Sefer-i Hümâyûna Çıkan Kitaplar

heysem

Well-known member
Sefer-i Hümâyûna Çıkan Kitaplar
Ramazan BALCI


3.jpg
İslâm ilk emrini "oku" olarak vermiş; kitap, kâğıt ve kalem bu emirle Müslüman'ın dünyasında mukaddes varlıklar arasına girmişti. İnsan, kâinat ve Kur'ân birlikte okunacak, insanlık âlemi bütün esaretlerden kurtulacak, Allah'ın (celle celâlühü) ezelî saltanatı, yeryüzü ve gökyüzünde itaatkâr başlar üzerinde ilân edilecekti.

Oku emriyle başlayan Asr-ı Saadet baharı bu emir tutuldukça kutlu esintilerini sürdürdü durdu. İsimler şekiller değişse de, o mukaddes mânâ değişmemiş; İslâm'ın son medeniyetini kuran Osmanlı da "kitap" temeli üzerine inşa edilmişti.

Osman Gazi, Şeyh Edebali'nin dergâhında misafir edildiği odanın duvarında asılı Kur'ân karşısında sabaha kadar ayakta beklemişti. Kendisine beylik veren 2. Gıyaseddin Mesud'un fermanı, bu edebi tamamlayan bir emanetti: "Pey­gamberimiz'in şeceresinden olan seyyidleri muazzez ve muhterem tutup kendile­rine riayet ve himâyeti ve iz'az ve ik­ramı âhiret zahiresi eyleyesin ve Peygam­berimiz'in veresesi olan ulu ulemâya lü­tuf ve şefkâtle muamele edip, dinin be­kasını ve şeriatin icrasını onların varlı­ğının berekâtından bilip hatırlarını ren­cide etmekten gayet endişe edip sakınasın!"

Beylikler dönemi, emanet aldığı toprağı, okuduğu kitaptan ayırmayan bir anlayışla camiler, mektepler, tekkeler, türbeler ve zaviyelerle süsledi.2 Sonra gelecek olan büyük padişahların hepsi de zamanı, insanı, toprağı ve kitabı doğru okuyan insanlardı. Her birinin ayrı bir hikâyesi vardı bu sevdaya dair.

2. Murad, otuz sene süren saltanatı döneminde dindar, lütufkâr, âdil ve metin bir hükümdar nâmı bıraktı. Harpten nefret ederdi. Saltanat sevdası da yoktu. Genç yaşında Ma­nisa'da yaptırdığı Dilara bahçeleriyle nefis sarayında kitap okumak veya şiir yazmak istiyordu. İki defa tahtı bıraktı. Osmanlı tarihinde gönül rızası ile tahtı bırakan sultanların da tek örneği oldu.3

Yerine geçen ufukların sultanı Fatih, Osmanlı aydınlanmasını başlatacak bir hamle yapacaktı. "Hıristiyan dininin esaslarını bilen birisinden öğrenmek için Patrik Gennadius'a Hıristiyanlık üstüne bir risale yazmasını emretmiş; Trabzonlu Amirutzes, İmrozlu Kritovulos ve Anconalı Ciriaco gibi Yunan ve İtalyan bilginlerini sarayında toplamış, Amirutzes'e bir dünya haritası ısmarlamış, Batlamyus'un coğrafyasını Türkçeye çevirtmiş, sarayda Yunan ve Lâtin klâsiklerinden bir kütüphane kurmuştu."4 İnsanlık için bir Rönesans'tan bahsedilecekse bu Fatih dönemi olmalıydı.

Altın çağın sultanları "oku" emrini tam mânâsıyla idrak etmiş olmalıydılar. Fatih'e mirasçı olan Beyazid-i Veli, felsefe bilgisine sahipti; kozmografya ile fazla meşgul olurdu. Kitap okumaktan kalan vaktinde ordunun ıslahı için çalışırdı. 2. Murad gibi, âlimlere mahsus elbiseler giyerdi.5

Sultan Bayezîd âlimlere özenmesine rağmen cihadın sevabını çok aziz bildiği için katıldığı savaşlarda elbise ve ayakkabıları üzerinde biriken tozları büyük bir itina ile toplattırmış, bunların, vefatında yüzüne saçılmasını istemişti. Bu tozlar hadîsin ifadesiyle "ateş-i cehîmi andan dur eyleyecekti."6

Yavuz Sultan Selim Han, gecelerini okumaya ayırır, hususi meclislerinde ilmî, edebî bahisler açar, âlim ve şairler bu meclislere katılırlardı. Saray kütüphanesinin tamamını okumuştu. Arap ve Acem dillerini bütün incelikleriyle bildiğini divanından anlamak mümkündü. Kitap okurken gözlük kullanırdı. Osmanlı hükümdarları arasında ilim itibariyle en önemli şahsiyet Yavuz'du. Padişah, altmış bin askerin başında Gazze çöllerini geçerken çöl Arapları bir katırı yağma ettiler. Padişah yağmalanan eşyaya acımıyordu. Ancak katırın üzerinde zevkle okudukları bir adet "Vassaf Tarihi"ne pek üzüldüler. Padişah'ın üzüldüğünü gören Halimi Çelebi yirmi günde yeni bir "Vassaf Tarihi" yazdıracağını ifade etti. Padişah dairesi hocalarından Hattat Şemsüddin Efendi'nin kalemi çok süratliydi. Halimi Çelebi Nil'e bakan bir oda buldu. Şemsüddin Efendi odayı üzerine kilitleyip, padişahına son hizmetini burada yapmış oldu. Zîrâ dönüş yolunda Halimi Efendi ile birlikte aynı günde vefat edeceklerdi. İki cenaze aynı günde Salihiye Mezarlığı'na defnedildi.7 Mısır fethinden dönüşünde getirdiği kitaplarla Topkapı Sarayı Kütüphanesi'ni zenginleştirmişti.

3_1.jpg
Kürtleri temsilen Mısır Seferi'ne katılan İdris-i Bitlisî, bu sırada Demirî'nin "Tarih-i Tabi"sini tercüme etmiş, Mısır'da gördüğü yolsuzlukları ifade eden küçük bir de kaside kaleme almıştı. Vezirler, İdris'e tercüme için bin duka altın vereceklerdi; ancak şiiri padişaha veremezlerdi. Halkın menfaatini kendi menfaatine tercih eden İdris, vezirlerin teklif ettikleri parayı reddetti ve eserini sultana kendisi takdim etti. Sultan Selim, vezirlerinden biri için asla göstermeyeceği müsamahayı Molla İdris'e gösterdi. Onu İstanbul'a gönderdi. Ulemâya hürmet onun nazarında her şeyin önündeydi.

Bu silsilenin en muhteşem ismi hiç şüphesiz Kanûnî Sultan Süleyman'dı. O sadece Osmanlı tahtının sultanı değil, aynı zamanda söz mülkünün de sultanıydı. Muhibbî Divanı söz sultanlığına ait örneklerle doluydu. Çok okurdu. Alâeddin Ali Çelebi'nin Hümayun-nâme adı ile tercüme ettiği "Kelile ve Dimne"yi bir gecede okumuş, sabahleyin mütercimi Bursa kadılığına tayin etmişti. Süleymaniye Câmii'ne 153 eserle aynı adı taşıyan Süleymaniye Kütüphanesi'ni ekledi, Şehzade Mehmed için yaptırdığı camiye de aynı şekilde bir kütüphane vakfetmişti.8

Bir fetret devrinin ardından 4. Murad sefere çıkacaktı. Sefere çıkan kitap bu sefer İstanbul'daydı. Devrin meşhur alimlerini saraya çağırıp vedalaştı ve söz sırasında İmam Efendi'den Bağdad seferinden dönünceye kadar bir Kur'ân-ı Kerim yazmasını istedi. İmam Efendi, Şeyh Hamdullah üslûbunda yetişmiş bir hattat olup, kolay lokma değildi. "Kulunuz bu bazara giremem. Bahasını tâyin buyurun ki, teşrifinize dek hem dua, hem şevk ile tamam olur inşallah!"

— Matlûbun ne mikdardır?
— Bin kuruştan aşağı ya­zamam!
— Bin ku­ruş yerine bin altın olsun!

Herkesi titreten sultan bu sert hocaya beklenmedik bir ihsanda bulunmuştu. Bağdat Seferi iki sene sürdü. Dönüşünde sultan sözünü unutmamıştı. İmam Efendiyi huzuruna çağırdı. İyi bir hattat olan padişah, Kur'ân-ı Kerîm'i baştan sona inceledi:

— İmam Efendi, bu mushafın, evvelinden âhırı daha hoş olmuş, niçin mutabık olmamış?
— Evaili, feth-i Bağdad halecâniyle; evâhiri sürûr-i fetih ve meserret-i kudümünüz hayâliyle yazıldı!

Padişah bu söze vurulmuş bin altın daha ihsan etmişti. Şairler "Satılık bir sözü bin dinara" diye bu hâdiseye tarih düştüler, aynı zamanda kütüphaneler dolusu nefîs yazmaların hangi gayretlerle günümüze ulaştığına şahit oldular.9

Bağdat Seferi, ayrıca Topkapı Sarayının en zarif, en renkli, en muhteşem binası olan Bağdat Köşkü'nü ve kütüphanesinde bulunan 366 cilt kitabı hatıra bıraktı.

Sefer-i hümâyûna katılan son eserler 4. Mehmed'in otağından hareket etti. Sultan ava giderken bile önünde Kur'ân-ı Kerîm taşıyan bir deve bulundururdu. Aynı zamanda hususi tarihçisi Abdi'yi yanından ayırmaz, tarihine bazı vak'aları kendisi yazardı. Bu tarih, bazı sahifeleri bizzat bir padişah kalemi ile yazılmış yegâne eserdi.10

Asırları kuşatan seferlere eşlik eden kitaplar, nihayet 3. Ahmed'in sarayda inşa ettirdiği Enderun Kütüphanesi'nde toplandı. Bu kütüphane fütuhat dönemlerinde Rumlardan, Sırplardan, Macarlardan alınmış çok sayıda kitap ve eski divanlar ile doldurulmuştu. Arapça, Farsça ve Türkçe 3.515 adet kitap vardı. Aralarında paha biçilmez yazma kitapların yer aldığı bu koleksiyonun -sonraki dönemlerde yabancı dilde eserlere çok fazla iltifat edilmediği için- maalesef büyük çoğunluğu elden çıkarılmış, antik eserlerden elde yalnızca 30 kadar kitap kalmıştır. Kütüphanenin üzerindeki Arapça kitabede şu ifadeler mevcuttur: "Sultan Ahmed bir bina inşa etti ve kıymetli kitapları topladı. Sadık bir niyet ve ilhâm ile kütüphane kurmaya bizzat kendi başladı. İlim ehline hürmet kazandırmak ve ilme rağbet ettirmek için Allah devletini daim etsin onu kendi nuruyla inşa etti. Katından ona bol nimetler ihsan eylesin ve ecrini artırsın. Ona tarih olarak 'fîhâ kütübün kayyimeh'11 ibaresi yeter. 1131/1718"12

Kitaplar sefer-i hümâyûna çıkmaz olduktan sonra imparatorlukta her şey değişmeye başlamıştı. Semadan inen kitap Hazret-i Kur'ân ile içinde yaşanılan kâinat kitabı arasındaki bağ unutulmuştu. Zamanla okuyan niçin okuduğunu anlamayacak, altın çağı arayanlar nasıl kaybettiklerini düşünemeyecekti. Ulemâ ve medrese çevreleri, tatbikî ve aklî ilimlere sırt çevirmişti. Ali Paşa'nın terekesinde çıkan felsefe, astronomi ve tarih kitaplarının kütüphanelere konulmasına bizzat şeyhülislâm karşı çıkmıştı ( l767).13

Bir ifrat yaşanmıştı. Fen bilimleri hayattan çıkarılınca yavaş yavaş taassup yerleşecek, eğitimde akıl nurunu yitirecek, neticede büyük medeniyet yarışı kaybedilecekti. Şehit Selim, zamanın gerektirdiği bütün hesap ve geometri, tarih, coğrafya, kozmografya derslerinin okutulduğu "Mühendishane-i Bahri-i Hümayun"u14 açtığında artık çok geçti. Atı alan Batılı güçler, Üsküdar'ı çoktan geçmişlerdi.

Ne var ki, zarar bu kadarla kalmadı. Asrın en yalnız adamı, kayıp bir medeniyetin muhasebesini yapmış, talebenin gayreti din ilimleri ve fen ilimlerinin beraber okutulması ile kanatlanır, birini alırsanız kör taassup çıkar, diğerini terk ederseniz dinsizlik sizi boğar diye seslenmiş; ama sözünü dinletememişti. Fen bilimlerinin terk edilmesini tenkit edenler, dinî ilimleri büyük bir kinle yasakladılar. İnsanlar yıllarca "Sadece Rabbimiz Allah'tır." diyen kitapları okudukları için zindanlara atıldılar.

Geçti çok şükür! "Varsın muhataplarım beni dinlemesinler! Ey Hamzalar, Ömerler! Size sesleniyorum!" diyen çığlığa "lebbeyk!" diyen ışık süvarileri, yeni bir sefere çıktılar!
"Oku" kavlinden "okul" emrini alan söz atlıları, şimdi yedi kıtadan, Horhor kalasının kapıcısına emanet bırakmak için siyah güller, al güller taşımaktalar!

Dipnotlar
1. Hakanî Mehmed Bey'in hilyesinden
2. Hammer, Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Tarihi (I-X), (terc Ata Bey), İstanbul 1998. c. 1 s. 119
3. Danişmend, İsmail Hâmi, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi (I-V), İstanbul1972. c. I, s. 204
4. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300–1600) (Çev, Ruşen SEZER ) YKY, İstanbul 2003; s.187–193
5. Uzunçarşılı İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi (I-VII),TTK 1954, II, s. 241
6. Hammer, c. II, s. 391
7. Hayrullah Efendi, Devlet-i Âliyye-i Osmaniye Tarihi, Son Havadis, c. VI, s 223
8. (Şehzadebaşı Cami kütüphanesinde, 7 adet tefsir, 11 adet hadîs, 13 usul-i fıkh, 20 adet furu', 27 kelam, 13 maani, 9 lügat, 5 nahv, 3 sarf, 8 hikmet, 14 mantık, yekûn olarak 130 eser vardı; Kanunî Devrinde Kitap Sanatı, Kütüphaneleri ve Süleymaniye Kütüphanesi, Dr. Mujgân Cunbur)
9. Kemal Çığ, Sultan IV. Murad'ın Bir Kur'ân-ı Kerîm'ine ve Bir Sözüne 1000'er Altın Verdiği Hattat, Tarih Dünyası, 3/ 983
10. Hammer , c.6. s 90
11. O sahifelerde dosdoğru hükümler vardır./ (Bütün kitapların hepsi, Kur'ân-ı Kerîm'in içinde vardır. Beyine/4)
12. Ramazan Balcı, Sarayın Sırları (Abdurrahman Şeref), Elit Kültür, İstanbul 2009, s. 80
13. Halil İnalcık, s.187-193
14. Hüseyin ATAY; Medreselerin Islahatı, Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, nr. 25,1982. 1–43
 
Üst