Şahsına güvenen, Allah'a güvenmiyor demektir .

Muvahhid1

Well-known member
Enaniyet, benliktir. "Ben yaptım, bu tarlayı ben satın aldım, ben ektim, ben zengin oldum. Kuyu kazdım su çıkardım. Bahçeyi bu suyla suladım. Çok bol sebze aldım. İşte ben hep böyle yaparım..."

Bu cümlede geçen ben, enaniyettir. İnsanın kendisi bir alettir. Allah o aletle kendisini tanıttırıyor. Etten göz yaratmış görüyor, etten kulak yaratmış işitiyor, etten beyin yaratmış problem çözüyor. İnsan anlamalı ki, bu işleri et yapamaz. Çünkü kasapta da et çok. Böyle düşünürse sebepleri aşar, sebepleri yaratana bakar, "Allah nasip etti, bu bahçeyi aldım. Allah rızkımı geniş tuttu ektim biçtim. Çok şükür Allah beni kimseye muhtaç etmedi." der.

İnsan gözle görülmeyen mikropla hastalanıp ölebilir. Bu kadar cılız olan insana çeşitli malı, mülkü, makamı veren Allah'tan başkası olamaz.

Bediüzzaman Said Nursi, eserlerini ilhamen yazıyordu. Açıkça görüyordu ki ve anlıyordu ki kendisine ilhamen bildiriyorlar, o da yazıyor. Yine açıkça görüyordu ki düşmanları çoktu. Onu koruyan Allah'tı. Aç kaldı. Zehirlediler. Kurşun attılar. Hapse attılar. Fakat onu öldüremediler, yıldıramadılar. Anlıyordu ki kendisini koruyan Allah'tı. Bu anlayışla o, hurma ağacı gibi durdu; meyvelerini başkaları yedi. Zemzem gibi kaynadı; o suyu başkaları içti.

Asla kendisiyle meşgul olmadı!

Dağın başında otururken "fener getirin" demedi. Yatak yorgan istemedi. Çünkü o yoktu... Yok olmayan var olamaz...

O, kendini sıfırlamıştı. Sıfırın bir değeri yok, fakat başka rakamlara değer katar...

İşte, bir kişi sahip olduğu imkânları kendine mâl ederse, sırat-ı müstakimden ayrılır, sırat köprüsünden aşağı düşer. Kişi o makama layık olduğu için, o makamda olduğunu düşünürse, kişiden o makam veya imkânlar alınır yahut ona bir hastalık gelir, Allah düşündürür: "Demek ki ben bu kadar acizim..."

Şahsına güvenen, Allah'a güvenmiyor demektir!..

Kendini beğenen kendini yaratanı beğenmediği için tehlikeye düşer. Hâlbuki insanın vazifesi kendini Allah'a beğendirmeye çalışmaktır.

Şu tersliğe bakınız: Allah bir kuluna ne kadar bol imkânlar, nimetler veriyorsa, o da o ölçüde azıyor. (İstisnalar kaideyi bozmaz.) En güzel yerlerde en büyük günahlar işleniyor.

Beşeri sistemlerin bütünü başarılarını insana mâl eder. "İnsan yaptı, insan icat etti" diyerek insanı ön planda tutarlar. Bu hal İslam'da haramdır. Şuurlu Müslümanlar da bilirler ki kendi hayatlarına bile hakim değiller. Mesela çok büyük hastaneler yaptılar. Laboratuvarlar kurdular, tıpta çok ileri gittiler fakat "Her canlı ölümü tadacaktır" ayetinin dışına çıkamadılar!

Başarıyı ve elimizdeki her türlü nimeti kendimizden bilmek, enaniyetin en büyüğüdür.

Hekimoğlu İsmail
 

teblið

Vefasýz
Bediüzzaman Said Nursi, eserlerini ilhamen yazıyordu. Açıkça görüyordu ki ve anlıyordu ki kendisine ilhamen bildiriyorlar, o da yazıyor. Yine açıkça görüyordu ki düşmanları çoktu. Onu koruyan Allah'tı. Aç kaldı. Zehirlediler. Kurşun attılar. Hapse attılar. Fakat onu öldüremediler, yıldıramadılar. Anlıyordu ki kendisini koruyan Allah'tı. Bu anlayışla o, hurma ağacı gibi durdu; meyvelerini başkaları yedi. Zemzem gibi kaynadı; o suyu başkaları içti.

Hiç dikkatinizi çektimi Risalelerde hep üstad her dersin her nasihatin başında ;

EY NEFSİM önce sanadır söylediklerim der;

Sanırım bu sözdende tüm hakikat güzellik ve tevazu anlaşılıyor;

anlayana
 

ziyakarababa

Well-known member
güzel acıklanmıs allahrazı olsun....
her sey rabbimin izni ve bilgisiyle yapılıyor...onun gücü kuvveti onun üstümüzdeki merhameti olması biz bir hiçiz...düşünün kü nefes aldıgımızda bile rabbimize ıkı kere şükretmeliyiz...ya nefes alamasak yada ladıgımız nefesi vremesek....
bunun için bir iş yaptıgmızda bunu ALLAHın izni ile ve onun verdigi güç ve kuvvetle yaptıgımız bileim.
 
Üst