Mustafa Yeşil, Yeni Ümit, 20. Sayı
31.12.2009
İslâm dini, bizim dünya ve âhiret saadetimizi temin etmek için gönderilmiştir. Bu sebeple İslâm'ın emir ve yasakları, ibadet prensipleri ve ahlâkî esasları bizim önce dünyamızı Cennet'e çevirecek, Cennet'e dönüşen bu dünyadaki hayatımızla da ebedî Cennetle yaşamaya ehil hale gelmemizi temin edecektir. Bunun için dinimizin emirlerini dünyevî-uhrevî gibi bir sınıflamaya tabi tutmamız mümkün değildir. Dünyevî görünen fiillerimizle âhiret saadetini; uhrevî dediğimiz fiillerimizle de önce dünya saadetimizi kazanacağız.
Dünya ve âhiret dini olan İslâm, bizim bütün davranışlarımızı ihâta etmekle, her hareketimize bir şekil vermekte; gezerken, otururken, yatarken, kalkarken, yerken, içerken ve hatta tuvalete girip çıkarken nasıl hareket edeceğimizi bize bildirmekte; ve hayatımızın tamamını ibadete çevirmektedir.
Hayatımızın tamamını tanzim eden dinimizin, içtimâî hayatımızda bizden istediği önemli vazifelerden biri de fertlerin birbirleriyle karşılaştıkları veya ayrıldıkları zaman ilk ve son sözün selâm lafzı olmasıdır. Cemiyet halinde yaşamaya mecbur olan insanlar arasındaki muhabbet ve itimadı kuvvetlendirecek en önemli âmillerden biri olan "selâm", aynı zamanda Cennetin de en güzel kelâmlarından biridir. Cennet'teki en güzel söz mü'minlerin Rahîm Rab'lerinden işitecekleri "selâm" sözü değil mi? (Yâsin,36/58)
İyilikler ve güzellikler diyarı olan Cennet'te gıybet, hased, dedikodu, kibir, adavet.. gibi kötülüklerin ismi bile anılmayacaktır. İşte Cennet'te bulunmayan bu kötülüklerin, dünyamızda da bulunmamasını temin edecek en güzel vasıta, Cennetin güzel kelâmı "selâm" olacaktır. Burada, Cennet misal hayat sürdürenler, mezar kapısından Cennete kolayca geçivereceklerdir.
Cemiyet hayatının esası, sıhhati, sevgidir. Binanın taşları gibi fertleri birbirine kenetleyebilecek vasfa haiz, bayağı ve gösteriş havasından uzak, samimi bir sevgi... Ve sonrasında gelen emniyet, vefa ve sadakat!...
Aksi halde, sevginin riyakârlığa, emanetin hıyanete, sadakatin sahtekârlığa döndüğü bir cemiyette fertler, şirazesi çıkmış sahifeler gibi birbirlerinden kopuk ve uzak, kalabalıkları itibariyle de "urbalarla kemik, mintanlarla et" hükmündedirler. Üç asırdır ard arda gelen darbelerle kaybettiğimiz değerlerin arasında belki en mühimi cemiyetteki sevgi atmosferi ve bu atmosferi teşkil edecek edeb ve davranışlardır. Selâm verme, edeblerin içerisinde en nâdide olanıdır. Zira o, Rabbin katında bir lütuf ve her devirde tazeliğini koruyan edebî bir dua ve Cennet ehlinin hoşâmedisindeki mübarek bir hitab-ı ilâhi'dir. Ümid ediyoruz ki, pek çok değerler gibi selâm da yeniden ihya edilecektir...
Selâm kelimesi, Esmâ-ı Hüsnâ'dan olup emniyet, sulh ve çirkin şeylerden beri olma mânâsına gelmektedir. Bu kelime İslâmî edeplerden biri olarak Kur'ân'da defâatla zikredilmiş ve Allah Rasülü (sav)'nün hayatında ısrarla tatbik edilmiş ve ettirilmiştir. Kur'ân-ı Kerim: "Evlerinize girdiğinizde ehlinizden kimse yoksa, kendi nefislerinizi selâmlayınız" (Nisa, 4/65): "Ey iman edenler, başkalarına ait evlere girişlerde izin isteyin ve ev halkına da selâm verin" (Nur, 24/27) âyet-i kerimeleriyle ve Fahr-ı Kâinat'ın (sav): "Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız; size, tatbik ettiğinizde birbirinizi seveceğiniz amele işâret edeyim mi? Selâmı aranızda yayınız"(1), buyruğuyla, "selâm"ın ehemmiyetine dikkat çekilmiş, Cennete girmenin bir vesilesi olarak beyân edilmiştir.
SELÂM LAFIZLARI ve KERİH GÖRÜLENLER
Hâtem-ül Enbiyâ (sav), ümmetine ilâhi kaynağın emir buyurduğu şekilde selâmı öğretmiştir. İbn-i Cüreyyi'l-Hucemi (ra) rivâyet ediyor:
"-Rasulullah (sav)'ın yanına geldim ve 'aleyke's selâm yâ Rasulallah' dedim. Allah Resulü (sav):
-(Aleyke's-Selâm deme, çünkü o, ölülere verilen selâmdır.) Bana dönerek:
-Bir kişi arkadaşını karşıladığında ‘Esselamü aleyküm ve rahmetullah’ desin" buyurdular".(2)
Amir b. Şu'be (ra)'dan gelen rivâyette; Nebi (sav):
-"Bizden başkasına benzeyen bizden değildir.
Sadece parmak işaretleri ile selâmlaşan Yahudilere; ve ellerini karşılıklı kaldırarak selâmlaşan Hristiyanlara benzemeyin", buyurdular.(3).
SELÂMLAŞMA YERLERİ ve ÂDÂBI
Peygamberimizin (sav) selâmın yerini beyân etmede en mücmel ifadesi, Cabir (ra)'dan rivâyet edilen, "selâm, sözden öncedir"(4) hadis-i şerifidir. Selâm içtimâi hayatı zaman ve mekân gözetmeksizin her cepheden kuşatmıştır.
Kur'ân-ı Kerim, özellikle evlere girişlerde emniyetin tesisi için selâm vermeyi emir buyurmuşlardır. Cahiliye döneminde, izin alınmaksızın evin en mahrem köşesine kadar giriliyor ve sonra kendilerine has şekliyle selâm veriliyordu. Tabii bu tarz davranışlar, âile hayatına ait çirkin manzaraların ifşâsına sebep oluyordu. Nebi (sav) bu çirkin muameleden şiddetle men etti. Sehl b. Sa'd rivâyet ediyor: "Allah Rasulü (sav)'nün odasının kapısında bir adam beklemekteydi. Efendimiz içeride makasla saçını düzeltiyordu. Adama döndü:
'-Eğer kapıdan içeriye baktığını görseydim bu makası gözüne sokardım', buyurdular"(5).
Ebu Hureyre (ra)'ın rivâyetinde: Peygamberimiz (sav): "Binitli olan yürüyene, yürüyen oturana, az topluluk çok topluluğa selâm verir", buyurdular (6). Selefimiz bu hadisten hareketle, gençlerin ihtiyarlara, arkadan gelenlerin önden gidenlere, selâm vermesi gerektiğini zikretmişlerdir.
Meclislere girişlerde selâm verilir. Mecliste olanlardan biri selâma cevap verirse diğerlerinden bu vazife kalkar. Aksi halde hepsi mes'ul duruma düşmüş olurlar. Zira selâm verme sünnet, mukabelede bulunmak ise farzdır.
Selâm, iâdesi mümkün olmayan hallerde verilmemelidir. Bu durumlar: Kur'ân okuyan, hutbe dinleyen, namaz kılan, yemek yiyen, selâm alamayacak derecede rahatsız olanlar ve hevesine râm olmuş şekilde yaşayanlar ki Efendimiz (sav): "İçki içene selâm vermeyin, hasta iken ziyaretine gitmeyin ve öldüğünde de namazını kılmayın" buyurmuşlardır (7).
Peygamberimiz (sav)e Yahudi ve Hristiyanların selâmına nasıl cevab verileceği sorulduğunda: Sizler onlara "ve aleyküm" deyiniz, buyurdular. Zira onlar selâm verişlerinde ya istihza ediyorlar veya belâ ve musibet işmâm eden kelimeler kullanıyorlardı.
"Ve aleyküm" cevabıyla o kasıtlarının onların başına gelmesine duâ edilmiş oluyordu.
SELAM DUADIR
İslâm dini, ibâdet neşvesi içinde yapılan günlük işlerimizi, içinde sâlih bir niyet bulunan fiillerimizi ibâdet gibi değerlendirmiş ve Nebiyyi Mürsel'in (sav) dilinden, takdir etmiştir. Selâm, beşeri bir ihtiyaç olduğu halde, tatbikindeki sünnete uyma niyetinin ve ona gösterilen ihtimamın sevâbına dikkat çekilmiştir.
İmran b. Husayn (ra)'dan: Bir adam Peygamber (sav)'a gelip:
- "Esselâmü aleyküm" dedi. Peygamberimiz (sav) de aynı şekilde mukabelede bulundu ve selâm veren oturdu. Peygamber Efendimiz (sav): "On sevâb kazandı" buyurdu. Sonra bir başkası gelip:
-"Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" dedi. Peygamber (sav) aynı şekilde cevap verince oturdu. Efendimiz (sav): "Yirmi sevâb kazandı", buyurdu. Sonra bir adam daha gelerek:
-"Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü" dedi. Efendimiz (sav) de yine aynı şekilde cevap verince selâm veren oturdu. Efendimiz: "Otuz sevâb kazandı", buyurdu.(8).
SELÂMI YAYMAK
Selâm verme, İslâm âleminin, özellikle de milletimizin ihyâ edeceği edep ve davranışların en önemlilerindendir. Zira bu davranış sadece bir ferdi veya bir aileyi değil, topyekün cemiyet hayatını alâkadar etmektedir.
Hz. Peygamber (sav), Hz. Enes'e (ra) hitaben: "Oğlum, ailenin yanına girdiğinde selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun" buyurarak ailede; bir başka hadis-i şeriflerinde de Ashab-ı Kirâm'a hitâben: "... selâmı aranızda yayınız" buyurarak cemiyet hayatındaki ehemmiyetine işaret buyurmuşlardır... Bu vazifeyi yerine getirenleri de: "Fesad-ı ümmet zamanında kim bir sünnet ihyâ ederse ona yüz şehit sevabı verilir" hadisleriyle müjdelemiştir.
KAYNAKLAR
1) Müslim, c.I, sh.74, (Kitabu’l-İman).
2) Ebu Davud. c.5. sh.353, (Kitabu’l-Edeb).
3) Tirmizi, c.4. sh.159, (Kitabu'l-İsti'zân).
4) Tirmizi, c,4, sh.159-160, (Kitabu’l-İsti'zân).
5) Taç, c.5, sh.240, (Kitabu'l-Edeb).
6) Buhari, c.7, sh.127, (Kitabu’l-İsti'zân).
7) Buhari, c.7, sh. 133, (Kitabu’l-İsti'zân).
8) Ebu Davud, c.5 sh.350, (Kitabu'l-Edeb).
31.12.2009
İslâm dini, bizim dünya ve âhiret saadetimizi temin etmek için gönderilmiştir. Bu sebeple İslâm'ın emir ve yasakları, ibadet prensipleri ve ahlâkî esasları bizim önce dünyamızı Cennet'e çevirecek, Cennet'e dönüşen bu dünyadaki hayatımızla da ebedî Cennetle yaşamaya ehil hale gelmemizi temin edecektir. Bunun için dinimizin emirlerini dünyevî-uhrevî gibi bir sınıflamaya tabi tutmamız mümkün değildir. Dünyevî görünen fiillerimizle âhiret saadetini; uhrevî dediğimiz fiillerimizle de önce dünya saadetimizi kazanacağız.
Dünya ve âhiret dini olan İslâm, bizim bütün davranışlarımızı ihâta etmekle, her hareketimize bir şekil vermekte; gezerken, otururken, yatarken, kalkarken, yerken, içerken ve hatta tuvalete girip çıkarken nasıl hareket edeceğimizi bize bildirmekte; ve hayatımızın tamamını ibadete çevirmektedir.
Hayatımızın tamamını tanzim eden dinimizin, içtimâî hayatımızda bizden istediği önemli vazifelerden biri de fertlerin birbirleriyle karşılaştıkları veya ayrıldıkları zaman ilk ve son sözün selâm lafzı olmasıdır. Cemiyet halinde yaşamaya mecbur olan insanlar arasındaki muhabbet ve itimadı kuvvetlendirecek en önemli âmillerden biri olan "selâm", aynı zamanda Cennetin de en güzel kelâmlarından biridir. Cennet'teki en güzel söz mü'minlerin Rahîm Rab'lerinden işitecekleri "selâm" sözü değil mi? (Yâsin,36/58)
İyilikler ve güzellikler diyarı olan Cennet'te gıybet, hased, dedikodu, kibir, adavet.. gibi kötülüklerin ismi bile anılmayacaktır. İşte Cennet'te bulunmayan bu kötülüklerin, dünyamızda da bulunmamasını temin edecek en güzel vasıta, Cennetin güzel kelâmı "selâm" olacaktır. Burada, Cennet misal hayat sürdürenler, mezar kapısından Cennete kolayca geçivereceklerdir.
Cemiyet hayatının esası, sıhhati, sevgidir. Binanın taşları gibi fertleri birbirine kenetleyebilecek vasfa haiz, bayağı ve gösteriş havasından uzak, samimi bir sevgi... Ve sonrasında gelen emniyet, vefa ve sadakat!...
Aksi halde, sevginin riyakârlığa, emanetin hıyanete, sadakatin sahtekârlığa döndüğü bir cemiyette fertler, şirazesi çıkmış sahifeler gibi birbirlerinden kopuk ve uzak, kalabalıkları itibariyle de "urbalarla kemik, mintanlarla et" hükmündedirler. Üç asırdır ard arda gelen darbelerle kaybettiğimiz değerlerin arasında belki en mühimi cemiyetteki sevgi atmosferi ve bu atmosferi teşkil edecek edeb ve davranışlardır. Selâm verme, edeblerin içerisinde en nâdide olanıdır. Zira o, Rabbin katında bir lütuf ve her devirde tazeliğini koruyan edebî bir dua ve Cennet ehlinin hoşâmedisindeki mübarek bir hitab-ı ilâhi'dir. Ümid ediyoruz ki, pek çok değerler gibi selâm da yeniden ihya edilecektir...
Selâm kelimesi, Esmâ-ı Hüsnâ'dan olup emniyet, sulh ve çirkin şeylerden beri olma mânâsına gelmektedir. Bu kelime İslâmî edeplerden biri olarak Kur'ân'da defâatla zikredilmiş ve Allah Rasülü (sav)'nün hayatında ısrarla tatbik edilmiş ve ettirilmiştir. Kur'ân-ı Kerim: "Evlerinize girdiğinizde ehlinizden kimse yoksa, kendi nefislerinizi selâmlayınız" (Nisa, 4/65): "Ey iman edenler, başkalarına ait evlere girişlerde izin isteyin ve ev halkına da selâm verin" (Nur, 24/27) âyet-i kerimeleriyle ve Fahr-ı Kâinat'ın (sav): "Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız; size, tatbik ettiğinizde birbirinizi seveceğiniz amele işâret edeyim mi? Selâmı aranızda yayınız"(1), buyruğuyla, "selâm"ın ehemmiyetine dikkat çekilmiş, Cennete girmenin bir vesilesi olarak beyân edilmiştir.
SELÂM LAFIZLARI ve KERİH GÖRÜLENLER
Hâtem-ül Enbiyâ (sav), ümmetine ilâhi kaynağın emir buyurduğu şekilde selâmı öğretmiştir. İbn-i Cüreyyi'l-Hucemi (ra) rivâyet ediyor:
"-Rasulullah (sav)'ın yanına geldim ve 'aleyke's selâm yâ Rasulallah' dedim. Allah Resulü (sav):
-(Aleyke's-Selâm deme, çünkü o, ölülere verilen selâmdır.) Bana dönerek:
-Bir kişi arkadaşını karşıladığında ‘Esselamü aleyküm ve rahmetullah’ desin" buyurdular".(2)
Amir b. Şu'be (ra)'dan gelen rivâyette; Nebi (sav):
-"Bizden başkasına benzeyen bizden değildir.
Sadece parmak işaretleri ile selâmlaşan Yahudilere; ve ellerini karşılıklı kaldırarak selâmlaşan Hristiyanlara benzemeyin", buyurdular.(3).
SELÂMLAŞMA YERLERİ ve ÂDÂBI
Peygamberimizin (sav) selâmın yerini beyân etmede en mücmel ifadesi, Cabir (ra)'dan rivâyet edilen, "selâm, sözden öncedir"(4) hadis-i şerifidir. Selâm içtimâi hayatı zaman ve mekân gözetmeksizin her cepheden kuşatmıştır.
Kur'ân-ı Kerim, özellikle evlere girişlerde emniyetin tesisi için selâm vermeyi emir buyurmuşlardır. Cahiliye döneminde, izin alınmaksızın evin en mahrem köşesine kadar giriliyor ve sonra kendilerine has şekliyle selâm veriliyordu. Tabii bu tarz davranışlar, âile hayatına ait çirkin manzaraların ifşâsına sebep oluyordu. Nebi (sav) bu çirkin muameleden şiddetle men etti. Sehl b. Sa'd rivâyet ediyor: "Allah Rasulü (sav)'nün odasının kapısında bir adam beklemekteydi. Efendimiz içeride makasla saçını düzeltiyordu. Adama döndü:
'-Eğer kapıdan içeriye baktığını görseydim bu makası gözüne sokardım', buyurdular"(5).
Ebu Hureyre (ra)'ın rivâyetinde: Peygamberimiz (sav): "Binitli olan yürüyene, yürüyen oturana, az topluluk çok topluluğa selâm verir", buyurdular (6). Selefimiz bu hadisten hareketle, gençlerin ihtiyarlara, arkadan gelenlerin önden gidenlere, selâm vermesi gerektiğini zikretmişlerdir.
Meclislere girişlerde selâm verilir. Mecliste olanlardan biri selâma cevap verirse diğerlerinden bu vazife kalkar. Aksi halde hepsi mes'ul duruma düşmüş olurlar. Zira selâm verme sünnet, mukabelede bulunmak ise farzdır.
Selâm, iâdesi mümkün olmayan hallerde verilmemelidir. Bu durumlar: Kur'ân okuyan, hutbe dinleyen, namaz kılan, yemek yiyen, selâm alamayacak derecede rahatsız olanlar ve hevesine râm olmuş şekilde yaşayanlar ki Efendimiz (sav): "İçki içene selâm vermeyin, hasta iken ziyaretine gitmeyin ve öldüğünde de namazını kılmayın" buyurmuşlardır (7).
Peygamberimiz (sav)e Yahudi ve Hristiyanların selâmına nasıl cevab verileceği sorulduğunda: Sizler onlara "ve aleyküm" deyiniz, buyurdular. Zira onlar selâm verişlerinde ya istihza ediyorlar veya belâ ve musibet işmâm eden kelimeler kullanıyorlardı.
"Ve aleyküm" cevabıyla o kasıtlarının onların başına gelmesine duâ edilmiş oluyordu.
SELAM DUADIR
İslâm dini, ibâdet neşvesi içinde yapılan günlük işlerimizi, içinde sâlih bir niyet bulunan fiillerimizi ibâdet gibi değerlendirmiş ve Nebiyyi Mürsel'in (sav) dilinden, takdir etmiştir. Selâm, beşeri bir ihtiyaç olduğu halde, tatbikindeki sünnete uyma niyetinin ve ona gösterilen ihtimamın sevâbına dikkat çekilmiştir.
İmran b. Husayn (ra)'dan: Bir adam Peygamber (sav)'a gelip:
- "Esselâmü aleyküm" dedi. Peygamberimiz (sav) de aynı şekilde mukabelede bulundu ve selâm veren oturdu. Peygamber Efendimiz (sav): "On sevâb kazandı" buyurdu. Sonra bir başkası gelip:
-"Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" dedi. Peygamber (sav) aynı şekilde cevap verince oturdu. Efendimiz (sav): "Yirmi sevâb kazandı", buyurdu. Sonra bir adam daha gelerek:
-"Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü" dedi. Efendimiz (sav) de yine aynı şekilde cevap verince selâm veren oturdu. Efendimiz: "Otuz sevâb kazandı", buyurdu.(8).
SELÂMI YAYMAK
Selâm verme, İslâm âleminin, özellikle de milletimizin ihyâ edeceği edep ve davranışların en önemlilerindendir. Zira bu davranış sadece bir ferdi veya bir aileyi değil, topyekün cemiyet hayatını alâkadar etmektedir.
Hz. Peygamber (sav), Hz. Enes'e (ra) hitaben: "Oğlum, ailenin yanına girdiğinde selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun" buyurarak ailede; bir başka hadis-i şeriflerinde de Ashab-ı Kirâm'a hitâben: "... selâmı aranızda yayınız" buyurarak cemiyet hayatındaki ehemmiyetine işaret buyurmuşlardır... Bu vazifeyi yerine getirenleri de: "Fesad-ı ümmet zamanında kim bir sünnet ihyâ ederse ona yüz şehit sevabı verilir" hadisleriyle müjdelemiştir.
KAYNAKLAR
1) Müslim, c.I, sh.74, (Kitabu’l-İman).
2) Ebu Davud. c.5. sh.353, (Kitabu’l-Edeb).
3) Tirmizi, c.4. sh.159, (Kitabu'l-İsti'zân).
4) Tirmizi, c,4, sh.159-160, (Kitabu’l-İsti'zân).
5) Taç, c.5, sh.240, (Kitabu'l-Edeb).
6) Buhari, c.7, sh.127, (Kitabu’l-İsti'zân).
7) Buhari, c.7, sh. 133, (Kitabu’l-İsti'zân).
8) Ebu Davud, c.5 sh.350, (Kitabu'l-Edeb).