Canın alınmasının keyfiyeti, miraç hadislerinde belirtilmiştir. Bu hadislerden anlaşıldığına göre ruhun bedenden çıkması şöyledir: Hz. Azrail'in önünde herkesin isminin yazılı olduğu bir levha vardır. Her kimin eceli gelmişse, adı levhadan silinir. Azrail, bir anda onun ruhunu alıverir. Aynı anda binlerce kişinin adının silinmesi ve Azrail'in onların canını aynı anda alması şaşılacak bir şey değildir. Bin tane çırayı aynı anda söndüren rüzgar gibi. Bu ölümlerin hepsinin faili aslında Allah'tır. Azrail, ruhu alır; ama hakikatte öldüren Allah'tır. Çünkü emir O'nun tarafındandır. Bundan dolayı Kur'ân-ı Kerim, can alma olayını bazı yerlerde Allah'a,[1] bazı yerlerde ölüm meleği Azrail'e[2], bazı yerlerde de meleklere[3] isnat etmiştir Bunların üçü de doğrudur. Zira, Azrail ve onun yardımcıları, Allah'ın emriyle can alırlar. Bunu bir padişahın ordusu ve komutanlarıyla birlikte bir şehri fethetmesine benzetebiliriz. Şehri padişah fethetti de diyebiliriz. Filan komutan da, ordu da. Bu örnek bunun anlaşılması içindir. Yoksa asıl konu çok daha üst düzeydedir.
Ölüm anında canı alan Allah'tır. Ama O, dünyayı sebeplerle düzene koymuştur. Ölüm için de bazı zahiri sebepler kılmıştır. Örneğin; bir binadan düşmek, hastalanmak, öldürülmek vb. Bunların hepsi birer araçtır, bahanedir. Zira niceleri vardır ki, çok şiddetli hastalıklara yakalanırlar, ama ölmezler. Öyleyse zahiri sebepler, tek başına o şahsın ölümü için yeterli değildir. Eğer ömrü sona ermişse, âlemlerin Rabbi onun canını alır. Birçok insan, hiçbir hastalıkları olmadığı hâlde ölmüştür.
Başka bir konu da ölüm meleğinin şeklinin, ölen kişiye göre değiştiğidir. Bir rivayette şöyle geçiyor:
Hz. İbrahim (a.s), Azrail'den kâfirin ruhunu alırken nasıl bir şekle büründüğünü, kendisine göstermesini istedi. Azrail, "Buna dayanamazsın." dedi. Hz. İbrahim (a.s) ısrar edince, Azrail öyle bir şekle büründü ki Hz. İbrahim, karşısında siyah yüzlü, pis kokulu, siyah bir elbise giymiş, ağzından ve burnundan alevler ve duman çıkan birisini görerek, düşüp bayıldı. Kendisine geldikten sonra şöyle buyurdu: "Eğer kâfir için hiç bir azap olmasaydı, seni görmesi, ona azap olarak yeterliydi."[4]
Mümin için de tam tersidir. Ölüm hâlindeki insanı saptırmak için şeytanlar sol taraftan, buna karşılık melekler ise sağ taraftan gelirler.[5] Şeytanların işi her zaman aldatmaktır. Özellikle kişi, ölüm anında imanlı da olsa, onu aldatmaya uğraşırlar. Saadet ve bedbahtlığın ölçüsü, akıbetinin durumuyla ilgilidir.
Allah Resulü'nden (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: "Yaşadığınız gibi ölürsünüz, öldüğünüz gibi diriltilirsiniz ve diriltildiğiniz gibi de haşr edilirsiniz."[6] Ne arzusu varsa, o arzuyla ölür. Eğer arzusu Resulullah'ın (s.a.a), Hz. Ali'nin (a.s) cemalini görmek idiyse, ölünce de bu arzu ile ölür. Eğer arzusu heva ve heves idiyse, ölüm anında da arzusu bu olur. Fakat Allah-u Teâlâ, iman ehlini ölüm anında koruyacağına ve şeytanın onlara ulaşamayacağına dair söz vermiştir.[7]
Ebû Zekeriyâ Râzî'ye vefat edeceği sırada "La ilahe illallah"ı telkin ediyorlardı; "Söylemiyorum" diyordu. Bir süre baygınlık geçirdikten sonra kendisine gelince, dedi ki: "Önüme birisi geldi ve bana: "Eğer kurtulmak ve saadete ulaşmak istiyorsan, "İsa Allah'ın oğludur" de dedi. Ben de söylemem dedim. Biraz ısrar ettikten sonra "La ilahe illallah" de dedi. Ben ise, "Sen dediğin için demiyorum." dedim. (Sonra Ebû Zekeriyâ Râzî) eline bir şey alıp fırlattı. "Şimdi hak kelimeyi söylüyorum" dedi; sonra şahadet getirdi ve öldü. Bir ömür boyu sıdk ile muvahhid olan birisine nasıl olur da şeytan ölüm anında musallat olabilir. Evet, eğer ömrünü şeytanın yolunda geçirmişse, ölüm anında da dostu şeytan olur.
[1]- Zümer, 42
[2]- Secde, 11
[3]- Muhammed, 27
[4]- Bihâru'l-Envâr, c. 3, Ölüm Meleği Babı
[5]- Bihâru'l-Envâr, c. 3, Ölüm Meleği Babı
[6]- Avâli'l-Liâlî, c.4, s.72
[7]- İbrâhim, 27
İBRAHİM VE MUSA'NIN RUHLARINI TESLİM ANINDA YAŞANANLAR
Bir rivayete göre Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua ederdi: "Ey Allah'ım! Şüphesiz ki sen ruhu damarlardan, iliklerden ve parmaklardan çekip alırsın. Ey Allahım! Ölüme karşı bana yardım et ve bana ölümü kolaylaştır."(4)
Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ölüm ve onun şiddeti hakkında soru yöneltenlere şöyle cevap verir: "Ölümün en hafifi, yün içerisindeki diken gibidir. Bu diken hiç yünsüz çıkarılır mı?"(5)
Mekhûl'ün Hz. Nebi'den Sallallahu Aleyhi ve Sellem rivayet ettiğine göre şöyle buyrulur: "Şayet ölen kimsenin saçlarından bir tek tel gök ve yer ehlinin üzerine konulsaydı Allahu Teâlâ'nın izniyle hepsi ölürlerdi. Çünkü ölünün bir tek saçında dahi ölüm vardır. İçinde ölüm olan her şey mutlaka ölür."(6)
Rivayet edildiğine göre İbrahim Aleyhisselâm vefat ettiğinde Allahu Teâlâ ona şöyle buyurdu: "Ey Halîlim, ölümü nasıl buldun?" İbrahim Aleyhisselâm; "Islak yünün içerisine sokulup çıkarılan demirden çatal gibiydi." dedi. Bunun üzerine Cenâbı Allah ona buyurdu ki: "Şüphesiz biz onu senin için kolaylaştırdık."
Bir başka rivayete göre Musa Aleyhisselâm ruhunu Allah'a teslim ettiğinde, Allahu Teâla kendisine şöyle seslendi: "Ey Musa ölümü nasıl buldun?" Hz. Musâ Aleyhisselâm şöyle cevap verdi: "Kendimi kızgın saç üzerinde kavrulan serçe gibi hissettim; Ölmüyor ki rahata kavuşsun, kurtulmuyor ki uçup gitsin." Bir başka rivayete göre ise şu cevabı verdi: "Kasabın eliyle diri diri yüzülen koyun gibi hissettim."(7)
DİPNOTLAR:
1; Gazalî, İhyâi Ulûmiddîn, Kahire, 1967, 5: 617.
2; İsrâ, 85
3; Gazalî, İhyâi Ulûmiddîn, Kahire, 1967, 5: 617.
4; Gazalî, İhyâ, 5: 574
5; Gazalî, İhyâ, 5: 574
6; Gazalî, İhyâ, 5: 575
7; Bu iki rivayet için bkz. İhyâ, 5: 575
Ölüm anında canı alan Allah'tır. Ama O, dünyayı sebeplerle düzene koymuştur. Ölüm için de bazı zahiri sebepler kılmıştır. Örneğin; bir binadan düşmek, hastalanmak, öldürülmek vb. Bunların hepsi birer araçtır, bahanedir. Zira niceleri vardır ki, çok şiddetli hastalıklara yakalanırlar, ama ölmezler. Öyleyse zahiri sebepler, tek başına o şahsın ölümü için yeterli değildir. Eğer ömrü sona ermişse, âlemlerin Rabbi onun canını alır. Birçok insan, hiçbir hastalıkları olmadığı hâlde ölmüştür.
Başka bir konu da ölüm meleğinin şeklinin, ölen kişiye göre değiştiğidir. Bir rivayette şöyle geçiyor:
Hz. İbrahim (a.s), Azrail'den kâfirin ruhunu alırken nasıl bir şekle büründüğünü, kendisine göstermesini istedi. Azrail, "Buna dayanamazsın." dedi. Hz. İbrahim (a.s) ısrar edince, Azrail öyle bir şekle büründü ki Hz. İbrahim, karşısında siyah yüzlü, pis kokulu, siyah bir elbise giymiş, ağzından ve burnundan alevler ve duman çıkan birisini görerek, düşüp bayıldı. Kendisine geldikten sonra şöyle buyurdu: "Eğer kâfir için hiç bir azap olmasaydı, seni görmesi, ona azap olarak yeterliydi."[4]
Mümin için de tam tersidir. Ölüm hâlindeki insanı saptırmak için şeytanlar sol taraftan, buna karşılık melekler ise sağ taraftan gelirler.[5] Şeytanların işi her zaman aldatmaktır. Özellikle kişi, ölüm anında imanlı da olsa, onu aldatmaya uğraşırlar. Saadet ve bedbahtlığın ölçüsü, akıbetinin durumuyla ilgilidir.
Allah Resulü'nden (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: "Yaşadığınız gibi ölürsünüz, öldüğünüz gibi diriltilirsiniz ve diriltildiğiniz gibi de haşr edilirsiniz."[6] Ne arzusu varsa, o arzuyla ölür. Eğer arzusu Resulullah'ın (s.a.a), Hz. Ali'nin (a.s) cemalini görmek idiyse, ölünce de bu arzu ile ölür. Eğer arzusu heva ve heves idiyse, ölüm anında da arzusu bu olur. Fakat Allah-u Teâlâ, iman ehlini ölüm anında koruyacağına ve şeytanın onlara ulaşamayacağına dair söz vermiştir.[7]
Ebû Zekeriyâ Râzî'ye vefat edeceği sırada "La ilahe illallah"ı telkin ediyorlardı; "Söylemiyorum" diyordu. Bir süre baygınlık geçirdikten sonra kendisine gelince, dedi ki: "Önüme birisi geldi ve bana: "Eğer kurtulmak ve saadete ulaşmak istiyorsan, "İsa Allah'ın oğludur" de dedi. Ben de söylemem dedim. Biraz ısrar ettikten sonra "La ilahe illallah" de dedi. Ben ise, "Sen dediğin için demiyorum." dedim. (Sonra Ebû Zekeriyâ Râzî) eline bir şey alıp fırlattı. "Şimdi hak kelimeyi söylüyorum" dedi; sonra şahadet getirdi ve öldü. Bir ömür boyu sıdk ile muvahhid olan birisine nasıl olur da şeytan ölüm anında musallat olabilir. Evet, eğer ömrünü şeytanın yolunda geçirmişse, ölüm anında da dostu şeytan olur.
[1]- Zümer, 42
[2]- Secde, 11
[3]- Muhammed, 27
[4]- Bihâru'l-Envâr, c. 3, Ölüm Meleği Babı
[5]- Bihâru'l-Envâr, c. 3, Ölüm Meleği Babı
[6]- Avâli'l-Liâlî, c.4, s.72
[7]- İbrâhim, 27
İBRAHİM VE MUSA'NIN RUHLARINI TESLİM ANINDA YAŞANANLAR
Bir rivayete göre Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua ederdi: "Ey Allah'ım! Şüphesiz ki sen ruhu damarlardan, iliklerden ve parmaklardan çekip alırsın. Ey Allahım! Ölüme karşı bana yardım et ve bana ölümü kolaylaştır."(4)
Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ölüm ve onun şiddeti hakkında soru yöneltenlere şöyle cevap verir: "Ölümün en hafifi, yün içerisindeki diken gibidir. Bu diken hiç yünsüz çıkarılır mı?"(5)
Mekhûl'ün Hz. Nebi'den Sallallahu Aleyhi ve Sellem rivayet ettiğine göre şöyle buyrulur: "Şayet ölen kimsenin saçlarından bir tek tel gök ve yer ehlinin üzerine konulsaydı Allahu Teâlâ'nın izniyle hepsi ölürlerdi. Çünkü ölünün bir tek saçında dahi ölüm vardır. İçinde ölüm olan her şey mutlaka ölür."(6)
Rivayet edildiğine göre İbrahim Aleyhisselâm vefat ettiğinde Allahu Teâlâ ona şöyle buyurdu: "Ey Halîlim, ölümü nasıl buldun?" İbrahim Aleyhisselâm; "Islak yünün içerisine sokulup çıkarılan demirden çatal gibiydi." dedi. Bunun üzerine Cenâbı Allah ona buyurdu ki: "Şüphesiz biz onu senin için kolaylaştırdık."
Bir başka rivayete göre Musa Aleyhisselâm ruhunu Allah'a teslim ettiğinde, Allahu Teâla kendisine şöyle seslendi: "Ey Musa ölümü nasıl buldun?" Hz. Musâ Aleyhisselâm şöyle cevap verdi: "Kendimi kızgın saç üzerinde kavrulan serçe gibi hissettim; Ölmüyor ki rahata kavuşsun, kurtulmuyor ki uçup gitsin." Bir başka rivayete göre ise şu cevabı verdi: "Kasabın eliyle diri diri yüzülen koyun gibi hissettim."(7)
DİPNOTLAR:
1; Gazalî, İhyâi Ulûmiddîn, Kahire, 1967, 5: 617.
2; İsrâ, 85
3; Gazalî, İhyâi Ulûmiddîn, Kahire, 1967, 5: 617.
4; Gazalî, İhyâ, 5: 574
5; Gazalî, İhyâ, 5: 574
6; Gazalî, İhyâ, 5: 575
7; Bu iki rivayet için bkz. İhyâ, 5: 575