Cevap: Said Özdemir - hayatı - kısa kısa
ANKARA 30 AĞUSTOS 2000
1970 lerden itibaren aradan 30 senelik bir zaman geçmişti, bizleri unutmuştu Said ağabey. Kendisine 1973 senesinde kendisinin de alakalı olduğu başımızdan geçen bir hâdiseyi hatırlattım: O zamanlar 1 Mayıs “Bahar Bayramı” diye tatildi. Biz de Ankara’da talebeyiz, 1 Mayıs hafta sonuna denk gelince tatil süresi üç güne çıktı. Said ağabeyimizin de Chevrolet marka bir pikap’ı vardı. Kendisinden İzmir’deki kardeşleri ziyaret etmek istediğimizi söyleyerek pikap’ı istedik. Arabayı Ulustaki “İhlâs Kitabevi” nin önünde şoförlüğümüzü yapacak “Malazgirit’li Burhan” kardeşle beraber Said ağabeyden teslim aldık. Arabada tam 11 kişiyiz, çoğu da 3 ay sonra öğretmen olacak. İzmir yolundayız, gece Uşak Dersanesindeki derse iştirak ettik ve orada sabahladık.
Derste Mesnevî-i Nûriye’den okunan mevzu sanki başımıza gelecek bir hâdiseye, husûsan bir kardeşimize işaret ediyordu. Sabah namazından sonra hemen yola çıktık, sesli olarak tesbihat yapılırken birden arabamız defalarca takla atmaya başladı. “Uşak-İzmir” arasındaki o meşhur keskin virajlardan birinin altındaki uçuruma düşmüştük. Çoğumuzda ciddi bir yaralanma yoktu, fakat “Emek İslâmevleri Dersanesi”nde beraber kaldığımız, çok ihlaslı bir kardeşimiz Antepli “Mustafa Doğan” ın omirilik soğanı kesilmişti, hareket edemiyordu. Hemen yola çıkıp bir otobüsü durdurarak bindik. Herkes bağıra bağıra “kelime-i Şehâdet” getiriyordu. Kaza’nın dehşeti bir anda üzerimize çökmüştü. Bizleri çeşitli hastanelere dağıttılar. Mustafa’yı ise ağır olduğundan “Ege Üniversitesi Hastanesi”ne yatırmışlar. Yüzümde, kemik görünecek kadar derin bir kesik vardı. Salihli Devlet Hastanesinde doktor canlı canlı dikti. Ertesi gün taburcu olup İzmir’e vardığımızda vâ esefa az evvel Mustafa’nın şehid olduğunu söylediler. Kendisini gözyaşlarıyla ancak morgda görebildik. Mustafa üç ay sonra öğretmen olarak mezun olacaktı. Allah Rahmet etsin ve şefaatine nâil eylesin…
Uşak Dersanesinde bir gün sonra vefat edecek olan Rahmetli Mustafa’nın ve hepimizin dinlediği en son ders : “İ'lem Eyyühel-Aziz! Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka ciheti rahmettir, ön ciheti ise azabdır. Bütün dost ve sevgililer o kapının arka cihetinde duruyorlar. Senin de onlara iltihak zamanın gelmedi mi? Ve onlara gidip onları ziyaret etmeğe iştiyakın yok mudur? Evet, vakit yaklaştı. Dünya kazuratından temizlenmek üzere bir gusül lâzımdır. Yoksa onlar istikzar ile ikrah edeceklerdir. Eğer İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî bugün Hindistan'da hayattadır diye ziyaretine bir davet vuku' bulsa, bütün zahmetlere ve tehlikelere katlanarak ziyaretine gideceğim. Binaenaleyh İncil'de "Ahmed", Tevrat'ta "Ahyed" Kur'anda "Muhammed" ismiyle müsemma, iki cihanın güneşi, kabrin arka tarafında milyonlarca Farukî Ahmedler ile muhat olarak sâkindir. Onların ziyaretlerine gitmek için niye acele etmiyoruz? Geri kalmak hatadır.” (Mesnevî-i Nûriye 129)