(Secde Hadisi)

memluk

Hatim Sorumlusu
Eğer bir kimseye secde edilmesini emredecek olsaydım, Allah, kadınlara karşı erkeğe bir hak verdiği için ona secde etmelerini emrederdim. (Ebû Dâvûd, Nikah, 40; Şerhi Avnu'l-Ma'bûd, 6/177; Tirmizî, Radâ', 10)

Kadının Kocasına İtâatı (Secde Hadisi) Kadının Kocasına İtâatı (Secde Hadisi)

Secde hadisine uydurma demek mümkün değildir; hem muteber kaynaklarda rivayet edilmiştir hem de metninde bir sakatlık yoktur.

Irak taraflarına gidip gelen bir sahâbî orada insanların, saygı göstermek için üst yöneticilere secde ettiklerini görmüş, Hz. Peygamber'in (s.a.) buna onlardan daha layık olduğunu düşünmüş, dönünce bu düşüncesini Peygamberimize açmıştı, şöyle buyurdular:
- Ben vefat ettikten sonra kabrimin yanından geçsen ona secde eder misin?
- Hayır.
- Öyleyse (yaşarken de ölümlü olduğu bilinen insanlara) secde etmeyin. Eğer bir kimseye secde edilmesini emredecek olsaydım, Allah, kadınlara karşı erkeğe bir hak verdiği için ona secde etmelerini emrederdim. (Ebû Dâvûd, Nikah, 40; Şerhi Avnu'l-Ma'bûd, 6/177; Tirmizî, Radâ', 10)


Metinden de anlaşılacağı üzere hadisin asıl konusu Allah'tan başkasına (fani, yaratılmış varlıklara) secde edilemeyeceği ile ilgilidir. Bu münasebetle Peygamberimiz, kadınların üzerlerindeki koca hakkının da önemine vurgu yapmıştır.

Başka âyet ve hadislerde de kocanın üzerindeki kadın hakkı anlatılmıştır.

Erkeklerin hakkı, bir derecelik üstünlüğü "aile reisliği" ile ilgilidir.

Koca hem ailenin geçimini sağladığı, hem de aileyi temsil, koruma ve yönetme bakımından daha uygun bulunduğu için ailenin reisi olması uygun görülmüştür.


İslam insanın dünya ve ahirette mutluluğunu sağlamak üzere gelmiş ilâhî bir dindir.

İnsanın varlığı, yaratılış gayesinin gerçekleşmesi ancak bir topluluk içinde olabileceği için dinin hükümleri arasında "topluluğun düzeni" ile ilgili talimat ve tavsiyeler de bulunmuştur.

En küçük fakat en önemli topluluk birimi ailedir; o da küçük bir topluluk olduğu için düzen gerektirmiş, bu sebeple aile fertlerinin birbirlerine karşı konumları, hak ve sorumlulukları belirlenmiştir.

Peygamberimiz'in (s.a.) çocuklarla ana baba, karı ile koca, fert ile onun hısım ve akrabası arasındaki bağ, karşılıklı haklar ve sorumluluklar üzerine söylediklerini bu çerçeve içinde anlamak gerekirken bazı erkekler, geçmişte ve günümüzde "kadının kocasına itâatı"konusundaki hadisleri çerçevesinden saptırmışlar, karılarına zulmetmek, onları esirler, hatta köleler haline getirmek için kullanmışlar; yemek tuzlu oldu diye, kadın yatağa veya çalışmak üzere tarlaya gelmedi diye... onu azarlamış, hatta dövmüşler, bu selahiyeti de İslamdan aldıklarını söylemişlerdir.


Evet Hz. Peygamber'in (s.a.) hadisleri arasında "Kulun kula secde etmesi caiz olsaydı kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim", "Bir koca karsını yatağına çağırır da -karısı gelmezse- sabaha kadar ona melekler lanet eder", "kadın evinize, istemediğiniz bir kimseyi sokarsa onu yola getirmek üzere -başka çare kalmadığında- hafifçe dövebilirsiniz" mealindeki hadisler gibi uyarıları, teşvik ve irşatları vardır. Ama Kur'an'da ve Sünnette "eşlerimize karşı makul ve meşru davranmamız", "onlara evlilik bağı içinde maddi veya manevi zarar vermekten uzak durmamız", "ya iyilikle, güzellikle evli kalmamız yahut da yine iyilik ve güzellikle ayrılmamız" emredilmiştir.

Velileri tarafından sevmedikleri, istemedikleri kimselerle evlendirilmiş kızlar ve kadınların nikahlarını Peygamberimiz iptal etmiştir.

Kendi kızı Hz. Fâtıma, kocası Ali'nin ikinci evliliğine razı olmamış, O da (s.a.) kızının tarafını tutmuş, damadına "ya Fâtıma'yı boşamasını yahut da ikinci evlilikten vazgeçmesini" söylemiştir.

Zaman zaman Hz. Fâtıma ile kocası tartışmışlar, küsüşmüşlerdir; bu durumda Sevgili Babası kızına "sana melekler lanet eder, hemen barış, dediğini yap" buyurmamış, Hz. Ali karsını dövmeye kalkışmamış, Peygamberimiz (s.a.) aralarına girerek onlar barıştırmış, normal evlilik hayatına dönmelerini sağlamıştır. Bizzat kendi eşleri dini emir konusu olmayan bazı hususlarda ona itiraz etmişler, ondan yapmak istemediği bazı şeyleri istemişler, bir müddet küs kalmışlar, sonra konuşarak anlaşmış, barışmış ve mutlu hayata dönmüşlerdir.

Hz. Peygamber (s.a.) çok yaygın bulunan "kadın dövme olayını" yasaklamış, birden gelen bu kesin yasaklama alışılan düzeni bozduğu için bilahare "evlilik hukukuna riayet etmeyen kadına karşı son çare olarak ve hafif olmak şartıyla" izin vermiştir; ancak kendisi ömrü boyunca eşlerine bir fiske vurmamış, "Karılarını dövenler hayırlılarınız değildir", "Akşam bir yatağı paylaşacağınız eşlerinizi nasıl hayvanlar gibi dövebiliyorsunuz" buyurmuştur.


Aile hayatının düzgün yürümesi, kocanın otoritesini kötüye kullanmaması kadar kadının da kadınlığını istismar etmemesi için yapılmış tavsiyeleri tek taraflı olarak ve bağlamlarından kopararak alan ve karşı tarafa zulmeden, baskı yapan kimseler, Allah ve Rasulü'nün murat ve maksatlarının dışına çıktıklarını bilmelidirler. Ve bilmelidirler ki, hiçbir beşere (bunun içinde koca, ana, baba ve devleti yönetenler de vardır) itaat mutlak değildir.

Hiçbir kimseye haksız olan, meşru olmayan emir ve isteklerinde itaat edilmez. Eğer bir kadın kocasına kırılmışsa, onun gül yaprağından nazik gönlü örselenmiş, kalbi incinmişse kocanın yapacağı şey " Hemen dediğimi yap, ben reisim, bana itaat edeceksin, etmezsen sana melekler lanet ederler..." demek yerine "En iyileriniz kadınlarına en iyi davrananlarınızdır" hadisine uyarak onun gönlünü almak, meseleyi açık yüreklilikle ve sevgiyle çözmektir.


Allah Sevgisine ulaşmanın yolu O'nun Örnek olarak gönderdiği Kâmil İnsan'a uymak, onu hayatta rehber edinmek, izinden asla sapmamaktır. O'nun söylediklerinin bir kısmını alıp bir kısmını almamak yerine, sözlerini bir bütün halinde ve maksadına da dikkat ederek alıp uygulamaktır. Eğer bu yapılır, bu yol ve usul takip edilirse müslümanlar ölmeden, cennete gitmeden de -dünyada olabilecek ölçüde- mutlu olur, mutlu yaşarlar.


HAYRETTİN KARAMAN
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Cevap: (Secde Hadisi),

Hazreti Âişe Validemiz, birgün Peygamberimiz (S.A.V) Efendimize:

— Ey Allah'ın Resulü, kocanın karısı üzerindeki hakkı nedir? diye sordu.

Fahri Kâinat Efendimiz:

— «Erkeğin bütün vücudundan irin ve cerahat aksa da, karısı onu yalamış olsa, yine de onun hakkını ödemiş olamaz, insanın insana secde etmesi caiz olsa idi ben, kadını kocasına secde etmesi için emrederdim» buyurdular.


*Büyük Dini Hikayeler
 

memluk

Hatim Sorumlusu
«Erkeğin bütün vücudundan irin ve cerahat aksa da, karısı onu yalamış olsa, yine de onun hakkını ödemiş olamaz,
bu hadis secde hadisinin devamımı yaksa
ayrımı bu hadisin kaynağı aynımı?
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
«Erkeğin bütün vücudundan irin ve cerahat aksa da, karısı onu yalamış olsa, yine de onun hakkını ödemiş olamaz,
bu hadis secde hadisinin devamımı yaksa
ayrımı bu hadisin kaynağı aynımı?

Öncelikle alıntı yaptığım eser Büyük dini Hikayeler/İbrahim Sıddık İmamoğlu kitabından.
Adın geçen eserde olduğu gibi olay aktarılıyor.ama henüz tam olarak kaynağına ulaşmadım birlikte olup olmadığı hususunda.Hikayede kaynak belirtilmiyor. araştırmaya devam edeceğim inş. Konuyla alakalı bulduğum diğer Hadis-i Şerifleri de aktarıyorum.
Selam ve Dua ile..
*****************************************************
Eğer bir kimseye Allah'tan başkasına secde etmeyi emretseydim, kadına kocasına secde etmeyi emrederdim. Nefsim yed'i kurdetinde olan Allah'a yemin ederim ki, kadın kocasının hakkını ödemedikçe, Allah'ın hakkını ödemiş olmaz. Öyle ki kadın deve semeri üzerinde olsa da kocası kendisini nefsine çağırmış olsa icabet etmelidir.
Ravi: Hz. Abdullah İbni Ebi Evfa (r.a.) Ramuz-el E-hadis
*******************************************************************************
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan birisinin bir diğerine secde etmesini emredecek olsaydım kadının kocasına secde etmesini emrederdim.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)

Kays,b. Sa'd'dan demiştir ki: "Ben Hîre'ye geldiğim zaman Hîre'lilerin baş kumandanlarına secde etmekte olduklarını gördüm ve (kendi kendime)

Rasûlullah, secde edilmeye onlardan daha lâyıktır, dedim. (Bunun üzerine) Rasûl-i Ekrem'in yanına gelip;

Hireye gitmiştim. Onları (Hirelileri) başkumandanlarına secde ederlerken gördüm.

Ey Allah'ın Rasûl-ü, sen secde edilmeye (onlardan) daha layıksın" dedim. (Resûl-i Ekrem de)

"Sen (buna) inanıyor musun? Sen benim kabrime uğramış ol­san ona secde eder misin?" diye sordu. (Ben de);

"Hayır" diye cevap verdim. Bunun üzerine (Rasûl-i Ekrem-Efendimiz)

"(Bunu) yapmayınız, eğer ben (insanlardan) birinin (diğer) biri­ne secde etmesini emredecek olsaydım kadınların kocalarına secde et­melerini emrederdim. Çünkü Allah kadınlar üzerine kocalar için bir hak koymuştur” buyurdu.[624]

Açıklama

İslam dini tevhid dinidir. Allah'tan başka bir varlığa secde etmek İslâmın tevhid esasına ve ruhuna aykırı olduğundan yasaklanmıştır. Binaenaleyh ezeli ve ebedi olan mutlak kuvvet ve kudret sahibi Allah tealadan başkasına secde etmek yasaktır haramdır. Allah teâlâ, Kur'an-ı Kerim'inde "Erkekler kadınlar üzerine yöneticidir­ler. Çünki Allah kimini kimine üstün kılmıştır ve cünki erkekler (kadınla­ra) mallarından harcamaktadırlar"buyurarak erkeklerin kadınlar üzerinde yönetici olduklarını ifade etmişse de insanların birbirlerine secde etmelerine asla izin vermemiştir.

Bazı Hükümler

1. Ne kadar güçlü ve kuvvetli olursa olsun bir yaratığa secde etmek asla caiz değildir. Secde an­cak aziz ve celil olan Allah teâlâ hazretlerine yapılabilir.

2. Erkeklerin zevceleri üzerindeki hakları büyüktür. Nitekim mealleri­ni sunacağımız şu hadis-i şeriflerde bu gerçeği dile getirmektedir.

"Husayn b. Muhsan'in halası bir ihtiyacından dolayı Rasul-i Ekrem'in yanına gitmişti. Rasûl-i Ekrem ona "evli misin?" diye sordu. O da "evet" diye cevap verdi. Rasûl-i Ekrem bu defa "ona karşı hizmetin nasıldır?" de­di. Kadın: "Gücüm yettiği kadar ona hizmette kusur etmiyorum" deyince, Rasûl-i Ekrem "sen ona karış hizmetine dikkat et. Çünkü senin cennete gir­men de cehenneme girmen de ona yapacağın hizmete bağlıdır." buyurdu.

"Âişe (r.anha) dedi ki: "Rasûlullah (s.a.)'e "kadın üzerinde en bü­yük hakkı olan kimdir?" diye sordum da "kocasıdır" cevabını verdi." Erkek üzerinde en büyük hakkı olan kimdir?" dedim. "Annesidir" bu­yurdu."

Sünen-i Ebu Davud
************************************************************************
Hz. Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şayet ben bir insanın başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim."

Kütüb-ü Sitte
******************************************************************************
Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Eğer bir kimsenin bir başkasına secde etmesini emretseydim, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim ve eğer bir erkek karısına kırmızı bir dağdan siyah bir dağa ve siyah bir dağdan kırmızı bir dağa taş taşımayı emretseydi, uygun olan, kadının bu emri yerine getirmesidir."
Kütüb-ü sitte (Kemter)
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Eserle ilgili biraz bilgi vermenin doğru olacağını düşünüyorum. O yüzden isterseniz kitabı biraz yakından tanıyalım.



BÜYÜK DİNİ HİKÂYELER Cilt1

Hazırlayan: İbrahim Sıddık İMANOĞLU

Osmanlı Yayınevi
Ticarethane sk. No:14/2 PK:1344
Sultanahmet/İstanbul
Tel:5281771-5118626
Fax:5118626
ÖNSÖZ


Yayınevimiz neşir sahasında bir boşluğu daha doldurmanın huzuru içindedir.
Ehl-i sünnet ve'l cemaat itikadına uygun, edebe riayetkar, manevî büyüklerimizin yüksek ahlâklarını yeni nesle aksettiren; uzun kış gecelerinde zevkle okunacak bir hikâye kitabı, son derece lüzumluydu.

Elinizdeki bu kitap, işte bu temel unsurlar esas alınarak hazırlandı. Önce Rabbimiz Teâlâ Hazretlerinin Kur'an-ı Kerîm'deki hikâyelerini muteber tefsir kitaplarından faydalanarak hazırladık. Sonra Peygamberimiz (s.a.v.)

Efendimizin Ashabına anlattığı, geçmiş ümmetlere ait hikâyeleri koyduk.

Böylece Büyük Hikâye kitabımıza Rabbimizin ve Peygamberimizin hikâyeleri ile başlamış olduk.

Üçüncü bölümde Sahabe-i Kiramla ve evliya-l izamla alâkalı hikâyelere yer verdik. Aralarına da tatlı nükteleri ve tarihî hikâyeleri serpiştirdik.
Son olarak, bir de Nasreddin Hoca Merhum'dan şânına lâyık olan hikâyeleri tarayarak ilâve ettik.

Hikâyeleri hazırlarken, bilhassa kaynak sağlamlığını ön plânda tuttuk, öteden beri muhterem bildiğimiz zatların haklarında uydurulan iftiralara, sevenlerin saygılarının sarsılmaması için asla yer vermedik. Kısacası, «adam sen de hikâye değilmi nasıl olsa olur« diyemedik. Vakıa mutabık fakat, günümüz insanlarının anlayışlarına ters düşebilecek vakıalara kitabımızda yer vermedik.. Bazı tarih kitaplarına hatta, tefsir kitaplarına tarihî vakıa diye alınmış Israiliyat ve Acem uydurmalarını kitabımızdan tamamen uzak tuttuk. Yahudilerin Peygamberlere ait naklettikleri hadiseleri, Haarût ve Maarût meleklerinin vakıalarını gerçeğe ve akaidi Islâmiyeye uygun bir tarzda bu kitapta bulabilirsiniz.

Bütün bunları, kusursuz ve eksiksiz bir kitap hazırladığımız iddiasıyla söylemiyoruz. Elbette ilim, irfan ve manevî derecelerine saygı duyduğumuz zâtların süzgecinden geçtiğinde kusurlarımızın göze çarpacağını inkâr edemeyiz. Fakat kusursuz çıkması için yahut kusurunun asgari hadde inmesi için elimizden gelen gayreti esirgemedik.

Şuna inanıyoruz ki, eseri baştan sona kadar okuduktan sonra dinî hikâye kitabı boşluğunun bu eserle mühim ölçüde doldurulduğu kanaatine siz de varacak; dost, yaran ve ahbaplarınıza tavsiye edeceksiniz.
Büyük Dîni Hikâyeler kitabının Ümmeti Muhammede hayırlı olması dileğiyle...

OSMANLI YAYINEVİ

Abdulkadir DEDEOĞLU
 
Üst