Said Nursi'nin mezarı ve Dersim olayları
27 Kasım 2011 / 14:29
Doç. Dr. Yalçın Akdoğan; "Dersim 2011" başlıklı yazısında gündemi değerlendirdi...
Risale haber - Haber Merkezi
Siyaset Bilimci Doç. Dr. Yalçın Akdoğan; Star Gazetesi'nin Açık Görüş ekinde yayınlanan "Dersim 2011" başlıklı yazısında, Cumhuriyetin kurulduğu dönemde Said Nursi gibi isimlerin 'öteki' haline getirildiğini ve sistemin düşmanı gibi konumlandırıldığını yazdı.
Akdoğan yazısında, "Mezarlarına dahi tahammül edilemeyen bu insanların yaşadıkları dramlar, aslında farklı toplum kesimlerinin yaşadıkları dramlardır" dedi.
İşte Yalçın Akdoğan'ın "Dersim 2011" başlıklı yazısının ilgili bölümü:
Cumhuriyet tarihinde kimi şahısların mezarları üzerinden yapılan tartışmalar, aslında büyük siyasi mücadeleleri ifade eder. Sembolleşen isimlerin hayatlarına da ölülerine de tahammül gösterilmemesi, kitleselleşme istidadı taşıyan siyasi hareketlere öne çıkan liderler bırakmama arayışının bir sonucudur.
Şey Said, Seyyid Rıza ve Bediüzzaman Said Nursi gibi birçok ismin mezar yeriyle ilgili bugün hala devam eden tartışmalar vardır. Kürtler, Aleviler, dindar muhafazakarlar(İslamcılar) Cumhuriyet döneminde 'öteki' haline getirilmiş, sistemin düşmanı gibi konumlandırılmıştır. (Nazım Hikmet özelinde solcular da bu kapsamda görülebilir) Mezarlarına dahi tahmmül edilemeyen bu insanların yaşadıkları dramlar, aslında farklı toplum kesimlerinin yaşadıkları dramlardır.
Devletin siyasi sebeplerle cenazeler ve mezarlar üzerinde tasarrufta bulunması kabul edilemeyecek bir durumdur. (Bediüzzaman Hazretlerinin örneğinde olduğu gibi, kendisi mezarıyla ilgili farklı düşüncelere sahip olsa de devletin kötü niyetli müdahalesi göz ardı edilemez). Tektipçi ulus devlet anlayışı tüm farklılıkları eriterek aynileştirmeyi hedeflemiş, aynileştirme süreci ise büyük mücadelelere, acılara, zulümlere, baskılara sebep olmuştur.
Birleştirme girişimin yanlış felsefeyle yapılması , ayrıştıran, ötekileştiren, dışlayan eylemler üretmiştir. Devlet, karşı devrim hareketi olarak gördüğü tüm bu unsurları farklı dozajlarda tehdit olarak algılamış, farklı yöntemlerle sindirmeye, bastırmaya, etkisizleştirmeye çalışmıştır. Yanlış kurgulanan devlet mekanizması, farklılıkları bir arada yaşatabilecek bir felsefe üretmekte zorlanmıştır.
Demokratik tahammül ve katılım meslesi olarak üstesinden gelinebilecek meseleler, gvenlik ve asayiş meselesi haline getirilerek halledilmeye çalışıldıkça daha derin krizlere sebep olmuştur.
Baskı ve zulümden yılan kesimlerin yanlış bir şekilde silaha sarılarak sorunu çözme girişimleri ise çok sert tedbirlerle bastırılmıştır. İşte Dersim hadisesi devlet-millet arasındaki ilişkinin doğru kurulamamasından kaynaklanan sorunlardan sadece bir tanesidir.
Hür Adam, meşrebimizce bir saygı duruşudur
27 Kasım 2011 / 12:23
''Hür Adam: Bediüzzaman'' filmine de imza atan yapımcı-senarist-yönetmen Mehmet Tanrısever
Risale Haber - Haber Merkezi
Yeni Şafak sinema editörü Ali Murat Güven, Bediüzzaman'ın hayatını anlatan "Hür Adam: Bediüzzaman" filmine de imza atan yapımcı-senarist-yönetmen Mehmet Tanrısever ile yaptığı röportajın haberini verdiği bugünkü yazısında Tanrısever'in şu sözlerine yer verdi:
'Kimsenin lafıyla değil, yalnızca kendi vicdanımın sesini dinleyerek ilerliyorum'
"Feza Film'i 1989'da kurdum. Demek ki sinemacılıkta 22 yılı geride bırakmışım. O tarihten bu yana, pek çoğu kamuoyunda büyük ses getiren, izlenme rekorları kıran, ulusal ve uluslararası platformlarda önemli ödüller kazanan bir düzine dolayında filmin yapımcılığını ya da yönetmenliğini üstlendim.
Açık söyleyeyim, eğer bu sektördekilerin bitmez tükenmez dedikodularına, idealist insanları yıldırmak, yıpratmak ve yaptığı işten soğutmaktan başka hiç bir amacı olmayan haset dolu eleştirilerine lüzûmundan fazla kulak verip yüreğimdeki sinema sevdasına erkenden küsseydim, bugün ne Feza Film şirketi, ne de o sansasyonel filmler olurdu.
Dahası, sinema sektörüne ilk adımlarını benim yaptığım filmlerde çalışarak atan yüzlerce insan da böyle bir şansı kolay kolay bulamazdı. Yalnızca 'Hür Adam' bile, hayat çizgimize yön vermiş bir İslâm büyüğünün aziz hatırasına kendi meşrebimizce bir saygı duruşu olmasının yanı sıra, binlerce kişinin sektöre girmesine ya da yapım ve dağıtım sürecinde rızkını rahat rahat kazanmasına vesile olmuştur.
Bazıları bu gibi basit gerçekleri görmezler, göremezler. Çünkü, sinema-TV piyasasında, kalpleri fesatlıktan dolayı katran karasıyla kaplanmış, dilleri ve kalemleri zehir saçan insanlarla muhatap olmak durumundayız ne yazık ki..."
www.risalehaber.com
www.risalehaber.com
27 Kasım 2011 / 14:29
Doç. Dr. Yalçın Akdoğan; "Dersim 2011" başlıklı yazısında gündemi değerlendirdi...
Risale haber - Haber Merkezi
Siyaset Bilimci Doç. Dr. Yalçın Akdoğan; Star Gazetesi'nin Açık Görüş ekinde yayınlanan "Dersim 2011" başlıklı yazısında, Cumhuriyetin kurulduğu dönemde Said Nursi gibi isimlerin 'öteki' haline getirildiğini ve sistemin düşmanı gibi konumlandırıldığını yazdı.
Akdoğan yazısında, "Mezarlarına dahi tahammül edilemeyen bu insanların yaşadıkları dramlar, aslında farklı toplum kesimlerinin yaşadıkları dramlardır" dedi.
İşte Yalçın Akdoğan'ın "Dersim 2011" başlıklı yazısının ilgili bölümü:
Cumhuriyet tarihinde kimi şahısların mezarları üzerinden yapılan tartışmalar, aslında büyük siyasi mücadeleleri ifade eder. Sembolleşen isimlerin hayatlarına da ölülerine de tahammül gösterilmemesi, kitleselleşme istidadı taşıyan siyasi hareketlere öne çıkan liderler bırakmama arayışının bir sonucudur.
Şey Said, Seyyid Rıza ve Bediüzzaman Said Nursi gibi birçok ismin mezar yeriyle ilgili bugün hala devam eden tartışmalar vardır. Kürtler, Aleviler, dindar muhafazakarlar(İslamcılar) Cumhuriyet döneminde 'öteki' haline getirilmiş, sistemin düşmanı gibi konumlandırılmıştır. (Nazım Hikmet özelinde solcular da bu kapsamda görülebilir) Mezarlarına dahi tahmmül edilemeyen bu insanların yaşadıkları dramlar, aslında farklı toplum kesimlerinin yaşadıkları dramlardır.
Devletin siyasi sebeplerle cenazeler ve mezarlar üzerinde tasarrufta bulunması kabul edilemeyecek bir durumdur. (Bediüzzaman Hazretlerinin örneğinde olduğu gibi, kendisi mezarıyla ilgili farklı düşüncelere sahip olsa de devletin kötü niyetli müdahalesi göz ardı edilemez). Tektipçi ulus devlet anlayışı tüm farklılıkları eriterek aynileştirmeyi hedeflemiş, aynileştirme süreci ise büyük mücadelelere, acılara, zulümlere, baskılara sebep olmuştur.
Birleştirme girişimin yanlış felsefeyle yapılması , ayrıştıran, ötekileştiren, dışlayan eylemler üretmiştir. Devlet, karşı devrim hareketi olarak gördüğü tüm bu unsurları farklı dozajlarda tehdit olarak algılamış, farklı yöntemlerle sindirmeye, bastırmaya, etkisizleştirmeye çalışmıştır. Yanlış kurgulanan devlet mekanizması, farklılıkları bir arada yaşatabilecek bir felsefe üretmekte zorlanmıştır.
Demokratik tahammül ve katılım meslesi olarak üstesinden gelinebilecek meseleler, gvenlik ve asayiş meselesi haline getirilerek halledilmeye çalışıldıkça daha derin krizlere sebep olmuştur.
Baskı ve zulümden yılan kesimlerin yanlış bir şekilde silaha sarılarak sorunu çözme girişimleri ise çok sert tedbirlerle bastırılmıştır. İşte Dersim hadisesi devlet-millet arasındaki ilişkinin doğru kurulamamasından kaynaklanan sorunlardan sadece bir tanesidir.
Hür Adam, meşrebimizce bir saygı duruşudur
27 Kasım 2011 / 12:23
''Hür Adam: Bediüzzaman'' filmine de imza atan yapımcı-senarist-yönetmen Mehmet Tanrısever
Risale Haber - Haber Merkezi
Yeni Şafak sinema editörü Ali Murat Güven, Bediüzzaman'ın hayatını anlatan "Hür Adam: Bediüzzaman" filmine de imza atan yapımcı-senarist-yönetmen Mehmet Tanrısever ile yaptığı röportajın haberini verdiği bugünkü yazısında Tanrısever'in şu sözlerine yer verdi:
'Kimsenin lafıyla değil, yalnızca kendi vicdanımın sesini dinleyerek ilerliyorum'
"Feza Film'i 1989'da kurdum. Demek ki sinemacılıkta 22 yılı geride bırakmışım. O tarihten bu yana, pek çoğu kamuoyunda büyük ses getiren, izlenme rekorları kıran, ulusal ve uluslararası platformlarda önemli ödüller kazanan bir düzine dolayında filmin yapımcılığını ya da yönetmenliğini üstlendim.
Açık söyleyeyim, eğer bu sektördekilerin bitmez tükenmez dedikodularına, idealist insanları yıldırmak, yıpratmak ve yaptığı işten soğutmaktan başka hiç bir amacı olmayan haset dolu eleştirilerine lüzûmundan fazla kulak verip yüreğimdeki sinema sevdasına erkenden küsseydim, bugün ne Feza Film şirketi, ne de o sansasyonel filmler olurdu.
Dahası, sinema sektörüne ilk adımlarını benim yaptığım filmlerde çalışarak atan yüzlerce insan da böyle bir şansı kolay kolay bulamazdı. Yalnızca 'Hür Adam' bile, hayat çizgimize yön vermiş bir İslâm büyüğünün aziz hatırasına kendi meşrebimizce bir saygı duruşu olmasının yanı sıra, binlerce kişinin sektöre girmesine ya da yapım ve dağıtım sürecinde rızkını rahat rahat kazanmasına vesile olmuştur.
Bazıları bu gibi basit gerçekleri görmezler, göremezler. Çünkü, sinema-TV piyasasında, kalpleri fesatlıktan dolayı katran karasıyla kaplanmış, dilleri ve kalemleri zehir saçan insanlarla muhatap olmak durumundayız ne yazık ki..."
www.risalehaber.com
www.risalehaber.com