Konuya cevap cer

16- «Hem âyat-ı Kur’âniye başlarında ve âhirle­rinde beşeri aklına havale eder, “Aklına bak” der. “Fikrine, kal­bine müracaat et, meşveret et, onunla gö­rüş ki bu hakikati bilesin” diyor.

 

Meselâ, bakınız, o âyetlerin başında ve âhirlerinde diyor ki: “Neden bakmıyorsunuz? İbret almıyorsunuz? Bakınız ki, hakikati bilesiniz.” “Biliniz” ve “Bil” haki­katine dikkat et. “Acaba neden beşer bilemiyorlar, cehl-i mürek­kebe düşüyorlar? Neden taakkul etmiyor­lar, di­va­neliğe düşerler? 

 

Neden bakmıyorlar, hakkı görmeye kör olmuş­lar? Neden insan sergüzeşt-i hayatında, hâdi­sat-ı âlemden tahattur ve tefekkür etmiyor ki, istikamet yo­lunu bulsun? Neden te­fekkür ve tedebbür ve aklen muha­keme etmi­yorlar, dalâlete düşü­yorlar? Ey insan­lar, ibret alınız! Geçmiş kurunlardan ibret alıp gelecek mânevî belâlardan kurtulmaya çalışınız” mânâsında gelen âyet­lerin bu cümle­lerine kıyasen, çok âyetlerde, beşeri, aklına, fikriyle meşverete havale ediyor.

 

Ey bu Câmi-i Emevîdeki kardeşlerim gibi âlem‑i İslâmın cami-i kebirinde olan kardeşlerim! Siz de ibret alı­nız. Bu kırk beş senedeki bu dehşetli hadisattan ibret alı­nız. Tam aklınızı başınıza alınız, ey mütefekkir ve akıl sahibi ve kendini münevver telâkki eden­ler!

 

Hâsıl-ı kelâm: Biz Kur’ân şakirdleri olan Müslümanlar, burhana tâbi oluyoruz, akıl ve fi­kir ve kalbimizle ha­kaik-i imaniyeye giriyoruz. Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklit için burhanı bırakmıyoruz. Onun için akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette burhan-ı akl­îye istinat eden ve bütün hükümlerini akla tespit et­tiren Kur’ân hükme­decek.» (Hutbe-i Şâmiye sh: 26)

 

17- «Mânevî bir elektrik olan Resâili’n-Nur dahi ga­yet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde, külfet‑i tah­sile ve derse çalışmaya ve başka üstadlardan ta­al­lüm edil­meye ve müderrisînin ağ­zından ikti­bas olmaya muhtaç olmadan, herkes derece­sine göre o ulûm‑u âliyeyi, me­şakkat ateşine lüzum kal­madan anlayabilir, kendi ken­dine istifade eder, muhak­kik bir âlim olabilir.» (Şualar sh: 690)

 

18- «Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima su­ret-i hak­tan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan al­mayınız. Zira çok si­lik söz ticarette ge­ziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söyledi­ğim içinhüsn-ü zan edip tama­mını kabul etmeyi­niz. Belki ben de müfsidim. 

 

Veya bil­mediğim halde if­sad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sö­zün kalbe gir­mesine yol vermeyiniz. İşte, size söyle­diğim sözler ha­yalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üs­tüne ve bed­duayı arkasına takınız, bana reddediniz, gön­deri­niz.» (Münazarat sh: 14) 

 

19- «Hattâ Said de—el’iyâzü billâh—Risale-i Nur’un aleyhine dönse, bizim sadakatimiz ve alâ­kımızı inşaallah sars­mayacak”» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 125)

 

20- «S – Bir büyük adama ve bir veliye ve bir şeyhe ve bir bü­yük âlime karşı nasıl hür olaca­ğız? Onlar mezi­yetleri için bize tahakküm etmek hak­larıdır. Biz onların faziletlerinin esiriyiz.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst