Şaban DÖĞEN / YENİ ASYA
Çekilen sıkıntıların sırrı
İmtihanlardan imtihanlara giren bir talebenin imtihan olmayanlar gibi rahat olamayacağı açık. Gece gündüz çalışır, ter döker, yerine göre uykusuz kalır, streslere düşer, rahatını, keyfini unutur. Rahatı, keyfi ancak okulu bitirip hayata atıldıktan sonraya bırakır.
Dünya da bir imtihan salonudur. Bizler de bu okulun talebeleriyiz. İmtihana tabi tutulan insanın rahatça, keyfine göre yaşamayı bu dünyada unutması gerekir. Çünkü dünya ücret alma, keyif sürme, rahatça yaşama yeri değildir. Ne kadar keyfi, rahatı istesek de eksik olmayan sıkıntı, dert ve problemler zaten buna fırsat bırakmazlar. Gamsız, kedersiz, sıkıntısız bir hayat ancak ahirette görülecektir. Onun için Allah yolunda çekilen sıkıntı, acı ve ıztıraplara bu gözle bakar mü’min.
Maksat orada rahat etmek olunca insanın burada çektiği çile ve ıztırapların bir anlamı ve faydası olur; sonuçlarını düşünerek dişini sıkar, sabreder.
Onun için insan başına bir sıkıntı geldiğinde şikâyeti basmamalı, Kıyameti koparmamalı, hikmetlerini düşünüp soğukkanlılık ve metanetle karşılayıp üstesinden gelmeye çalışmalıdır.
Demirci demiri ateşe atar, sonra da kıvamına gelsin diye çekiçler ya! Aksi halde arzu ettiği sonuca ulaşamaz. Bahçıvan ağaçları budar ya! Tâ ki bol ve kaliteli ürün alabilsin.
Kâinatta hiçbir şey tesadüfen meydana gelmediğine göre başımıza gelenler de bir takdir ve hikmet iledir. Şüphesiz Allah bizim iyiliğimizi istemektedir. Kusurlarımızdan arındırmayı, olgunlaştırmayı arzu etmektedir. Şu hadis-i şerif bu hususta oldukça anlamlı değil mi? “Allah bir kulunun iyiliğini istediği zaman, cezasını belâ ve musîbetlere uğratarak dünyada verir. Kötülüğünü istediğinde de cezasını dünyada vermez, tehir eder. Tâ ki kıyamet gününde daha şiddetli çeksin.”(1)
Bilindiği gibi imtihan sırrı gereği Allah iyilik isteyene iyilik, kötülük isteyene kötülük verir. Allah’ın kulun iyiliğini istemesi kulun o iyiliğe arzusunu belirtmesiyle mümkündür. Kötülüğünü istemesi de yine kulun kötülük arzusunu ortaya koymasıyla olur.
Şu halde başına bir kısım sıkıntılar gelen kişi rahmet, sevgi ve hikmeti sonsuz bir Rabbi bulunduğunu düşündüğünde o musîbetler altında ezilmez; “Allah hiçbir kimseye gücün yettiğinden fazlasını yüklemez” (2) sırrınca hikmetlerini düşünüp dayanmaya çalışır, sabır içinde şükreder. Şu hadis-i şerif de bu hususta ne kadar ibretli: “Dünyada bir eli yağda bir eli bağda yaşayanlar Kıyamette çile çekenlere ne gibi sevaplar verildiğini gördüklerinde, dünyada vücutlarının makaslarla parça parça edilmiş olmasını temenni ederlerdi.”(3)
Tabiî ki bunda Musîbetlerin böylesine faydaları varmış diye musîbet istenmez. Ancak gelirse hikmetleri düşünülüp sabredilir. Yoksa esas olan afiyet ve iyilik istemektir. Bunun üzerinde de İnşaallah bir sonraki makalemizde duralım.
Dipnotlar:
1. Tirmizî, Zühd: 57; Müsned, 4:87.
2. Bakara Sûresi: 286.(Kur'anda aynı mealde 5 ayet daha var.)
3. Tirmizî, Zühd: 59
Çekilen sıkıntıların sırrı
İmtihanlardan imtihanlara giren bir talebenin imtihan olmayanlar gibi rahat olamayacağı açık. Gece gündüz çalışır, ter döker, yerine göre uykusuz kalır, streslere düşer, rahatını, keyfini unutur. Rahatı, keyfi ancak okulu bitirip hayata atıldıktan sonraya bırakır.
Dünya da bir imtihan salonudur. Bizler de bu okulun talebeleriyiz. İmtihana tabi tutulan insanın rahatça, keyfine göre yaşamayı bu dünyada unutması gerekir. Çünkü dünya ücret alma, keyif sürme, rahatça yaşama yeri değildir. Ne kadar keyfi, rahatı istesek de eksik olmayan sıkıntı, dert ve problemler zaten buna fırsat bırakmazlar. Gamsız, kedersiz, sıkıntısız bir hayat ancak ahirette görülecektir. Onun için Allah yolunda çekilen sıkıntı, acı ve ıztıraplara bu gözle bakar mü’min.
Maksat orada rahat etmek olunca insanın burada çektiği çile ve ıztırapların bir anlamı ve faydası olur; sonuçlarını düşünerek dişini sıkar, sabreder.
Onun için insan başına bir sıkıntı geldiğinde şikâyeti basmamalı, Kıyameti koparmamalı, hikmetlerini düşünüp soğukkanlılık ve metanetle karşılayıp üstesinden gelmeye çalışmalıdır.
Demirci demiri ateşe atar, sonra da kıvamına gelsin diye çekiçler ya! Aksi halde arzu ettiği sonuca ulaşamaz. Bahçıvan ağaçları budar ya! Tâ ki bol ve kaliteli ürün alabilsin.
Kâinatta hiçbir şey tesadüfen meydana gelmediğine göre başımıza gelenler de bir takdir ve hikmet iledir. Şüphesiz Allah bizim iyiliğimizi istemektedir. Kusurlarımızdan arındırmayı, olgunlaştırmayı arzu etmektedir. Şu hadis-i şerif bu hususta oldukça anlamlı değil mi? “Allah bir kulunun iyiliğini istediği zaman, cezasını belâ ve musîbetlere uğratarak dünyada verir. Kötülüğünü istediğinde de cezasını dünyada vermez, tehir eder. Tâ ki kıyamet gününde daha şiddetli çeksin.”(1)
Bilindiği gibi imtihan sırrı gereği Allah iyilik isteyene iyilik, kötülük isteyene kötülük verir. Allah’ın kulun iyiliğini istemesi kulun o iyiliğe arzusunu belirtmesiyle mümkündür. Kötülüğünü istemesi de yine kulun kötülük arzusunu ortaya koymasıyla olur.
Şu halde başına bir kısım sıkıntılar gelen kişi rahmet, sevgi ve hikmeti sonsuz bir Rabbi bulunduğunu düşündüğünde o musîbetler altında ezilmez; “Allah hiçbir kimseye gücün yettiğinden fazlasını yüklemez” (2) sırrınca hikmetlerini düşünüp dayanmaya çalışır, sabır içinde şükreder. Şu hadis-i şerif de bu hususta ne kadar ibretli: “Dünyada bir eli yağda bir eli bağda yaşayanlar Kıyamette çile çekenlere ne gibi sevaplar verildiğini gördüklerinde, dünyada vücutlarının makaslarla parça parça edilmiş olmasını temenni ederlerdi.”(3)
Tabiî ki bunda Musîbetlerin böylesine faydaları varmış diye musîbet istenmez. Ancak gelirse hikmetleri düşünülüp sabredilir. Yoksa esas olan afiyet ve iyilik istemektir. Bunun üzerinde de İnşaallah bir sonraki makalemizde duralım.
Dipnotlar:
1. Tirmizî, Zühd: 57; Müsned, 4:87.
2. Bakara Sûresi: 286.(Kur'anda aynı mealde 5 ayet daha var.)
3. Tirmizî, Zühd: 59