Muvahhid1
Well-known member
Haketmediği acıları, hüzünleri boş yere ona çektiriyoruz. Halbuki insan başını bir kaldırsa, ufka doğru bir baksa, kalp gözü ile, kâinatı bir seyredebilse, nice güzelliklerle kuşatılmış görecek dünyasını... Kalp sultanının yeri, yerler değil. Yakışmıyor bu yerler ona. Düşmemeli, düşürmemeliyiz onu. Kalbimiz temiz kaldıkça güçlüdür. Gözler ki, işte o zaman görevdedir. Ruh o küçük pencereden kâinatı seyretmektedir... Gözümün takıldığı bir güzellik var, bir dost var şu sıralar. Ruhum, iki gözü hayret akan iki çeşme, bu ağaca bakıyor.Şehre bakan bir ağaç...
Çok eski bir dost...
Ben de onu özlüyorum bu günlerde... 30 sene önce de oradaydı, ufku süsleyen yamaçtaydı. O zaman yüksek binalar, gözlerimizle onun arasına giremiyordu henüz. Sonra sonra gözden gizlendi, ufuklar betonla kaplandı ve ağacımı görmeye maniler çoğaldı. Bir gece zelzeleyle önü açıldı ağacımın. Şimdi şehrin hangi yanından baksam, göz göze gelebiliyoruz onunla. Özlemişiz birbirimizi. Ufuklarda kucaklaşıyoruz iki bildik, tanıdık eski dost.Her sabah güne onunla merhabalaşıp başlıyorum, her gece ise güneşin onun ardından seyrettirdiği binbir ışık oyunu ile vedalaşıp selamlıyoruz birbirimizi.
23 sene önce bir defacık da olsa yanına gidip gövdesine sarılıp kucaklamıştım ağacımı. Şimdi yine aynı arzuyla içimi coşar buldum. Nedir bu özlem, bu iştiyak? Bediüzzaman, Lemaat adlı eserinde 'kâinat kardeşler' diye bir ifade kullanıyor. Yaratılmış ne varsa şu kâinatta, bizi herşeyle omuz omuza yan yana getirip kardeş ediyor. Kardeş kardeşi özlemez mi hiç? Ağaçlar da bizim hem aşklarda bile şahidimiz, hem de kardeşimiz oluyorlar. Bütün kâinatla beraber. O güzelim ibadetlerini ne güzel kıyamda sunuyorlar.
Yaratana karşı, dal dal, yaprak yaprak, çiçek çiçek zikirler içinde. Aralarına girmek gerek, kardeşlerle birlikte olmak gerek. Bu duaları bu yakarışları duyabilmek için sade kulak değil, kalb gerek. Bu nağmeleri her sazın teli çekmez, içten bir nazar gerek.
Hz. Peygamber;'Akrabalarını, yakınlarını ziyaret edenin ömrü uzun olur' buyuruyor. Ömrümüzün ibadetlerle uzamasından daha anlamlısı var mı acaba? Ondan daha bereketli ne olabilir ki? Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi, kâinat kardeşlerle sıla-i rahim yapılmalı ki; onların ibadetlerinden payımıza düşeni alabilelim. Birbirimize mirasçıyız. Karşılıklı haklarımızı ve görevlerimizi yerine getirebilirsek işte kısacık bir ömürden sevapla uzayan kocaman bir ömür çıkabilir. Ömrümüzün saniyeleri bu davranış inceliği ve niyeti ile, seneler kadar kıymetli olabilir.
Ağaçlara; dostlarımıza, kardeşlerimize sarılmak gerek. Kaçırmamalıyız bu fırsatı. Ağaçların dallarına dualarımızı yükleyelim.Dileklerimiz arşa çıkmalı, Yaradana sunulmalı niyazlarımız. Akrabalarımız bizi bekliyor. Başımızın üstünden geçen bir bulut, yüzümüzü okşamaya çalışan bir yağmur tanesi, daha nesi var, nesi varsa hepsi, bize, aramıza gelin bize katılın kucaklayın, sarın sarmalayın hayatımızı, tâ ki sizinde ömrünüz bereketlensin, hayatınız çoğalsın, ömrünüz hayatlansın, büyüsün kâinat kadar genişlesin diye davetçi oluyor, çağırıyor bizi.
Bu daveti alıp da sevdiklerinden uzaklarda durur mu hiç insan? Koşmak, dostlarının arasına katılmak, bu bayramı bu dostlarla da kutlamak gerek. İnsan; akrabasının, dostunun, sevdiğinin adını bilmez mi? Ağaçlarımızın adını bilmeliyiz. Hayatlarımıza ağaçlar dikmeliyiz, ağaçlarımıza adlar vermeliyiz, nefeslenmelerine, dallanıp budaklanmalarına, çiçeklenmelerine eşlik etmeliyiz.Tâ ki adıyla sanıyla, onların tespihine, Yaratanı anmasına, ibadetine ortak olabilelim...
Her şehre, her ömre bakan bir ağaç mutlaka var.Biz de o ağaçlara bakalım.İyi anlarız baktıkça onlara.
Selim Gündüzalp