Saygılı bir eş mutluluk saçar
Aile ve sosyal hayatın huzurunu temin eden en önemli bağlardan birisi de hiç şüphe yok ki hürmet, saygıdır Asâyişin temini, idarenin devamının temel taşı, aile ve toplumu meydana getiren fertlerin biribirine saygılarıyla mümkün Saygı sadece büyüklere yapılan bir tevazu gösterisi değildir Saygı, herkesin hakkına, hukukuna riayet etmektir
Eşlerin biribirinin haklarına, düşüncelerine, meşrû istek ve arzularına saygılı oldukları gibi; çocukların, akrabaların, komşuların, diğer insanların, hayvanların, hatta eşyanın hakkına da saygı duymalılar Eşyaya saygı, onu yerli yerinde ve ölçüsünde kullanmaktır
Saygı, aile hayatında da, toplum hayatında da vazgeçilmez bir prensiptir Eğer, aileyi oluşturan fertler ve toplumu teşkil eden aileler biribirine saygı göstermez, yekdiğerinin haklarına riâyet etmezlerse, anarşi, kaos hâkim olur Büyük-küçük, anne-baba, dost-akraba, konu-komşu denen kavramlar, mânâsız birer kelime yığınından ibaret kalır Sosyal hayatın güveni; âsâyiş ve idâre, hürmet, merhamet, helâl-haramı bilme ve itaat prensipleriyle sağlanır
Kur’ân’da ve Hadis-i Şeriflerde, anne-baba, karı-koca, çoluk-çocuk, kardeş, akraba, komşu, dost, idâreci ve idâre edilenlerin biribirine karşı davranış biçimleri, hakları teferruatlı olarak sıralanmıştır Asâyişin, düzenin esası olan hürmet ve güvenin, pratik hayata geçirilebilmesi için, bu duyguları gelişmiş bir eş seçimiyle mümkün Zira, toplumun bütün katmanlarını oluşturanlar annelerin eğitim ve terbiyesinden geçer…
***
Peygamberlerin büyüklerinden Hz Musâ (as) “Ey Allah’ım! Cennette bana kim komşu olacak?” diye sordu Ona, “Filan kasabadaki kasap” diye haber verildi
Hz Musa (as) yola çıktı Kasabı buldu Selâm verip içeri girdi Kasap, onu tebessümle karşıladı: “Buyurunuz! Bir emriniz mi var efendim?” diye sordu Hz Musâ: “Bir sakıncası yoksa bugün misafiriniz olmak istiyorum” diye cevap verdi
Kasap büyük bir sevinçle, “Ne sakıncası olabilir! Evimin kapıları misafirlere karşı ardına kadar açıktır Hoş geldiniz, safâ getirdiniz Buyurun, sizi evime götüreyim” diyerek işini gücünü bırakıp Hz Musâ’yı evine götürdü
Ev iyice eskimiş, sıvaları dökülmüştü Fakat her taraf iyice temizlenmişti İçeri geçtiler Kasap, “Kusura bakmayın! Bu işleri mutlaka benim görmem lâzım” diyerek yemek hazırlıklarına başladı Yemeği pişirdi, sofrayı kurdu Hz Musâ’yı dâvet etti Sonra tencerenin içinden bir parça et aldı Başka bir tabakta ince ince doğramaya ve büyük parçaları mümkün olduğu kadar küçültmeye çalıştı
“Siz yemeğe başlayın Beni beklemeniz gerekmez Çünkü çok önemli bir işim var şimdi” dedi Duvarda asılı bulunan büyük bir zembili (sepeti) indirip, içindeki çok yaşlı, beli bükülmüş, saçları ağarmış, hasta ve cılız bir kadını yedirip-içirdi Olanları seyreden Hz Musa (as) kadının bir şeyler mırıldandığını, kasabın da “Âmin” diye karşılık verdiğini fark edip durdu
Kasap misafirin yemeğe başlamadığını görünce, “Niçin beklediniz? Haydi buyurun lütfen, yeyin” dedi Hz Musâ (as): “Bana o zembilin sırrını açıklamazsanız, yemiyeceğim!”
“Zembildeki annemdir Uzun zamandan beri böyle Hasta, güçsüz ve zayıf Ama o benim sevgili, biricik annem Ona belki kötü davranır, kalbini kırar diye de evlenmedim Bütün işlerini ben görür, günde üç öğün yemeğini kendi ellerimle yediririm” dedi
“Peki, yemekten sonra neler söyledi de ‘Âmin’ dedin?”
“Anacığım yufka yürekli ve iyi kalpli bir insandır Her seferinde bana, ‘Yavrum! Allah seni Cennette, Hz Musâ ile komşu etsin’ diye duâ eder Anne yüreği işte Elbette çocuğunun iyiliğini ister Yoksa benim gibi âciz bir insan, Hz Musâ gibi bir Peygamberle nasıl komşu olabilir!” dedi Hz Musâ (as) iyi kalpli ve alçakgönüllü adamın boynuna sarıldı: “Sevgili kardeşim! Ben Musâ’yım Buraya seni tanımak için gelmiştim Allah, annenin duâsını kabul etti Cennette ikimiz komşu olacağız” dedi…
Ali Ferşadoğlu
Aile ve sosyal hayatın huzurunu temin eden en önemli bağlardan birisi de hiç şüphe yok ki hürmet, saygıdır Asâyişin temini, idarenin devamının temel taşı, aile ve toplumu meydana getiren fertlerin biribirine saygılarıyla mümkün Saygı sadece büyüklere yapılan bir tevazu gösterisi değildir Saygı, herkesin hakkına, hukukuna riayet etmektir
Eşlerin biribirinin haklarına, düşüncelerine, meşrû istek ve arzularına saygılı oldukları gibi; çocukların, akrabaların, komşuların, diğer insanların, hayvanların, hatta eşyanın hakkına da saygı duymalılar Eşyaya saygı, onu yerli yerinde ve ölçüsünde kullanmaktır
Saygı, aile hayatında da, toplum hayatında da vazgeçilmez bir prensiptir Eğer, aileyi oluşturan fertler ve toplumu teşkil eden aileler biribirine saygı göstermez, yekdiğerinin haklarına riâyet etmezlerse, anarşi, kaos hâkim olur Büyük-küçük, anne-baba, dost-akraba, konu-komşu denen kavramlar, mânâsız birer kelime yığınından ibaret kalır Sosyal hayatın güveni; âsâyiş ve idâre, hürmet, merhamet, helâl-haramı bilme ve itaat prensipleriyle sağlanır
Kur’ân’da ve Hadis-i Şeriflerde, anne-baba, karı-koca, çoluk-çocuk, kardeş, akraba, komşu, dost, idâreci ve idâre edilenlerin biribirine karşı davranış biçimleri, hakları teferruatlı olarak sıralanmıştır Asâyişin, düzenin esası olan hürmet ve güvenin, pratik hayata geçirilebilmesi için, bu duyguları gelişmiş bir eş seçimiyle mümkün Zira, toplumun bütün katmanlarını oluşturanlar annelerin eğitim ve terbiyesinden geçer…
***
Peygamberlerin büyüklerinden Hz Musâ (as) “Ey Allah’ım! Cennette bana kim komşu olacak?” diye sordu Ona, “Filan kasabadaki kasap” diye haber verildi
Hz Musa (as) yola çıktı Kasabı buldu Selâm verip içeri girdi Kasap, onu tebessümle karşıladı: “Buyurunuz! Bir emriniz mi var efendim?” diye sordu Hz Musâ: “Bir sakıncası yoksa bugün misafiriniz olmak istiyorum” diye cevap verdi
Kasap büyük bir sevinçle, “Ne sakıncası olabilir! Evimin kapıları misafirlere karşı ardına kadar açıktır Hoş geldiniz, safâ getirdiniz Buyurun, sizi evime götüreyim” diyerek işini gücünü bırakıp Hz Musâ’yı evine götürdü
Ev iyice eskimiş, sıvaları dökülmüştü Fakat her taraf iyice temizlenmişti İçeri geçtiler Kasap, “Kusura bakmayın! Bu işleri mutlaka benim görmem lâzım” diyerek yemek hazırlıklarına başladı Yemeği pişirdi, sofrayı kurdu Hz Musâ’yı dâvet etti Sonra tencerenin içinden bir parça et aldı Başka bir tabakta ince ince doğramaya ve büyük parçaları mümkün olduğu kadar küçültmeye çalıştı
“Siz yemeğe başlayın Beni beklemeniz gerekmez Çünkü çok önemli bir işim var şimdi” dedi Duvarda asılı bulunan büyük bir zembili (sepeti) indirip, içindeki çok yaşlı, beli bükülmüş, saçları ağarmış, hasta ve cılız bir kadını yedirip-içirdi Olanları seyreden Hz Musa (as) kadının bir şeyler mırıldandığını, kasabın da “Âmin” diye karşılık verdiğini fark edip durdu
Kasap misafirin yemeğe başlamadığını görünce, “Niçin beklediniz? Haydi buyurun lütfen, yeyin” dedi Hz Musâ (as): “Bana o zembilin sırrını açıklamazsanız, yemiyeceğim!”
“Zembildeki annemdir Uzun zamandan beri böyle Hasta, güçsüz ve zayıf Ama o benim sevgili, biricik annem Ona belki kötü davranır, kalbini kırar diye de evlenmedim Bütün işlerini ben görür, günde üç öğün yemeğini kendi ellerimle yediririm” dedi
“Peki, yemekten sonra neler söyledi de ‘Âmin’ dedin?”
“Anacığım yufka yürekli ve iyi kalpli bir insandır Her seferinde bana, ‘Yavrum! Allah seni Cennette, Hz Musâ ile komşu etsin’ diye duâ eder Anne yüreği işte Elbette çocuğunun iyiliğini ister Yoksa benim gibi âciz bir insan, Hz Musâ gibi bir Peygamberle nasıl komşu olabilir!” dedi Hz Musâ (as) iyi kalpli ve alçakgönüllü adamın boynuna sarıldı: “Sevgili kardeşim! Ben Musâ’yım Buraya seni tanımak için gelmiştim Allah, annenin duâsını kabul etti Cennette ikimiz komşu olacağız” dedi…
Ali Ferşadoğlu