göredir. Allah sevdiği topluluğu belaya uğratır. Kim başına gelen bela ve musibetlere razı olursa Allah ondan hoşnut olur. Bir kimse başına gelen bela ve musibetleri öfke ile karşılarsa o da Allah’ın gazabına uğrar.” (Tirmîzî, Zühd 57)
44-وعَنْ أنس t كان ابْنٌ لأبي طَلْحَةَ t يَشْتَكِي فَخَرَجَ أَبُو طَلْحَةَ فَقُبِضَ الصَّبِيُّ, فَلَمَّا رَجَعَ أَبُو طَلْحَةَ قال : مَا فَعَلَ ابْنِي ؟ قالتْ أُمُّ سُلَيْمٍ - وَهِيَ أُمُّ الصَّبِيِّ -هُوَ أَسْكَنُ مَا كان, فَقَرَّبَتْ لْهُ الْعَشَاءَ فَتَعَشَّى, ثُمَّ أصاب مِنْها, فَلَمَّا فَرَغَ قالتْ : وَارُوا الصَّبِيَّ, فَلَمَّا أَصْبَحَ أَبُو طَلْحَةَ أَتَى رَسُولَ اللَّهِ e فَأَخْبَرَهُ, فَقال : أعرَسْتُمُ اللَّيْلَة؟َ قال : نَعَمْ, قال : اَللَّهُمَّ بَارِكْ لَهُمَا فَوَلَدَتْ غُلاَمًا, فَقال لِي أَبُو طَلْحَةَ :احمله حتى تأتي النبي e وبعث معه بتمرات, فقال : أمعه شيء؟ قال : نعم, تمرات, فأخذها النبي فمضغها, ثم أخذها من فيه فجعلها في في الصبي , ثم حنكه وسماه عبد الله. وَفِي رِواَيَةٍ لِلْبُخاَرِيِّ : قال ابن عُيَيْنَةَ فَقال : رَجُلٌ مِنَ الأنصار فَرَأَيْتُ تِسْعَةَ أَوْلاَدٍ كُلُّهُمْ قَدْ قَرَؤُوا القرآن يعني من أولاد عبدالله المولود.
وَفِي رِواَيَةٍ لِمُسْلِمٍ :ماَتَ ابْنٌ لأبي طَلْحَةَ مِنْ أُمُّ سُلَيْمٍ فَقالتْ لأَهْلِهاَ :لاَ تُحَدِّثوُا أَبَا طَلْحَةَ بِابْنِهِ حَتَّي أكون أناَ أُحَدِّثُهُ, فَجاَءُ فَقَرَّبَتْ إِلَيْهِ عَشاَءً فَأَكَلَ وَشَرِبَ, ثُمَّ تَصَنَّعَتْ لَهُ أحْسَنَ ماَ كانت تَصْنَعُ قَبْلَ ذَلِكَ, فَوَقَعَ بِها, َفلَمَّا أن رَأَتْ أنهُ قَدْ شَبِعَ وَأصاب مِنْهَا قالتْ : يَا أَبَا طَلْحَةَ, أَرَأَيْتَ لَوْ أن قَوْمًا أَعَارُوا عار يتهم أَهْلَ بَيْتٍ فَطَلَبُوا عاريتهم, أَلَهُمْ أن يَمْنَعُوهُمْ ؟ قال :لاَ, فَقالتْ : فَاحْتَسِبِ ابْنَكَ. قال : فَغَضِبَ, ثُمَّ قال: ترَكْتِنِي حَتَّى إذا تَلَطَّخْتُ ثُمَّ أَخْبَرْتِنِي بِابْنِي, فَانطَلَقَ حَتَّى أَتَى رَسُولَ اللَّهِ e فَأَخْبَرَهُ بِمَا كان, فَقال : رَسُولُ اللَّهِ e بَارَكَ اللَّهُ لَكُمَا فِي لَيْلَتِكُمَا, قال : فَحَمَلَتْ , قال : وَكان رَسُولُ اللَّهِ e فِي سَفَرٍ وَهِيَ مَعَهُ, وَكان رَسُولُ اللَّهِe إذا أَتَى الْمَدِينَةَ مِنْ سَفَرٍ لاَ يَطْرُقُهَا طُرُقًا فَدَنَوْا مِنَ الْمَدِينَةِ, فَضَرَبَهَا الْمَخَاضُ, فَاحْتَبِسَ عَلَيْهَا أَبُو طَلْحَةَ, وانطلق رَسُولُ اللَّهِ e . قال : يَقُولُ أَبُو طَلْحَةَ : إنكَ لَتَعْلَمُ يَا رَبِّ إنهُ يُعْجِبُنِي أن أَخْرُجَ مَعَ رَسُولِ اللهِ e إذا خَرَجَ , وَأَدْخُلَ مَعَهُ إذا دَخَلَ , وَقَدِ احْتَبَسْتُ بِمَا تَرَى , تَقُولُ أُمُّ سُلَيْمٍ: يَا أَبَا طَلْحَةَ مَا أَجِدُ الَّذِي كُنْتُ أَجِدُ, انطلق فانطلقنا, وَضَرَبَهَا الْمَخَاضُ حِينَ قَدِمَا فَوَلَدَتْ غُلاَمًا. فَقالتْ لِي أُمِّي : يَا أنس لاَ يُرْضِعْهُ أَحَدٌ حَتَّى تَغْدُوَ بِهِ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ e فَلَمَّا أَصْبَحَ احْتَمَلْتُهُ فَطَلَقْتُ بِهِ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ e. وذكر تمام الحديث.
44: Enes ibn Mâlik (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Ebû Talha’nın oğlu hasta idi. Ebû Talha dışarıya çıkınca çocuk vefat etti. Eve döndüğünde: Oğlum nasıl oldu? diye sordu. Çocuğun annesi Ümmü Süleym: O şimdi rahata kavuştu dedi. Akşam yemeğini hazırlayıp getirdi. Ebû Talha yemeğini yedikten sonra hanımıyla yatıp ilişkide bulundu, daha sonra hanımı: Çocuğu defnediniz dedi. Ebû Talha sabahleyin Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanına gitti ve olup biteni anlattı. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Bu gece ilişkide bulundunuz mu?” diye sordu Ebû Talha: Evet dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Allah’ım doğacak bu çocuğu ikisinede mübarek kıl” diye dua etti. Zamanı gelince Ümmü Süleym bir erkek çocuk doğurdu. Ebû Talha bana: Çocuğu al Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e götür dedi ve onunla biraz hurma gönderdi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): “Çocuğun yanında birşey var mı?” dedi. Annesi de evet birkaç hurma var dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) hurmaları ağzına alıp çiğnedi, sonra çıkarıp çocuğun ağzına koydu ve damağını hafifçe ovdu ve Abdullah ismini verdi. (Buhârî, Cenâiz 42; Müslim, Edeb 23)
Buhârînin değişik bir rivayetine göre Süfyân ibn Uyeyne şöyle diyor: Ensardan bir adam (bu çiftleşmeden) doğmuş olan Abdullah’ın dokuz çocuğunu gördüm. Hepsi Kur’ân okuyorlardı dedi. (Buhârî, Cenâiz 42)
Müslimin rivayetinde ise; Ebû Talha’nın Ümmü Süleym’den olma bir oğlu vefat etti. Ümmü Süleym ev halkına Ebû Talha’ya oğlunun öldüğünü siz haber vermeyin ben söyleyeyim dedi. Sonra Ebû Talha eve geldi Ümmü Süleym Akşam yemeğini getirdi. Ebû Talha yemeğini yedi ve içti, yemekten sonra Ümmü Süleym Ebû Talha daha öncekinden daha güzel şekilde süslendi. O da hanımıyla yatıp ilişkide bulundu. Ümmü Süleym kocasının karnını doyurup, cinsel yönden de onu tatmin ettikten sonra: Ey Ebû Talha bir toplum bir aileye bir emanet verse sonra da o emanetleri isteseler, ev halkının onu vermemeye hakkı olur mu? Ebû Talha: Hayır vermemezlik edemezler dedi. Bunun üzerine Ümmü Süleym dedi ki: O halde oğlunu geri alınmış bir emanet bilerek Allah’tan sevap bekle dedi. Ebû Talha kızarak şöyle dedi: Cünüp olup kirleninceye kadar beni oyaladın sonra da oğlumun ölüm haberini bildirdin dedi. Hemen kalkıp Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in huzuruna geldi ve olup bitenleri anlattı. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Allah gecenizi hayırlı ve bereketli kılsın” dedi. Ümmü Süleym hamile kaldı. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir seferde iken Ümmü Süleym de kocasıyla birlikte Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraberdi.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) seferden döndüğünde geceleyin Medine’ye girmezdi. Ordu Medine’ye yaklaştığında Ümmü Süleym’i doğum sancısı tuttu. Ebû Talha hanımıyla meşgul olmaya başladı Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de yoluna devam etti. Enes anlatıyor. Ebû Talha şöyle dedi: Rabbim biliyorsun ki; Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraber Medine’den çıkıp yine O’nunla beraber Medine’ye girmekten hoşlanırım. Fakat bu sefer şu sebebden dolayı geri kaldım dedi. Bu esnada kadın kocasına eskisi kadar sancım yok yürüyelim dedi. Enes der ki: Biz de yürüdük Medine’ye vardıklarında kadını yeniden sancı tuttu ve bir oğlan çocuğu doğurdu. Annem bana: Ey Enes çocuğu sabahleyin Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e götürünceye kadar onu hiç kimse emzirmesin dedi. Enes, sabah olunca çocuğu Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e götürdüm dedi ve hadisin tamamını anlattı. (Müslim, Fedâilü’s Sahâbe 107)
45- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ tأن رَسُولَ اللَّهِ e قال : لَيْسَ الشَّدِيدُ بِالصُّرَعَةِ إنما الشَّدِيدُ الَّذِي يَمْلِكُ نَفْسَهُ عِنْدَ الْغَضَبِ .
45: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Güçlü kimse insanları güreşte yenen kimse değil, öfkelendiği zaman kendine hâkim olan kimsedir.” (Buhârî, Edeb 102; Müslim, Birr 106)
46- عَنْ سليمان بْنِ صُرَدٍ t قال : كُنْتُ جَالِسًا مَعَ النَّبِيِّ e ورجلان يَسْتَبَّان, وَأَحَدُهُمَا قَدْ اِحْمَرَّ وَجْهُهُ, وانتفخت أَوْدَاجُهُ. فَقال رَسُولُ اللهِ e: إني لأَعْلَمُ كَلِمَةً لَوْ قالهَا ذَهَبَ عَنْهُ مَا يَجِدُ, لَوْ قال : أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَان الرَّجِيمْ ذَهَبَ منهُ مَا يَجِدُ. فَقالوا لَهُ : إن النبي e قال: تعَوَّذْ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَان الرَّجِيمْ .
46: Süleyman ibn Surâd (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Günün birinde Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ile oturuyorduk. İki kişi birbirine sövüp duruyordu. Bunlardan birinin yüzü kıpkırmızı olmuş ve şah damarları şişmişti. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle demişti: “Ben bir söz biliyorum, eğer bu kişi Rahmetten kovulmuş, taşlanmış şeytandan Allah’a sığınırım derse üzerindeki bu kızgınlık hali geçer. Bunun üzerine Ashab bu adama Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): ”Şeytandan Allaha sığınsın” buyurdu, dediler. (Buhârî, Bed’ül Halk 11; Müslim, Birr 109)
47- عَنْ مُعَاذٍ بْنِ أنس t أن رَسُولَ اللَّهِ e قال : مَنْ كَظَمَ غَيْظًا, وَهُوَ قَادِرٌ عَلَى أن يُنْفِذَهُ , دَعَاهُ اللَّهُ سبحانه وَتَعَالَى عَلَى رُؤُوسِ الْخَلاَئِقِ يَوْمَ الْقِياَمَةِ حَتَّى يُخَيِّرَهُ مِنَ الْحُورِ الْعِينِ ماَ شَاءَ .
47: Muâz ibn Enes (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Gereğini yapmaya gücü yettiği halde öfkesini yenen kimseyi Allah kıyamet günü herkesin gözü önünde çağırır, huriler arasında dilediğini seçmekte serbest bırakır.” (Ebû Davûd, Edeb 3; tirmîzî, Birr 74)
48- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t أن رَجُلاً قال لِلنَّبِيِّ e: أَوْصِنِي ؟ قال : لاَ تَغْضَبْ فَرَدَّدَ مِرَارًا, قال : لاَ تَغْضَبْ .
48: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre bir adam Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e gelerek bana öğüt ver dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) da: “Kızma” buyurdu. Adam isteğini bir kaç sefer tekrarladı. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) de her defasında “Kızma” buyurdu. (Buhârî, Edeb 76)
49- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ tقال : قال رَسُولُ اللَّهِ e : مَا يَزَالُ الْبَلاَءُ بِالْمُؤْمِنِ وَالْمُؤْمِنَةِ فِي نَفْسِهِ وَوَلَدِهِ وَمَالِهِ حَتَّى يَلْقَى اللَّهَ تَعاَلَي وَمَا عَلَيْهِ خَطِيئَةٌ .
49: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Erkek olsun kadın olsun her mü’min kimsenin kendisine, çocuğuna ve malına devamlı olarak bela ve musibet iner. Kişi bütün bunlara sabredip tahammül gösterirse günahsız olarak Allah’a kavuşur.” (tirmîzî, Zühd 57)
50- عَنْ اِبْنَ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّه عَنْهمَا قال : قَدِمَ عُيَيْنَةُ بْنُ حِصْنٍ فَنَزَلَ عَلَى ابْنِ أخيهِ الْحُرِّ بْنِ قَيْسٍ, وَكان مِنَ النَّفَرِ الَّذِينَ يُدْنِيهِمْ عُمَرُ t وَكان الْقُرَّاءُ أَصْحَابَ مَجْلِسِ عُمَرَ t وَمُشَاوَرَتِهِ كُهُولاً كانوا أَوْ شبانا, فَقال عُيَيْنَةُ لاِبْنِ أخيهِ : يَا ابْنَ أخي هَلْ لَكَ وَجْهٌ عِنْدَ هَذَا الأمير فَاسْتَأْذِنْ لِي عَلَيْهِ, فَاسْتَأْذَنَ فَأَذِنَ لَهُ عُمَرُ. فَلَمَّا دَخَلَ قال: هِي يَا ابْنَ الْخَطَّابِ, فَوَ اللَّهِ مَا تُعْطِينَا الْجَزْلَ وَلاَ تَحْكُمُ فِيناَ بِالْعَدْلِ, فَغَضِبَ عُمَرُ t حَتَّى هَم َّأن يُوقِعَ بِهِ, فَقال لَهُ الْحُرُّ : يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِين َإن اللَّهَ تَعَالَى قال لِنَبِيِّهِ e : ]خُذِ الْعَفْوَ وَأمر بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ [وَإن هَذَا مِنَ الْجَاهِلِينَ , وَاللَّهِ مَا جَاوَزَهَا عُمَرُ حِينَ تَلاَهَا وكان وَقَّافًا عِنْدَ كِتَابِ اللَّهِ تَعاَلَي .
50: Abdullah ibn Abbâs (Allah Onlardan razı olsun) şöyle dedi: Uyeyne ibn Hısn Medine’ye geldi yeğeni Hurr ibn Kays’a misafir oldu. Hurr Hz. Ömer’in yakın dostlarındandı. Zaten genç olsun yaşlı olsun Kurra ehli (Kur’ân’a her yönüyle vâkıf olan alimler) Hz. Ömer’in danışma meclisinde bulunurlardı. Bu sebeple Uyeyne yeğeni Hurr ibn Kays’a: Yeğenim senin devlet başkanı yanında önemli bir yerin vardır, beni kendisiyle görüştür dedi. Hurr da Hz. Ömer’den izin aldı. Uyeyne Hz. Ömer’in yanına girince: Ey Hattab oğlu Allah’a yemin ederim ki bize fazla birşey vermiyor ve aramızda adaletle hükmetmiyorsun dedi. Hz. Ömer hiddetlenip Uyeyne’ye ceza vermek istedi. Bunun üzerine Hurr: Ey mü’minlerin emiri Allah peygamberine: “Affetmeyi seç, iyiliği emret, cahilleri cezalandırmaktan yüz çevir.” (7 A’râf 199) buyurdu. Benim amcam da cahillerdendir dedi.
Allah’a yemin ederim ki Hurr bu ayeti okuyunca Ömer Uyeyne’yi cezalandırmaktan vazgeçti. Zaten Ömer Allah’ın ayetlerini görünce daha ileri gitmez, dikkatli davranır ve dururdu. (Buhârî, İ’tisâm 2).
51- عَنْ اِبْنِ مَسْعُودٍ t أن رَسُولُ اللَّهِ e قال : إنهَا سَتَكُونُ بَعْدِي أَثَرَةٌ وَأُمُورٌ تُنْكِرُونَهَا! قالوا : يَا رَسُولَ اللَّهِ فَماَ تَأمرناَ؟ قالت : تؤَدُّونَ الْحَقَّ الَّذِي عَلَيْكُمْ , وَتَسْأَلُونَ اللَّهَ الَّذِي لَكُمْ .
51: Abdullah ibn Mes’ûd (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Şüphesiz benden sonra adam kayırmalar ve hoşunuza gitmeyen bazı şeyler meydana gelecektir” buyurdu. Ashab: Ey Allah’ın Rasûl’ü o zaman nasıl davranmamızı tavsiye edersin dediler. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Üzerinizdeki hakkı görevi yerine getirir, kendi haklarınızın yerine getirilmesini Allah’tan dilersiniz” buyurdu. (Buhârî, Fiten 2; Müslim, İmâra 45)
52- عَنْ أبي يَحْيَي أُسَيْدِ بْنِ حُضَيْرٍ tأن رَجُلاً مِنَ الأنصار قال : ياَ رَسُولَ اللَّهِ ألا تَسْتَعْمِلُنِي كَمَا اسْتَعْمَلْتَ فلانا؟. فَقال : إنكُمْ سَتَلْقَوْنَ بَعْدِي أَثَرَةً, فَاصْبِرُوا حَتَّى تَلْقَوْنِي عَلَى الْحَوْضِ .
52: Ebû Yahyâ Useyd ibn Hudayr (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Ensardan biri: Ey Allah’ın Rasûl’ü falan kimseyi (zekat memuru veya bir beldeye vali) tayin ettiğiniz gibi beni de tayin etmez misiniz? dedi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Şüphesiz sizler (benden sonra dünya işlerinizde) başkalarının sie tercih edildiği adam kayırma olaylarıyla karşılaşacaksınız, bunlara sabredin ki havuz başında benimle buluşasınız.” (Buhârî, Fiten 2; Müslim, İmâra 48)
53- عَنْ أبي إِبْراَهيِمَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أبي أَوْفَى t أن رَسُولَ اللَّهِ e فِي بَعْضِ أَيَّامِهِ الَّتِي لَقِيَ فِيهَا الْعَدُوَّ , انتظرَ حَتَّى إذا مَالَتِ الشَّمْسُ قَامَ فِيهِمْ , فَقال : يَا أيها النَّاسُ لاَ تَتَمَنَّوْا لِقَاءَ الْعَدُوِّ , وَاسْأَلُوا اللَّهَ الْعَافِيَةَ, فَإذا لَقِيتُمُوهُمْ فَاصْبِرُوا , وَاعْلَمُوا أن الْجَنَّةَ تَحْتَ ظِلاَلِ السُّيُوفِ , ثُمَّ قال النَّبِيُّ e : اَللَّهُمَّ مُنْزِلَ الْكِتَابِ , وَمُجْرِيَ السَّحَابِ , وَهَازِمَ الأحزاب , اَهْزِمْهُمْ , وانصرنا عَلَيْهِمْ .
53: Ebû İbrahim Abdullah ibn Ebû Evfâ (Allah Onlardan razı olsun)’den rivayete göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) düşmanla karşılaştığı savaş günlerinden birinde güneş tepe noktasından batıya meyledinceye kadar bekledi sonra kalktı ve: “Ey insanlar düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyin. Allah’tan afiyet dileyiniz, fakat düşmanla karşılaşınca da sabrediniz ve biliniz ki; cennet kılıçların gölgesi altındadır.” buyurdu ve şöyle devam etti: “Ey kitabı indiren, bulutları gökyüzünde gezdiren, İslâm’a karşı olan düşman ordularını darmadağın eden Allah’ım şu düşmanları perişan eyle ve onlara karşı bize yardım et.” (Buhârî, Cihad 112; Müslim, Cihad 20).

 

vera'

Well-known member
RiYÂZUS-SÂLiHÎN-yazan; İMAM NEVEVİ-BÖLÜM 4

BÖLÜM: 4

DOĞRU SÖZLÜLÜK

قال الله تعالى : ] يَآأيها الَّذِينَ اَمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ [
“Ey iman edenler! Allahtan korkunuz! doğrulardan olun ve hem de doğrularla beraber olun.” (9 tevbe 119)
قال الله تعالى : ] إن الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانتينَ والقانتات وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ والصائمين والصائمات وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ اَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَأجرا عَظِيمًا[
“Gerçek şu ki, Allah’a teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar, kendini ibadet ve taata vermiş erkekler ve kadınlar, niyet ve davranışlarında doğru ve samimi olan erkekler ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren erkekler ve kadınlar, gönülden saygı ile Allah’tan korkan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, nefislerini kontrol edip herşeyden kaçınarak oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffet ve namuslarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah’ı durmaksızın çokça anan erkekler ve kadınlar var ya; işte Allah onlara bağışlanma ve büyük bir mükafat hazırlamıştır. (33 Ahzâb 35)
قال الله تعالى : ] طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَعْرُوفٌ فَإذا عَزَمَ الأمر فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لكان خَيْرًا لَهُمْ [
“(Onların vazifesi) Allah’ın çağrısına uymak ve güzel söz söylemektir. İş ciddiye bindiği zaman, cihad işlerinde Allah’a karşı verdikleri sözde sadık kalsalardı, elbette
kendileri için daha hayırlı olurdu.” (47 Muhammed 21)
وأما الأحاديث :
Konuyla ilgili bazı hadisler :
54- الأول: عَنْ ابن مَسْعُودٍ t عَنِ النَّبِيِّ e قال : إن الصِّدْقَ يَهْدِي إِلَى الْبِرِّ, وَإن الْبِرَّ يَهْدِي إِلَى الْجَنَّةِ, وَإن الرَّجُلَ لَيَصْدُقُ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللهِ صِدِّيقًا, وَإن الْكَذِبَ يَهْدِي إِلَى الْفُجُورِ, وَإن الْفُجُورَ يَهْدِي إِلَى النَّارِ, وَإن الرَّجُلَ لَيَكْذِبُ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّابًا.
Birinci Hadis :
54: Abdullah ibn Mes’ûd (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Şüphesiz sözde ve işte doğruluk iyiliğe götürür, iyilik te cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında çok doğru kişi diye yazılır. Yalancılık insanı kötülüklere, kötülükler de cehenneme götürür ki kişi yalan söyleye söyleye Allah katında çok yalancı diye yazılır.” (Buhârî, Edeb 69; Müslim, Birr 103)
55- الثاني : عَنْ أبي مُحَمَّدٍ الْحَسَنِ بْنِ عَلِيِّ بْنِ أبي طاَلِبِ رضي الله عنهما قال: حَفِظْتُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِe دَعْ مَا يَرِيبُكَ إِلَى مَا لاَ يَرِيبُكَ, فَإن الصِّدْقَ طمأنينة, وَالْكِذْبَ رِيبَةٌ .
İkinci Hadis :
55: Ebû Muhammed el Hasen ibn Ali ibn Ebû Tâlib (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’den: “Sana şüphe veren şeyleri bırak şüphe vermeyene bak. Çünkü doğruluk kalbin huzurudur, yalan ise kalbi şüphe ve kuşkuya yöneltir.” (tirmîzî, Kıyame 60)
56- الثالث : عَنْ أبي سفيان صَخْرِ بْنِ حَرْبٍ tفِي حَدِيثِهِ الطَّوِيلِ فِي قِصَّةِ هِرَقْلَ, قال هِرَقْلُ : فَمَاذا يَأمركُمْ ؟ - يعني النبيe - قال : أَبُو سُفْيان : قُلْتُ : يَقُولُ : اُعْبُدُوا اللَّهَ وَحْدَهُ لاَ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا, وَاتْرُكُوا مَا يَقُولُ آبَاؤُكُمْ, وَيَأمرنَا بِالصَّلاَةِ, وَالْعَفَافِ, وَالصِّلَةِ .
Üçüncü Hadis :
56: Ebû Süfyân Sahr ibn Harb (Allah Ondan razı olsun) Bizans Kralı Herakliyus ile aralarında geçen uzun konuşmayı naklederken şöyle demiştir: Herakliyus: O peygamber olduğunu söyleyen adam size neler emrediyor? diye sordu. Ben de: Sadece Allah’a kulluk etmeye, O’na hiç birşeyi ortak koşmamaya, atalarımızın din olarak kabul ettiklerini terketmeyi söylüyor ve bize namaz kılmayı, söz ve işlerimizde doğru olmayı, iffetli yaşamayı ve akrabayla ilgilenmeyi emrediyor dedim. (Buhârî, Salât 1; Müslim, Cihad 74).
57- الرابع : عَنْ أبي ثاَبِتٍ وَقِيلَ : أبي سَعِيدٍ وَقِيلَ: أبي الْوَلِيدِ سَهْلِ بْنِ حُنَيْفٍ وَهُوَ بَدْرِيٌّ t أن النَّبِيَّ e قال : مَنْ سَأَلَ اللَّهَ تَعاَلَى, الشَّهَادَةَ بِصِدْقٍ بَلَّغَهُ اللَّهُ مَنَازِلَ الشُّهَدَاءِ, وَإن مَاتَ عَلَى فِرَاشِهِ .
Dördüncü Hadis :
57: Ebû Sabit, Ebû Saîd ve Ebû Velîd künyeleriyle tanınan Bedir mücahidlerinden Sehl ibn Huneyf (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Bütün kalbiyle, samimiyetle şehid olmayı isteyen kişi; yatağında ölse bile Allah onu şehitler mertebesine ulaştırır.” (Müslim, İmâra 157).
58- الخامس : عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t قال : قال رسولُ اللَّهِ e: غَزَا نَبِيٌّ مِنَ الأنبياء صلوات الله وسلامه عليهم فَقال لِقَوْمِهِ : لاَ يَتْبَعَنِّي رَجُلٌ مَلَكَ بُضْعَ امرأة. وَهُوَ يُرِيدُ أن يَبْنِيَ بِهَا وَلَمَّا يَبْنِ بِهَا , وَلاَ أَحَدٌ بني بُيُوتًا وَلَمْ يَرْفَعْ سُقُوفَهَا , وَلاَ أَحَدٌ اشْتَرَى غَنَمًا أَوْ خَلِفَاتٍ وَهُوَ يَنْتَظِرُ أَوْلاَدَهَا. فَغَزَا فَدَنَا مِنَ الْقَرْيَةِ صَلاَةَ الْعَصْرِ أَوْ قَرِيبًا مِنْ ذَلِكَ فَقال لِلشَّمْسِ : إنكِ مَأْمُورَةٌ وَأنا مَأْمُورٌ , اَللَّهُمَّ أحبسْهَا عَلَيْنَا, فَحُبِسَتْ حَتَّى فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْهِ, فَجَمَعَ الْغَنَائِمَ فَجَاءَتْ -يَعْنِي اَلنَّارَ -لِتَأْكُلَهَا فَلَمْ تَطْعَمْهَا, فَقال : أن فِيكُمْ غُلُولاً فَلْيُبَايِعْنِي مِنْ كُلِّ قَبِيلَةٍ رَجُلٌ , فَلَزِقَتْ يَدُ رَجُلٍ بِيَدِهِ فَقال : فِيكُمُ الْغُلُولُ, فَلْتبَايِعْنِي قَبِيلَتُكَ , فَلَزِقَتْ يَدُ رَجُلَيْنِ أَوْ ثَلاَثَةٍ بِيَدِهِ فَقال : فِيكُمُ الْغُلُولُ. فجاءوا بِرَأْسٍ مِثْلِ رَأْسِ بَقَرَةٍ مِنَ الذَّهَبِ , فَوَضَعَهَا فَجَاءت النَّارُ فَأَكَلَتْهَا, فَلَمْ تَحِلَّلْ الْغَناَئِمُ لأَحَدٍ قَبْلَناَ, ثُمَّ أَحَلَّ اللَّهُ لَنَا الْغَنَائِمَ لَمّاَ رَأَى ضَعْفَنَا وَعَجْزَنَا فَأَحَلَّهَا لَنَا.
58: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Önceki geçen peygamberlerden biri düşmanla savaşmaya çıktı. Hareketinden önce ümmetine şöyle dedi: İçinizde yeni evlenmiş ve gerdeğe girmemiş olan kimse, yaptığı evin çatısını henüz çatmamış olan kimse, gebe koyun ve deve alıp doğurmasını bekleyen kimse benim arkamdan gelmesin. Bu sözleri söyleyip yola çıktı, ikindi vakti veya ikindi vaktine yakın bir zamanda köye yani düşman yurduna vardı. Güneşe hitaben:
Sen de, ben de Allah’ın emriyle hareket ederiz, dedikten sonra: Allah’ım güneşin batmasını geciktir diye dua etti. Allah da orayı fethedinceye kadar güneşin batışını erteledi.
Nihayet elde edilen ganimetler bir araya getirildi. Onları yakmak için gökten ateş indi fakat yakmadı. Bunun üzerine peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): İçinizde ganimette mal aşırmış hainler var, her kabileden bir adam bana biat etsin dedi. Biat esnasında bir adamın eli peygamberin eline yapıştı. O zaman peygamber hiyanet sizdendir, hepiniz kabile olarak bana biat edin dedi. Biat esnasında iki ya da üç kişinin eli peygamberin eline değince hiyanetle aşırılmış mal sizdedir dedi.
Adamlar sığır kafasına benzer altından yapılmış bir baş getirdiler. Peygamber bunu ganimet malları arasına koyunca ateş geldi ve hepsini yaktı. Çünkü ganimet bizden önce hiçbir peygamber ve ümmetine helal değildi. Allah zayıf ve acizliğimizi görünce ganimeti bize helal kıldı.” (Buhârî, Humus 8; Müslim, Cihad 32)
59-السادس : عَنْ أبي خَالِدٍ حَكِيمِ بْنِ حِزَامٍ t قال : قال رسولُ اللَّهِ e: اَلْبَيِّعَان بِالْخِيَارِ مَا لَمْ يَتَفَرَّقَا, فَإن صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ لَهُمَا فِي بَيْعِهِمَا , وَإن كَتَمَا وَكَذَبَا مُحِقَتْ بَرَكَةُ بَيْعِهِمَا .
Altıncı Hadis :
59: Ebû Halid Hakîm ibn Hizâm (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlul lah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Alıcı ve satıcı pazarlığı bitirip birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe alışverişi bozup bozmamakta serbesttirler. Eğer alıcı ve satıcı karşılıklı olarak doğru olurlar malın durumunu ve paranın ödeme zamanını güzelce açıklarlar ise alışverişleri bereketli olur. Eğer malın ayıbını gizler ve ödemeyi aldatarak yapıp yalan söylerlerse alış- verişlerinin bereketi kalmaz.” (Buhârî, Büyu’ 19; Müslim, Büyu’ 47)
 

vera'

Well-known member
RiYÂZUS-SÂLiHÎN-yazan; İMAM NEVEVİ-BÖLÜM 5

BÖLÜM: 5

ALLAH’IN KULLARINI KONTROL ve DENETİMİ


قال الله تعالى : ] الذي يَرَيكَ حِينَ تَقُومُ وَتَقَلُّبَكَ في السَّاجِدِينَ [
“O ki, gece namazına kalktığın zaman, seni görüyor. O’nun huzurunda saygıyla, yere kapananlar arasında yer aldığını da görmektedir.” (26 Şuarâ 218 219)
قال الله تعالى : ] وَهُوَ مَعَكُمْ أين مَا كُنْتُمْ [.
“Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.” (57 Hadîd 4)
قال الله تعالى : ] إن اللَّهَ لاَ يَخْفَى عَلَيْهِ شيء في الأرض وَلاَ في السَّمَآءِ [.
“Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (3 Âl i İmrân 5)
قال الله تعالى : ] إن رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ [.
“Çünkü Rabbin her zaman gözetleyip durmaktadır.” (89 Fecr 14)
قال الله تعالى : ] يَعْلَمُ خائنة الأعين وَمَا تُخْفِى الصُّدُورُ [
“Çünkü Allaha art niyetli bakışların ve kalplerin gizlediği düşüncenin farkındadır.” (40 Mü’min 19)
60- عَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ t قال : بَيْنَمَا نَحْنُ جُلُوسٌ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ e , ذَاتَ يَوْمٍ إِذْ طَلَعَ عَلَيْنَا رَجُلٌ شَدِيدُ بَيَاضِ الثِّيَاب,ِ شَدِيدُ سَوَادِ الشَّعَرِ ,لاَ يُرَى عَلَيْهِ أَثَرُ السَّفَرِ, وَلاَ يَعْرِفُهُ مِنَّا أَحَدٌ, حَتَّى جَلَسَ إِلَى النَّبِيِّ e عليه وسلم فَأَسْنَدَ رُكْبَتَيْهِ إِلَى رُكْبَتَيْهِ, وَوَضَعَ كَفَّيْهِ عَلَى فَخِذَيْهِ وَقال : يَا مُحَمَّدُ أَخْبِرْنِي عَنِ الإسلام ؟ فَقال رَسُولُ اللَّهِ e: الإسلام أن تَشْهَد َأن لاَ إِلَهَ إلا اللَّه, وَأن مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ, وَتُقِيمَ الصَّلاَةَ, وَتُؤْتِيَ الزَّكَاة, وَتَصُومَ رمضان, وَتَحُجَّ الْبَيْتَ إن اسْتَطَعْتَ إِلَيْهِ سَبِيلاً. قال : صَدَقْتَ. قال: فَعَجِبْنَا لَهُ يَسْأَلُهُ وَيُصَدِّقُهُ! قال : فَأَخْبِرْنِي عَنِ الإيمان؟ قال :أن تُؤْمِنَ بِاللَّهِ, وَمَلاَئِكَتِهِ, وَكُتُبِهِ, وَرُسُلِهِ, وَالْيَوْمِ الآخرِ ,وَتُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ. قال : صَدَقْتَ. قال : فَأَخْبِرْنِي عَنِ الإحسان ؟ قال : أن تَعْبُدَ اللَّهَ كأنكَ تَرَاهُ, فَإن لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإنهُ يَرَاكَ. قال : فَأَخْبِرْنِي عَنِ السَّاعَةِ؟ قال : مَا الْمَسْئُولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ السَّائِلِ. قال : فَأَخْبِرْنِي عَنْ أَمَارَاتِهَا؟ قال : أن تَلِدَ الأمة رَبَّتَهَا, وَإن تَرَى الْحُفَاةَ الْعُرَاةَ الْعَالَةَ رِعَاءَ الشَّاءِ يَتَطَاوَلُونَ فِي البنيان. ثُمَّ انطلق, فَلَبِثْتُ مَلِيًّا, ثُمَّ قال : يَا عُمَرُ أَتَدْرِي مَنِ السَّائِلُ ؟ قُلْتُ : اَللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ. قال : فَإنهُ جِبْرِيلُ أَتَاكُمْ يُعَلِّمُكُمْ دِينَكُمْ .
60: Ömer ibn Hattâb (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Bir gün Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanında bulunduğumuz sırada elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah, üzerinde yolculuk belirtisi olmayan ve kimsenin de tanımadığı bir adam çıkageldi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in karşısına oturdu, dizlerini Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in dizlerine dayadı, ellerini uyluklarına koydu ve şöyle dedi:
Ey Muhammed bana İslâm’dan haber ver? Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) cevap olarak şöyle dedi: “İslâm: Allah’tan başka gerçek İlah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, ramazan orucunu tutman, gücün yeterse haccetmendir.” Adam doğru söyledin dedi. Onun hem sorup hem de cevabı tasdik etmesine şaşırdık.
Adam şimdi de iman nedir onu bana anlat? dedi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaderin hayır ve şerrine de iman etmendir” buyurdu. Adam tekrar doğru söylüyorsun diye tasdik etti ve peki ihsan nedir onu da anlat? deyince. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: “İhsan: Allah’ı görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Eğer sen O’nu görmüyorsan O seni görüyor” buyurdu. Adam yine: Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Kendisine soru sorulan bu konuda sorandan daha bilgili değildir” cevabını verdi. Adam o halde alametlerini söyle dedi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Annelerin kendilerine cariye muamelesi yapacak çocuklar doğurması, yalın ayak başı çıplak yoksul koyun çobanlarının yüksek ve mükemmel binaları yükseltmekte birbirleriyle yarışmalarıdır” buyurdu. Adam da sessizce çekip gitti. Ben de bir müddet durakaldım. Daha sonra Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): “Ey Ömer soru soran kimse kimdi biliyor musun?” buyurdu. Ben: Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dedim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: “O Cebrâil idi, size dininizi öğretmeye geldi” buyurdu. (Müslim, İman 1)
61- عَنْ أبي ذَرٍّ جَنْدَبِ بْنِ جُناَدَةَ َ و أبي عَبْدِ الرَّحْمَنْ مُعاَذِ بْنِ جَبَلٍ رضي الله عنهما عَنْ رَسُولِ اللَّهِ r قال : اِتَّقِ اللَّهَ حَيْثُمَا كُنْتَ, وَأَتْبِعِ السَّيِّئَةَ الْحَسَنَةَ تَمْحُهَا, وَخَالِقِ النَّاسَ بِخُلُقٍ حَسَنٍ .
61: Ebû Zerr Cündüp ibn Cünâde ve Ebû Abdurrahmân Muâz ibn Cebel (Allah Onlardan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasülullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Nerede ve nasıl olursan ol Allahtan kork!yolunu Allah’ın kitabıyla bulmaya çalış, kötülük yaparsan arkasından hemen bir iyilik yap ki, o kötülüğü silip götürsün. İnsanlara güzel huy ve iyilikle muamele et.” (tirmîzî, Birr 55)
62- عَنْ اِبْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّه عَنْهمَا قال : كُنْتُ خَلْفَ النَّبِيِّ r يَوْمًا فَقال : يَا غُلاَمُ إني أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ : اِحْفَظِ اللَّهَ يَحْفَظْكَ, اِحْفَظِ اللَّهَ تَجِدْهُ تُجَاهَكَ, إذا سَأَلْتَ فَاسْأَلِ اللَّه,َ وَإذا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ, وَاعْلَمْ : أن الأمة لَوِ اجْتَمَعَتْ عَلَى أن يَنْفَعُوكَ بِشَيْءٍ, لَمْ يَنْفَعُوكَ إلا بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ لَكَ , وَإن اِجْتَمَعُوا عَلَى أن يَضُرُّوكَ بِشَيْءٍ, لَمْ يَضُرُّوكَ إلا بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ عَلَيْكَ , رُفِعَتِ الأقلام, وَجَفَّتِ الصُّحُفُ . وَفِي رِواَيَةٍ غَيْرِ التِّرْمِذِيُّ : اِحْفَظِ اللَّهَ تَجِدْهُ أَمَامَكَ, تَعَرَّفْ إِلَي اللهِ فِي الرَّخَاءِ يَعْرِفْكَ فِي الشِّدَّةِ, وَاعْلَمْ أن ماَ أَخْطَأَكَ لَمْ يَكُنْ لِيُصِيبَكَ, وَماَ أصابكَ لَمْ يُكُنْ لِيُخْطِئَكَ, وَاعْلَمْ أن النَّصْرَ مَعَ الصَّبْرِ, وَأن الْفَرَجَ مَعَ الْكَرْبِ, وَإن مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا .
62: Abdullah ibn Abbas(Allah Onlardan razı olsun)’den bildirildiğine göre: Bir gün Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in bindiği hayvanın arkasına binmiştim. Bana şöyle söyledi: “Ey genç sana bazı kaideler öğreteceğim: Allah’ın emir ve yasaklarını gözet ki, Allah’da seni gözetsin. Daima Allah’ın rızasını her işinde önde tut ki, Allah’ın yardımını her an yanında bulasın. Birşey isteyeceksen Allah’tan iste, yardım dileyeceksen Allah’tan dile, bil ki bütün insanlar toplanıp sana fayda temin etmeye çalışsalar, ancak senin için Allah’ın yazdığı faydayı sana ulaştırabilirler. Yine bütün insanlar sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Kalemler kaldırılmış ve kader defterinin sayfasındaki mürekkepler kurumuştur.” (Tirmîzî, Kıyâme 59)
Tirmîzî dışındaki bir rivayette ise şöyle buyurulmuştur: “Allah’ın emir ve yasaklarını gözet ki; O’nun yardım ve desteğini daima karşında bulasın. Bolluk zamanların da Allah’ın emirlerine bağlı kalmakla O’nu tanı ki; O da darlığa düşünce seni kurtarmak suretiyle seni tanısın. Bil ki senin hakkında yazılmamış olan birşey senin başına gelmez. Sana takdir edilen de seni atlayıp başkasına gitmez. Bil ki; yardım ve zafer sabırla beraberdir. tasa ve sıkıntının peşinde ferahlık, güçlüğün ardında da kolaylık vardır.” (Müsned, I, 307)
63- عَنْ أنس t قال : إنكُمْ لَتَعْمَلُونَ أعمالا هِيَ أَدَقُّ فِي أَعْيُنِكُمْ مِنَ الشَّعرِ, كُنَّا نَعُدُّهَا عَلَى عَهْدِ النَّبِيِّ e مِنَ الْمُوبِقَاتِ .
63: Enes ibn Mâlik (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Siz gözünüzde kıldan daha küçük ve önemsiz görünen bazı işler yapıyorsunuz ki; biz bu tür işleri Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında büyük günahlar dan sayardık. (Buharî, Rikâk 32)
64- عَنْ أبي هُرَيْرَة َ tعَنِ النَّبِيَّ r قال :إن اللَّهَ تَعاَلَي يَغَارُ , وَغَيْرَةُ اللَّهِ تَعاَلَي , أن يَأْتِىَ الْمَرْءُ مَا حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ.
64: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah kulları hakkında gayret gösterir. Allah’ın gayreti haram kıldığı şeyleri insanların işlemelerine karşı olmasıdır.” (Buhârî, Nikah 107; Müslim, tevbe 36)
65- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t إنهُ سَمِعَ النَّبِيَّ e يَقُولُ : إن ثَلاَثَةً مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ : أَبْرَصَ, وَأَقْرَعَ , وَأَعْمَى, أَراَدَ اللهُ أن يَبْتَلِيَهُمْ فَبَعَثَ إِلَيْهِمْ مَلَكًا, فَأَتَى الأبرص فَقال : أَيُّ شَيْءٍ أحب إِلَيْكَ؟ قال : لَوْنٌ حَسَنٌ, وَجِلْدٌ حَسَنٌ, وَيَذْهَبُ عَنِّي الَّذِي قَدْ قَذِرَنِي النَّاسُ, فَمَسَحَهُ فَذَهَبَ عَنْهُ قَذَرُهُ وَأُعْطِيَ لَوْنًا حَسَنًا. فَقال : فَأَيُّ الْمَالِ أحب إِلَيْكَ؟ قال : الإبل -أَوْ قال : الْبَقَرُ - شَكَّ الرَّاوِي -فَأُعْطِيَ نَاقَةً عُشَرَاءَ, فَقال : بَارَكَ اللهُ لَكَ فِيهَا. فَأَتَى الأقرع فَقال : أَيُّ شَيْءٍ أحب إِلَيْكَ؟ قال : شَعَرٌ حَسَنٌ, وَيَذْهَبُ عَنِّي هَذَا الَّذِي قَذِرَنِي النَّاسُ , فَمَسَحَهُ فَذَهَبَ عَنْهُ, وَأُعْطِيَ شَعَرًا حَسَنً. قال : فَأَيُّ الْمَالِ أحب إِلَيْكَ؟ قال : الْبَقَرُ ,فَأُعْطَيَ بَقَرَةً حَامِلاً. وَقال : بَارَكَ اللهُ لَكَ فِيهَا. فَأَتَى الأعمى فَقال : أَيُّ شَيْءٍ أحب إِلَيْكَ؟ قال :أن يَرُدَّ اللَّهُ إلي بَصَرِي فَأُبْصِرَ النَّاسَ, فَمَسَحَهُ فَرَدَّ اللَّهُ إِلَيْهِ بَصَرَهُ. قال : فَأَيُّ الْمَالِ أحب إِلَيْكَ؟ قال : الْغَنَمُ فَأُعْطِيَ شَاةً وَالِدًا, فَانتجَ هذان وَوَلَّدَ هَذَا, فَكان لِهَذَا وَادٍ مِنَ الإبل, وَلِهَذَا وَادٍ مِنَ الْبَقَرِ ,وَلِهَذَا وَادٍ مِنَ الْغَنَمِ, ثُمَّ إنهُ أَتَى الأبرص فِي صُورَتِهِ وَهَيْئَتِهِ, فَقال : رَجُلٌ مِسْكِينٌ قَدِ انقطعت بِيَ الْحِبَالُ فِي سَفَرِي, فَلاَ بَلاَغَ لِيَ الْيَوْمَ إلا بِاللَّهِ ثُمَّ بِكَ, أَسْأَلُكَ بِالَّذِي أَعْطَاكَ اللَّوْنَ الْحَسَنَ, وَالْجِلْدَ الْحَسَنَ, وَالْمَالَ, بَعِيرًا أَتَبَلَّغُ بِهِ فِي سَفَرِي, فَقال : اَلْحُقُوقُ كَثِيرَةٌ. فَقال : كأني أَعْرِفُكَ, أَلَمْ تَكُنْ أَبْرَصَ يَقْذَرُكَ النَّاسُ فَقِيرًا, فَأَعْطَاكَ اللَّهُ!؟ فَقال : إنما وَرِثْتُ هَذَا الْماَلَ كَابِراً عَنْ كَابِرٍ, فَقال : إن كُنْتَ كَاذِبًا فَصَيَّرَكَ اللَّهُ إِلَى مَا كُنْتَ. وَأَتَى الأقرع فِي صُورَتِهِ وَهَيْئَتِه,ِ فَقال لَهُ مِثْلَ مَا قال لِهَذَا, فَرَدَّ عَلَيْهِ مِثْلَ مَا رَدَّ هَذَا, فَقال : إن كُنْتَ كَاذِبًا فَصَيَّرَكَ اللَّهُ إِلَى مَا كُنْتَ. وَأَتَى الأعمى فِي صُورَتِهِ وَهَيْئَتِهِ, فَقال: رَجُلٌ مِسْكِينٌ وَابْنُ سَبِيلٍ انقطعت بِيَ الْحِبَالُ فِي سَفَرِي, فَلاَ بَلاَغَ لِيَ الْيَوْمَ إلا بِاللَّهِ ثُمَّ بِكَ, أَسْأَلُكَ بِالَّذِي رَدَّ عَلَيْكَ بَصَرَكَ شَاةً أَتَبَلَّغُ بِهَا فِي سَفَرِي؟ فَقال : قَدْ كُنْتُ أَعْمَى فَرَدَّ اللَّهُ إِلَيَّ بَصَرِي, فَخُذْ مَا شِئْتَ وَدَعْ ماَ شِئْتَ, فَوَ اللَّهِ لاَ أَجْهَدُكَ الْيَوْمَ بِشَيْءٍ أخذتُهُ لِلَّهِ عَزَّ وجَلَّ. فَقال : أَمْسِكْ مَالَكَ فَإنما اُبْتُلِيتُمْ, فَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنْكَ وَسَخِطَ عَلَى صاحبيك .
65: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in şöyle dediğini işitmişimdir: “İsrailoğulları arasında biri ala tenli, biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah onları sınamak istedi ve kendilerine bir melek gönderdi. Melek ala tenliye geldi: Ençok istediğin şey nedir? dedi. Ala tenli: Güzel bir renk, güzel bir ten ve insanların beni çirkin gördüğü ve iğrendiği şu halin benden giderilmesidir dedi. Melek onu sıvazladı ve alaca tenlilik ondan gitti, rengi güzelleşti. Melek ona: Hangi malı daha çok seviyorsun? dedi. Alaca tenli adam da: Deve yahut sığırdır dedi. Allah ona gebe bir deve verdi. Melek Allah sana bu deveyi bereketli kılsın diye dua etti.
Melek sonra kel olan adama gelerek: En çok ne isterdin? dedi. Kel de: Güzel bir saç ve insanların benden uzaklaştıkları şu kelliğin benden giderilmesidir dedi. Melek de onu sıvazladı, kelliği yok oldu, kendisine gür ve güzel bir saç verildi. Melek sordu: En çok hangi malı seversin? Adam da: İnek dedi. Allah tarafından ona gebe bir inek verildi. Melek Allah sana bunu bereketli kılsın diye dua ettikten sonra körün yanına geldi ve:
En çok ne isterdin? diye sordu. Kör de Allah’ın gözlerimi geri vermesini ve insanları görmeyi çok istiyorum dedi. Melek onun gözlerini sıvazladı ve geri verdi. Bu defa melek: Mallardan en çok hangisini seversin? dedi. O da: Koyun dedi. Allah ona doğurgan bir koyun verdi.
Bir müddet sonra deve ve sığır sâhiplerinin devesi ve sığırı yavruladı. Koyun sâhibinin de koyunu kuzuladıı. Sonunda birinin vadi dolusu develeri, diğerinin vadi dolusu sığırları, ötekinin de vadi dolusu koyun sürüsü oldu.
Daha sonra melek ala tenliye onun eski kıyafetine bürünerek geldi ve: Fakirim yoluma devam edecek imkanım kalmadı gitmek istediğim yere önce Allah, sonra senin yapacağın yardım sayesinde ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren sana mal veren Allah adına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum dedi. Adam: İyi amma hak sahipleri (isteyen fakirler) çoktur dedi. Melek de: Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği alaca tenli değil misin? dedi. Adam da: Hayır, ben bu mala atadan ataya intikal ederek varis oldum dedi. Melek: Eğer yalan söylüyorsan Allah seni eski haline çevirsin dedi. Sonra Melek kel olan adamın eski kılığına girip onun yanına geldi, ona da ötekine söylediği gibi söyledi. Kel de alaca tenli gibi cevap verdi. Melek de ona: Yalan söylüyorsan Allah da seni eski haline çevirsin dedi. Melek körün eski kılığına girip onun yanına gitti: Fakir ve yolcuyum, yola devam edecek imkanım kalmadı. Bu gün önce Allah’ın, sonra senin sayende yoluma devam edebileceğim, sana gözlerini veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim. Bunun üzerine o eski kör adam: Ben gerçekten kördüm, Allah gözlerimi bana iade etti. Şu gördüğün mallardan istediğini al istediğini bırak Allah’a yemin ederim ki, Allah rızası için bugün alacağın hiç birşeyde sana zorluk çıkarmayacağım dedi. Melek: Malın senin olsun, bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu, arkadaşlarına gazab etti cevabını vererek ayrılıp gitti.” (Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10)
66- عَنْ أبي يَعْلَي شَدَّادِ بْنِ أَوْسٍ t عَنِ النَّبِيِّ e قال : اَلْكَيِّسُ مَنْ دان نَفْسَهُ , وَعَمِلَ لِمَا بَعْدَ الْمَوْتِ , وَالْعَاجِزُ مَنْ أَتْبَعَ نَفْسَهُ هَوَاهَا, وَتَمَنَّى عَلَى اللَّهِ.
66: Ebû Ya’lâ Şeddâd ibn Evs (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Pey-gamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Akıllı kişi nefsini hesaba çekerek, nefsine hâkim olup ölüm sonrası için çalışandır. Âciz ve zayıf kimse ise nefsini arzularının peşine takıp ta kurtuluşunu hiçbir iş yapmaksızın Allah beni bağışlar diye hayal kurarak Allah’ tan bekleyen kimsedir.”(Tirmîzî, Kıyâme 25)
67- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ tقال : قال رسولُ اللَّهِ e : مِنْ حُسْنِ إِسْلاَمِ الْمَرْءِ تَرْكُهُ مَا لاَ يَعْنِيهِ .
67: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den bildirildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Kendisine faydalı olmayan ve kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terketmesi kişinin iyi ve güzel müslüman olmasındandır.” (Tirmîzî, Zühd 11)
68- عَنْ عُمَرَ t عَنِ النَّبِيِّ e قال : لاَ يُسْأَلُ الرَّجُلُ فِيمَ ضَرَبَ امرأته .
68: Ömer (Allah Ondan razı olsun)’den bize aktarıldığına göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Kişiye hanımını neden dövdüğü sorulmaz.” (Ebû Dâvûd, Nikah 42)
 

vera'

Well-known member
RiYÂZUS-SÂLiHÎN-yazan; İMAM NEVEVİ_BÖLÜM 6

BÖLÜM: 6

ALLAHTAN KORKMAK

قال الله تعالى : ] يَآأيها الَّذِينَ اَمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلاَ تَمُوتُنَّ إلا وَأنتمْ مُسْلِمُونَ [ .
“Siz ey iman edenler! Allahtan ona yaraşır şekilde korkun (gerektiği şekilde yolunuzu Allah ve kitabıyla bulmaya çalışın) ve ancak müslüman olarak can verin.” (3 Âl-i İmrân 102)
قال الله تعالى : ] فَاتَّقُوا اللَّهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وأطيعوا وأنفقوا خَيْرًا لأنفسكم وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فأولئك هُمُ الْمُفْلِحُونَ [.
“O halde elinizden geldiği kadar gücünüz yettiğince Allaha isyandan kaçının ve ondan korkun (yolunuzu Allah ve kitabıyla bulmaya çalışın). O’nu dinleyin ve itaat edin ve kendi iyiliğiniz için Allah rızasını kazanma yolunda karşılıksız harcamada bulunun. Kim nefsinin aç gözlülüğünden, hırsından ve cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erip umduğuna nail olanlardır.” (64 Teğâbün 16)
قال الله تعالى : ] وَمَنْ يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًا وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَحْتَسِبُ [.
“Kim Allahtan korkarsa (yolunu Allah ve kitabıyla bulmaya çalışırsa), her işinde ona bir çıkış imkanı sağlar ve ummadığı, hesaplayamadığı bir yönde onu rızıklandırır.” (65 Talâk 2-3)
قال الله تعالى : ] يَآأيها الَّذِينَ اَمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيدًا [ .
“Ey iman edenler! Allahtan korkun (yolunuzu dâima, Allah’ın kitabıyla bulun )ve her zaman hakkı ve doğruyu konuşun.” (33 Ahzâb 70)
قال الله تعالى : ] يَآأيها الَّذِينَ اَمَنُوا إن تَتَّقُوا اللَّهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فرقانا وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ [.
“Ey iman edenler! Şayet Allahtan korkarsanız (yolunuzu Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışırsanız), O size hakkı batıldan ayırmaya yarayan, bir ölçü yâni ahlâkî ve mânevi planda değerlendirme yeteneği verecek ve kötülüklerinizi silip örtecek, sizi bağışlayacaktır. Çünkü Allah bağış ve cömertliğinde sınırı olmayandır.” (8 Enfâl 29)
69- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ tقال : قِيلَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ مَنْ أَكْرَمُ النَّاسِ ؟ قال : أَتْقَاهُمْ. فَقالوا : لَيْسَ عَنْ هَذَا نَسْأَلُكَ, قال : فَيُوسُفُ نَبِيُّ اللَّهِ ابْنُ نَبِيِّ اللَّهِ ابْنِ خَلِيلِ اللَّهِ. قالوا: لَيْسَ عَنْ هَذَا نَسْأَلُكَ, قال : فَعَنْ مَعَادِنِ الْعَرَبِ تَسْأَلُوني ؟ خِيَارُهُمْ فِي الْجَاهِلِيَّةِ خِيَارُهُمْ فِي الإسلام إذا فَقُهُوا .
69: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Bazı insanlar Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e: Ey Allah’ın Rasûl’ü insanların hayırlısı ve değerlisi kimdir? dediler. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): “Allahtan daima korkan (yolunu Allah ve kitabıyla bulmaya çalışan)lardır” buyurdu. Ey Allah’ın Rasûl’ü biz bunu sormuyoruz dediler. “O halde Allah’ın dostu İbrahim’in oğlu Allah’ın nebisi İshâk’ın oğlu Allah’ın nebisi Yâkub’un oğlu Allah’ın nebisi Yûsuf’tur” buyurdu. Ey Allah’ın Rasûl’ü biz bunu da sormuyoruz dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): “O halde siz benden arap kabilelerini soruyorsunuz. Bilin ki cahiliyye döneminde hayırlı ve şerefli olanlar İslâm’ı iyi anlayıp yaşarlarsa İslâm döneminde de hayırlıdırlar” buyurdu. (Buhârî, Enbiyâ 8; Müslim, Fedâil 168).
70- عَنْ أبي سَعِيدٍ الخدري tعَنِ النَّبِيِّ e قال : إن الدُّنْيَا حُلْوَةٌ خَضِرَةٌ , وَإن اللَّهَ مُسْتَخْلِفُكُمْ فِيهَا فَيَنْظُرُ كَيْفَ تَعْمَلُونَ , فَاتَّقُوا الدُّنْيَا وَاتَّقُوا النِّسَاء,َ فَإن أَوَّلَ فِتْنَةِ بَنِي إِسْرَائِيلَ كانت فِي النِّسَاءِ .
70: Ebû Saîd el Hudrî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Dünya tatlı, manzarası yeşil göz kamaştırıcı ve çekicidir. Allah onu başkalarından alıp size verecek ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakınınız. Çünkü İsrailoğullarının içine düştükleri ilk fitne kadınlar yüzündendir.” (Müslim, Zikir 99)
71- عَنْ ابن مَسْعُودٍ t أن النَّبِيَّ e كان يَقُولُ : اَللَّهُمَّ إني أَسْأَلُكَ الْهُدَى, وَالتُّقَى, وَالْعَفَافَ, وَالْغِنَى .
71: İbn Mes’ûd (Allah Ondan razı olsun)’den bildirildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dua ederdi: “Allah’ım senden hidayet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim.” (Müslim, Zikir 72)
72- عَنْ أبي طَرِيفٍ عِدِيِّ بْنِ حاَتِمِ الطاَّئِيِّ t قال : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ e يَقُولُ : مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينٍ, ثُمَّ رَأَى أَتْقَى لِلَّهِ مِنْهَا فَلْيَأْتِ التَّقْوَى .
72: Ebû Tarîf Adiyy ibn Hâtim et Tâî (Allah Ondan razı olsun) der ki; Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i şöyle işittim: “Bir kimse bir şeyi yapmak veya bırakmak üzere yemin eder, sonra da onun zıddını Allah’ın rızasına daha uygun görürse, o kimse yeminini bozarak takvâya uygun olanı yapsın.” (Müslim, Eymân 15).
73- عَنْ أبي أُمَامَةَ صُدَيْ بْنِ عَجْلان الْباَهِلِيِّ e قال : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ e يَخْطُبُ فِي حَجَّةِ الْوَدَاعِ فَقال : اِتَّقُوا اللَّه,َ وَصَلُّوا خَمْسَكُمْ, وَصُومُوا شَهْرَكُمْ, وَأَدُّوا زَكَاةَ أَمْوَالِكُمْ, وَأَطِيعُوا أمراءَكُمْ, تَدْخُلُوا جَنَّةَ رَبِّكُمْ .
73: Ebû Ümâme Sudayy ibn Aclân el Bâhilî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i veda hutbesinde şöyle buyururken işittiğini söylemiştir: “Ey insanlar Allah’tan korkunuz (ona karşı sorumluluk bilincinde olunuz, yolunuzu O’nun kitabıyla bulmaya çalışınız), beş vakit namaza devamlı ve duyarlı olunuz, ramazan orucunu tutunuz, mallarınızın zekatını veriniz, sizden olan müslüman yöneticilere itaat ediniz ki; doğruca cennete giresiniz.” (tirmîzî, Cum’a 80)

 

vera'

Well-known member
RiYÂZUS-SÂLiHÎN-yazan; İMAM NEVEVİ_BÖLÜM 7

BÖLÜM: 7
SAĞLAM İMAN ve ALLAH’A GÜVENİP DAYANMAK


قال الله تعالى : ] وَلَمَّا رأى الْمُؤْمِنُونَ الأحزاب قالوا : هَذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَمَا زَادَهُمْ إلا إيمانا وَتَسْلِيمًا [ .
“Mü’minler, düşman bölüklerini gördüler mi; “İşte bu Allah ve peygamberinin bize vâdettiğidir, Allah ve peygamberi doğru söylemiştir” dediler. Bu onların inançlarını ve teslim oluşlarını artırmıştır. “(33 Ahzâb 22)
قال الله تعالى : ] اَلَّذِينَ قال لَهُمُ النَّاسُ إن النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إيمانا وَقالواحَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ [.
“O inananlar ki, başka insanlar tarafından “Bakın size karşı bir ordu toplanmış, onlardan korkun ve korunun” denince bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” diye cevap verdiler.” (3 Âl-i İmrân 173)
قال الله تعالى : ] وَتَوَكَّلْ عَلَى الحي الذي لاَ يَمُوتُ [ .
“Öyleyse, hep diri olup, hiç ölmeyecek Rabbine güvenip dayan.” (25 Furkân 58)
قال الله تعالى : ] وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ [.
“İnananlar, sadece Allah’a güvenip dayanmalıdırlar.” (14 İbrahim 11)
قال الله تعالى : ] فَإذا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ [.
“Bir karara varmak istediğinde, artık Allah’a dayanıp güven. “(3 Âl- i İmrân 159)
قال الله تعالى : ] وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ [.
“Kim Allah’a güvenip dayanırsa, Allah ona yeter.” (65 talâk 3)
قال الله تعالى : ]إنما الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إذا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإذا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آياته زَادَتْهُمْ َإيمانا وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ[ .
“Gerçek mü’minler o kimselerdir ki, her ne zaman Allah’tan söz edilse, kalpleri korkuyla titrer ve kendilerine, her ne zaman O’nun ayetleri ulaştırılsa, imanları artar ve Rablerine daima güvenip, dayanırlar.” (8 Enfâl 2)
74- عَنْ ابن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قال : قال رَسُولُ اللَّهِ e : عُرِضَتْ عَلَيَّ الأمم, فَرَأَيْتُ النَّبِيَّ وَمَعَهُ الرهط , وَالنَّبِيَّ وَمَعَهُ الرَّجُلُ والرجلان , وَالنَّبِيَّ لَيْسَ مَعَهُ أَحَدٌ , إِذْ رُفِعَ لِي سَوَادٌ عَظِيمٌ فَظَنَنْتُ إنهُمْ أُمَّتِي فَقِيلَ لِي : هَذَا مُوسَى وَقَوْمُهُ وَلَكِنِ أنظر إِلَى الأفق فَنَظَرْتُ فَإذا سَوَادٌ عَظِيمٌ , فَقِيلَ لِي : أنظر إِلَى الأفق الآخر , فَإذا سَوَادٌ عَظِيمٌ , فَقِيلَ لِي : هَذِهِ أُمَّتُكَ وَمَعَهُمْ سَبْعُونَ أَلْفًا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ بِغَيْرِ حِسَابٍ وَلاَ عَذَابٍ , ثُمَّ نَهَضَ فَدَخَلَ مَنْزِلَهُ , فَخَاضَ النَّاسُ فِي أُولَئِكَ الَّذِينَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ بِغير حِسَابٍ وَلاَ عَذَابٍ فَقال : بَعْضُهُمْ فَلَعَلَّهُمِ اَلَّذِينَ صَحِبُوا رَسُولَ اللَّهِ .e وَقال : بَعْضُهُمْ فَلَعَلَّهُمِ الَّذِينَ وُلِدُوا فِي الإسلام , فَلَمْ يُشْرِكُوا بِاللَّهِ شيئا-وَذَكَرُوا أَشْيَاءَ- فَخَرَجَ عَلَيْهِمْ رَسُولُ اللَّهِ e فَقال : مَا الَّذِي تَخُوضُونَ فِيهِ ؟ فَأَخْبَرُوهُ , فَقال : هُمُ الَّذِينَ لاَ يَرْقُونَ , وَلاَ يَسْتَرْقُونَ , وَلاَ يَتَطَيَّرُونَ , وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ , فَقَامَ عُكَّاشَةُ بْنُ محْصنٍ فَقال : ادْعُ اللَّهَ أن يَجْعَلَنِي مِنْهُمْ , فَقال : أنت مِنْهُمْ , ثُمَّ قَامَ رَجُلٌ آخَرُ , فَقال : اُدْعُ اللَّهَ أن يَجْعَلَنِي مِنْهُمْ ؟ فَقال : سَبَقَكَ بِهَا عُكَّاشَةُ .
74: Abdullah ibn Abbâs (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Geçmiş ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm yanında bir grup (sayıları on kişiyi geçmeyen insanlar) vardı, peygamber gördüm yanında bir iki kişi bulunuyordu ve peygamber gördüm yanında hiç kimse yoktu. Bu arada önüme büyük bir karaltı (büyük bir kalabalık) çıktı, onları kendi ümmetim sanmıştım. Bana bunlar Mûsa’nın ümmetidir sen ufka bak dediler. Baktım çok büyük bir karaltı, diğer ufka bak dediler baktım yine çok büyük bir karaltı. İşte bunlar senin ümmetindir. İçlerinde hesapsız azapsız cennete girecek yetmişbin kişi vardır dediler.”
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) kalkıp evine girdi. Oradakiler de hesapsız azapsız cennete gireceklerin kim olduğuna dair konuşmaya başladılar. Kimileri bunlar; Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in sohbetinde bulunanlar olsa gerekir dediler. Kimileri bunlar; İslâm geldikten sonra doğup şirke bulaşmamış kimselerdir dediler ve pek çok şeyler söylendi. Bu arada Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bunların yanına çıktı ve: “Ne hakkında konuşuyordunuz?” dedi. Hesapsız azapsız cennete girecekler hakkında konuşuyoruz dediler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): “Onlar (şifanın Allahtan geldiğine inanıp) büyü yapmazlar ve yaptırmazlar, uğursuzluğa da inanmazlar ve onlar Rablerine güvenip dayananlardır” buyurdu. Bu arada Ukkâşe ibn Mihsân ayağa kalkarak: Beni onlardan eylemesi için Allah’a dua et dedi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Sen onlardansın” buyurdu. Sonra bir başka kişi daha kalktı: Beni de onlardan eylemesi için dua buyur dedi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bu defa: “Fırsatı değerlendirmekte Ukkâşe senden evvel davrandı” buyurdu. (Buhârî, tıb 1; Müslim, İman 174)
75- عَنْ ابن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما أن رَسُولَ اللَّهِ e كان يَقُولُ : اَللَّهُمَّ لَكَ أسلمتُ, وَبِكَ آمَنْتُ, وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ, وَإِلَيْكَ أنبت, وَبِكَ خَاصَمْتُ, اَللَّهُمَّ أَعُوذُ بِعِزَّتِكَ, لاَ إِلَهَ إلا أنت أن تُضِلَّنِي, أنت الْحَيُّ الْقَيُّومُ الَّذِي لاَ تمُوتُ, وَالْجِنُّ والإنس يَمُوتُونَ .
75: Abdullah ibn Abbâs (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dua ederdi: “Allah’ım sana teslim olup hükmüne razı oldum, sana inandım, sana dayanıp güvendim, yüzümü ve gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı savaştım. Allah’ım beni saptırmandan senin büyüklüğüne sığınırım ki; senden başka gerçek ilah yoktur. Ölmeyecek, yalnızca diri kalacak sensin. Cinler ve insanlar hep ölümlüdürler.” (Buhârî, teheccüd 1; Müslim, Zikir 67).
76- عَنْ ابن عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قال : ( حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ) قالهَا إِبْرَاهِيمُ uحِينَ أُلْقِيَ فِي النَّارِ , وَقالهَا مُحَمَّدٌ e حِينَ قالوا : (إن النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إيمانا وَقالوا : حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ). وَفِي رِواَيَةٍ لَهُ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهما قال : كان آخِرَ قَوْلِ إِبْرَاهِيمَ u حِينَ أُلْقِيَ فِي النَّارِ حَسْبِيَ اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ .
76: Abdullah ibn Abbâs (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” sözünü İbrahim (aleyhi ssellem) ateşe atıldığında söylemiştir. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) da bu sözü Müşrikler: “Bakın size karşı bir ordu toplanmış, onlardan korkun ve korunun” dediklerinde söylemiştir. Nitekim bu söz müslümanların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” demişlerdi. İbn-i Abbâs’ın değişik bir rivayeti şöyledir: İbrahim (aleyhi ssellem) ateşe atıldığı zaman son sözü “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” demek olmuştur. (Buhârî, tefsir 13)
77- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t عَنِ النَّبِيِّ e قال : يَدْخُلُ الْجَنَّةَ أَقْوَامٌ أَفْئِدَتُهُمْ مِثْلُ أَفْئِدَةِ الطَّيْرِ .
77: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den nakledildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Cennete girecek bir takım insanlar var ki; onların kalpleri tevekkül ve Allah’a güvenmede kuşların kalpleri gibidir.” (Müslim, Cennet 27)
78- عَنْ جَابِرٍ t أنهُ غَزَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ e قِبَلَ نَجْدٍ, فَلَمَّا قَفَلَ رَسُولُ اللَّهِ e قَفَلَ مَعَهُمْ, فأدركنهم الْقَائِلَةُ فِي وَادٍ كَثِيرِ الْعِضَاهِ, فَنَزَلَ رَسُولُ اللَّهِ e, وَتَفَرَّقَ النَّاسُ يَسْتَظِلُّونَ بِالشَّجَرِ , وَنَزَلَ رَسُولُ اللَّهِ e تَحْتَ سَمُرَةٍ , فَعَلَّقَ بِهَا سَيْفَهُ, وَنِمْنَا نَوْمَةً, ثُمَّ فَإذا رَسُولُ اللَّهِ e يَدْعُونَا, وَإذا عِنْدَهُ أعرابي فَقال : إن هَذَا اخْتَرَطَ عَلَيَّ سَيْفِي, وَأنا نَائِمٌ, فَاسْتَيْقَظْتُ وَهُوَ فِي يَدِهِ صَلْتًا , قال : مَنْ يَمْنَعُكَ مِنِّي ؟ قُلْتُ : اَللَّهُ – ثلاثا. وَلَمْ يُعَاقِبْهُ وَجَلَسَ . وَفِي رِواَيَةٍ : قال جَابِرٌ t : كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللهِ e بِذَاتِ الرِّقَاعِ فَإذا أَتَيْنَا عَلَى شَجَرَةٍ ظَلِيلَةٍ تَرَكْنَاهَا لِرَسُولِ اللهِ e فَجَاءَ رَجُلٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ, وَسَيْفُ رَسُولِ اللهِ e مُعَلَّقٌ بِالشَّجَرَةِ, فَاخْتَرَطَهُ فَقالت :خَافُنِي ؟ قال : لاَ , فَقال : فَمَنْ يَمْنَعُكَ مِنِّي ؟ قال : اَللَّهُ. .وَفِي رِواَيَةِ أبي بَكْرٍ الاسْماَعِلِي فِي صحيحه : مَنْ يَمْنَعُكَ مِنِّي ؟ قال : اَللَّهُ . فَسَقَطَ السَّيْفُ مِنْ يَدِهِ , فَأخذ رَسُولُ اللَّهِ e اَلسَّيْفَ فَقال : مَنْ يَمْنَعُكَ مِنِّي ؟ قال : كُنْ خَيْرَ آخذ , فَقالت :شْهَدُ أن لاَ إِلَهَ إلا اللَّهُ , وَأني رَسوُل اللهِ ؟, قال : لاَ , وَلَكِنِّي أُعَاهِدُكَ ألا أُقَاتِلَكَ , وَلاَ أكون مَعَ قَوْمٍ يُقَاتِلُونَكَ , فَخَلَّى سَبِيلَهُ فَأَتَي أَصْحَابَهُ فَقال : جِئْتُكُمْ مِنْ عِنْدِ خَيْرِ النَّاسِ.
78: Câbir ibn Abdillah (Allah Ondan razı olsun)’den bildirildiğine göre kendisi Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’le birlikte Necid taraflarında bir gazvede bulunmuştu. Dönüşte Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile birlikteydi. Öğle vakti ağaçlık ve çalılık bir vadiye geldiklerinde Rasülullah (sallallahu aleyhi vesellem) orada istirahat için mola vermişti. Mücahitler istirahat için çevreye dağılmışlardı. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de semûra denilen bir ağaç altında istirahate çekilmiş, kılıcını da ağaca asmıştı. Birazcık uyumuştuk ki; Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in bizi çağırdığını işittik ve hemen yanına koştuk bir de baktık ki; Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanında müşriklerden bir bedevî dikilmiş duruyor. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Ben uyurken bu bedevî kılıcımı almış, uyandığımda kılıç kınından sıyrılmış vaziyette bana seni benim elimden kim kurtarır? dedi. Ben de Allah cevabını verdim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) adamı cezalandırmamıştı, yanında oturuyordu. (Buhârî, Cihad 84; Müslim, Fedâil 13)
Cabir (Allah Ondan razı olsun)ın başka bir rivayetinde : Allahın Resulü ( s.a.v ) le birlikte Zati Errika savaşındaydık, Allahın Resulünü (sallallahu aleyhi vesellem) i bir ağacın gölgesine istirah etmesini sağladık. Müşriklerden bir kişi peygamber efendimizin ağaçta asılı kılıçı alıp kınından çıkarıp ve peygamberimize : Benden korkuyormusun? der, Peygabber efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) : Hayır diye karşılık verir. Müşrik : Seni benim elimden kim kurtarır? Diye sordu. Peygamberimiz :Allah diye karşılık verir. Ebu Bekr El-İsmailinin sahih kitabındaki rivayetinde ise: Müşrik adam Allahın Resülüne (s.av) : Seni benim elimden kim kurtarır? Diye sordu. Peygamberimiz :Allah diye karşılık verir. Cabir : Kılıç müşrik adamın ellinden düştü. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) kılıçı kılıçı aldı ve müşrik adama : Seni benim elimden kim kurtarır? Diye sordu. Müşrik adam : Sen iyi kişlerden ol, ded. Peygamberimiz : Allahtan başka illah olmadığına, benim Allahın resulü olduğuna şehadet edermisin? Dedi. Müşrik adam : Hayır etmem, lakin size ve size karşı savaşan kavimle beraber savaşmayacağıma sizlere söz veriyorum ded. Peygamberimiz onu bıraktı, müşrik adam arkadaşlarına gelerek : Ben insanların en hayırlı kişiden geliyorum dedi
79- عَنْ عُمَرَ t قال : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ e يَقوُلُ : لَوْ إنكُمْ تَتَوَكَّلُونَ عَلَى اللَّهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرَزَقَكُمْ كَمَا يَرْزُقُ الطَّيْرُ تَغْدُو خِمَاصًا وَتَرُوحُ بِطَانا .
79: Ömer ibnü’l Hattâb (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i şöyle buyururken dinledim demiştir: “Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenip tevekkül etseydiniz, Allah size de kuşlara verdiği gibi rızık verirdi. Çünkü kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursakla dönerler.” (Tirmîzî, Zühd 33)
80- عَنْ أبي عُماَرَةَ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ رضي الله عنهما قال : قال رَسُولُ اللَّهِe : ياَ فلان ؟ إذا أَوَيْتَ إِلَى فِرَاشِكَ فَقُلْ : اَللَّهُمَّ أسلمتُ نَفْسِي إِلَيْكَ, وَوَجَّهْتُ وَجْهِي إِلَيْكَ, وَفَوَّضْتُ أمري إِلَيْكَ, وَأَلْجَأْتُ ظَهْرِي إِلَيْكَ, رَغْبَةً وَرَهْبَةً إِلَيْكَ , لاَ مَلْجَأَ وَلاَ مَنْجَى مِنْكَ إلا إِلَيْكَ, آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِي أنزلتَ, وَنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ ,فَإنكَ إن مِتَّ مِنْ لَيْلَتِكَ مِتَّ عَلَى الْفِطْرَةِ, وَإن أَصْبَحْتَ أَصَبْتَ خَيْرًا . وَفِي رِواَيَةٍ : إذا أَتَيْتَ مَضْجَعَكَ فَتَوَضَّأْ وَضُوءَكَ لِلصَّلاَةِ ثُمَّ اضْطَجِعْ عَلَى شِقِّكَ الأيمن وَقُلِ : وَذَكَرَ نَحْوَه,ُ ثُمَّ قال : وَاجْعَلْهُنَّ آخِرَ مَا تَقُولُ .
80: Ebû Umâra Berâ ibn Âzib (Allah Onlardan razı olsun)’den aktarıldığına göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Ey filan kişi yatağına girdiğinde şöyle dua et: Allah’ım kendimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işimi sana ısmarladım, işimde sana güvendim, rızanı isteyerek, azabından korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım, sana karşı yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım. Eğer bu duayı yapıp yattığın gece ölürsen fıtrat (iman üzere) ölürsün, ölmez de sabaha çıkarsan hayra kavuşursun.” (Buhârî, Vüdu’ 75; Müslim, Zikir 56) Değişik bir rivayette de şöyle geçmektedir: “Yatağına yatacağın zaman namaz kılmak için abdest alıyor gibi abdest al, sonra sağ tarafına yat, yukarıdaki duayı aynen zikrederek böyle dua et. En son sözün bu dua olsun.” (Buhârî, Deavât 5; Müslim, Zikir 58)
81- عَنْ أبي بَكْرٍ الصِّدِّيقِ t عَبْدِ اللهِ بْنِ عثمان بْنِ عامر بْنِ عُمَرَ بْنِ كَعْبِ بْنِ سَعْدِ بْنِ تَيْمِ بْنِ مُرَّةَ بْنِ كَعْبِ بْنِ لُؤِيَّ بْنِ غاَلِبٍ الْقُرَشِيِّ التميمي t - وَهُوَ وَأَبوُهُ وَأُمُّهُ صَحاَبَةٌ y قال : نَظَرْتُ إِلَى أَقْدَامِ الْمُشْرِكِينَ وَنَحْنُ فِي الْغاَرِ وَهُمْ عَلَي رُؤُوسِناَ فَقُلْتُ : ياَ رَسُولَ اللهِ لَوْ أن أَحَدَهُمْ نَظَرَ تَحْتَ قَدَمَيْهِ لأَبْصَرَنَا, فَقال : مَا ظَنُّكَ يَا أَبَا بَكْرٍ بِاثْنَيْنِ اَللَّهُ ثَالِثُهُمَا.
81: Ebû Bekir es Sıddîk (Allah Ondan razı olsun) Abdullah ibn Osman ibn Âmir ibn Ömer ibn Ka’b ibn Sa’d ibn teym ibn Mürre ibn Ka’b ibn Lüeyy ibn Gâlib el Kureşî et teymî (Allah Onlardan razı olsun)’den rivayete göre kendisi, babası ve annesi sahabidir. O şöyle demiştir: Hicret yolculuğunda biz Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile mağarada iken tepemizde dolaşıp duran müşriklerin ayaklarını gördüm ve: Ey Allah’ın elçisi eğer şu müşriklerden biri eğilip aşağıya bakacak olsa mutlaka bizi görür dedim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de şöyle buyurdu:
“Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannedersin, niçin telaşlanıyorsun ya Ebâ Bekr?”(Buhârî, Fedâil 2; Müslim, Fedâil 1)
82- عَنْ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ أُمِّ سَلَمَةَ وَاسْمُهاَ هِنْدُ بِنْتُ أبي أُمَيَّةَ حُذَيْفَةَ المخزومية رضي اللهُ عَنْهَا أن النَّبِيَّ e كان إذا خَرَجَ مِنْ بَيْتِهِ قال : بِسْمِ اللَّهِ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ , اللَّهُمَّ إني أَعُوذُ بِك َأن أُضِلَّ أَوْ أُضَلَّ, أَوْ أَزِلَّ أَوْ أُزَلَّ, أَوْ أَظْلِمَ أَوْ أُظْلَمَ, أَوْ أَجْهَلَ أَوْ يُجْهَلَ عَلَيَّ .
82: Asıl adı Hind binti Ebû Ümeyye Huzeyfe el Mahzûmiyye olan Ümmü Seleme (Allah Ondan razı olsun)’dan rivayet edildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) evden çıkacağı zaman şöyle dua ederdi: “Allah’ın adıyla çıkıyorum, Allah’a güveniyorum, Allah’ım sapmaktan ve saptırılmaktan, doğru yoldan kaymak ve kaydırılmış olmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, cahilce davranmaktan ve cahillerin davranışlarına muhatap olmaktan sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Edeb 103)
83- عَنْ أنس t قال : قال رَسُولُ اللهِ e : مَنْ قال - يعني إذا خَرَجَ مِنْ بَيْتِهِ - : بِسْمِ اللَّهِ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ, وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إلا بِاللَّهِ, يُقال لَهُ : هُدِيتَ وَكُفِيتَ وَوُقِيتَ, وَتَنَحَّى عَنْهُ الشَّيَاطِينُ. زَادَ أَبُو دَاوُودَ : فَيَقُولُ :-يَعْنِي الشيطان - لشيطان آخَرَ : كَيْفَ لَكَ بِرَجُلٍ قَدْ هُدِيَ وَكُفِيَ وَوُقِيَ ؟
83: Enes (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Kim evinden çıkacağı zaman Allah’ın adıyla çıkıyor, Allah’a güveniyorum, günahlardan korunmaya güç yetirmek ve ibadette kuvvet bulmak ancak Allah’ın yardımıyladır derse kendisine; doğruya ulaştırıldın, bütün ihtiyaçların yerine getirildi ve her kötü şeyden korundun diye cevap verilir. Şeytan da kendisinden uzaklaşır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 103; tirmîzî, Deavât 34)
Ebû Dâvûd’un rivayetinde şu fazlalık vardır: “Şeytan, diğer şeytana: Hidayet edilmiş, tüm ihtiyaçları karşılanmış ve korunmuş kişiye karşı sen ne yapabilirsin ki der.” (Ebû Dâvûd, Edeb 104)
84- عَنْ أنس t قال : كان أخوان عَلَى عَهْدِ النَّبِيِّ e وَكان أَحَدُهُمَا يَأْتِي النَّبِيَّ e والآخر يَحْتَرِفُ , فَشَكَا الْمُحْتَرِفُ أخاهُ لِلنَّبِيِّ e فَقال : لَعَلَّكَ تُرْزَقُ بِهِ .
84: Enes (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında iki kardeş vardı. Bunlardan biri ilim öğrenmek için Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanına gelir, diğeri de geçimlerini temin için çalışırdı. Bir gün çalışan kardeş ötekini Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e şikayet etti. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Belki de sen onun yüzünden iş buluyor ve rızıklandırılıyorsun” buyurdular. (Tirmîzî, Zühd 33)

 

vera'

Well-known member
RiYÂZUS-SÂLiHÎN-yazan; İMAM NEVEVİ_BÖLÜM 8

BÖLÜM: 8
ALLAH’IN ÇİZDİĞİ DOĞRU YOLDA OLMAK

قال الله تعالى : ] فَاسْتَقِمْ كَمَا أمرتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْا إنهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِير ٌ[
“O halde sen ve beraberinde tevbe edenler, emrolunduğunuz şekilde, doğru yolu tutun. Sizden hiçbiriniz büyüklenip, Allah tarafından konulmuş sınırları aşmayın; çünkü unutmayın yaptığınız her şeyi O görüyor.” (11 Hûd 112)
قال الله تعالى : ] إن الَّذِينَ قالوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الملائكة إلا تَخَافُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ التي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ نَحْنُ أولياؤكم في الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِى الآخرة وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أنفسكم وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ نُزُلاً مِنْ غَفُورٍ رَحِيمٍ [
“Gerçekten Rabbimiz Allah’tır dedikten sonra da, dosdoğru hareket edenlere melekler indiririz de melekler onlara şöyle derler: “Korkmayın ve üzülmeyin, işte alın size vaad edilmiş olan cennet müjdesini. Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin yakın dostlarınızız. O ahiret yurdunda canınızın çektiği herşeye sahip olacak ve istediğiniz herşeye kavuşacak-sınız. Çok bağışlayan ve merhamet eden Allah’tan bir konukluktur bu.” (41 Fussılet 30 32)
قال الله تعالى : ] إن الَّذِينَ قالوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ أولئك أصحاب الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جزاء بِمَا كانوا يَعْمَلُونَ [
“Rabbimiz Allah’tır deyip, dosdoğru yol üzerinde durmaya devam edenler için, korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar cennetliklerdir, işlediklerinin karşılığı olarak, orada ebedi kalırlar.” (46 Ahkâf 13 14)
85- عَنْ أبي عَمْروٍ وَقِيلَ أبي عَمْرَةَ سُفْيَان بْنِ عَبْدِ اللَّهِ t قال : قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ, قُلْ لِي فِي الإسلام قَوْلاً لاَ أَسْأَلُ عَنْهُ أَحَدًا غَيْرَكَ. قال e : قُلْ آمَنْتُ بِاللَّهِ: ثُمَّ اسْتَقِمْ .
85: Ebû Amr veya Ebû Amre Süfyân ibn Abdullah (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Ey Allah’ın Rasûl’ü İslâm’a dair bana öyle biz söz söyle ki ve bana İslâm’ı öylesine tanıt ki; onu bir daha senden başka kimseye sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim dedim. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Allah’a inandım de ve dosdoğru ol” buyurdular. (Müslim, İman 62)
86- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ tقال : قال رَسُولُ اللَّهِ e: قَارِبُوا وَسَدِّدُوا, وَاعْلَمُوا أنهُ لَنْ يَنْجُوَ أَحَدٌ مِنْكُمْ بِعَمَلِهِ. قالوا: وَلاَ أنت يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قال : وَلاَ أنا إلا أن يَتَغَمَّدَنِيَ اللَّهُ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍ .
86: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den bize aktarıldığına göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Bütün işlerinizde geri kalıp ileri de gitmeden orta yolu tutunuz ve dosdoğru olunuz. Biliniz ki; hiçbiriniz yaptığı ameller sayesinde cehennemden kurtuluşa eremez.” Ashab: Sen de mi ya Rasûlallah? dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Evet ben de kurtulamam. Şu kadar var ki; Allah rahmet ve lutfuyla beni bağışlarsa o başka.” (Müslim, Münafikûn 76)

 

vera'

Well-known member
RiYÂZUS-SÂLiHÎN-yazan; İMAM NEVEVİ_BÖLÜM 9-10

BÖLÜM: 9
YARATILANLARIN BÜYÜKLÜĞÜ DÜNYA ve AHİRET İŞLERİNİ DÜŞÜNME
ve NEFSİLERİMİZİ DOĞRU YOL ÖZERİNDE TERBİYE ETMEYE ÇALIŞMAK


قال الله تعالى : ] قُلْ إنما أعظكم بِوَاحِدَةٍ أن تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَى وَفُرَادَى ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا مَا بصاحبكم مِنْ جِنَّةٍ إن هُوَ إلا نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يدي عَذَابٍ شَدِيدٍ[
“(Ey Resulüm onlara) De ki: “Ben size bir tek öğüt veriyorum: Allah için ikişer ikişer teker teker, ayağa kalkın da sonra bir düşünün ki, sizinle konuşan arkadaşınızda (peygamberde) hiçbir delilik yok. O ancak, sizi şiddetli bir azabın öncesinde korkutan bir elçidir.” (34 Sebe’ 46)
قال الله تعالى : ] إن في خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالأرض وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيات لأولى الألباب اَلَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ في خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالأرض رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذَا بَاطِلاً سبحانك فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ [
“Şüphesiz, yerlerin ve göklerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbirini izlemesinde, derin kavrayış sahipleri için alınacak dersler vardır. Onlar ki; ayakta, oturarak ve yanları üzerinde iken hep Allah’ı hatırlayıp anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler ve şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Sen bunların hiçbirini anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın, bizi ateş azabından koru.” (3 Âl-i İmrân 190-191)
قال الله تعالى : ] أفَلاَ يَنْظُرُونَ إلى الإبل كَيْفَ خُلِقَتْ وَاِلَى السَّمَآءِ كَيْفَ رُفِعَتْ وَاِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ وَاِلَى الأرض كَيْفَ سُطِحَتْ فَذَكِّرْ إنما أنت مُذَكِّرٌ [
“Peki o inkarcılar bakmazlar mı ki, yağmur yüklü bulutlara, nasılda yaratılmış onlar veya deveye bakmazlar mı nasıl da diğer hayvanlardan değişik özelliklerde yaratılmış. Göğe bakmazlar mı nasıl da yükseltilmiş? Dağlara da bakmazlarmı nasıl sağlamca dikilmiş? Yeryüzüne bakmazlarmı nasıl da yayılıp döşenmiş. İşte böyle ey peygamber! Onlara öğüt ver, senin görevin yalnızca öğüt vermektir.” (88 Ğâşiye 17-21)
قال الله تعالى : ] أفلم يَسِيرُوا في الأرض فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كان عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلِلْكَافِرِينَ أمثالها[
“Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce yaşamış olanların sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Allah onları kökten yok etti. Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlere de, bunlara benzer azaplar vardır.” (47 Muhammed 10)

BÖLÜM: 10

HAYIRLI İŞLERE KOŞMAK ve İYİLİK YAPMAK

قال الله تعالى : ] َلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلّيِهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ أين مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللَّهُ جَمِيعًا إن اللَّهَ عَلَى كُلِّ شيء قَدِيرٌ [
“Her toplumun yöneldiği bir yönü ve yöntemi vardır ki, ona doğru yönelir. Ey Muhammed ümmeti! Siz de hayırlara yönelip bu hususta birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi kendi katında toplayacaktır. Çünkü Allah’ın herşeye gücü yeter.” (2 Bakara 148)
قال الله تعالى : ] وسارعوا إلى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَوَاتُ وَالأرض أعدت لِلْمُتَّقِينَ [
“Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği göklerle yer kadar olan, yolunu Allah ve kitabıyla bulmaya çalışanlar için hazırlanmış cennete ulaşmakta birbirinizle yarışın.” (3 Âl-i İmrân 133)
87- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t أن رَسُولَ اللَّهِ e قال : بَادِرُوا بالأ عمال فِتَنا كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ يُصْبِحُ الرَّجُلُ مُؤْمِنًا وَيُمْسِي كَافِرًا أوَ يُمْسِي مُؤْمِنًا وَيُصْبِحُ كَافِرًا, يَبِيعُ دِينَهُ بِعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا.
87: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Hayırlı ve iyi ameller hususunda acele ediniz. Zira yakın bir zamanda karanlık geceler gibi bir takım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zaman kişi mü’min olarak sabahlar, kafir olarak geceler. Mü’min olarak gecelerse kafir olarak sabaha çıkar, dinini basit dünyalığa satıverir.” (Müslim, İman 186; Tirmîzî, Fiten 30)
88- عَنْ أبي سروعة عُقْبَةَ بْنِ الْحاَرِسِ t قال : صَلَّيْتُ وَرَاءَ النَّبِيِّ e بِالْمَدِينَةِ الْعَصْرَ, فَسَلَّمَ ثُمَّ قَامَ مُسْرِعًا فَتَخَطَّى رِقَابَ النَّاسِ إِلَى بَعْضِ حُجَرِ نِسَائِهِ , فَفَزِعَ النَّاسُ مِنْ سُرْعَتِهِ فَخَرَجَ عَلَيْهِمْ, فَرَأَى إنهُمْ قَدْ عَجِبُوا مِنْ سُرْعَتِهِ, قال : ذَكَرْتُ شَيْئًا مِنْ تِبْرٍ عِنْدَنَا, فَكَرِهْتُ أن يَحْبِسَنِي, فَأمرتُ بِقِسْمَتِهِ. وَفِي رِواَيَةٍ له: كَنْتُ خَلَّفْتُ فِي الْبَيْتِ تِبْراً مِنَ الصَّدّقّةِ, فّكّرِهْتُ أن أبيتَهُ .
88: Ebû Sirvea veya (Servea) Ukbe ibn Hâris (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Medine’de Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in arkasında bir gün ikindi namazı kılmıştım. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) selam verip namazı bitirdi ve hızlıca yerinden kalktı, safları yararak hanımlarından birinin odasına gitti. Cemaat Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in bu telaşından endişe ettiler, fakat Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) kısa zamanda döndü geldi. Kendisinin bu acele davranışından dolayı cemaatin meraklanmış olduğunu gördü ve şöyle buyurdu: “Evimizde birazcık altın ve gümüş parçacıkları vardı. Namazda onu hatırladım, Allah’ı düşünmek ve ibadetlerimden beni alıkoymasını istemedim ve hemen gidip dağıtılmasını emrettim.” (Buhârî, Ezan 158)
Başka bir rivayette ise: “Sadaka malından evde bir parça altın ve gümüş bırakmıştım da bu gece onların evde kalmasını uygun görmedim.” (Buhârî, Zekat 20)
89- عَنْ جَابِرٍ tقال : قال : رَجُلٌ لِلنَّبِيِّ e يَوْمَ أُحُدٍ أَرَأَيْتَ إن قُتِلْتُ فَأَيْنَ أنا ؟ قال : فِي الْجَنَّةِ. فَأَلْقَى تَمَرَاتٍ كُنَّ فِي يَدِهِ , ثُمَّ قَاتَلَ حَتَّى قُتِلَ .
89: Câbir (Allah Ondan razı olsun)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Uhud savaşında bir adam Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e: Eğer öldürülürsem nerede olurum? diye sordu. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Cennette” cevabını verdi. Bunun üzerine adam yemekte olduğu elindeki hurmaları fırlatıp attı ve harbe katılıp şehid düşünceye kadar savaştı. (Buhârî, Meğâzî 17; Müslim, İmâra 143)
90- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ tقال : جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ e فَقال : يَا رَسُولَ اللَّهِ ! أَيُّ الصَّدَقَةِ أَعْظَمُ أجرا ؟ قال : إن تَصَدَّقَ وَأنت صَحِيحٌ شَحِيحٌ تَخْشَى الْفَقْرَ وَتَأْمُلُ الْغِنَى وَلاَ تُمْهِلُ حَتَّى إذا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَ قُلْتَ : لفلان كَذَا , ولفلان كَذَا , وَقَدْ كان لفلان .
90: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e bir adam gelerek şöyle demiştir: Ey Allah’ın elçisi hangi sadakanın sevabı çok ve daha büyüktür. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de şöyle buyurdu: “Sağlık içerisinde, güçlü kuvvetli iken, cimriliğe rağbet edip fakirlikten endişe eder vaziyette iken, daha çok zengin olmayı hayal ederken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. Yoksa geciktirip can boğaza dayandıktan sonra falana şu kadar, filana bu kadar diyeceğin güne bırakma, zaten o gün o mal varislerden şunun veya bunun olmuştur.” (Buhârî, Zekat 11; Müslim, Zekat 92)
91- عَنْ أنس t أن رَسُولَ اللَّهِ e أخذ سَيْفًا يَوْمَ أُحُدٍ فَقال : مَنْ يَأخذ مِنِّي هَذَا؟ فَبَسَطُوا أَيْدِيَهُمْ , كُلُّ إنسان مِنْهُمْ يَقُولُ : أنا, أنا. قال : فَمَنْ يَأخذهُ بِحَقِّهِ ؟ فَأَحْجَمَ الْقَوْمُ , فَقال أَبُو دُجَانةَ t: أنا آخذهُ بِحَقِّهِ , فَأخذهُ فَفَلَقَ بِهِ هَامَ الْمُشْرِكِينَ .
91: Enes (Allah Ondan razı olsun)’den bildirildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Uhud savaşında eline bir kılıç alıp: “Bunu benden kim almak ister?” diye sordu. Mücahitlerin her biri ellerini uzatıp ben ben diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): “Hakkını vermek şartıyla onu kim alır?” diye sorunca bu sefer herkes durakladı. Fakat Ebû Dücâne (Allah Ondan razı olsun): Hakkını vermek şartıyla ben alıyorum dedi. Aldı ve onunla müşriklerin kafalarını ikiye ayırdı.
92-عَنِ الزُّبَيْرِ بْنِ عَدِيٍّ t قال : أَتَيْنَا أنس بْنَ مَالِكٍ t فَشَكَوْنَا إِلَيْهِ مَا نَلْقَى مِنَ الْحَجَّاجِ. فَقال : اِصْبِرُوا فَإنهُ لاَ يَأْتِي زمان إلا وَالَّذِي بَعْدَهُ شَرٌّ مِنْهُ حَتَّى تَلْقَوْا رَبَّكُمْ, سَمِعْتُهُ مِنْ نَبِيِّكُمْ e .
92: Zübeyr ibn Adiyy (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik (Allah Ondan razı olsun)’e gittik ve Haccac’ın zulmünden şikayet ettik. Enes (Allah Ondan razı olsun) şöyle dedi: Rabbinize kavuşana kadar sabredin, zira her geçen gün geçmiş günden daha kötü olacaktır. Ben bunu Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’den duydum. (Buhârî, Fiten 6)
93- عَنْ أبي هُرَيْرَة t أن رَسُولَ اللَّهِ e قال : بَادِرُوا بالأعمال سَبْعًا, هَلْ تَنْتَظِرُونَ إلا فَقْرًا مُنْسِيًا , أَوْ غِنًى مُطْغِيًا , أَوْ مَرَضًا مُفْسِدًا , أَوْ هَرَمًا مُفَنِّدًا , أَوْ مَوْتًا مُجْهِزًا , أَوِ الدَّجَّالَ فَشَرُّ غَائِبٍ يُنْتَظَرُ , أَوِ السَّاعَةَ فَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأمر! .
93: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Yedi şey gelmezden önce iyi amellere koşup yarış ediniz: Herşeyi unutturan fakirlikten, azdırıp yoldan çıkaran zenginlikten, akıl ve bedenin dengesini bozan hastalıktan, saçma sapan konuşturan ihtiyarlıktan, ansızın geliveren ölümden, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccal’ın çıkmasından, en dehşetli ve acı olan kıyametin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorsunuz?” (Tirmîzî, Zühd 3)
94- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ tأن رَسُولَ اللَّهِ e قال يَوْمَ خَيْبَرَ : لأُعْطِيَنَّ هَذِهِ الرَّايَةَ رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ, يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَى يَدَيْهِ . قال عُمَرُ t : مَا أحببْتُ الإمارة إلا يَوْمَئِذٍ , فتساورت لَهَا رَجَاءَ أن أُدْعَى لَهَا , فَدَعَا رَسُولُ اللَّهِ e عَلِيَّ بْنَ أبي طَالِبٍ t فَأَعْطَاهُ إِيَّاهَا وَقال : اِمْشِ وَلاَ تَلْتَفِتْ حَتَّى يَفْتَحَ اللَّهُ عَلَيْكَ , فَسَارَ عَلِيٌّ شَيْئًا ثُمَّ وَقَفَ وَلَمْ يَلْتَفِتْ , فَصَرَخَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ , عَلَى ماذا أُقَاتِلُ النَّاسَ؟ قال : قَاتِلْهُمْ حَتَّى يَشْهَدُوا أن لاَ إِلَهَ إلا اللَّهُ , وَ أن مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ , فَإذا فَعَلُوا ذَلِكَ فَقَدْ مَنَعُوا مِنْكَ دِمَاءَ هُمْ , وَأَمْوَالَهُمْ , إلا بِحَقِّهَا وَحِسَابُهُمْ عَلَى اللَّهِ .
94: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den bize aktarıldığına göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Hayber savaşında şöyle buyurdu: “Bu sancağı Allah ve Rasûlünü seven ve Allah’ın Hayber’in fethini onun eliyle gerçekleştireceği bir kişiye vereceğim.” Ömer (Allah Ondan razı olsun) demiştir ki: O güne kadar emir olmayı hiç istememiştim. Ama bu iş için beni çağırmasını ümit ederek Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e kendimi göstermeye çalıştım durdum. Fakat Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ali ibn Ebû Tâlib’i çağırdı ve sancağı O’na teslim ederek şöyle buyurdu: “Yürü, Allah sana fethi ihsan edinceye kadar… Başka birşey düşünme.” Hz. Ali derhal hareket etti, geriye dönmeksizin durdu ve: Ey Allah’ın elçisi onlarla hangi hususta savaşayım diye seslendi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de şöyle buyurdu: “Onlarla Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet etmelerine kadar savaş. Eğer bunu yaparlarsa senden mallarını ve canlarını korumuş olurlar, dinin yasaklarını çiğnemeden doğan cezalar müstesna. O takdirde hesapları Allah’a aittir.” (Yani şer’î cezaları gerektirecek bir suç işlerlerse o suçun cezasını takdir etmek Allah’a ait olup, iç alemlerindeki gizli niyetlerinden dolayı da cezalandırmak yine Allah’a aittir.) (Müslim, Fedâilü’s Sahâbe 33)
 

vera'

Well-known member
RiYÂZUS-SÂLiHÎN; İMAM NEVEVİ-BÖLÜM 11

BÖLÜM: 11

ALLAH’IN RIZASI ve CENNETİ KAZANMAK İÇİN GAYRET ETMEK




قال الله تعالى:]وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإن اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِي[
“Ama davamız uğrunda, üstün gayret göstererek cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Şüphesiz Allah, iyilik ve güzelliği huy edinenlerle beraberdir.” (29 Ankebût 69)
قال الله تعالى : ]وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ [
“Rabbine olan kulluğunu, ölüm sana gelip erişinceye kadar devam ettir.” (15 Hıcr 99)
قال الله تعالى : ]وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إليه تَبْتِيلاً [
“Ama hem gece hem gündüz Rabbinin adını an ve bütün varlığınla kendini O’na ada.” (73 Müzzemmil 8)
قال الله تعالى : ]فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقال ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ [
“Artık kim zerre kadar iyilik yapmışsa, karşılığını görecek.” (99 Zilzâl 7)
قال الله تعالى : ]وَمَا تُقَدِّمُوا لأنفسكم مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وأعظم أجرا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إن اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ[
“Çünkü hayır olarak kendi nefsiniz adına ne hazırlarsanız onu Allah yanında daha kıymetli ve mükafatı daha büyük bulursunuz ve Allah’tan bağışlanmanızı dileyin. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok acıyandır.” (73 Müzzemmil 20)
قال الله تعالى : ]وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَإن اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ [
“Ne iyilik yaparsanız, doğrusu Allah hepsini bilir.” (2 Bakara 273)
95- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t قال : قال رَسُولُ اللَّهِ e:إن اللَّهَ تَعاَلَي قال : مَنْ عَادَى لِي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ. وَمَا تَقَرَّبَ إِلَيَّ عَبْدِي بِشَيْءٍ أحب إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ : وَمَا يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبُ إِلَيَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أحبهُ , فَإذا أحببْتُهُ كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِي يَسْمَعُ بِهِ , وَبَصَرَهُ الَّذِي يُبْصِرُ بِهِ , وَيَدَهُ الَّتِي يَبْطشُ بِهَا , وَرِجْلَهُ الَّتِي يَمْشِي بِهَا, وَلَئِنْ سَأَلَنِي لأُعْطِيَنَّهُ , وَلَئِنِ اسْتَعَاذَنِي لأُعِيذَنَّهُ .
95: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Allah’ü teâlâ şöyle buyurmuştur dedi: “Her kim samimi olarak farz ve nafile ibadetleriyle bana yaklaşan dostuma düşmanlık ederse, ben de ona karşı harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeylerin benim katımda en sevimli olanı farz kıldığım ibadetlerdir. Kulum nafile ibadetleriyle de devamlı bana yaklaşır da ben de onu severim. Onu sevdiğim vakit; onun işiten kulağı, gören gözü ve tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Bana sığınırsa onu korurum.” (Buhârî, Rikâk 38)
96- عَنْ أنس t عَنِ النَّبِيِّ e فِيماَ يَرْوِيهِ عَنْ رَبِّهِ عَزَّ وَجَلَّ قال : إذا تَقَرَّبَ الْعَبْدُ إِلَيَّ شِبْرًا تَقَرَّبْتُ إِلَيْهِ ذِرَاعًا, وَإذا تَقَرَّبَ إِلَيَّ ذِرَاعًا تَقَرَّبْتُ مِنْهُ بَاعًا, وَإذا أتاني يَمْشِي أَتَيْتُهُ هَرْوَلَةً .
96: Enes (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Allah’ü teâlâ şöyle buyurmuştur dedi: “Kulum bana bir karış yaklaştığı zaman, ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşınca, ben ona bir kulaç yaklaşırım, o bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım.” (Buhârî, tevhîd 50)
97- عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رضي الله عنهماقال : قال رَسوُلُ اللهِ e : نعمتان مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ: الصِّحَّةُ وَالْفَرَاغُ .
97: İbn Abbâs (Allah Onlardan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “İki nimet vardır ki; insanların pek çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmışlardır: SIHHAT ve BOŞ VAKİT.” (Buhârî, Rikâk 1)
98- عَنْ عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا أن نَبِيَّ اللَّهِ e كان يَقُومُ مِنَ اللَّيْلِ حَتَّى تَتَفَطَّرَ قَدَمَاهُ, فَقُلْتُ لَهُ : لِمَ تَصْنَعُ هَذَا يَا رَسُولَ اللَّهِ, وَقَدْ غَفَرَ اللَّهُ لَكَ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ؟ قال : أَفَلاَ أحب أن أكون عَبْدًا شَكُورًا .
98: Aişe (Allah Ondan razı olsun)’dan rivayet edildiğine göre: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Bir seferinde ben O’na: Niçin böyle yapıyorsun? Halbuki Allah senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışlamıştır dedim. Şöyle buyurdular: “Şükreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?” (Müslim, Münâfikûn 81)
99- عَنْ عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا أنهاَ قالتْ: كان رَسُولُ اللَّهِ eإذا دَخَلَ الْعَشْرُ أَحْيَا اللَّيْلَ, وَأَيْقَظَ أَهْلَهُ, وَجَدَّ وَشَدَّ الْمِئْزَرَ .
99: Aişe (Allah Ondan razı olsun)’a şöyle demiştir: Ramazan ayının son on günü gelince Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) geceleri ibadetle değerlendirir, aile fertlerini uyandırır, ibadet yapmaya teşvik eder, kendisini ibadete verir, kadınlardan uzak dururdu. (Müslim, İ’tikaf 7)
100- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t قال : قال رَسُولُ اللَّهِ e : اَلْمُؤْمِنُ الْقَوِيُّ خَيْرٌ وَأحب إِلَى اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِ الضَّعِيفِ وَفِي كُلٍّ خَيْرٌ. اَحْرِصْ عَلَى مَا يَنْفَعُكَ, وَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ وَلاَ تَعْجِزْ. وَإن أصابكَ شَيْءٌ فَلاَ تَقُلْ : لَوْ إني فَعَلْتُ كان كَذَا وَكَذَا, وَلَكِنْ قُلْ : قَدَّرَ اللَّهُ, وَمَا شَاءَ فَعَلَ,فَإن لَوْ تَفْتَحُ عَمَلَ الشَّيْطَان .
100: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Sağlam ve kuvvetli mü’min Allah katında zayıf mü’minden daha hayırlı ve sevimlidir. Bununla beraber her ikisinde de hayır vardır. Sen sana hayırlı olan şeyi elde etmeye çalış, Allah’tan yardım dile acizlik gösterme, başına bir şey gelirse şöyle yapsaydım böyle olurdu deme, fakat Allah’ın takdiridir bu de. O ne dilerse dilediğini yapar. Çünkü şöyle etseydim böyle olurdu deyip durmak şeytanı memnun edecek işlere ve şeytanın vesvesesine yol açar.” (İbn i Mâce, Mukaddime 10)
101- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t أن رَسُولَ اللَّهِ e قال : حُجِبَتِ النَّارُ بِالشَّهَوَاتِ, وَحُجِبَتِ الْجَنَّةُ بِالْمَكَارِهِ .
101: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den bildirildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Cehennem nefse hoş gelen şeylerle kuşatılıp örtülmüştür. Cennet ise zorluklar ve nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sarılmıştır.” (Buhârî, Rikâk 8; Müslim, Cennet 1)
102- عَنْ أبي عَبْدِ اللهِ حُذَيْفَةَ بْنِ اليمان رضي الله عنهما قال : صَلَّيْتُ مَعَ النَّبِيِّ e ذَاتَ لَيْلَةٍ, فَافْتَتَحَ الْبَقَرَةَ, فَقُلْتُ : يَرْكَعُ عِنْدَ الْمِائَةِ, ثُمَّ مَضَى, فَقُلْتُ : يُصَلِّي بِهَا فِي رَكْعَةٍ فَمَضَى فَقُلْتُ : يَرْكَعُ بِهَا ثُمَّ افْتَتَحَ النِّسَاءَ فَقَرَأَهَا ثُمَّ افْتَتَحَ آلَ عمران فَقَرَأَهَا يَقْرَأُ مُتَرَسِّلاً إذا مَرَّ بِآيَةٍ فِيهَا تَسْبِيحٌ سَبَّحَ, وَإذا مَرَّ بِسُؤَالٍ سَأَلَ, وَإذا مَرَّ بِتَعَوُّذٍ تَعَوَّذَ, ثُمَّ رَكَعَ فَجَعَلَ يَقُولُ : سبحان رَبِّيَ الْعَظِيمِ. فَكان رُكُوعُهُ نَحْوًا مِنْ قِيَامِهِ ثُمَّ قال : سَمِعَ اللَّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ, رَبَّناَ لَكَ الْحَمْدُ. ثُمَّ قَامَ قِياَماً طَوِيلاً قَرِيبًا مِمَّا رَكَع,َ ثُمَّ سَجَدَ فَقال : سُبْحَان رَبِّيَ الأعلى. فَكان سُجُودُهُ قَرِيبًا مِنْ قِيَامِهِ .
102: Ebû Abdullah Huzeyfe ibnü’l Yemân (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: Bir gece Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in arkasında kıldığı nafile namaza uyarak namaz kıldım. Bakara sûresini okumaya başladı, ben kendi kendime herhalde yüz ayet okuyunca secde eder dedim ama devam etti. Kendi kendime bu sûre ile rekatı bitirecek dedim O yine devam etti. Bu sûreyi bitirip rükû’ eder dedim rükû’ya varmadı. Nisâ sûresine başladı onu da okudu, sonra Âl-i İmrân sûresine başladı onu da okudu ağır ağır okuyor tesbih ayetleri gelince tesbih ediyor, dilek ayetleri gelince dilekte bulunuyor, sığınma ayetleri gelince de Allah’a sığınıyordu. Sonra rükû’ya gitti. Sübhane rabbiyel azim= Yüce Rabbimi tüm noksanlardan tenzih ederim demeye başladı. Rükû’da duruşu aşağı yukarı ayakta durduğu kadar uzun oldu. Sonra Semiallahü limen hamideh rabbena lekel hamd= Allah kendisine hamdedenin hamdini işitir. Hamd yalnızca sanadır ey Rabbimiz dedi ve kalktı. Rükû’daki durduğu kadar bir süre ayakta durdu, sonra secdeye vardı. Sübhane rabbiyel a'la= Yüce Rabbimi tüm noksanlardan tenzih ederim dedi, secdesini de aşağı yukarı ayakta durması kadar uzattı. (Müslim, Müsâfirîn 203)
103- عَنْ ابن مَسْعوُدٍ t قال : صَلَّيْتُ مَعَ النَّبِيِّ eلَيْلَةً فَأَطَالَ الْقِياَمَ حَتَّى هَمَمْتُ بِأمر سَوْءٍ! قِيلَ : وَمَا هَمَمْتَ بِهِ ؟ قال : هَمَمْتُ أن أَجْلِسَ وَأَدَعَهُ .
103: İbn Mes’ûd (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Bir gece Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in arkasında nafile namaz kılmıştım. Ayakta o kadar uzun durdu ki, az kalsın kötü birşey yapacaktım. Ne yapmayı düşündün? dediler. Peygamberi ayakta bırakıp oturmayı düşündüm dedi. (Buhârî, teheccüd 9)
104- عَنْ أنس t عَنْ رَسُولِ اللَّهِ rقال : يَتْبَعُ الْمَيِّتَ ثَلاَثَةٌ أَهْلُهُ , وَمَالُهُ , وَعَمَلُهُ فَيَرْجِعُ اثنان , وَيَبْقَى وَاحِدٌ : يَرْجِعُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ , وَيَبْقَى عَمَلُهُ .
104: Enes (Allah Ondan razı olsun)’den Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Ölüyü kabre kadar üç şey takib eder; çoluk çocuğu, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, ameli ölüyle başbaşa kalır.” (Buhârî, Rikak 42).
105- عَنْ ابن مَسْعوُدٍ t قال : قال النَّبِيُّ e: اَلْجَنَّةُ أَقْرَبُ إِلَى أَحَدِكُمْ مِنْ شِرَاكِ نَعْلِهِ , وَالنَّارُ مِثْلُ ذَلِكَ.
105: İbn Mes’ûd (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Cennet size ayakkabınızın bağından daha yakındır. Cehennem de öyledir.” (Buhârî, Rikâk 29)
106- عَنْ أبي فِراَسٍ رَبِيعَةَ بْنِ كَعْبٍ الأسلميِّ خاَدِمِ رَسُولِ اللَّهِ e وَمِنْ أهل الصُّفَّةِ t قال : كُنْتُ أبيتُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ e فَآتِيهِ بِوَضُوئِهِ , وَحَاجَتِهِ فَقال : سَلْنِي ؟ فَقُلْتُ : أَسْأَلُكَ مُرَافَقَتَكَ فِي الْجَنَّةِ . فَقال : أَوْ غَيْرَ ذَلِكَ ؟ قُلْتُ : هُوَ ذَاكَ , قال : فَأَعِنِّي عَلَى نَفْسِكَ بِكَثْرَةِ السُّجُودِ .
106: Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem)’in hizmetçisi ehli suffeden olan Ebû Firâs Rabîa ibn Ka’b el Eslemî (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanında geceliyor, abdest suyunu veriyor, diğer ihtiyaçlarını karşılıyordum. Buna karşılık bir keresinde bana: “Dile benden ne dilersen” buyurdu. Ben de: Cennette seninle beraber olmayı isterim dedim. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Başka birşey istemez misin?” buyurdu. Ben de isteğim sadece budur dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem): “Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek bu isteğinin yerine gelmesi için bana yardımcı ol” buyurdular. (Müslim, Salât 226)
107- عَنْ أبي عَبْدِ اللهِ -وَيُقال : أَبوُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ - ثوبان t مَوْلَى رَسُولِ اللَّهِ e قال : سَمِعْتُ رَسُولِ اللَّهِ e يَقوُلُ عَلَيْكَ بِكَثْرَةِ السُّجُودِ! فَإنكَ لَنْ تَسْجُدَ لِلَّهِ سَجْدَةً إلا رَفَعَكَ اللَّهُ بِهَا دَرَجَةً , وَحَطَّ عَنْكَ بِهَا خَطِيئَةً .
107: Ebû Abdurrahman da denilen Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in azad ettiği Ebû Abdullah’dan rivayet edildiğine göre: Rasülullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i şöyle buyururken işittim demiştir: “Çok secde etmeye bak. Zira senin Allah için yaptığın her secde karşılığında Allah seni bir derece yükseltir ve bir günahını siler.” (Müslim, Salât 225)
108- عَنْ أبي صفوان عَبْدِ اللهِ بْنِ بُسْرٍ الأسلميّي t قال : قال رَسُولُ اللَّهِ e : خَيْرُ النَّاسِ مَنْ طَالَ عُمُرُهُ وَحَسُنَ عَمَلُهُ .
108: Ebû Safvân Abdullah ibn Büsr el Eslemî (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “İnsanların en hayırlısı ömrü uzun olup ameli güzel olandır.” (tirmîzî, Zühd 21)
109- عَنْ أنس t قال : غَابَ عَمِّي أنس بْنُ النَّضْرِ t عَنْ قِتَالِ بَدْرٍ, فَقال : يَا رَسُولَ اللَّهِ غِبْتُ عَنْ أَوَّلِ قِتَالٍ قَاتَلْتَ الْمُشْرِكِينَ, لَئِنِ اللَّهُ أَشْهَدَنِي قِتَالَ الْمُشْرِكِينَ لَيَرَيَنَّ اللَّهُ مَا أَصْنَعُ. فَلَمَّا كان يَوْمُ أُحُدٍ انكشف الْمُسْلِمُونَ, فَقال : اَللَّهُمَّ أَعْتَذِرُ إِلَيْكَ مِمَّا صَنَعَ هَؤُلاَءِ - يَعْنِي أَصْحَابَهُ - وَأَبْرَأُ إِلَيْكَ مِمَّا صَنَعَ هَؤُلاَءِ -يَعْنِي الْمُشْرِكِينَ -ثُمَّ تَقَدَّمَ فَاسْتَقْبَلَهُ سَعْدُ بْنُ مُعَاذٍ, فَقال : يَا سَعْدُ بْنَ مُعَاذٍ اَلْجَنَّةُ وَرَبِّ الْكَعْبَةِ, إني أَجِدُ رِيحَهَا مِنْ دُونِ أُحُدٍ. قال سَعْدٌ : فَمَا اسْتَطَعْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا صَنَعَ! قال أنس : فَوَجَدْنَا بِهِ بِضْعًا وثمانين ضَرْبَةً بِالسَّيْفِ, أَوْ طَعْنَةً بِرُمْحٍ, أَوْ رَمْيَةً بِسَهْمٍ, وَوَجَدْنَاهُ قَدْ قُتِلَ وَمَثَّلَ بِهِ الْمُشْرِكُونَ فَمَا عَرَفَهُ أَحَدٌ إلا أُخْتُهُ ببنانه قال أنس : كُنَّا نَرَى أَوْ نَظُنُّ أن هَذِهِ الآية نَزَلَتْ فِيهِ وَفِي أَشْبَاهِهِ : ]مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ [إِلَى آخِرِها.
109: Enes (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Amcam Enes ibn Nadr (Allah Ondan razı olsun) Bedir savaşına katılmamıştı. Bundan dolayı: Ey Allah’ın Rasûl’ü müşriklerle yaptığın ilk savaşta bulunamadım. Eğer Allah beni müşriklerle yapılacak bir savaşta bulundurursa neler yapacağımı Allah elbette görecektir.
Sonra Uhud savaşında müslüman safları bozulunca arkadaşlarını kasdederek: Ya Rabbi bunların yaptıklarından dolayı beni mazur görmeni dilerim dedi. Müşrikleri kasdederek: Bunların yaptıklarından da uzak olduğumu sana arzederim deyip ilerledi. Sa’d ibn Muâz ile karşılaştı ve: Ey Sa’d istediğim cennettir. Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki, cennetin kokusunu Uhudta buluyorum, dedi.
Sa’d olayı anlatırken: Ben O’nun yaptığını yapamadım ey Allah’ın Rasûl’ü dedi.
Enes (Allah Ondan razı olsun) şöyle devam etti: Amcamı şehid edilmiş olarak bulduk vücudunda seksenden fazla kılıç, süngü ve ok yarası vardı. Müşrikler tarafından burnu, kulakları kesilmek suretiyle müsle yapılmış vaziyette bulduk. Onu kimse tanıyamadı sadece kız kardeşi parmak uçlarından tanıdı. Enes (Allah Ondan razı olsun) dedi ki: Biz şu ayetin amcam ve benzerleri hakkında indiğini düşünmekteyiz. “Mü’minlerden öyle kimseler vardır ki, Allah’a verdikleri sözde durdular. Onlardan kimi adağını yerine getirdi ve şehid oldu, kimi de şehitliği beklemektedir. Verdikleri sözü münafıklar gibi değiştirmediler.” (33 Ahzab 23) (Buhârî, Cihad 12; Müslim, İmâra 148)
110- عَنْ أبي مَسْعُودٍ عُقْبَةَ بْنِ عَمْرٍو الأنصاري البدري t قال : لَمَّا نَزَلَتْ آيَةُ الصَّدَقَةِ كُنَّا نُحَامِلُ عَلَي ظُهُورِناَ. فَجَاءَ رَجُلٌ فَتَصَدَّقَ بِشَيْءٍ كَثِيرٍ فَقالوا : مُرَاءٍ, وَجَاءَ رَجُلٌ آخَرَ فَتَصَدَّقَ بِصَاعٍ فَقالوا : إن اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنْ صَاعِ هَذَا ! فَنَزَلَتْ : ]اَلَّذِينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّعِينَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ فِي الصَّدَقَاتِ وَالَّذِينَ لاَ يَجِدُونَ إلا جُهْدَهُمْ [
110: Ebû Mes’ûd Ukbe ibn Âmir el Ensârî el Bedrî (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Sadaka ayeti: “Bunun içindir ki, ey Peygamber! Bundan sonra artık onların mallarından zekat al ki; bununla onları günahlarından temizleyesin, onların sevaplarını artırıp, yüceltesin ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlar için bir huzur vesilesi olacaktır; ve bütün bunların da üstünde bil ki; Allah her şeyin ve herkesin özünü bilen, mutlak bilgi sahibi olarak olup biten herşeyi işitmektedir.” (9 tevbe 103) ayeti inince biz sırtımızda yük taşıyıp hamallık yaparak sadaka vermeye başladık. Bir kimse gelip çokca sadaka verdi. Münafıklar: Gösteriş için veriyor dediler. Bir başka kişi gelip bir ölçek hurma verdi. Yine münafıklar: Allah’ın bunun bir ölçek hurmasına ihtiyacı yoktur dediler. Bunun üzerine 9 tevbe 79 ayeti indi: “Bu münafıklar, Allah (c.c.) yolunda hem vermekle yükümlü olduğundan fazlasını veren zengin mü’minlere, hem de mevcut güçlerinin elverdiği mütevâzi şeylerin dışında verecek şeyler bulamayan, fakir mü’minlere dil uzatıp, onlarla alay eden kimselerdir. Allah onların bu alay ve küçümsemelerini, geri çevirecek ve maskaraya çevirecektir onları. Nitekim onlar için pek çetin bir azap vardır.” (Buhârî, Zekat 10; Müslim, Zekat 72)
111- عَنْ سَعِيدِ بْنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ يَزِيدَ عَنْ أبي إِدْرِيسَ الْخَوْلانيِّ عَنْ أبي ذَرٍّ جُنْدَبِ بْنِ جُناَدَةَ tعَنِ النَّبِيِّeفِيمَا يَرْوِى عَنِ اللَّهِ تَبَارَكَ وَتَعَالَى أنهُ قال : يَا عِبَادِي إني حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي وَجَعَلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّمًا فَلاَ تَظَالَمُوا , يَا عِبَادِي كُلُّكُمْ ضَالٌّ إلا مَنْ هَدَيْتُهُ, فَاسْتَهْدُونِي أَهْدِكُمْ , يَا عِبَادِي كُلُّكُمْ جَائِعٌ إلا مَنْ أَطْعَمْتُهُ, فَاسْتَطْعِمُونِي أُطْعِمْكُمْ , يَا عِبَادِي كُلُّكُمْ عَارٍ إلا مَنْ كَسَوْتُهُ, فَاسْتَكْسُونِي أَكْسُكُمْ , يَا عِبَادِي إنكُمْ تُخْطِئُونَ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَأنا أَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا, فَاسْتَغْفِرُونِي أَغْفِرْ لَكُمْ , يَا عِبَادِي إنكُمْ لَنْ تَبْلُغُوا ضَرِّي فَتَضُرُّونِي, وَلَنْ تَبْلُغُوا نَفْعِي فَتَنْفَعُونِي , يَا عِبَادِي لَو أن أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ, وَإنسكُمْ وَجِنَّكُمْ, كانوا عَلَى أَتْقَى قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ مَا زَادَ ذَلِكَ فِي مُلْكِي شَيْئًا , يَا عِبَادِي لَو أن أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ, وَإنسكُمْ وَجِنَّكُمْ, كانوا عَلَى أَفْجَرِ قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِنْ مُلْكِي شَيْئًا, يَا عِبَادِي لَو أن أَوَّلَكُمْ وَآخِرَكُمْ وَإنسكُمْ وَجِنَّكُمْ قَامُوا فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ, فَسَأَلُونِي فَأَعْطَيْتُ كُلَّ إنسان مَسْأَلَتَهُ, مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِمَّا عِنْدِي إلا كَمَا يَنْقُصُ الْمِخْيَطُ إذا أُدْخِلَ الْبَحْرَ , يَا عِبَادِي إنما هِيَ أَعْمَالُكُمْ أُحْصِيهَا لَكُمْ, ثُمَّ أُوَفِّيكُمْ إِيَّاهَا, فَمَنْ وَجَدَ خَيْرًا فَلْيَحْمَدِ اللَّهَ, وَمَنْ وَجَدَ غَيْرَ ذَلِكَ فَلاَ يَلُومَنَّ إلا نَفْسَهُ
111: Saîd ibn Abdü’l Azîz’in Rebîa ibn Yezîd’den Rebîa’nın Ebû İdrîs el Havlânî’den O’nun da Ebû Zerr Cündüb ibn Cünâde (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet et tiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Allah’tan rivayet ederek şöyle demiştir: “Ey kullarım zulmetmeyi kendime haram kıldığım gibi onu sizin aranızda da haram kıldım, artık birbirinize zulmetmeyiniz. Ey kullarım benim hidayet ettiklerim dışında hepiniz yolunuzu şaşırmışsınız, o halde benden hidayet isteyin ki, sizi doğru yola ileteyim. Ey kullarım benim doyurduklarımdan başka hepiniz açsınız, benden yiyecek isteyin ki, sizi doyurmuş olayım. Ey kullarım benim giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız, benden giyecek isteyin ki, sizi giydireyim. Ey kullarım siz gece gündüz günah işliyorsunuz, ben ise günahları bağışlayanım, benden af dileyin ki sizi bağışlayayım. Ey kullarım bana zarar vermek elinizden gelmez ki zarar verebilesiniz, bana fayda vermeye gücünüz yetmez ki beni faydalandırasınız. Ey kullarım sizden öncekiler ve sonrakiler bütün insanlar ve cinler içinizden Allah’tan en çok korunup sakınan bir adamın hali gibi en iyi hal üzere olsalar bu durum benim mülküme hiç birşey kazandırmaz. Ey kullarım sizden öncekiler ve sonrakiler bütün insanlar ve cinler içinizden en kötü bir adamın durumu gibi olsalar bu durum benim mülkümden hiç birşey eksiltmez. Ey kullarım sizden öncekiler ve sonrakiler bütün insanlar ve cinler bir alanda toplansalar, sonra benden dilediklerini isteseler, ben de istediklerini versem, bu benim mülkümden ancak iğnenin denize batırılıp çıkarıldığındaki eksilttiği kadar bir şey eksiltir. Ey kullarım işte sizin amelleriniz onları sizin için saklar sonra da karşılığını öderim. Artık kim hayırla karşılaşırsa, Allah’a hamdetsin kötülükle karşılaşan ise kendi nefsini ayıplasın.” (Müslim, Birr 55)
 

vera'

Well-known member
RiYÂZUS-SÂLiHÎN; İMAM NEVEVİ-BÖLÜM 12

BÖLÜM: 12

ÖMRÜN SONLARINA DOĞRU İYİLİKLERİ ARTIRMAYA TEŞVİK

قال الله تعالى : ] وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ وَجَاءكُمُ النَّذِيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ [
Onlar cehennemde: “Rabbimiz, bizi buradan çıkar, önce yaptığımızın yerine iyi işler yapalım” diye feryat ederler. (O zaman onlara şöyle cevap verilir): “Size düşünmek isteyen herkesin düşünebileceği kadar uzun bir ömür vermedik mi? Ve üstelik size uyarıcı da gelmişti, öyleyse yaptığınız kötülüklerin meyvelerini şimdi tadın bakalım. Zalimler hiçbir yardımcı bulamayacakladır.” (35 Fâtır 37)
112- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t عَنِ النَّبِيِّ r قال : أَعْذَرَ اللَّهُ إِلَى امرئ أَخَّرَ أَجَلَهُ حَتَّى بَلَغَ سِتِّينَ سَنَةً .
112: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah altmış yıl ömür verdiği kişiye yapamadığı kulluk için mazeret beyan etmek isteyenlerin mazeretlerini red eder.” (Buhârî, Rikâk 5)
113- عَنْ اِبْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّه عَنْهمَا قال : كان عُمَرُ t يُدْخِلُنِي مَعَ أَشْيَاخِ بَدْرٍ, فَكان بَعْضَهُمْ وَجَدَ فِي نَفْسِهِ فَقال : لِمَ يَدْخُلُ هَذَا مَعَنَا وَلَنَا أَبْنَاءٌ مِثْلُهُ؟! فَقال عُمَرُ : إنهُ مَنْ حَيْثُ عَلِمْتُمْ! فَدَعَاني ذَاتَ يَوْمٍ فَأَدْخَلَنِي مَعَهُمْ, فَمَا رَأَيْتُ أنهُ دَعَاني يَوْمَئِذٍ إلا لِيُرِيَهُمْ قال : مَا تَقُولُونَ فِي قَوْلِ اللَّهِ تعالى : ]إذا جَاءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ [ فَقال بَعْضُهُمْ: أمرنَا نَحْمَدُ اللَّهَ وَنَسْتَغْفِرُهُ إذا نَصَرَنَا وَفَتَحَ عَلَيْنَا. وَسَكَتَ بَعْضُهُمْ فَلَمْ يَقُلْ شَيْئًا. فَقال لِي: أَكَذَاكَ تَقُولُ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ؟ فَقُلْتُ لاَ, قال : فَمَا تَقُولُ؟ قُلْتُ : هُوَ أَجَلُ رَسُولِ اللَّهِ r, أَعْلَمَهُ لَهُ قال : ]إذا جَاءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ[ وَذَلِكَ عَلاَمَةُ أَجَلِكَ ] فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إنهُ كان تَوَّابًا[ فَقال عُمَرُ t: مَا أَعْلَمُ مِنْهَا إلا مَا تَقُولُ .
113: İbn Abbâs (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: Ömer (Allah Ondan razı olsun) Bedir harbine iştirak etmiş yaşlı sahabilerle beraber beni de istişare meclisine dahil etti. Bunlardan birisi kendi kendine içerledi ve Hz. Ömer’e: Bu çocuk neden bizimle beraber her meclise giriyor? Oysa bizim onun yaşında oğullarımız var dedi. Ömer (Allah Ondan razı olsun): Bildiğiniz bir sebepten dolayı diye cevap verdi. Sonunda günlerden bir gün Hz. Ömer beni çağırdı, onlarla beraber meclisine aldı, bana öyle geliyor ki; o gün beni onlara toplantılarda bulunmamın gerekliliğini ispat etmek istiyordu. Sahabilerin hepsine birden: “Allah’ın yardımı ve fethi geldiğinde” diye başlayan Nasr sûresi hakkında ne düşünüyorsunuz? diye sordu. Bir kısmı: Yardım görüp fetih gerçekleşince Allah’a hamd ve istiğfâr etmekle emrolunduk dedi. Kimi de hiç yorum yapmadı. Hz. Ömer bana hitaben: Ey ibn Abbâs sen de mi böyle düşünüyorsun? dedi. Ben: Hayır dedim. Peki ne diyorsun? diye sordu. Ben de: Bu sûre Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in ecelinin kendisine bildirildiğini ifade etmektedir. “Allah’ın yardımı ve fethi sana gelince” ki bu senin ecelinin geldiğinin alametidir. “Rabbini hamd ile tesbih et ve bağışlanma dile. Çünkü O tevbeleri kabul edendir.” Buyuruluyor dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer: Ben de bu sûreden senin verdiğin anlamdan başka bir anlam bilmiyorum dedi. (Buhârî, Menâkıb 25)
114- عَنْ عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا قالتْ : مَا صَلَّى رَسوُلُ اللهِ r صَلاَةً بَعْدَ أن نَزَلَتْ عَلَيْهِ: ]إذا جَاءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ [ إلا يَقُولُ فِيهَا: سبحانك رَبَّنَا وَبِحَمْدِكَ, اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي . و فِي رِواَيَةٍ كان رَسُولُ اللَّهِ r يُكْثِر ُأن يَقُولَ فِي رُكُوعِهِ وَسُجُودِهِ: سبحانك اللَّهُمَّ رَبَّنَا وَبِحَمْدِكَ, اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي. يَتَأَوَّلُ القرآن, مَعْنىَ يَتَأَوَّلُ القرآن أَيْ يَعْمَلُ ماَ أمر بِهِ فِي القرآن فِي قَوْلِهِ تَعاَلَي فَسَبِّحِ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ . وَ فِي رِواَيَةٍ كان رَسُولُ اللَّهِ r يُكْثِرُ أن يَقُولَ قَبْل َأن يَمُوتَ: سبحانك اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ, أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ.قالتْ عَائِشَةَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا هَذِهِ الْكَلِمَاتُ الَّتِي أَرَاكَ أَحْدَثْتَهَا تَقُولُهَا؟ قال : جُعِلَتْ لِي عَلاَمَةٌ فِي أُمَّتِي إذا رَأَيْتُهَا قُلْتُهَا ]إذا جَاءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْح[إِلَى آخِرِ السُّورَةِ . وَ فِي رِواَيَةٍ كان رَسُولُ اللَّهِ r يُكْثِرُ مِنْ قَوْلِ: سُبْحَان اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ, أَسْتَغْفِرُ اللَّهَ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ. قالتْ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ أَرَاكَ تُكْثِرُ مِنْ قَوْلِ: سُبْحَان اللَّهِ وَبِحَمْدِه,ِ أَسْتَغْفِرُ اللَّهَ وَأَتُوبُ إِلَيْه؟ِ فَقال : أَخْبَرَنِي رَبِّي أني سَأَرَى عَلاَمَةً فِي أُمَّتِي فَإذا رَأَيْتُهَا أَكْثَرْتُ مِنْ قَوْلِ: سُبْحَان اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ, أَسْتَغْفِرُ اللَّهَ وَأَتُوبُ إِلَيْهِ, فَقَدْ رَأَيْتُهَا: ] إذا جَاءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ [فَتْحُ مَكَّةَ, ] وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إنهُ كان تَوَّابًا[.
114: Aişe (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: “Allah’ın yardımı erişip fetih gerçekleşince” ayeti indikten sonra Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) kıldığı her namazın rüku’ ve secdelerinde: “Ey Rabbimiz seni tüm noksanlardan tenzih eder, sana hamdederim beni bağışla” derdi. (Buhârî, Ezan 123; Müslim, Salât 219)
Yine Buhârî ve Müslim’in Aişe (Allah Ondan razı olsun)dan bir rivayeti şöyledir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) rüku’ ve secdelerde: “Allah’ım seni noksanlardan tenzih eder, sana hamdederiz, bizi bağışla” bunu çok tekrarlamaya başladı.Kuranda emredilenleri yapardı. (Buhârî, Ezan 139; Müslim, Salât 217)
Müslim’in değişik bir rivayetinde şöyle denilmektedir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) vefatından önce “Allah’ım seni noksanlardan tenzih ederiz, Allah’ım sana hamdederiz, bağışlamanı diler, tevbe ederim” duasını sık sık tekrar ederdi. (Müslim, Salât 218)
Hz. Aişe (Allah Ondan razı olsun) diyor ki: Ey Allah’ın Rasûlü görüyorum ki yeni bir takım kelimelerle Allah’a dua ediyorsun, bunlar nedir? dedim. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) de: “Ümmetim ve benim için bir işaret tesbit ve tayin edilmiştir. Onu gördüğüm zaman bu kelimeleri söylemem emredilmiştir. Bu da Nasr sûresidir” buyurdu.
Yine Müslim’in değişik bir rivayetinde şöyle geçer: Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Allah’ım sana hamd eder ve seni noksanlardan tenzih ederiz, bağışlanma diler, tevbe ederim” sözlerini sık sık söyler olmuştu. Hz. Aişe: Bu sözleri çok sık söylüyorsun deyince Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Rabbim ümmetim içinde bir alamet göreceğimi bildirdi. Onu gördüğümden bu yana Sübhanallahi ve bihamdihi estağfirullahe ve etûbü ileyh sözünü çok söyleim dedi., Ben o alameti Mekke’nin fethine işaret eden “Allah’ın yardımı ulaşıp fetih gerçekleşince ve insanların gurup gurup Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde Rabbini Hamd ile tesbih et ve O’ndan bağışlanma dile. Çünkü Allah tevbeleri çok kabul edendir.” Meâlindeki Nasr sûresinde gördüm buyurdu. (Müslim, Salât 220)
115- عَنْ أنس t قال :إن اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ تَابَعَ الْوَحْيَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ r قَبْلَ وَفَاتِهِ, حَتَّى تُوُفِّيَ أَكْثَرَ مَا كان الْوَحْيُ عَلَيْهِ .
115: Enes (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Allah vahyi Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in vefatından önceye kadar indirdi.. Öyle ki; vahyin çok geldiği bir anda Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) vefat etti. (Buhârî, Fedâil 1; Müslim, tefsir 2)
116- عَنْ جَابِرٍ t قال : قال النَّبِيُّ r : يُبْعَثُ كُلُّ عَبْدٍ عَلَى مَا مَاتَ عَلَيْهِ .
116: Câbir ibn Abdillah (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Her kul ölmeden önceki hali üzere diriltilir.” (Müslim, Cennet 83)

 

vera'

Well-known member
Cevap: RiYÂZUS-SÂLiHÎN; İMAM NEVEVİ-BÖLÜM 13

BÖLÜM: 13
HAYIR YOLLARININ ÇOK OLUŞU

قال الله تعالى : ] وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإن اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ [
“Siz her ne iyilik yaparsanız, mutlaka Allah onu çok iyi bilir.” (2 Bakara 215)
قال الله تعالى : ] وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ يعلمه الله ِ [
“Her ne iyilik yaparsanız, Allah onun farkındadır.” (2 Bakara 197)
قال الله تعالى : ] فَمَن يَعْمَلْ مِثْقال ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ [
“Artık kim zerre kadar iyilik yapmışsa, karşılığını görecek.” (99 Zilzâl 7)
قال الله تعالى : ] مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ[
“Her kim doğru dürüst iyi işler işlerse, kendi faydasınadır.” (45 Câsiye 15)
117- عَنْ أبي ذَرٍّ جُنْدَبِ بْنِ جُناَدَةَ t قال : قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ أَيُّ الأعْمَالِ أَفْضَلُ؟ قال : الإيمان بِاللَّهِ, وَالْجِهَادُ فِي سَبِيلِهِ. قُلْتُ : أَيُّ الرِّقَابِ أَفْضَلُ؟ قال : أنفَسُهَا عِنْدَ أَهْلِهَا وَأَكْثَرُهَا ثَمَنًا. قُلْتُ : فَإن لَمْ أَفْعَلْ؟ قال: تعِينُ صَانعًا أَوْ تَصْنَعُ لأَخْرَق.َ قُلْت:ُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَرَأَيْت َإن ضَعُفْتُ عَنْ بَعْضِ الْعَمَلِ؟ قال :تكُفُّ شَرَّكَ عَنِ النَّاسِ فَإنهَا صَدَقَةٌ مِنْكَ عَلَى نَفْسِكَ.
117: Ebû Zerr Cündüb ibn Cünâde (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Ey Allah’ın Rasûlü hangi amel daha üstündür? dedim. “Allah’a iman ve Allah yolunda cihaddır” buyurdu. Bu sefer ben: Hangi esir ve köleyi hürriyetine kavuşturmak daha faziletlidir? dedim. “Sahipleri yanında en kıymetli ve değeri yüksek olanı” buyurdu. Cihadı ve köle azadını yapamaz isem dedim. “İş bilene yardım edersin, iş bilmeyenin işini yaparsın” buyurdu. Ey Allah’ın Rasûlü bunların hiçbirini yapamaz isem dedim. “İnsanlara zarar vermekten sakınırsın bu da kendi şahsına verdiğin bir sadakadır” buyurdu. (Buhârî, Itk 2; Müslim, İman 136)
118- عَنْ أبي ذَرٍّ t أن رَسوُلَ اللهِ r قال : يُصْبِحُ عَلَى كُلِّ سُلاَمَىْ مِنْ أَحَدِكُمْ صَدَقَة ٌ, فَكُلُّ تَسْبِيحَةٍ صَدَقَةٌ , وَكُلُّ تَحْمِيدَةٍ صَدَقَةٌ , وَكُلُّ تَهْلِيلَةٍ صَدَقَةٌ, وَكُلُّ تَكْبِيرَةٍ صَدَقَةٌ , وَأمر بِالْمَعْرُوفِ صَدَقَةٌ, وَنَهْيٌ عَنِ الْمُنْكَرِ صَدَقَةٌ , وَيُجْزِئُ مِنْ ذَلِكَ رَكْعَتَان يَرْكَعُهُمَا مِنَ الضُّحَى .
118: Ebû Zerr (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Herbirinizin herbir eklemi için bir sadaka gerekir. Öyle ise her sübahnallah demek bir sadakadır. Her elhamdülillah demek bir sadakadır. Her lâ ilâhe illallah demek sadakadır, her Allahüekber demek sadakadır, iyiliği tavsiye etmek sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır, bir kimsenin kuşluk vakti kılacağı iki rekat kuşluk namazı da bunların yerine geçer.” (Müslim, Müsâfirîn 84)
119- عَنْ أبي ذَرٍّ t قال : قال النَّبِيُّ r : عُرِضَتْ عَلَيَّ أَعْمَالُ أُمَّتِي حَسَنُهَا وَسَيِّئُهَا, فَوَجَدْتُ فِي مَحَاسِنِ أَعْمَالِهَا الأذَى يُمَاطُ عَنِ الطَّرِيقِ, وَوَجَدْتُ فِي مَسَاوِي أَعْمَالِهَا النُّخَاعَةَ تَكُونُ فِي الْمَسْجِدِ لاَ تُدْفَنُ .
119: Ebû Zerr (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Ümmetimin iyi, kötü tüm amelleri bana arzolundu, iyi işlerinin içinde gelip geçenlere eziyet veren şeylerin yollardan kaldırılması da vardı. Sümük ve balgamla Mescitlerin kirletilmesi ve o haliyle bırakılması da çirkin ameller arasında idi.” (Müslim, Mesâcid 57)
120- عن أبي ذَر t أن نَاسًا قالوا: يا رَسُولَ اللَّهِ ذَهَبَ أَهْلُ الدُّثُورِ بِالأجُورِ, يُصَلُّونَ كَمَا نُصَلِّي, وَيَصُومُونَ كَمَا نَصُومُ, وَيَتَصَدَّقُونَ بِفُضُولِ أَمْوَالِهِمْ قال : أَوَ لَيْسَ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ مَا تَصَّدَّقُونَ بِه: أن بِكُلِّ تَسْبِيحَةٍ صَدَقَةً, وَكُلِّ تَكْبِيرَةٍ صَدَقَةً, وَكُلِّ تَحْمِيدَةٍ صَدَقَةً, وَكُلِّ تَهْلِيلَةٍ صَدَقَةً, وَأمر بِالْمَعْرُوفِ صَدَقَةٌ, وَنَهْيٌ عَن المُنْكَرٍ صَدَقَةٌ, وَفِي بُضْعِ أَحَدِكُمْ صَدَقَةٌ, قالوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ أَيَأتِي أَحَدُنَا شَهْوَتَه,ُ وَيَكُونُ لَهُ فِيهَا أجر؟! قال : أَرَأَيْتُمْ لَوْ وَضَعَهَا فِي حَرَامٍ أَكان عَلَيْهِ وِزْرٌ؟ فَكَذَلِكَ إذا وَضَعَهَا فِي الْحَلاَلِ كان لَهُ أجر .
120: Ebû Zerr (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre bazı insanlar: Ey Allah’ın Rasûlü zenginler tüm sevapları alıp götürüyorlar, çünkü onlarda bizler gibi namaz kılıyor, oruç tutuyor, ayrıca zenginliklerinden dolayı sadaka da veriyorlar dediler. Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem): “Allah sizlere sadaka verme ve bu yönde sevap kazanma imkanı vermedi mi sanıyorsunuz?
Her sübhanallah demek bir sadakadır,
her Allahüekber demek bir sadakadır,
her elhamdülillah demek bir sadakadır,
her lâ ilâhe illallah demek bir sadakadır, iyiliği emretmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Hatta her birinizin hanımıyla birlikte yatması sadakadır” buyurdu. Bunun üzerine sahâbîler: Ey Allah’ın Rasûlü hanımımızla şehvetimizi tatmin etmekle bize sevap mı var? dediler. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): “Kişi bu istek ve ihtiyacını haram yoldan giderseydi, günah olmayacak mıydı? Helal yoldan gidermesinde de elbette sevap vardır” buyurdular. (Müslim, Zekat 53)
121- عَنْ أبي ذَرٍّ t قال : قال لِيَ النَّبِيُّ r : لاَ تَحْقِرَنَّ مِنَ الْمَعْرُوفِ شَيْئًا وَلَو أن تَلْقَىأخاكَ بِوَجْهٍ طَلِيقٍ.
121: Ebû Zerr (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bana şöyle dedi: “Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa hiçbir iyiliği küçük görme!” (Müslim, Birr 144)
6/122- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t قال: قال رسولُ اللَّهِ r : كُلُّ سُلاَمَى مِنَ النَّاسِ عَلَيْهِ صَدَقَةٌ , كُلَّ يَوْمٍ تَطْلُعُ فِيهِ الشَّمْسُ تَعْدِلُ بَيْنَ الاثْنَيْن صَدَقَةٌ, وَتُعِينُ الرَّجُلَ فَي دَابَّتِهِ فَتَحْمِلُهُ عَلَيْهَا أَوْ تَرْفَعُ لَهُ عَلَيْهَا مَتَاعَهُ صَدَقَةٌ , وَالْكَلِمَةُ الطَّيِّبَةُ صَدَقَةٌ , وَبِكُلِّ خَطْوَةٍ تَمْشِيهَا إِلَى الصَّلاَةِ صَدَقَةٌ, وَتُمِيطُ الأذَى عَنِ الطَّرِيقِ صَدَقَةٌ .
وَفِي رِواَيَةٍ : عَنْ عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا قالت : قال رسولُ اللَّهِ r :إنهُ خُلِقَ كُلُّ إنسان مِنْ بَنِي آدَمَ عَلَى سِتِّينَ وَثَلاَثِ مِائَةِ مَفْصِلٍ, فَمَنْ كَبَّرَ اللَّهَ, وَحَمِدَ اللَّهَ, وَهَلَّلَ اللَّه,َ وَسَبَّحَ اللَّه,َ وَاسْتَغْفَرَ اللَّه,َ وَعَزَلَ حَجَرًا عَنْ طَرِيقِ النَّاسِ أَوْ شَوْكَةً أَوْ عَظْمًا عَنْ طَرِيقِ النَّاسِ, أَوْأمر بِمَعْرُوفٍ أَوْ نَهَى عَنْ مُنْكَرٍ, عَدَدَ السِّتِّينَ وَالثَّلاَثِمِائَةِ, فَإنهُ يَمْشِي يَوْمَئِذٍ وَقَدْ زَحْزَحَ نَفْسَهُ عَنِ النَّارِ .
122: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdular: “İnsanın her bir eklemi için güneşin her çıkış gününde bir sadaka gerekir. İki kişi arasında adâletle İki kişinin arasını bulmak bir sadakadır. Bir kimsenin bineğine binmesine yardımcı olmak veya yükünün binitine yüklenmesine yardımcı olmak da bir sadakadır. Güzel söz söylemek de bir sadakadır. Namaza giderken attığın her adım da bir sadakadır. Gelip geçenleri rahatsız eden şeyleri yoldan alıp atmakta bir sadakadır.” (Buhari, Sulh 11, Müslim, Zekat 56)
Hz, Aişe (Allah Ondan razı olsun)’nın değişik bir rivayetinde şöyle denmiştir: “Her insan üçyüzaltmış eklem üzere yaratılmıştır. Şu halde bir kimse: Allahüekber derse elhamdülillah derse lâ ilâhe illallah derse sübhanallah derse, Allah’tan bağışlanma dilerse, insanların yollarından eziyet veren taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırırsa, iyi olan şeyleri emreder, kötülüklerden sakındırırsa, bunların hepsi de üçyüzaltmışı bulursa o gün cehennem ateşinden uzaklaşmış olarak akşamı eder.” (Müslim, Zekat 54)
123- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t عَنِ النَّبِيِّ r قال : مَنْ غَدَا إِلَى الْمَسْجِدِ أَوْ رَاحَ, أَعَدَّ اللَّهُ لَهُ فِي الْجَنَّةِ نُزُلاً كُلَّمَا غَدَا أَوْ رَاحَ .
123: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Her kimse namaz için camiye gidip gelirse Allah onun her geliş ve gidişinde onun için cennette bir sofra hazırlar.” (Buhârî, Ezan 37; Müslim, Mesâcid 285)
124- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t قال : قال رسولُ اللهِ r : يَا نِسَاءَ الْمُسْلِمَاتِ لاَ تَحْقِرَنَّ جَارَةٌ لِجَارَتِهَا وَلَوْ فِرْسِنَ شَاةٍ.
124: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Ey müslüman hanımlar hiçbir komşu kadın komşusunun verdiği koyun paçası bile olsa yaptığı iyiliği almamazlık yapmasın ve küçümsemesin.” (Buhârî, Hîbe 1; Müslim, Zekat 90)
125- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t عَنِ النَّبِيِّ r قال : الإيمان بِضْعٌ وَسَبْعُونَ, أَوْ بِضْعٌ وَسِتُّونَ شُعْبَةً فَأَفْضَلُهَا قَوْلُ لاَ إِلَهَ إلا اللَّهُ, وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ ألاذَى عَنِ الطَّرِيقِ, وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ الإيمان .
125: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den aktarıldığına göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “İman yetmiş yahut altmış bu kadar şubedir. En yükseği لاَ إِلَهَ إلا اللهُ = Allah’tan başka ibadet edilecek sözü dinlenecek gerçek ilah yoktur sözüdür. En aşağısı ise eziyet verecek şeyleri yollardan kaldırmaktır, utanmak da imanın bir parçasıdır.” (Buhârî, İman 3; Müslim, İman 58)
126- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t أن رَسوُلَ اللهِ r قال : بَيْنَماَ رَجُلٌ يَمْشِي بِطَرِيقٍ اِشْتَدَّ عَلَيْهِ الْعَطَشُ, فَوَجَدَ بِئْرًا فَنَزَلَ فِيهَا فَشَرِبَ, ثُمَّ خَرَجَ فَإذا كَلْبٌ يَلْهَثُ يَأْكُلُ الثَّرَى مِنَ الْعَطَشِ, فَقال : الرَّجُلُ لَقَدْ بَلَغَ هَذَا الْكَلْبَ مِنَ الْعَطَشِ مِثْلُ الَّذِي كان قَدْ بَلَغَ مِنِّي, فَنَزَلَ الْبِئْرَ فَمَلأَ خُفَّهُ مَاءً ثَمَّ أَمْسَكَهُ بِفِيهِ, حَتَّي رَقِيَ فَسَقَى الْكَلْبَ فَشَكَرَ اللَّهُ لَهُ, فَغَفَرَ لَهُ, قالوا: يَا رَسُولَ اللَّه وَإن لَنَا فِي الْبَهَائِمِ أجرا فَقال : فِي كُلِّ كَبِدٍ رَطْبَةٍ أجر .
وَفِي رِوايَةٍ : بَيْنَمَا كَلْبٌ يُطِيفُ بِرَكِيَّةٍ قَدْ كَادَ يَقْتُلُهُ الْعَطَشُ إِذْ رَأَتْهُ بَغِيٌّ مِنْ بَغَايَا بَنِي إِسْرَائِيلَ, فَنَزَعَتْ مُوقَهَا فَاسْتَقَتْ لَهُ بِهِ, فَسَقَتْهُ فَغُفِرَ لَهَا بِهِ .
126: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Vaktiyle bir adam yolda giderken çok susadı, nihayet bir kuyu bulup oraya indi, su içip çıktı, bir de ne görsün bir köpek dilini çıkarmış soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalıyordu. Adama kendi kendine bu köpek te tıpkı benim gibi susamış dedi ve hemen kuyuya indi, mestini su ile doldurdu ve mesti ağzına alarak kuyudan çıktı, köpeği suladı. Bundan dolayı Allah o kimseye teşekkür etti (razı oldu) ve onu bağışladı.” Sahabîler: Ey Allah’ın Rasûlü bizim için hayvanlardan dolayı sevap var mıdır? dediler. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de: “ (Evet! kendisinde hayat eseri olan canlının) her yaş ciğer (i sulayan için) de mükafaat vardır, buyurdular.
Bir başka rivayette: “Allah ona teşekkür etti (ondan memnun oldu) ve onu bağışlayıp cennetine koydu” denilmektedir.
Bir diğer rivayette ise şöyle buyurulmaktadır: “Susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek bir kuyunun etrafında dolaşıp duruyordu. İsrailoğullarından ahlaksız bir kadın onu gördü hemen çizmesini çıkardı, köpek için kuyudan su çekerek onu suladı, bu sebeble o kadın bağışlandı.” (Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Selam 155)
127- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t عَنِ النَّبِيِّ r قال : لَقَدْ رَأَيْتُ رَجُلاً يَتَقَلَّبُ فِي الْجَنَّةِ فِي شَجَرَةٍ قَطَعَهَا مِنْ ظَهْرِ الطَّرِيقِ كانت تُؤْذِي الْمُسْلِمِينَ . وَفِي رِوايَةٍ : مَرَّ رَجُلٌ بِغُصْنِ شَجَرَةٍ عَلَى ظَهْرِ طَرِيقٍ فَقال : وَاللَّهِ لأنحِّيَنَّ هَذَا عَنِ الْمُسْلِمِينَ لاَ يُؤْذِيهِمْ, فَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ . وَفِي رِوايَةٍ : بَيْنَمَا رَجُلٌ يَمْشِي بِطَرِيقٍ وَجَدَ غُصْنَ شَوْكٍ عَلَى الطَّرِيقِ, فَأَخَّرَهُ فَشَكَرَ اللَّهُ لَهُ, فَغَفَرَ لَهُ .
127: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Müslümanları rahatsız eden yol üzerindeki bir ağacı kesen bir kişiyi cennet nimetleri içinde yüzer gördüm.” (Müslim, Birr 129) Başka bir rivayette ise şöyle buyurulur: “Adamın biri yol üzerinde bir ağaç dalı gördü ve Allah’a yemin ederim ki; bunu müslümanları rahatsız etmemesi için buradan kaldıracağım dedi ve o ağacı kaldırdı, bu yüzden cennetlik oldu.” (Müslim, Birr 128) Başka bir rivayette de şöyle denilir: “Bir adam yolda yürürken yol üzerinde bir diken dalı buldu ve insanlara eziyet vermesin diye onu yoldan uzaklaştırdı. Bu yüzden Allah ona teşekkür etti (ondan memnun oldu) ve onu bağışladı.” (Buhârî, Ezan 32; Müslim, Birr 127)
128- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t قال : قال رسولُ اللَّهِ r مَنْ تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ الْوُضُوءَ, ثُمَّ أَتَى الْجُمُعَة, فَاسْتَمَعَ وَأنصَتَ, غُفِرَ لَهُ مَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجُمُعَةِ وَزِيَادَةُ ثَلاَثَةِ أَيَّامٍ وَمَنْ مَسَّ الْحَصَى فَقَدْ لَغَا .
128: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den bildirildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Bir kimse güzelce abdest alır, cum’aya gelir, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse; iki cum’a arası ve üç gün de fazlasıyla günahları bağışlanır. Her kim de cum’a hutbesi esnasında çakıl taşları (tesbih, anahtarlık) gibi şeylerle meşgul olursa boş işle uğraşmış ve cum’anın sevabını boşa götürmüş olur.” (Müslim, Cum’a 27) .
129- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t أن رَسُولَ اللَّهِ r قال : إذا تَوَضَّأَ الْعَبْدُ الْمُسْلِمُ, أَوِ الْمُؤْمِنُ فَغَسَلَ وَجْهَهُ خَرَجَ مِنْ وَجْهِهِ كُلُّ خَطِيئَةٍ نَظَرَ إِلَيْهَا بِعَيْنَيْهِ مَعَ الْمَاءِ, أَوْ مَعَ آخِرِ قَطْرِ الْمَاءِ, فَإذا غَسَلَ يَدَيْهِ خَرَجَ مِنْ يَدَيْهِ كُلُّ خَطِيئَةٍ كان بَطَشَتْهَا يَدَاهُ مَعَ الْمَاءِ, أَوْ مَعَ آخِرِ قَطْرِ الْمَاءِ, فَإذا غَسَلَ رِجْلَيْهِ خَرَجَتْ كُلُّ خَطِيئَةٍ مَشَتْهَا رِجْلاَهُ مَعَ الْمَاء,ِ أَوْ مَعَ آخِرِ قَطْرِ الْمَاءِ حَتَّى يَخْرُجَ نَقِيًّا مِنَ الذُّنُوبِ .
129: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den aktarıldığına göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Bir müslüman veya mü’min kul abdest alırken yüzünü yıkadığı sırada gözleriyle işlediği günahlar abdest suyu veya suyunun son damlasıyla dökülür gider, ellerini yıkadığında elleriyle işlediği günahlar abdest suyu veya suyunun son damlasıyla dökülür, öyle ki; kişi eliyle işlediği tüm günahlarından arınır ve tertemiz olur, ayaklarını yıkadığı esnada da ayaklarıyla işlediği günahları abdest suyu veya suyunun son damlasıyla çıkar gider böylece müslüman günahlarından tamamıyle temizlenmiş olur.” (Müslim, tahâra 32)
130- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t عَنْ رَسُولِ اللَّهِ r قال : الصَّلَوَاتُ الْخَمْسُ, وَالْجُمُعَةُ إِلَى الْجُمُعَةِ, وَرمضان إِلَى رمضان مُكَفِّرَاتٌ لِمَا بَيْنَهُنَّ إذا اجْتُنِبَتِ الْكَبَائِرُ .
130: Ebû Hureyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde günlük beş vakit namaz, iki cum’a ve iki ramazan aralarında işlenecek küçük günahlara keffarettir.” (Müslim, tahâra 16)
131- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t قال : قال رسولُ اللَّهِ r ألا أَدُلُّكُمْ عَلَى مَا يَمْحُو اللَّهُ بِهِ الْخَطَايَا وَيَرْفَعُ بِهِ الدَّرَجَاتِ. قالوا: بَلَى يَا رَسُولَ اللَّهِ قال : إِسْبَاغُ الْوُضُوءِ عَلَى الْمَكَارِهِ وَكَثْرَةُ الْخُطَا إِلَى الْمَسَاجِدِ, وَانتظَارُ الصَّلاَةِ, بَعْدَ الصَّلاَةِ فَذَلِكُمُ الرِّبَاطُ .
131: Ebu Hüreyre (Allah Ondan razı olsun)’den bildirildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın günahları ve dereceleri yükseltmesine sebep olacak iyilik ve hayırları size açıklayayım mı? Diye sordu. Sahabiler ise evet açıkla dediler. Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Güç ve zor zamanlarda(aşırı soğuk veya sıcak havalarda soğuk veya sıcak suyla)bile olsa abdesti tam ve mükemmel almak, mescidlere gidişte adımları çoğaltmak, namazdan sonra ikinci bir namazı beklemek. işte bağlanmanız gereken, rağbet etmeniz gereken şeyler bunlardır ,” (Müslim, taharet 41)
132- عَنْ أبي مُوسَى الأشعري t قال : قال رَسُولَ اللَّهِ r : مَنْ صَلَّى الْبَرْدَيْنِ دَخَلَ الْجَنَّةَ .
132: Ebu Musa el-Eş’ari (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Kim ki iki serinlik zamana rastlayan sabah ve ikindi namazlarını kılarsa cennete girer.” (Buhari Mevakit-us Salat 26, Müslim, Mesacid 215)
133- عَنْ أبي مُوسَى الأشعري t قال : قال رسولُ اللَّهِ r :إذا مَرِضَ الْعَبْدُ أَوْ سَافَرَ كُتِبَ لَهُ مِثْلُ مَا كان يَعْمَلُ مُقِيمًا صَحِيحًا .
133: Yine Ebu Musa el-Eş’ari (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Bir kimse hastalanır veya yola çıkarsa evinde olduğu ve sıhhatli olduğu zamanlarında yapmakta olduğu nafile ibadetlerinin sevabı gibi kendisine sevap yazılır.” (Buhari Cihad 134)
134- عَنْ جَابِرٍ t قال : قال رسولُ اللَّهِ r : كُلُّ مَعْرُوفٍ صَدَقَةٌ .
134: Cabir ibn-i Abdullah (Allah Ondan razı olsun)’den rivayete göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Dine dayalı her güzel iş sadaka sevabı kazandırır.” (Buhari Edeb 33)
135- عَنْ جَابِرٍ t قال : قال رسولُ اللَّهِ r : مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَغْرِسُ غَرْسًا إلا كان مَا أُكِلَ مِنْهُ لَهُ صَدَقَةً, وَمَا سُرِقَ مِنْهُ لَهُ صَدَقَةً, وَلاَ يَرْزَؤُهُ أَحَدٌ إلا كان لَهُ صَدَقَةً . وَفِي رِوايَةٍ : فَلاَ يَغْرِسُ الْمُسْلِمُ غَرْسًا, فَيَأْكُلَ مِنْهُ إنسان وَلاَ دَابَّةٌ وَلاَ طَيْرٌ إلا كان لَهُ صَدَقَةً إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ . وَفِي رِوايَةٍ: لاَ يَغْرِسُ مُسْلِمٌ غَرْسًا, وَلاَ يَزْرَعُ زَرْعًا, فَيَأْكُلَ مِنْهُ إنسان وَلاَ دَابَّةٌ وَلاَ شَيْءٌ إلا كانت لَهُ صَدَقَةٌ .
135: Cabir ibn-i Abdullah (Allah Ondan razı olsun)’den rivayete göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Herhangi bir müslümanın diktiği ağaçtan yenen çalınan ve eksiltilen her şey o ağacı diken için sadakadır.” (Müslim Müsakat 7)
* Müslim’in diğer bir rivayeti şöyledir: “Müslüman bir kişi bir ağaç diker de ondan insan, hayvan veya kuş yerse bu yenen şey kıyamete kadar o kimseye sadakadır.” (Müslim Müsakat 10)
* Yine Müslim’in bir rivayeti şöyledir: “Bir Müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insanın hayvanın ve kuşların yedikleri şeyler o müslüman için sadaka olur.” (Müslim Müsakat 9)
136- عَنْ جَابِرٍ t قال : اَرَادَ بَنُو سَلِمَةَ أن يَنْتَقِلُوا قُرْبَ الْمَسْجِدِ، فَبَلَغَ ذلِكَ رَسُولَ اللهِ r فَقال لَهُمْ: " إنهُ قَدْ بَلَغَنِى إنكُمْ تُرِيدُون َأن تَنْتَقِلُوا قُرْبَ الْمَسْجِدِ ؟" فَقالوا: نَعَمْ يَا رَسُولَ اللهِ، قَدْ اَرَدْنَا ذلِكَ. فَقال : "بَنِى سَلَمَةَ ديَارَكُمْ تُكْتبْ آثَارُكُمْ، دِيَارَكُمْ تُكْتَبْ آثَارُكُمْ " رَوَاهُ مُسْلِمٌ. وَفِى رِوَايَةٍ : "إن بِكُلِّ خُطْوَةٍ دَرَجَةً.
136: Cabir ibn-i Abdullah (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Selime oğulları Mescidi Nebevi’nin yakınına taşınmak istediler. Durum Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e ulaşınca:
-Camiye yakın bir yere taşınmak istiyormuşsunuz öylemi? Diye sordu.
-Evet ey Allah’ın Rasulu! Buna niyet ettik, dediler. Bunun üzerine peygamber (sallallahu aleyhi vesellem): “Ey Selime oğulları! Yerinizde kalın ki adımlarınızın fazlalığından sevap yazılsın. Yerinizde kalın ki adımlarınızın fazlalığından fazla sevap yazılsın.” (Müslim Mesacid 280)
* Müslim’in değişik rivayetinde : “Her adım karşılığında size bir derece vardır.” Buyurulmuştur. (Müslim Mesacid 279)
137- عَنْ أبي بْنِ كَعْبٍ t قال : كان رَجُلٌ لاَ أَعْلَمُ رَجُلاً أَبْعَدَ مِنَ الْمَسْجِدِ مِنْهُ, لاَ تُخْطِئُهُ صَلاَةٌ فَقِيلَ لَه,ُ أَوْ قُلْتُ لَه:ُ لَوِ اشْتَرَيْتَ حِمَارًا تَرْكَبُهُ فِي الظَّلْمَاء؟ِ وَفِي الرَّمْضَاءِ ؟ قال : مَا يَسُرُّنيِ أن مَنْزِلِي إِلَى جَنْبِ الْمَسْجِدِ, إني أُرِيدُ أن يُكْتَبَ لِي مَمْشَايَ إِلَى الْمَسْجِدِ وَرُجُوعِي إذا رَجَعْتُ إِلَى أَهْلِي فَقال رَسُولُ اللَّهِ r : قَدْ جَمَعَ اللَّهُ لَكَ ذَلِكَ كُلَّهُ. رَوَاهُ مُسْلِمٌ. وَفِى رِوَايَةٍ "إن لَكَ مَا احْتَسَبْتَ"
137: Ebu’l Munzir Ubey İbn-i Ka’b (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Bir adam vardı ki, Evi camiye ondan daha uzak bir kimseyi bilmiyorum. Bu kimse cemaati hiç bırakmazdı. Kendisine denildi ki veya ben kendisine söyledim : Bir merkep satın alsan da karanlık ve aşırı sıcakta binsen olmaz mı? O’da şöyle cevap verdi: Evimin mescidin yanında olmasını arzu etmem. Çünkü ben mescide gidişimde ve aileme geri gelişlerimde adımlarıma sevabın yazılmasını istiyorum. Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’de o kimseye: “Bunların hepsinin sevabını Allah, senin için derleyip topladı.” Buyurdular. Başka bir rivayette : Camiye gidişindeki her fazla adımlarında sevap vardır. (Müslim Mesacid 278)
138- عن عَبْدَاللَّهِ بْنَ عَمْرٍو رَضِي اللهُ عَنْهمَا قال : قال رسولُ اللَّهِ r :أَرْبَعُونَ خَصْلَةً أَعْلاَهُنَّ مَنِيحَةُ الْعَنْزِ مَا مِنْ عَامِلٍ يَعْمَلُ بِخَصْلَةٍ مِنْهَا رَجَاءَ ثَوَابِهَا وَتَصْدِيقَ مَوْعُودِهَا إلا أَدْخَلَهُ اللَّهُ بِهَا الْجَنَّةَ
138: Ebu Muhammed Abdullah İbn-i Amr İbn-il Âs (Allah Onlardan razı olsun)’dan rivayete göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Kırk çeşit sevap kazandıracak amel vardır ki bunların en üstünü birisine sağıp ve sütünü içmesi için ödünç olarak bir keçi vermektir. Kim de sevabını umarak ve va’dedilen sevapların gerçekleşeceğine inanarak bu kırk hasletten birini işlerse Allah, onu cennete koyar.” (Buhari Hibe 35)
139- عَنْ عَدِيِّ بْنِ حَاتِمٍ t قال : سَمِعْتُ النَّبِىَّ r يَقُولُ: " اتَّقُوا النَّارَ وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ " مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ. قال رسولُ الله r :مَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ إلا سَيُكَلِّمُهُ اللَّهُ لَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَهُ تُرْجُمَان, فَيَنْظُرُ أَيْمَنَ مِنْهُ فَلاَ يَرَى إلا مَا قَدَّمَ, وَيَنْظُرُ أَشْأَمَ مِنْهُ فَلاَ يَرَى إلا مَا قَدَّمَ, وَيَنْظُرُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَلاَ يَرَى إلا النَّارَ تِلْقَاءَ وَجْهِهِ, فَاتَّقُوا النَّارَ وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ ، فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَبِكَلِمَةٍ طَيِّبَةٍ.
139: Adiy İbn-i Hatim (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyururken dinledim demiştir: “Yarım hurmayla da (sadaka vermek) olsa cehennemden korunmaya çalışın.” (Buhari Edeb 34, Müslim Zekat 66)
Yine Buhari ve Müslim’in diğer bir rivayetinde şöyle buyurulmuştur: “Rabbiniz aranızda tercüman olmaksızın hepinizle konuşacaktır. Öyle ki kişi sağına bakacak dünyadayken ahirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecek, soluna bakacak yine aynı şeyleri görecektir. Önüne bakacak karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O halde artık bir hurmanın yarısı ile de olsa (sadaka verip) kendinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan tatlı sözle de olsa kendisini ateşten korusun.” (Buhari Zekat 10, Müslim Zekat 97)
140- عَنْ أنس بْنِ مَالِكٍ قال : قال رسولُ اللَّهِ r : إن اللَّهَ لَيَرضي عَنِ الْعَبْد ِأن يَأْكُلَ الأكْلَةَ فَيَحْمَدَهُ عَلَيْهَا, أَوْ يَشْرَبَ الشَّرْبَةَ فَيَحْمَدَهُ عَلَيْهَا .
140: Enes ibn-i Malik (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Allah kulunun bir şey yiyip içmesinden dolayı kendisine hamdetmesinden hoşnud olur.” (Müslim, Zikir 89)
141- عَنْ اَبِى مُوسَى t عَنِ النَّبِيِّ r قال : عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ صَدَقَةٌ. قال : اَرَاَيْت إن لَمْ يَجِدْ قال : يَعْمَلُ بِيَدِيهِ فَيَنْفَعُ نَفْسَهُ وَيَتَصَدَّقُ. قال : اَرَاَيْتَ إن لَمْ يَسْتَطِعْ؟ قال : يُعِينُ ذَا الْحَاجَةِ الْمَلْهُوفَ. قال : اَرَاَيْتَ إن لَمْ يَسْتَطِعْ؟ قال : يَأمر بِالْمَعْرُوفِ اَوِ الْخَيْر.ِ قال : اَرَاَيْت إن لَمْ يَفْعَلْ؟ يُمْسِكْ عَنِ الشَّرِّ فَإنهَا صَدَقَةٌ .
141: Ebu Musa el-Eş’ari (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) : “Her müslümanın sadaka vermesi gerekir.” Buyurdu.
-Sadaka verecek bir şey bulamazsa? dediler.
-Eliyle çalışır, kazanır, hem kendisine faydalı olur hem de sadaka verir.” buyurdu.
-Buna gücü yetmez veya iş bulamaz ise, denildi.
-Sıkıntıya düşmüş ihtiyaç sahibine yardım eder, buyurdu.
-Bu da elinden gelmezse dediler.
-İyiliği ve hayırlı işler yapmayı emreder.
-Bu da elinden gelmezse dediler.
-Kötülük yapmaktan uzak durur, bu da onun için sadakadır, buyurdu. (Buhari Zekat 30, Müslim Zekat 55)
 

vera'

Well-known member
Cevap: RiYÂZUS-SÂLiHÎN; İMAM NEVEVİ-BÖLÜM 14

BÖLÜM: 14
İBADET VE ALLAH’IN EMİRLERİNDE ÖLÇÜLÜ OLMAK


قال الله تعالى : ] طه مَا أنزلنَا عَلَيْكَ القرآن لِتَشْقَى [
“Ta Ha Ey Muhammed! Biz sana bu Kur’anı üzüntü ve sıkıntı çekmen için indirmedik.” (20 taha 1-2)
قال الله تعالى : ] يُرِيدُ اللهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْر [
“.... Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez.” (2 Bakara 185)
142- عَنْ عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا أن النبي r دَخَلَ عَلَيْهَا وَعِنْدَهَا امرأَةٌ قال : مَنْ هَذِهِ؟ قالت : فُلانةُ تَذْكُرُ مِنْ صَلاَتِهَا. قال : مَهْ عَلَيْكُمْ بِمَا تُطِيقُون,, فَوَاللَّهِ لاَ يَمَلُّ اللَّهُ حَتَّى تَمَلُّوا. وَكان أحب الدِّينِ إِلَيْهِ مَادَاومَ صَاحبهُ عَلَيْهِ.
142: Aişe (Allah Ondan razı olsun)’nın bildirdiğine göre, bir kadınla beraber otururken yanlarına peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) girdi ve: “Bu kadın kimdir?”, diye sordu. Aişe validemiz: Bu filan kadındır deyip onun kıldığı namazları uzun uzadıya anlatmaya başladı. Bunun üzerine peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz: “Bütün bunları sayıp dökmeyi bırak, gücünüz yettiği kadarıyle ibadet etmeniz size yeter. Vallahi siz amellerden usanmadıkça Allah’ta size sevap vermekten usanmaz.” buyurdu. Aişe (Allah Ondan razı olsun) devamla Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanında “En sevimli ibadet az da olsa devamlı yapılanı idi.” dedi.(Buhari İman 32, Müslim Müsafirin 215)
143- عَنْ أنس بْنَ مَالِكٍ t قال : جَاءَ ثَلاَثَةُ رَهْطٍ إِلَى بُيُوتِ أَزْوَاجِ النَّبِيِّ r يَسْأَلُونَ عَنْ عِبَادَةِ النَّبِيِّ r فَلَمَّا أُخْبِرُوا كأنهُمْ تَقالوهَا فَقالوا: أَيْنَ نَحْنُ مِنَ النَّبِيِّ r قَدْ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ وَمَا تَأَخَّرَ. قال أَحَدُهُمْ: أَمَّا أنا فَإني أُصَلِّي اللَّيْلَ أَبَدًا, وَقال آخَرُ : وَأنا أَصُومُ الدَّهْرَ وَلاَ أُفْطِر.ُ وَقال آخَرُ : وَأنا أَعْتَزِلُ النِّسَاءَ فَلاَ أَتَزَوَّجُ أَبَدًا. فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ r إِلَيْهِمْ فَقال : أنتمُ الَّذِينَ قُلْتُمْ كَذَا وَكَذَا؟ أَمَا وَاللَّهِ إني لاََخْشَاكُمْ لِلَّهِ وَأَتْقَاكُمْ لَهُ لَكِنِّي أَصُومُ, وَأُفْطِرُ, وَأُصَلِّي وَأَرْقُدُ, وَأَتَزَوَّجُ النِّسَاء,َ فَمَنْ رَغِبَ عَنْ سُنَّتِي فَلَيْسَ مِنِّي .
143: Enes İbn-i Malik (Allah Ondan razı olsun), şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in ibadetlerini öğrenmek üzere üç kişilik bir grup peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) hanımlarının evlerine geldiler. Kendilerine Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in ibadeti bildirilince onlar bunu azımsadılar ve peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanında biz neyiz ki onun geçmiş ve gelecekteki günahları bile bağışlanmıştır, dediler. İçlerinden biri yaşadığım müddet geceleri namaz kılacağım, dedi. Bir diğeri de hayatım boyunca oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim dedi. Üçüncüsü de sağ olduğum müddet kadınlardan uzak kalıp evlenmeyeceğim diye söz verdi.Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem), onların yanına geldi ve şöyle söyledi: “Şöyle şöyle diyenler sizler misiniz. Dikkat edin Allah’a yemin olsun ki sizin Allah’tan en fazla korkanınız ve ona en saygılı olanınızım. Fakat ben bazan oruç tutar bazan tutmam, gece namaz da kılıyor uyuyorum da, kadınlarla da evleniyorum. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse o kimse benden değildir.” (Buhari, Nikah 1, Müslim, Nikah 5)
144- عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ t أن النَّبِىَّ r قال : " هَلَكَ الْمُتَنَطِّعُونَ." قالهَا ثَلاَثًا.
144: Abdullah İbn-i Mes’ud (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Her türlü işlerinde ve sözlerinde ileri gidip haddi aşanlar helak oldular.” Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) bu sözü üç sefer tekrarladı. (Müslim, ilim 7)
145- عَنْ أبي هُرَيْرَةَ t أن النبي r قال : إن الدِّينَ يُسْرٌ وَلَنْ يُشَادَّ الدِّينَ إلا غَلَبَهُ فَسَدِّدُوا وَقَارِبُوا وَأَبْشِرُوا وَاسْتَعِينُوا بِالْغَدْوَةِ وَالرَّوْحَةِ وَشَيْءٍ مِنَ الدُّلْجَةِ.
وفي رواية له: سَدِّدُوا وَقَارِبُوا واغدوا وروحوا, وَشَيْءٍ مِنَ الدُّلْجَةِ, القصد القصد تبلغوا.
145: Ebu Hüreyre (Allah Ondan razı olsun)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “İslam dini kolaylık dinidir. Hiçbir kimse yoktur ki (bu) din hususunda (amellerim eksiksiz olsun diye) kendini zorlasıın da din, ona yenik düşmesin (ve ezilip büsbütün amelden kesilmesin).hal büyle olunca orta yolu seçiniz. En iyisini yapamasanız bile ona yaklaşmaya çalışınız. Eğer böyle yaparsanız müjdeler size... Günün evvelinde ve sonunda bir de gecenin sonuna değin gönlünüzün huzur dolu anlarında Allah’a ibadet ederek bu vakitlerden faydalanınız.” (Buhari, İman 29)
Buharinin başka bir rivayeti şöyledir: “Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah’a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin öğle ile akşam arası bir parça da geceden faydalanarak ibadet ve taatınızı artırarak maksada erişesiniz.” (Buhari, Rikak 18)
146- عَنْ أنس بْنِ مَالِكٍ t قال : دَخَلَ النَّبِيُّ r الْمَسْجِدَ فَرَأَى حَبْلاً مَمْدُودًا بَيْنَ سَارِيَتَيْنِ فَقال : مَا هَذَا الْحَبْلُ قالوا: لِزَيْنَبَ تُصَلِّي فِيهِ فَإذا فَتَرَتْ تَعَلَّقَتْ بِهِ فَقال: حُلُّوهُ لِيُصَلِّ أَحَدُكُمْ نَشَاطَهُ فَإذا فَتَرَ فَلْيَرْقُدْ
146: Enes (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) mescide girmişti. İki direk arasında gerilmiş bir ip gördü.
-Bu ip nedir? diye sordu. Sahabiler:
-Bu ip Zeyneb binti Cahş’a aittir. Namaz kılarken ayakta durmaktan yorulunca ona dayanıyor dediler. Bunun üzerine peygamberimiz:
-Onu hemen çözünüz. Sizden biri istekli ve zinde olduğu haldeyken namazını (ayakta)kılsın, yorgunluk ve gevşeklik hissettiğinde ise yatıp uyusun.” buyurdu.(Buhari teheccüd 18, Müslim Müsafirin 219)
147- عَنْ عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا أن رَسُولَ اللَّهِ r قال : إذا نَعَسَ أَحَدُكُمْ وَهُوَ يُصَلِّي, فَلْيَرْقُدْ حَتَّى يَذْهَبَ عَنْهُ النَّوْمُ, فَإنهُ إذا صَلَّى وَهُوَ نَاعِسٌ لاَ يَدْرِي لَعَلَّهُ يَسْتَغْفِرُ فَيَسُبُّ نَفْسَهُ.
147: Aişe (Allah Ondan razı olsun)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Sizden birinize namaz kılarken uyku hali bastırırsa uykusu geçinceye kadar yatsın. Çünkü uykulu vaziyette namaz kılan kimse belki de bilmeyerek istiğfar edip Allah’tan bağışlanma dileyeceğim derken kendisine sövebilir, beddua edebilir.” (Buhari, Vudu 53, Müslim, Müsafir 222)
148- عَنْ اَبِى عَبْدِ اللهِ جَابِرِ بْنِ سَمُرَةَ t قال : كُنْتُ أُصَلِّي مَعَ النَّبِيِّ r فَكانت صَلاَتُهُ قَصْدًا وَخُطْبَتُهُ قَصْدًا.
148: Ebu Abdullah Cabir İbn-i Semurete (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir. ”tüm namazlarımı peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraber kılardım. Onun namazı da hutbesi de ne uzun ne de kısa olmayıp orta olurdu.” (Müslim Cuma 41)
149- عَنْ أبي جُحَيْفَةَ وَهْبِ بْنِ عَبْدِ اللهِ t قال : آخَى النَّبِيُّ r بَيْنَ سَلْمَان وَأبي الدَّرْدَاءِ فَزَارَ سَلْمَان أَبَا الدَّرْدَاءِ فَرَأَى أُمَّ الدَّرْدَاءِ مُتَبَذِّلَةً فَقال لَهَا: مَا شَأنكِ؟ قالت: أَخُوكَ أَبُو الدَّرْدَاءِ لَيْسَ لَهُ حَاجَةٌ فِي الدُّنْيَا, فَجَاءَ أَبُو الدَّرْدَاءِ فَصَنَعَ لَهُ طَعَامًا فَقال لَهُ: كُلْ فَإني صَائِمٌ قال : مَا أنا بِآكِلٍ حَتَّى تَأْكُل,َ فَأَكَلَ فَلَمَّا كان اللَّيْلُ ذَهَبَ أَبُو الدَّرْدَاءِ يَقُومُ فَقال : نَمْ فَنَامَ ثُمَّ ذَهَبَ يَقُومُ فَقال : نَمْ فَلَمَّا كان آخِرُ اللَّيْلِ قال : سَلْمَان قُمِ الآن فَصَلَّيَا فَقال لَهُ سَلْمَان إن لِرَبِّكَ عَلَيْكَ حَقًّا, وَلِنَفْسِكَ عَلَيْكَ حَقًّا, وَلاَِهْلِكَ عَلَيْكَ حَقًّا, فَأَعْطِ كُلَّ ذِي حَقٍّ حَقَّهُ, فَأَتَى النَّبِيَّ r فَذَكَرَ ذَلِكَ لَه,ُ فَقال النَّبِيُّ r: صَدَقَ سَلْمَان.
149: Ebu Cuheyfe Vehb İbn-i Abdullah (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Selman ile Ebu’d-Derda’yı kardeş yapmıştı. Bu sebeble bir gün ziyaret ettiğinde hanımını eski elbiseler içerisinde gördü ve ona bu halin nedir? diye sorunca kadın:
-Kardeşin Ebu’d-Derda dünya malına ve zevklerine önem vermez, dedi. Sonra Ebu’d-Derda gidip Selman için yemek hazırladı ve buyurun yiyin ben oruçluyum, dedi. Selman da:
-Sen yemedikçe ben de yemem deyince Ebu’d-Derda’da oturup yemek yedi. Gece olunca Ebu’d-Derda ibadet için hazırlandı. Selman ona uyu dedi. Ebu’d-Derda’da uyudu, bir müddet geçtikten sonra yine kalkacak oldu. Selman ona yine uyu dedi. Gecenin sonu olunca Selman, Ebu’d-Derda’ya:
-İşte şimdi kalk, dedi ve her ikisi de birden kalkıp namaz kıldılar ve Selman Ebu’d-Derda’ya şöyle dedi:
-Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır, nefsinin hakkı vardır, ailenin hakkı vardır, hak sahiplerinin hepsinin hakkı var. sonra Ebu’d-Derda peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e gelip olup bitenleri anlattı. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’de :
-Selman doğru söylemiş, buyurdu. (Buhari, Savm 51)
150- عَنْ اَبِى مُحَمَّدٍ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ رضي اللهُ عَنْهُمَا قال : أُخْبِرَ النَّبِىُّ r أنى اَقُولُ : والله َلاَصُومَنَّ النَّهَارَ وَلأََقُومَنَّ اللَّيْلَ مَا عِشْتُ فَقال رَسُولُ اللَّهِ r: أنت الَّذِي تَقُولُ ذَلِكَ فَقُلْتُ لَهُ: قَدْ قُلْتُهُ بِاَبِى وَأنت وَاُمِّى يَا رَسُولَ اللَّهِ, فَقال رَسُولُ اللَّهِ r : فَإنكَ لاَ تَسْتَطِيعُ ذَلِكَ, فَصُمْ, وَأَفْطِرْ وَنَمْ, وَقُمْ, وَصُمْ مِنَ الشَّهْرِ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ, فَإن الْحَسَنَةَ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا وَذَلِكَ مِثْلُ صِيَامِ الدَّهْرِ. قُلْتُ : فَإني أُطِيقُ أَفْضَلَ مِنْ ذَلِكَ, قال: صُمْ يَوْمًا وَأَفْطِرْ يَوْمَيْنِ, قُلْتُ : فَإني أَفْضَلَ مِنْ ذَلِكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ, قال : صُمْ يَوْمًا وَأَفْطِرْ يَوْمًا, وَذَلِكَ صِيَامُ دَاوُدَ u وَهُوَ أَعْدَلُ الصِّيَامِ. قُلْتُ : فَإني أُطِيقُ أَفْضَلَ مِنْ ذَلِكَ, قال رسولُ اللَّهِ r : لاَ أَفْضَلَ مِنْ ذَلِكَ. قال عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرٍو رضي الله عنهما : ولأن أكون قَبِلْتُ الثَّلاَثَةَ الأيَّامَ الَّتِي قال رسولُ اللَّهِ r أحب إِلَيَّ مِنْ أَهْلِي وَمَالِي .
وَفِى رِوَايَةٍ: أَلَمْ أُخْبَرْ إنكَ تَصُومُ النَّهَارَ وَتَقُومُ اللَّيْلَ؟ فَقُلْتُ : بَلَى يَا رَسُولَ اللَّهِ قال : فَلاَ تَفْعَلْ, صُمْ, وَأَفْطِرْ, وَقُمْ, وَنَمْ, فَإن لِجَسَدِكَ عَلَيْكَ حَقًّا, وَإن لِعَيْنِكَ عَلَيْكَ حَقًّا, وَإن لِزَوْجِكَ عَلَيْكَ حَقًّا, وَإن لِزَوْرِكَ عَلَيْكَ حَقًّا, وَإن بِحَسْبِك َأن تَصُومَ كُلَّ شَهْرٍ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ, فَإن لَكَ بِكُلِّ حَسَنَةٍ عَشْرَ أَمْثَالِهَا, فَإن ذَلِكَ صِيَامُ الدَّهْرِ كُلِّهِ, فَشَدَّدْتُ فَشُدِّدَ عَلَيَّ, قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ إني أَجِدُ قُوَّةً, قال : فَصُمْ صِيَامَ نَبِيِّ اللَّهِ دَاوُدَ u وَلاَ تَزِدْ عَلَيْهِ, قُلْتُ : وَمَا كان صِيَامُ نَبِيِّ اللَّهِ دَاوُدَ u , قال : نِصْفَ الدَّهْرِ, فَكان عَبْدُاللَّهِ يَقُولُ بَعْدَ مَا كَبِرَ : يَا لَيْتَنِي قَبِلْتُ رُخْصَةَ النَّبِيِّ r .
وَفِى رِوَايَةٍ: اَلَمْ اُخْبَرْ إنكَ تَصُومُ الدَّهْرَ، وَتَقْرَاَ القرآن كُلَّ لَيْلَةٍ؟ فَقُلْتُ: بَلَى يَا رَسُولَ اللهِ، وَلَمْ اُرْدْ بِذلِكَ إلا الْخَيْرَ. قال : فَصُمْ صَوْمَ نَبِىَّ اللهِ دَاوُودَ، فَإنهُ كان اَعبَدَ النَّاسِ، وَاقْرَإِ القرآن فِى كُلِّ شَهْرٍ. قُلْتُ: يَا نَبِىَّ اللهِ إنى اُطِيقُ اَفْضَلَ مِنْ ذلِكَ؟ قال : فَاقْرَأْهُ فِى كُلِّ عَشْرِينَ. قُلْتُ: يَا نَبِىَّ اللهِ، إنى اُطِيقُ اَفْضَلَ مِنْ ذلِكَ؟ قال : فَاقْرَأْهُ فِى كُلِّ عَشْرٍ. قُلْتُ : يَا نَبِىَّ اللهِ إنى اُطِيقُ اَفْضَلَ مِنْ ذلِكَ. قال : :فَاقْرَأْهُ فِى كُلِّ سَبْعٍ، وَلاَ تَزِدْ عَلَى ذلِكَ. فَشَدَّدْتُ فَشُدِّدَ عَلَىَّ، وَقال لِىَ النَّبِىُّ r: إنكَ لاَ تَدْرِى لَعَلَّكَ يَطُولُ بِكَ عُمُرٌ. قال : فَصِرْتُ اِلَى الَّذِى قال لِىَ النَّبِىُّ r. فَلَمَّا كَبِرْتُ وَدِدْتُ إنى كُنْتُ قَبِلْتُ رُخْصَةَ نَبِىَّ اللهِ r.
وَفِى رِوَايَةٍ: وَإن لِى وَلَدِكَ عَلَيْكَ حَقًّا. وَفِى رِوَايَةٍ : لاَ صَامَ مَنْ صَامَ الأبَدِ، ثَلاَثًا. وَفِى رِوَايَةٍ أحب الصِّيَامِ اِلَى اللهِ تَعَالَى صِيَامِ دَاوُودَ, وَأحب الصَّلاَةِ اِلَى اللهِ تَعَالَى صَلاَةِ دَاوُودَ. كان يَنَامُ نِصْفُ اللَّيْلِ, وَيَقُومُ ثُلُثَهُ وَيَنَامُ سُدُثَه,ُ وَكان يَصُومُ يَوْمًا وَيُفْطِرُ يَوْمًا, وَلاَ يُفْطِرُ إلا لاَقَى. وَفِى رِوَايَةٍ قال : أنكحنِى اَبِى أمراَةً ذَاتَ حَسَبٍ, وَكان يَتَعَاهَدُ كُنَّتَهُ - اَىْ : امرأَةَ وَالِدِهِ - فَيَسْئَلُهَا عَنْ بَعْلِهَا, فَتَقُولُ لَه : نعم اَلرَّجُلُ مِنْ رَجُلٍ لَمْ يَطَأْ لَنَا فِرَاشًا, وَلَمْ يُفَتِّشْ لَنَا كَنَفًا مُنْذُ اَتَيْنَاهُ, فَلَمَّا طَالَ ذلِكَ عَلَيْهِ ذَكَرَ ذلِكَ لِلنَّبِىِّ r فَقال : اَلْقِنِى بِهِ, فَلَقِيتُهُ بَعْد,ُ فَقال : كَيْفَ تَصُومُ؟ قُلْتُ: كُلُّ يَوْمٍ. قال : وَكَيْفَ تَخْتِمُ؟ قُلْتُ: كُلُّ لَيْلَةٍ، وَذَكَرَ نَحْوَ مَا سَبَقَ.
وَكان يَقْرَأُ عَلَى بَعْضِ اَهْلِهِ السُّبُعَ الَّذِى يَقْرَؤُهُ يَعْرِضُهُ مِنَ النَّهَارِ لِيَكُونَ اَخَفَّ عَلَيْهِ بِاللَّيْلِ. وَإذا اَرَادَ أن يَتَقَوَّى اَفْطَرَ اَيَّامًا وَاَحْصَى، وَصَامَ مِثْلَهُنَّ، كَرَاهِيَةَ أن يَتْرُكَ شَيْئًا فَارَقَ عَلَيْهِ النَّبِىُّ r.
150: Ebu Muhammed Abdullah İbn-i Amr İbn-i As (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e benim şöyle dediğim haber verilmiş: “Allah’a yemin ederim ki yaşadığım sürece gündüzleri muhakkak oruç tutup geceleri de ibadet ve taatte uyanık geçireceğim.” Bunun üzerine Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem):
-Bunları söyleyen senmisin? Diye sordu. Bende kendisine:
-Anam babam sana feda olsun Ya Rasulallah! Evet o sözü ben söylemiştim, dedim. Buyurdular ki:
-Sen buna güç yetiremezsin, hem oruç tut, hem de iftar et, hem uyu hem de ibadet et. Her ay üç gün oruç tut, çünkü her iyiliğe on misli ecir ve sevap vardır. Bu ise tam seneyi oruçla geçirmek gibidir. Bunun üzerine ben:
-Bunun daha fazlasını yapmaya gücüm yeter, dedim. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’de:
-O halde bir gün oruç tut, iki gün tutma, buyurdu. Ben:
-Ama ben bundan daha fazlasına da güç yetirebilirim, dedim. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’de:
-O halde bir gün oruç tut, bir gün tutma, bu Davut (a.s)ın orucudur bu oruç tutmanın en güzel şeklidir buyurdular.
-Ama ben bundan daha fazlasına da güç yetirebilirim, dedim. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’de:
-Bundan daha faziletlisi yoktur, buyurdu.
Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in tavsiye ettiği her aydan üç gün orucu kabul etmem bana ehlimden ve malımdan daha sevgili olacaktı ama iş işten geçti.
* Diğer bir rivayette ise:
-Senin gündüzleri oruç tuttuğunu geceleri ibadetle geçirdiğini bana haber verdiler öyle mi, dedi. Evet Ey Allah’ın Rasulu dedim. Bunun üzerine:
-Bunu yapma, bazen oruçlu bazen oruçsuz ol, gece hem uyu hem de ibadet için kalk. Şüphesiz senin üzerinde vücudunun hakkı vardır, gözlerinin hakkı vardır, hanımının hakkı vardır, ziyaretçilerin hakkı vardır. Şüphesiz her aydan üç gün oruç tutman sana kafidir. Çünkü senin için her iyiliğin on misli karşılığı vardır. Bu da bütün zamanını oruçla geçirmek gibidir.
Abdullah der ki:
- Ben işi zorlaştırdım, zorluğa uğradım, Sonra ben:
Ey Allah’ın Rasulu ! Ben kendimde güç ve kuvvet buluyorum, dedim. Buyurdular ki:
-O halde Allah’ın nebisi Davud’un orucunu tut, daha fazlasını yapma.
-Davud’un orucu nasıldır? Diye sordum.
-Ömrün yarısını oruçla geçirmektir. Buyurdu.
Abdullah ibn-i Amr der ki: yaşlandıkça keşke peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in ruhsatını kabul etmiş olsaydım.
*Bir başka rivayet şöyledir:
-Senin bütün günleri oruçlu geçirdiğinden ve her gece Kur’an okuduğundan habersiz olduğumu mu sanıyorsun? Bunun üzerine ben:
-Elbette haberin vardır fakat ben böyle yapmakla sadece iyilik ve hayır umuyorum, dedim. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’de:
-Allah’ın nebisi Davud’un orucunu tut. Çünkü o insanların en çok ibadet edeni idi. Ayda bir seferde Kur’anı baştan sona oku, buyurdu.
Ben ise Ya Rasulallah bundan daha fazlasını yapmaya gücüm yeter, dedim. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem): “O halde yirmi günde Kur’anı bitiriver”, dedi. Ben ise Ya Rasulallah bundan daha fazlasını yapabilirim, dedim. O’da “Öyleyse on günde bitiriver”, buyurdu. Ben tekrar bundan daha fazlasına gücüm yeter, deyince “Şu halde haftada bir sefer baştan sona oku ve bunun üzerine de artırma”, buyurdu. Ben işi zorlaştırdım, zorluğa uğradım. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bana:
-Ne bilirsin belki çok yaşarsın, buyurmuştu.
Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)in dediği uzun yaşadım.
Abdullah ibn-i Amr der ki: Yaşlandıkça peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in ruhsatını kabul etmiş olsaydım, istemeye başladım.
* Bir rivayette şöyledir: “Senin çocuklarının da senin üzerinde hakkı vardır.
* Bir başka rivayette de şöyledir: “Bütün zamanını oruçla geçirenin orucu yoktur.” Bu sözünü üç sefer tekrarladı.
* Daha değişik bir rivayette ise: Allah’a en sevimli olan oruç Davud (a.s.)’ın orucudur. Allah’a en sevimli namaz da Davud (a.s.)’ın namazıdır. Davud peygamber gecenin yarısına kadar uyur sonra üçte birini ibadetle geçirir ve sonra altıda birinde tekrar uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Düşmanla karşılaştığında da yılıp kaçmazdı.
* Başka bir rivayette şu şekildedir: Abdullah şöyle demiştir: Babam beni soyca üstün bir kadınla evlendirdi. Ara sıra geldiğinde gelinine nasılsın der ve kocasının halinden sorarmış. O da dermiş ki:
-O ne iyi erkektir, geldiğim günden beri yatağıma ayak basmadı, eteğimi kaldırıp bakmadı.
Durum bu şekilde uzayınca babam durumu peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e arzetti. O’da “onu benimle görüştür”, demiş. Nihayet Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’le karşılaşınca bana “Nasıl oruç tutuyorsun?”, dedi. Ben de her gün dedim. “Nasıl Kur’anı baştan sona okuyorsun?” deyince her gece dedim. Rasulullah yukarıdaki ikazlarına benzer şekilde beni ikaz etti.
Abdullah yaşlandığı zamanlarda haftada bir devrettiği Kur’an’ın yedide bir bölümünü gündüz ailelerinden birine okuyordu gece namazda ona kolaylık olsun. Yorgunluğunu gidermek istediği zaman tuttuğu oruca ara verir ve bu günleri sayardı. Sonra da peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’e verdiği sözü yerine getirmemeyi hoş görmediğinden o günler sayısınca oruç tutardı. (Buhari, Savm 55, Müslim Sıyam 181)
151- عَنْ اَبِى رَبِيعَةَ حَنْظَلَةَ بْنِ الرُّبَِيِّعٍ الأسَيِّدِيِّ الْكَاتب أحد مِنْ كُتَّابِ رَسُولِ اللَّهِ r قال : لَقِيَنِي أَبُو بَكْرٍ t فَقال : كَيْفَ أنت يَا حَنْظَلَةُ؟ قال : قُلْتُ : نَافَقَ حَنْظَلَةُ قال : سُبْحَان اللَّهِ مَا تَقُولُ ! قال : قُلْتُ : نَكُونُ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ r يُذَكِّرُنَا بِالنَّارِ وَالْجَنَّةِ حَتَّى كانا رَأْيُ عَيْنٍ فَإذا خَرَجْنَا مِنْ عِنْدِ رَسُولِ اللَّهِ r عَافَسْنَا الأزْوَاجَ وَلأوْلاَدَ وَالضَّيْعَاتِ فَنَسِينَا كَثِيرًا. قال أَبُو بَكْرٍ t : فَوَاللَّهِ إنا لَنَلْقَى مِثْلَ هَذَا. فانطلقتُ أنا وَأَبُو بَكْرٍ حَتَّى دَخَلْنَا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ r قُلْتُ : نَافَقَ حَنْظَلَةُ يَا رَسُولَ اللَّهِ. فَقال رَسُولُ اللَّهِ r : وَمَا ذَاك؟ قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ نَكُونُ عِنْدَكَ تُذَكِّرُنَا بِالنَّارِ وَالْجَنَّةِ, حَتَّى كانا رَأْيُ عَيْنٍ, فَإذا خَرَجْنَا مِنْ عِنْدِكَ عَافَسْنَا الأزْوَاجَ والأوْلاَد,َ وَالضَّيْعَاتِ نَسِينَا كَثِيرًا. فَقال رَسُولُ اللَّهِ r : وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِه, ِ لَوْ تَدُومُونَ عَلَى مَا تَكُونُونَ عِنْدِي, وَفِي الذِّكْرِ لَصَافَحَتْكُمُ الْمَلاَئِكَةُ عَلَى فُرُشِكُمْ وَفِي طُرُقِكُمْ وَلَكِنْ يَا حَنْظَلَةُ سَاعَةً وَسَاعَةً ثَلاَثَ مَرَّاتٍ .
151: Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in katiplerinden birisi olan Ebu Rib’i Hanzala İbn-i Rebi el-Üseyyidi (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Günün birinde Ebubekir (Allah Ondan razı olsun) benimle karşılaştı ve :
-Nasılsın ey Hanzala, diye sordu. Ben de:
-Hanzala münafık oldu, dedim. Ebubekir:
-Sübhanallah sen ne diyorsun? Dedi. Ben de cevaben dedim ki:
-Bizler Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanında bulunuyoruz. Bize cennetten, cehennemden bahsediyor, sanki gözlerimizle görüyormuşuz gibi oluyoruz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in huzurundan ayrılıp hanımızın çoluk çocuğumuzun ve işlerimizin başına dönünce bu öğüdün çoğunu unutuyoruz. Ebubekir (Allah Ondan razı olsun) dedi ki:
-Allah’a yemin ederim ki biz de benzeri şeylerle karşı karşıyayız. Ben ve Ebubekir birlikte yola düştük Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in huzuruna girdik ve : Ya Rasulallah Hanzala münafık oldu, dedim. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’de : “Bu da ne demektir”, buyurdu. Ben:
-Ya Rasulallah! Sizin yanınızda bulunuyoruz. Bize cennet ve cehennemden bahsediyorsun. Sanki onları gözümüzle görüyor gibi oluyoruz. Senin yanından çıkıp ta hanımızın, çoluk çocuğumuzun yanına ve işimizin başına dönünce çoğunu unutuyoruz, dedim. Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem):
“Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki şayet siz benim yanımda bulunduğunuz hal üzere devam edip Allah’ı zikir üzerinde olabilseydiniz yataklarınız içinde ve yollarda melekler sizinle musafaha ederlerdi. Fakat ey Hanzala bir saatinizi ibadet ve taate bir saatinizi de başka işlere ayırınız”, buyurdu ve bu sözü üç defa tekrarladı.(Müslim, tevbe 12)
152- عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّه عَنْهمَا قال : بَيْنَمَا النَّبِيُّ r يَخْطُبُ إذا هُوَ بِرَجُلٍ قَائِمٍ فَسَأَلَ عَنْهُ, فَقالوا : أَبُو إِسْرَائِيلَ نَذَرَ أن يَقُومَ في الشمس وَلاَ يَقْعُدَ, وَلاَ يَسْتَظِلَّ, وَلاَ يَتَكَلَّمَ, وَيَصُومَ, فَقال النَّبِيُّ r : مُرْهُ فَلْيَتَكَلَّمْ, وَلْيَسْتَظِلَّ, وَلْيَقْعُدْ, وَلْيُتِمَّ صَوْمَهُ.
152: Abdullah İbn-i Abbas (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) insanlara hutbe irad ederken ayakta duran bir adam gördü ve onun kim olduğunu sordu. Sahabiler:
-O Ebu İsraildir. Güneşte durmayı, oturmamayı, gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve devamlı oruç tutmayı nezretmiştir. Bunun üzerine peygamber (sallallahu aleyhi vesellem):
-Ona söyleyin, konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın, buyurdu. (Buhari, Eyman 31)
 

vera'

Well-known member
Cevap: RiYÂZUS-SÂLiHÎN; İMAM NEVEVİ-BÖLÜM 15-16

BÖLÜM: 15


İBADET VE HAYIRLI İŞLERİ DEVAMLI YAPMAK


قال الله تعالى : ]اَلَمْ يَإن لِلَّذِينَ آمَنُوا أن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ ، وَلاَ يَكُونُوا كَالَّذِينَ اُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الأمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ [
“İnananlar için hala vakit gelmedi mi ki, kalbleri Allah’ın zikrine ve Ondan inen Kur’an’a karşı kalpleri örpersin, ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar.” (57 Hadid 16)
قال الله تعالى : ]وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآتَيْنَاهُ الإنجِيلَ وَجَعَلْنَا فِى قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إلا ابْتِغَاءَ رِضْوَان اللهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا[...
“ ve zaman içinde arkalarından kendisine İncil verdiğimiz Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ona sadık bir şekilde uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu biz onlara yazmamıştık. Yalnız Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri uydurdular ve ona da gereği gibi uymadılar. (57 Hadid 27)
قال الله تعالى : ]وَلاَ تَكُونُوا كَلَّتِى نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ إنكَاثًا
“Ve ipini sağlamca iyice büküp yaptıktan sonra onu söküp bozan kadın gibi olmayın.” (16 Nahl 92)
قال الله تعالى : ]وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيبَقِينُ
“Rabbine karşı ibadetini (kulluğunu )ölüm sana gelip erişinceye kadar devam ettir.” (15 Hıcr 99)
153 - عَنْ عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا: وَكان أحب الدِّينِ اِلَيْهِ مَا دَاوَمَ صَاحبهُ عَلَيْهِ.
عَنْ عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا أن النَّبِيَّ rدَخَلَ عَلَيْهَا وَعِنْدَهَا امرأَةٌ قال : مَنْ هَذِهِ قالتْ فُلانةُ تَذْكُرُ مِنْ صَلاَتِهَا قال : مَهْ عَلَيْكُمْ بِمَا تُطِيقُونَ فَوَاللَّهِ لاَ يَمَلُّ اللَّهُ حَتَّى تَمَلُّوا وَكان أحب الدِّينِ إِلَيْهِ مَادَامَ عَلَيْهِ صَاحبهُ
153: Aişe (Allah Ondan razı olsun)’nın bildirdiğine göre, bir kadınla beraber otururken yanlarına peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) girdi ve:“Bu kadın kimdir?”,diye sordu. Aişe validemiz: Bu filan kadındır deyip onun kıldığı namazları uzun uzadıya anlatmaya başladı. Bunun üzerine peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz: “Bütün bunları sayıp dökmeyi bırak, gücünüz yettiği kadarıyle ibadet etmeniz size yeter. Vallahi siz amellerden usanmadıkça Allah’ta size sevap vermekten usanmaz.” buyurdu. Aişe (Allah Ondan razı olsun) devamla Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in yanında “En sevimli ibadet az da olsa devamlı yapılanı idi.” dedi. (Buhari İman 32, Müslim Müsafirin 215)
154- عَنْ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ tقال : قال رسولُ اللَّهِ r : مَنْ انَامَ عَنْ حِزْبِهِ أَوْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ فَقَرَأَهُ مَا بَيْنَ صَلاَةِ الْفَجْرِ وَصَلاَةِ الظُّهْرِ , كُتِبَ لَهُ كأنما قَرَأَهُ مِنَ اللَّيْلِ .
154: Ömer İbni Hattab (Allah Ondan razı olsun)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Bir kimse geceleri okumayı alışkanlık haline getirdiği şeyleri ve duaları okumadan veya tamamlıyamadan uyur da sonra onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okur veya tamamlarsa o kimse için gece okumuş gibi sevap yazılır.” (Müslim Misafirin 142)
155- عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ عَمْرٍِو بْنِ الْعَاصِ رضي اللهُ عَنْهُمَا قال : قال لِى رَسُولُ الله r: " يَا عَبْدَ اللهِ ، لاَ تَكُنْ مِثْلَ فُلان, كان يَقُومُ اللَّيْلَ فَتَرَكَ قِيَامَ اللَّيْلِ".
155: Abdullah İbn-i Amr İbn-i As (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana şöyle dedi: “Ey Abdullah falan kimse gibi olma çünkü o gece ibadetine devam ederken sonradan bu ibadeti bıraktı.” (Buhari, teheccüd 19, Müslim Sıyam 185)
156- عَنْ عَائِشَةَ رضي اللهُ عَنْهَا قالتْ : كان رَسُولُ الله rإذا فَاتَتْهُ الصَّلاَةُ مِنَ اللَّيْلِ مِنْ وَجَعٍ اَوْ غَيْرِهِ, صَلَّى مِنَ النَّهَارِ ثِنْتَىْ عَشَرَةَ رَكْعَةً.
156: Aişe (Allah Ondan razı olsun) şöyle demiştir: Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem), ağrı sancı veya başka bir sebepten dolayı gece namazını terkederse gündüzleyin onun yerine on iki rekat namaz kılardı. (Müslim Müsafirin 140)
 
Üst