Kadın dertli. Kocasından. Adam da karısının dertlenmesinden. Kadın ısrarcı. Adama gına gelmiş aynı şeyi duymaktan. "Ne gerek var ki! Tutturmuş bir beni sevdiğini söyle diye."
Kadın bir kere kafasına koymuş, ölmek var dönmek yok. İllaki duyacak o 'seni seviyorum' lafını. Kadın mizacı işte. Ee haklı da. "Nişanlıyken birkaç sefer söylemişti. Şimdi de duymak istiyorum." Yerini yurdunu onun gözüyle görmek istiyor. Yetmez, duymak da istiyor. "Yoksa niye evlendik ki?" Hakikaten insanlar neden evlenir? Tek başına hayatın zor olmasından mı? Birlikte yaşamanın zorluğuyla hiçbir şey aşık atamaz halbuki. Ee o zaman. Sevdiğinin gözüyle varlığına bakmak şöyle bir. Sevdiğinin sözleriyle bakmak varoluşuna şöyle bir.
Adamın ısrarcılıkta karısından aşağı kalır yanı yok. "Akşama kadar didiniyorum. Onca sorunla boğuşuyorum, karım ve çocuklarım için üç kuruş kazanmak uğruna. Bu, onları sevdiğimin göstergesi değil mi?" Haksız mı? Değil. Doğru mu söylediği? Eksik bir doğru. Bazen eksik doğrular yanlışlardan daha sorunludur.
Duymak. Sesleri. Bir anlam ifade eden sözlerse seslerin en güzeli. Gözlerimizle gördüğümüzü kulaklarımızla da duymak. Kadının istediği bu. Kocasının kendini sevdiğini görüyor. Halinden, hareketlerinden, davranışlarından bunu anlıyor, tamam. Ama duymak da istiyor. Bu ise adama fuzuli geliyor. "Söze ne hacet. Haller yetmiyor mu?" Yok, adamın açıklamasını tatmin edici bulmuyorum. Asıl mesele duygularını ifade ederken çok zorlanması. Bunu karısına itiraf edemiyor. İşin içinde biraz da erkeklik gururu var. Küçüklükten itibaren duygularımızı ifade etmeyi öğrenmezsek sonraları bu, uyuşturmadan dişimizi kerpetenle çektirmekten daha zordur.
Bir kadının bir adamın tarafına salınıp, her ikisinin tarafından da bakmaya çalışıyorum. Kadın haklı, adamın işiyse zor. Bu topraklarda duyguların ifadesinin öğrenilerek edinildiği pek akla gelmez. Duyguları ifade etmek bir tek insana özgüdür. Envai çeşit duygular yaşarız. Saymakla bitmez. Zaten saymamalı. Ne gerek var. Kalbe dolan neyse yaşamalı ve gerektiğinde de ifade etmeli. Bazen de ifşa etmeli. Aşkın ifşası gibi. "Seni ne kadar sevdiğimi bilemezsin be adam, diye adeta haykırdım bir gün. Nişanlıydık. Baktım ondan hiç ses seda yok, patladım." Adam hem şaşkın hem sevinçlidir. Üzerinden büyük bir yük kalkmıştır. Sonra yine sus pus. "Evlenmeden önce beni sevip sevmediğini ağzından kerpetenle söküp aldım. Kaç hafta bekledim durdum, be adam, sen de seviyorsan söylesene. Sevdiğini söylemek kadınların işi mi bu memlekette." Yok hayır. Erkeklere haksızlık etmeyelim. Duygularını ifade etmekte zorlanan çoğunlukla erkeklerse de bu erkeklere mahsus değil. Bu konuda cimri davranan nice kadın da var.
"Ben Yaratıcı değilim ki, senin kalbinde olan biteni bileyim. Bana duyurmalısın. Bizzat ağzından seni seviyorum sözünü duymaya ihtiyacım var."
Kadın farkında olmadan sanki bana bir pas atıyor ve ben adamın kalesinin önündeyim. "Bu çok güzel bir nokta. Söz Yaratıcı'dan açılmışken" diye başlıyorum. "O mutlak ilmiyle bizim kalbimizden olan gizli saklı her şeyi bildiği halde, bunları söze de dökmemizi istiyor. Namazı düşünün. Sûre ve duaları içimizden değil, kendimiz duyacağımız şekilde okumamız isteniyor. Yine Kur'an, Yaratıcı'nın kelamı yani konuşmasıdır. Düşünsenize O bizimle konuşuyor. Bizi sevdiğini söylüyor. Sonsuz merhametini ve şefkatini sözle aktarıyor."
Kadının gözleri sevinçle parlıyor. Sözün gücüne dair ikna edici birkaç şey daha söyleseniz der gibi de bakarak. Okuduğumda çok etkilendiğim bir olayı naklediyorum: Bir sahabe, Efendimiz'e gelir ve "Şu giden sahabeyi çok seviyorum der ve Efendimiz'den "Ona sevdiğini söyledin mi?" karşılığını alır almaz bir koşu gider yetişir o sahabeye. "Ben seni çok seviyorum" der. "Ben de seni ve beni sana sevdiren Rabb'imi seviyorum."
"Seni seviyorum"da eksik kalan bir şey var yine de. "Biliyor musun oğlum/kızım/karıcığım, Allah kalbime kocaman bir sevgini koymuş!" Bu daha derin ve anlamlı. Adam dikkatle dinliyor. İkna olmuş görünüyor. Bu, hemen karısına onu sevdiğini söyleyebileceği anlamına gelmiyor. Zamana ihtiyacı var. Adama eşine, çocuklarına ve başka sevdiklerine duygularını (sadece olumlu olanları değil münasip bir şekilde olumsuz olanları da) ifade etmesinin onun için belki daha fazla gerekli olduğunu anlatıyorum. Yaratıcı'nın, Kendisini sözel olarak da anmamızı istemesinin bizim ihtiyacımıza binaen olması gibi. "Bir bilsen içini ne kadar zenginleştirecek bu!" Bir bilse. Bilecek. İyi ki ısrarcı kadın ve erkekler var. Sözün gücünün peşine düşen!
Zaman
Kadın bir kere kafasına koymuş, ölmek var dönmek yok. İllaki duyacak o 'seni seviyorum' lafını. Kadın mizacı işte. Ee haklı da. "Nişanlıyken birkaç sefer söylemişti. Şimdi de duymak istiyorum." Yerini yurdunu onun gözüyle görmek istiyor. Yetmez, duymak da istiyor. "Yoksa niye evlendik ki?" Hakikaten insanlar neden evlenir? Tek başına hayatın zor olmasından mı? Birlikte yaşamanın zorluğuyla hiçbir şey aşık atamaz halbuki. Ee o zaman. Sevdiğinin gözüyle varlığına bakmak şöyle bir. Sevdiğinin sözleriyle bakmak varoluşuna şöyle bir.
Adamın ısrarcılıkta karısından aşağı kalır yanı yok. "Akşama kadar didiniyorum. Onca sorunla boğuşuyorum, karım ve çocuklarım için üç kuruş kazanmak uğruna. Bu, onları sevdiğimin göstergesi değil mi?" Haksız mı? Değil. Doğru mu söylediği? Eksik bir doğru. Bazen eksik doğrular yanlışlardan daha sorunludur.
Duymak. Sesleri. Bir anlam ifade eden sözlerse seslerin en güzeli. Gözlerimizle gördüğümüzü kulaklarımızla da duymak. Kadının istediği bu. Kocasının kendini sevdiğini görüyor. Halinden, hareketlerinden, davranışlarından bunu anlıyor, tamam. Ama duymak da istiyor. Bu ise adama fuzuli geliyor. "Söze ne hacet. Haller yetmiyor mu?" Yok, adamın açıklamasını tatmin edici bulmuyorum. Asıl mesele duygularını ifade ederken çok zorlanması. Bunu karısına itiraf edemiyor. İşin içinde biraz da erkeklik gururu var. Küçüklükten itibaren duygularımızı ifade etmeyi öğrenmezsek sonraları bu, uyuşturmadan dişimizi kerpetenle çektirmekten daha zordur.
Bir kadının bir adamın tarafına salınıp, her ikisinin tarafından da bakmaya çalışıyorum. Kadın haklı, adamın işiyse zor. Bu topraklarda duyguların ifadesinin öğrenilerek edinildiği pek akla gelmez. Duyguları ifade etmek bir tek insana özgüdür. Envai çeşit duygular yaşarız. Saymakla bitmez. Zaten saymamalı. Ne gerek var. Kalbe dolan neyse yaşamalı ve gerektiğinde de ifade etmeli. Bazen de ifşa etmeli. Aşkın ifşası gibi. "Seni ne kadar sevdiğimi bilemezsin be adam, diye adeta haykırdım bir gün. Nişanlıydık. Baktım ondan hiç ses seda yok, patladım." Adam hem şaşkın hem sevinçlidir. Üzerinden büyük bir yük kalkmıştır. Sonra yine sus pus. "Evlenmeden önce beni sevip sevmediğini ağzından kerpetenle söküp aldım. Kaç hafta bekledim durdum, be adam, sen de seviyorsan söylesene. Sevdiğini söylemek kadınların işi mi bu memlekette." Yok hayır. Erkeklere haksızlık etmeyelim. Duygularını ifade etmekte zorlanan çoğunlukla erkeklerse de bu erkeklere mahsus değil. Bu konuda cimri davranan nice kadın da var.
"Ben Yaratıcı değilim ki, senin kalbinde olan biteni bileyim. Bana duyurmalısın. Bizzat ağzından seni seviyorum sözünü duymaya ihtiyacım var."
Kadın farkında olmadan sanki bana bir pas atıyor ve ben adamın kalesinin önündeyim. "Bu çok güzel bir nokta. Söz Yaratıcı'dan açılmışken" diye başlıyorum. "O mutlak ilmiyle bizim kalbimizden olan gizli saklı her şeyi bildiği halde, bunları söze de dökmemizi istiyor. Namazı düşünün. Sûre ve duaları içimizden değil, kendimiz duyacağımız şekilde okumamız isteniyor. Yine Kur'an, Yaratıcı'nın kelamı yani konuşmasıdır. Düşünsenize O bizimle konuşuyor. Bizi sevdiğini söylüyor. Sonsuz merhametini ve şefkatini sözle aktarıyor."
Kadının gözleri sevinçle parlıyor. Sözün gücüne dair ikna edici birkaç şey daha söyleseniz der gibi de bakarak. Okuduğumda çok etkilendiğim bir olayı naklediyorum: Bir sahabe, Efendimiz'e gelir ve "Şu giden sahabeyi çok seviyorum der ve Efendimiz'den "Ona sevdiğini söyledin mi?" karşılığını alır almaz bir koşu gider yetişir o sahabeye. "Ben seni çok seviyorum" der. "Ben de seni ve beni sana sevdiren Rabb'imi seviyorum."
"Seni seviyorum"da eksik kalan bir şey var yine de. "Biliyor musun oğlum/kızım/karıcığım, Allah kalbime kocaman bir sevgini koymuş!" Bu daha derin ve anlamlı. Adam dikkatle dinliyor. İkna olmuş görünüyor. Bu, hemen karısına onu sevdiğini söyleyebileceği anlamına gelmiyor. Zamana ihtiyacı var. Adama eşine, çocuklarına ve başka sevdiklerine duygularını (sadece olumlu olanları değil münasip bir şekilde olumsuz olanları da) ifade etmesinin onun için belki daha fazla gerekli olduğunu anlatıyorum. Yaratıcı'nın, Kendisini sözel olarak da anmamızı istemesinin bizim ihtiyacımıza binaen olması gibi. "Bir bilsen içini ne kadar zenginleştirecek bu!" Bir bilse. Bilecek. İyi ki ısrarcı kadın ve erkekler var. Sözün gücünün peşine düşen!
Zaman