Bir gün kral, sessiz sedasız olan köy ahâlisini ziyaret etmek ister, sokak başında küçük bir parça ekmeği samimiyetle paylaşan iki kişi görür, bu yakınlık kralı çok etkiler.
Yanlarına gidip: ‘birbirinize böyle can-ı gönülden, samimiyetle davrandığınıza göre kardeş olmalısınız’ der. İki kişiden biri: ‘hayır, birbirimizi tanımıyoruz’ diye karşılık verir. Kralın hayreti bir kat daha artar ve böyle olmanızın sebebi nedir diye sorar, verilen cevap çok mânidardır: "Biz aynı yolun yolcusuyuz..."
Ne diller aynı, ne de renkler, evet, aynı yola baş koyduk ve çoğumuz belli edemesek de aynı duyguları paylaşıyoruz. Dostlarımızla birlikte farklı pencerelerden, muhtelif renkte olan gözlüklerle, aynı ufku temaşa ediyoruz."Aynı dili konuşanlar değil; Aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir" der Mevlânâ.
Dostluk, kardeşlik, birbirine ALLAH rızası için değer vermek ve en önemlisi verilen değerin değerini bilmektir. Sevgi hiç bir zaman alış veriş değildir; Birini sevmek, ne bir iyilikle artmalı ne de bir kötülükle azalmalıdır. Dostluk dediğimiz kavram, sevgi adını verdiğimiz Allah lütfuyla mayalanırsa işte bu; Vefâdır. İhvân olmak, ruhunu ve yüreğini ALLAH'a, sırtını fâni dünyaya döndüğünde vefânın mukabilini illa bu dünyada almayı beklememektir. Onu gördüğünde sana Allah'ı ve hakîkati hatırlatıyorsa işte gerçek yoldaş, gerçek dost odur. Böyle dostlukları bir arada tutan, bu mevzunun ehemmiyetinin canlı kalmasını sağlayan şeye dair Habib-i Kibriyâ, Rasulullah (s) şöyle buyurmaktadır: "kendiniz için istediğiniz bir şeyi, mü'min kardeşiniz için istemedikçe gerçekten iman etmiş olmazsınız."
Ellerini açıp, ihlaslı bir şekilde dua ettiğinde ilk olarak yoldaşlarını, dostlarını zikretmek, sevgi köprüsünde sinelere yolcu olmaktır. Yaratılanı Yaratandan ötürü sevmek, sadece kara günde aynı bulutun altında olup, o derdi iki omuza yüklemek değil; yürek yüreğe, halisane bir şekilde, bu sevginin ecrini dünyada olmasa bile ahirette elbette alacağını bilmektir. Küçük, bir dilim ekmeği hiç çekinmeden paylaştığımız yoldaşın hep yanında olduğumuzu söylemek için kara günlerin gelmesini beklemeye gerek var mı ki? Bu hayat telaşı, bu koşuşturmaca arasında dostunun yüzündeki en küçük tebessümde seninde payın olsun. Sevgi denen albümlerde, tebessümle süslenen fotoğraflarda seninde yerin olsun. Acıya sabredersin, sen metanetli olursun, insanlara sabredersin ve bunun ismi hoşgörü olur, isteklerine, dileklerine zaman verirsin bu da dua olur, senin olmayanlara üzülmezsin bunun adı şükür olur ve en önemlisi seni dostlarınla aynı yol üzerinde tutan o sevgi bağına sarılırsın, her şeyi birlikte göğüslersin işte bunun adı da ALLAH rızası için olur.
Dostun için dua etmek, maddi ya da manevi en çok sevdiğini, hep sevecek olduklarınla paylaşmaktır. Yeri geldiğinde affetmektir. Sen ne kadar kolay affedersen yaptığın hatalardan ötürü RABBİNDEN merhamet dilemen daha kolay olur. Hem hayat kırgınlıkları kaldıracak kadar uzun değil. Gül bahçelerine sevdiklerinle yürümek varken kurumuş tarlalara ya da mayınlara koşmak... Hayır, hayır... Hayat bu kadar değersiz değil. Mevlânâ'dan yine güzel bir menkîbe ne de güzel yakışır bu sözlere; "Dostlarını ne aklınla sev ne de kalbinle. Seveceksen eğer ruhunla sev. Olur ya akıl unutur, kalp durur. Ruhunla sev, çünkü ruh ne unutur ne de durur."
Dostlarının dünya eşiğinden geç ve gönüllerine giden kısa patikalar kur. Kardeşim, yoldaşım diye sevdiğin insanların gönül hanelerine misafir olduğunda, sevgi satırlarının bittiği yere ve kırgınlıkları unutalım, affedelim birçok şeyi sözlerinin sonuna, ALLAH rızası için imzasını atalım. "Çehren tebessümlere doysun, her şey gönlünce olsun" mührünü vuralım sevginin bizim için sıradanlaşan anlarında. Dostluk sadakattir. Bu yolun başında bütün duygular tazedir, çünkü daha onu tam olarak tanımazsın. Gerçek sadakat dostunun hatalarını gördüğünde onu yalnız bırakıp gitmek değildir. Seni incittiğinde, kırgınlıklara kırarak cevap vermek doğru bir yanıt değildir. İnsanları insanlara rağmen sevmek; Onları görmek istediğin şekilde değil, oldukları ve göründükleri gibi kabullenmekle olur. Ve bir şeylerin değerini kaybetmeden bil, çünkü kaybettiklerin, yeri asla dolmayacak olanlardır.
Dualarımız vuslatımızdandır, dualarımız en çok sevdiğimize, sevdiklerimizle ulaşmaktır. Dünyevî bir sebebe muteallak olmayan sevgimiz, çürümeye yüz tutmuş bir ipe değil; ALLAH'ın ipine düğümlenmiştir. Küçük, bir dilim ekmeyi büyük bir sevgiyle paylaştığımız insanlar, "dualarınız dualarımızdır ve dualarınıza dahil olmak en büyük dayanağımızdır" diyen yoldaşlarımız var mıdır?