Sekülerizm ve Globalizm İlhan ÖZTİN

harp

Well-known member
[FONT=verdana,sans-serif]Sekülerizm ve Globalizm
[/FONT]

[FONT=verdana,sans-serif]İlhan ÖZTİN[/FONT]

[FONT=verdana,sans-serif] Bu iki kavram, aşağı yukarı otuz seneye yakın bir süreçte, insanları sömürmeye yönelik ve vahşî kâpitalizm denilen sisteme entegre etmek için bir zihin alıştırmasıdır. Daha doğrusu, insanların tüketim iştahını ve alışkanlıklarını çeşitlendirmek suretiyle; uluslararası sermayenin hizmetine sunmaya yönelik bir hazırlık sürecini teşkil ettiği kanaatindeyim. Zira önce Sekülerleşme süreci gündemimize oturarak bir süre onunla zihin alt yapısı inşa ve kurulduktan sonra, globalleşme süreci gündem oluşturmak suretiyle, adeta karşı konulamaz bir gelişim ve değişim süreci olarak yutturulma operasyonudur. Zaten bu sürece karşı gelmek, gelişmenin önünde durmak gibi bir kabul ile ortaya konuldu. Öyle de yutturuldu. Oysa bu iki kavram da, tamamen belli bir çıkar gurubuna hizmet etmeye yönelik bir gündeme getirmek, insanları heva ve nefsani heveslerini özgürce tatmine yönelik tüketime hazırlamaktı.

Yukarıda sözünü ettiğimiz bu çıkar guruplarından %10 u, üretimin artık değerlerinin kaymağını yerken, diğer %10 da bu sistemden nemalandırılarak, sistemin taşeronluğunu seve seve üstlendi. Halbuki, %80 i sömürmek için bu sistemi kuranlar da , bu kesimi, yani çoğunluğu azınlığın ekonomik tahakkümü altına almak suretiyle meşakkate sokarak, hallerinden şikâyet eder duruma düşürdü. Bu bir israf ekonomisidir.İşte esas kriz burada var...

Kriz varmış. Evet var... Amma!.. Tüketme çılgınlığını tatmin edemeyenlerin ahlakî krizi... Aslında bu esas krizi görüp doğru teşhis ile tedavi edebilirsek, diğeri bizim krizimiz olmaktan çıkacaktır. “Yeyiniz, içiniz ve fakat israf etmeyiniz.” İlâhî düsturu bizim, gerçekten ihtiyacımız olan miktarı kullanmamıza izin veren bir prensibi emrediyor. Hattâ bütün insanlığın ortak kullanımına tahsis edilmiş bu kainat,evreni, bir emanetin koruyucusu edasıyla tasarruf yetkisi verilmiş olduğumuzu göz ardı etmememiz gerekmektedir.

Globalleşme iddiasını ortaya atanlar; “Coğrafî sınırlar farazî hatlar olarak telâkki edilmeli. Zira iletişim ve ulaşımın sınır tanımaz hızı ile gelişen sermayeye sınır koymamak” gereğinden dem vurarak, dünyanın bu sermaye ile yatırım ve istihdam imkânlarından yararlanması için bütün sınırlarını kaldırmasını teklif ediyor.

Bu tavsiye ve teklif zahiren insanlığın menfaatine yönelikmiş gibi gösteriliyor. Oysa bu tanım ve tarifler, benim gözümde semirmiş, obez sermayenin bitmez, tükenmez ve doymaz iştahıyla, “Daha yok mu?” diyen iri kıyım bir adamı canlandırıyor.

Adetâ; “Seni de istiyorum.” manasındaki bir reklam panosunda, her bakan insana kendisini gösterecek şekilde parmağını uzatıp; işaret eden adamın; “I DO want you!” demesine karşılık, eski Türk filmlerindeki bir replik, refleks olarak ağzımdan çıkıveriyor...

“Bedenime sahip olabilirsin ama... Ruhuma aslâ!..”[/FONT]
 
Üst