Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Şia - Şii - Hz Ali - Ehli Beyt - CA'FERİYYE - CAFERİLİK
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 50814" data-attributes="member: 1"><p style="text-align: center"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="color: #d70000"><strong>Şia - Şii - Hz Ali - Ehli Beyt</strong></span></span></span></p><p></p><p></p><p> <span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"> <span style="color: #7f7f7f"><strong>Hz. Osmanın şehit edilmesinden sonra İslam aleminde büyük çalkantılar yaşanır. Şam valisi Hz. Muaviye, Hz. Osmanın katilleri bulunana kadar Hz. Aliye biat etmeyeceğini söyler. Gelişen olaylar zinciri sonucunda, müslümanlar arasında Cemel ve Sıffin savaşları olur. Bu savaşlarda binlerce müslüman hayatını kaybeder.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> İşte bu çalkantılar, fitneler içinde Hz. Ali yanında yer alanlara, "taraftar" anlamında "şii" denilmiştir. Bu ilk şiilerin (şiay-ı ula) Hz. Ebubekir ve Hz. Ömeri reddetme gibi bir durumları yoktur. Fakat daha sonra şiilik yeni bir boyut kazanarak, ehl-i sünnet ve cemaatten ayrı müstakil bir fırka, hatta fırkalar görünümünü kazanmıştır. Bu fırkalardan bir kısmı Hz. Alinin nübüvvetine, hatta ilahlığına kadar işi götürmüşlerdir. Bunlara ğulat-ı şia denir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> İmamiye şiası "imamet nassla olur" görüşünü kabul eder. Onlara göre, Hz. Alinin ilk halife olması gerekirdi. Fakat bu hak kendisinden gasbedilmiştir. Günümüz şiileri ekseriya bu grupta yer alır.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Zeydiye, şii fırkalarının en mutedilidir. Bunlar Hz. Alinin ilk halife olması gerektiğini söylemekle beraber, diğer üç halifenin hilafetini reddetmezler. "Efdal varken mefdulün imameti caizdir" derler. Ehl-i sünnete en yakın şii fırkası olan Zeydiye, günümüzde Yemende devam etmektedir. (1)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Şiaya göre "imamet halka havale edilecek küçük bir maslahat meselesi olmayıp, bir usül meselesidir, dinin bir rüknüdür. Peygamberin böyle bir meseleden gaflet etmesi veya bunu ümmete havale etmesi caiz değildir. Dolayısıyla Hz. Peygamberden sonra yerine geçecek halife muayyendir ve bu nassla sabittir." (2)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> İslam alimlerinin ekserisi ise, bu konuda nass olmadığını söylerler. Bazıları, Hz. Ebubekir hakkında hafi veya celi (gizli veya aşikar) nass olduğunu kabul eder ve Hz. Peygamberin vefatı öncesi namazda Hz. Ebubekiri imam yapmasını buna bir alamet olarak görürler. Şüphesiz bu büyük meselede açık bir nass olsa meşhur olurdu ve Hz. Peygamberin yakınında bulunan sahabelerce bilinirdi. O zaman bu meselede bir tereddütleri kalmaz, ihtilafa düşmezlerdi. (3)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Hz. Alinin ilk halife olması gerektiğini iddia eden şia, bazı nassları buna delil olarak kullanırlar. Mesela,</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong>1-"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Şayet yapmazsan Onun risaletini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır." (4)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Ayetin ifadesinde Hz. Alinin hilafetiyle ilgili hiç bir şey yoktur. Şevkaninin de belirttiği gibi, ayet umum ifade etmektedir. (5) Yani, "rabbinden sana ne indirilmişse, hepsini tebliğ et" demektir. Nitekim Hz. Aişe, "her kim Muhammed kendisine indirilenlerden bir şey gizledi derse, yalan söylemiş olur" demiş ve üstteki ayeti okumuştur. (6)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Durum böyle iken, şia bazı zayıf ve uydurma rivayetlere dayanarak, (7) mezkur ayetin Hz. Alinin hilafetini bildirdiğini söyler. Halbuki bu iddialarıyla Hz. Peygamberi görevini tam yapmamakla itham etmektedirler. Zira ayet eğer onların anladığı gibiyse, Hz. Peygamber bunu tebliğ etmeden gitmiş demektir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> <span style="color: #1d1d1d">2-</span>Hz. Peygamber bir sefere (Süyutinin rivayetinde Tebük seferine) giderken yerine Hz. Aliyi bırakır. Hz. Ali, "beni kadın ve çocuklarla mı bırakıyorsun?" deyince Hz. Peygamber şu cevabı verir: "Benimle Hz. Musa ve Harun misali olmak istemez misin? Ancak şu var ki, benden sonra peygamber yoktur." (8)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Hz. Peygamberin cevabında Hz. Musanın Tura gidiş olayına işaret vardır. Hz. Musa, yerine kardeşi Harunu bırakarak Tura gitmiştir. Hz. Harun da kardeşi Musa gibi bir peygamberdir.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Üstteki rivayetten Hz. Alinin faziletine istidlalde bulunmak son derece makuldür ve buna kimsenin bir itirazı da yoktur. Fakat bu rivayetten "ilk halife Hz. Ali olmalıydı" neticesine varmak tekellüflü bir tevildir. Zira Hz. Peygamber sefere giderken Hz. Aliden başkalarını da yerine bırakmıştır. Âmâ Abdullah b. Ümmi Mektum bunlardan biridir. (8)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> <span style="color: #1d1d1d"> 3-</span>"Bera b. Azib anlatıyor: "bir seferde ⁄adir-i Humda konakladık. Namaza nida olundu... Namazdan sonra Hz. Peygamber Hz. Alinin elini tuttu. "Ben kimin efendisiysem Ali de onun efendisidir. Allahım, ona dost olana dost, düşman olana düşman ol" dedi." (9)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Bu rivayet sahih olarak kabul edilse bile, buradan Hz. Alinin ilk halife olması lüzumunu anlamak mümkün değildir. (10) Çünkü Hz. Ali gerçekten müslümanlar içinde en seçkin kimselerden biridir. Cesaretiyle, Allahın Arslanı ünvanını taşır. Şah-ı velayet makamına sahiptir. Bunlar gibi seçkin özellikleri sebebiyle tarih boyunca bütün müslümanların efendisi olmuştur. Alusinin dediği gibi, şayet Hz. Peygamber yerine halife olarak Hz. Aliyi bırakmak istese, "ey insanlar! Bu, benden sonra idareciniz, emirinizdir. Dinleyin itaat edin" derdi. (11) Böyle bir emir ise, havada kalmaz, mutlaka yerine getirilirdi. "Anam babam sana feda olsun" diyen sahabilerin, böyle ciddi bir konuda Paygamberin sözünü dinlememeleri elbette düşünülemez. Nitekim, "benden sonra size Ömeri tavsiye ederim" diyen Hz. Ebubekirin isteği yerine getirilmiş, müslümanlar Hz. Ömere biat etmişlerdir. (12)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> <span style="color: #1d1d1d">4-</span>Şianın temessük ettiği rivayetlerden biri de şudur: "Hz. Peygamber, vefatı öncesi hastalığı ilerlediğinde "bana kalem kağıt getirin, size benden sonra sapmamanız için vasiyet yazdırayım" der. Hz. Ömer, "peygamberin rahatsızlığı şiddetlendi. Allahın Kitabı bize kafidir" deyince ileri geri konuşmalar olur. Hz. Peygamber, "kalkın yanımdan, der. Benim yanımda niza (çekişmek) yakışmaz." (13)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Şianın iddiasına göre Hz. Peygamber yerine Hz. Alinin geçmesini yazdırmak istemiş, Hz. Ömer ise buna engel olmuştur. (14) Halbuki, mezkur rivayette asla buna bir delalet yoktur. Rivayeti o tarzda değerlendirmek, tekellüftür, zorlamadır.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> <span style="color: #1d1d1d">5-</span>"De ki: Yaptığım tebliğe karşı ben sizden yakınlık sevgisi dışında bir ücret istemiyorum." (15)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Bir rivayette, ayet nazil olunca Hz. Peygambere "ya Rasulallah, sevmemiz vacip olan yakınların kimlerdir?" diye sorulmuş, Hz. Peygamber, "Ali, Fatıma ve oğulları" cevabını vermiş. (16)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Bu ayet şia tarafından Al-i Beyt sevgisine bir delil olarak zikredilir. Bunu işari bir mana olarak kabul etmek mümkün olmakla beraber, ayetin sarih manasında buna bir delalet yoktur.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> İbn-i Abbasa bu ayetten sorulur. Daha cevap vermeden, orada bulunanlardan Said b. Cübeyr, "Al-i Muhammed" deyince, İbn-i Abbas "acele ettin, der. Çünkü Kureyşin hiçbir ailesi yoktur ki Hz. Peygamberin onlara akrabalık bağı olmasın. Ayetin manası "hiç olmazsa yakınlık hakkını gözetin" demektir." (17)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> İbnu Kesir, ayetin yorumunda şu manaya dikkat çeker: "Bana yardım etmiyorsanız, hiç olmazsa aramızda olan akrabalık sebebiyle eziyet etmeyin." (18)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Kendisinin şu yorumu da gerçekten zikre şayan bir incelik arz eder: "Ayetten muradın "Hz. Ali, Fatıma ve oğullarıdır" şeklindeki rivayet senet olarak zayıftır. Ayrıca, sure Mekki surelerdendir. Mekkede ise Hz. Fatımanın çocukları yoktu. Hz. Ali ile evlilikleri hicretin ikinci yılında Bedir Savaşı sonrası olmuştur. Ancak bu rivayeti kabul etmemek, Al-i Muhammede sevgi beslememek anlamında değildir. Çünkü onlar temiz bir zürriyetten, fahr, hasep ve nesep noktasında yeryüzündeki en şerefli evden gelmişlerdir." (19)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Fahreddin Razi, "Ehl-i Beytim Nuhun gemisine benzer. Binen kurtulur" ve "Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine uysanız hidayete erersiniz" (20) rivayetlerini nazara verip şu yorumu yapar:</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong>"Şimdi biz mükellefiyet denizindeyiz. Şüphe ve şehvet dalgaları bize çarpmaktadır. Denizde yol alan iki şeye muhtaçtır:</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong>1-Sağlam bir gemi.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong>2-Işık saçan yıldızlar.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> İşte, böyle bir gemiye binen ve yıldızlara bakarak yol alanların kurtulma ümidi fazla olur. Ehl-i Sünnet, Ehl-i Beyte muhabbet gemisine binmiş, sahabe yıldızlarına bakarak yol almaktadır." (21)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Ehl-i Sünnetin Ehl-i Beyti sevmeme diye bir problemi yoktur. Her namazın teşehhüdünde onlara dua ederiz ve onları ciddi severiz. (22) Ehl-i Sünnet arasında "Ali, Hasan, Hüseyin, Fatıma..." gibi isimler son derece yaygındır.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong>İmam-ı Şafii bir beytinde şöyle der: "Al-i Muhammedi sevmek şayet rafizilikse, bütün ins ve cin şahit olsun ki, ben rafiziyim." (23)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Fakat Alusinin de dikkat çektiği gibi, insanların çoğu Ehl-i Beyt konusunda ya ifrat veya tefrittedir. Ortası ise, sırat-ı müstakimdir. (24)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Ehl- i Beyt Hz. Peygamberin aile efradıyla ilgili kullanılan bir ifade olup, hane halkı manası taşır. Bu kelime Kuranda iki ayette geçer: Bunlardan birisi Hz. İbrahimin hane halkıyla ilgilidir. (25) İkincisi ise, Hz. Peygamberin hanımlarına hitap eden ayetlerin devamında gelir ve şöyle der:</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong>"Evlerinizde oturun ve evvelki cahiliyye tarzında açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allaha ve Rasulüne itaat edin.</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor." (26)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Hamdi Yazır, ayetin açıklamasında şianın ifrat bir durumuna şöyle dikkat çeker:</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> "Şia, ayetin mevzuunu teşkil eden ezvac- ı tahiratı (Hz. Peygamberin hanımlarını) dahi hesaba almayarak, Ehl-i Beytin Hz. Peygamberin kendisiyle, Hz. Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatımadan ibaret olduğunda israr etmek istemişler ve bu yüzden İslam tarihinde çok büyük gürültüler çıkarmışlardır. "Selman Bendendir, ehl-i beytimdendir"(27) hadisiyle özel intisapla Selman-ı Farisi bile Ehl-i Beytten sayıldığı halde, Peygamberle beraber beytutet eden hanımlarının Ehl-i Beytten hariç sayılması ne garip bir taassuptur." (28)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Hz. Peygamber, Ehl-i Beytiyle ilgili bir sözünde şöyle der: "Size iki şey bıraktım. Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapmazsınız: Allahın Kitabı ve Ehl-i Beytim." (29)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Said Nursi, risalet vazifesi noktasında Ehl-i Beytten muradın Hz. Peygamberin sünnet-i seniyyesi olduğunu söyler. "Çünkü sünnet-i seniyyeye ittibaı terkeden hakiki Al- Beytten olmadığı gibi, Al- Beyte hakiki dost da olamaz." (30)</strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong></strong></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'times new roman'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: #7f7f7f"><strong> Hz. Peygamberin, kızı Fatımaya "ey Fatıma! Amelinle kendini ateşten kurtar. Yoksa ben de seni ateşten kurtaramam" şeklindeki hatırlatması unutulmamalıdır. (31) Nitekim, Hz. Nuh ve Hz. Lutun hanımları iman etmedikleri için kurtulamamışlardır. (32) Keza, Nuhun oğullarından biri iman etmeyince, Tufanda boğulanlardan olmuştur. Cenab-ı Hak, Hz. Nuha "o senin ehlinden değildir" der. (33) Şüphesiz bu, nesep itibariyle değil, inanç yönündendir. Peygamber hanımı ve oğlu olmak kurtulmak için yeterli değilse, sadece Al-i Beytten olmakla insanların kurtulacağı elbette iddia edilemez.</strong></span></span></span></p><p></p><p><strong>Kaynaklar: </strong></p><p><em>1-Bkz. Eşari, Ebul- Hasen, Makalatul- İslamiyyin, Mektebetul- Asriyye, Beyrut, 1990, I, 65-66, 88-89 ve 131; Abdülhamid, İrfan, İslamda İtikadi Mezhepler ve Akaid Esasları, Ter. M. Saim Yeprem, Marifet Yay. İst. 1981, s. 16-57; Kılavuz, Saim, İslam Akaidi ve Kelama Giriş, Ensar Neş. İst. 1993, s. 308-311</em></p><p><em>2-Şehristani, Muhammed b. Abdulkerim, El-Milel ven- Nihal, Tashih ve Talik: Ahmed Fehmi Muhammed, Darul- Kütübil- İlmiyye, Beyrut, 1992, s. 144-145</em></p><p><em>3-Taftezani, Saduddin, Şerhul-Makasıd, Alemül-Kütüb, Beyrut, 1989, V, 258-259</em></p><p><em>4-Maide, 67</em></p><p><em>5-Şevkani, Muhammed, Fethul- Kadir, Daru İhyait- Türasil- Arabi, Beyrut, ts. II, 59. Ayrıca bkz. Kurtubi, VI, 157</em></p><p><em>6-Buhari, Tefsir, 5/7; Şevkani, II, 59</em></p><p><em>7-Bkz. Şevkani, II, 59-60</em></p><p><em>8-Tirmizi, Menakıb, 20; Süyuti, Celaleddin, Tarihul Hulefa, Darul- Kütübil- İlmiyye, Beyrut, 1988, s. 133</em></p><p><em>9-Bkz. Hamidullah, Muhammed, İslamın Hukuk İlmine Yardımları, İst. 1962, s. 142-143</em></p><p><em>10-İbnu Hanbel, IV, 281; Süyuti, Tarihul- Hulefa, s. 134; Alûsî, VI, 192-193</em></p><p><em>11-Bkz. Onat, Hasan, Emeviler Devri Şii Hareketleri ve Günümüz Şiiliği, TDV. Yay. Ankara, 1993, s. 24</em></p><p><em>12-Alûsî, Ebul-Fadl, Ruhul-Meani, Daru İhyait-Türasil-Arabi, Beyrut, 1985, VI, 195</em></p><p><em>13-Süyuti, Tarihul - Hulefa, s. 62-64</em></p><p><em>14-Buhari, Merda, 17; Müslim, Vesaya, 22; İbnu Hanbel, I, 325</em></p><p><em>15-Naim, Ahmet, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Diyanet Yay. Ankara, 1982, I, 108. Ahmet Naim, ilgili rivayetleri burada ve devamında çok güzel bir şekilde tahlil etmektedir. Geniş bilgi için oraya bakılabilir.</em></p><p><em>16-Şura, 23</em></p><p><em>17-Beydâvî, Kadı, Envarut-Tenzil ve Esrarut-Tevil, Darul-Kütübil-İlmiyye, Beyrut, 1988, II, 362</em></p><p><em>18-Kurtubi, XVI, 15-16; İbnu Kesir, VII, 187; Süyuti, Dürrül- Mensur, Darul - Mektebil- İlmiyye, Beyrut, 1990, V, 699</em></p><p><em>19-İbnu Kesir, VII, 187</em></p><p><em>20-Age. VII, 189</em></p><p><em>21-Aclûnî, I, 132</em></p><p><em>22-Râzî, XXVII, 167</em></p><p><em>23-Râzî, XXVII, 166</em></p><p><em>24-Alûsî, XXV, 32</em></p><p><em>25- Hud, 73</em></p><p><em>26- Ahzab, 33</em></p><p><em>27- İbnu Hişam, Siretun-Nebeviyye, Daru İhyait-Türasil-Arabi, Beyrut, 1971, III, 224; Hakim, Ebu Abdullah ( Nisaburi) Müstedrek, Matbaatul-İslamiye, Beyrut, II, 416</em></p><p><em>28- Yazır, Hamdi, Hak Dini Kuran Dili, VI, 3892</em></p><p><em>29- Tirmizi, Menakıb, 31; İbnu Hanbel, III, 14, 17</em></p><p><em>30- Nursi, Lemalar, Sözler Yay. İst. 1990, s. 22</em></p><p><em>31- Müslim, İman, 348</em></p><p><em>32- Tahrim, 10</em></p><p><em>33- Hud, 45-46</em></p><p></p><p></p><p style="text-align: right"><em><strong>Şadi Eren (Doç.Dr.) </strong></em></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 50814, member: 1"] [center][size=3][font=times new roman][color=#d70000][b]Şia - Şii - Hz Ali - Ehli Beyt[/b][/color][/font][/size][/center] [font=times new roman][size=3] [color=#7f7f7f][b]Hz. Osmanın şehit edilmesinden sonra İslam aleminde büyük çalkantılar yaşanır. Şam valisi Hz. Muaviye, Hz. Osmanın katilleri bulunana kadar Hz. Aliye biat etmeyeceğini söyler. Gelişen olaylar zinciri sonucunda, müslümanlar arasında Cemel ve Sıffin savaşları olur. Bu savaşlarda binlerce müslüman hayatını kaybeder. İşte bu çalkantılar, fitneler içinde Hz. Ali yanında yer alanlara, "taraftar" anlamında "şii" denilmiştir. Bu ilk şiilerin (şiay-ı ula) Hz. Ebubekir ve Hz. Ömeri reddetme gibi bir durumları yoktur. Fakat daha sonra şiilik yeni bir boyut kazanarak, ehl-i sünnet ve cemaatten ayrı müstakil bir fırka, hatta fırkalar görünümünü kazanmıştır. Bu fırkalardan bir kısmı Hz. Alinin nübüvvetine, hatta ilahlığına kadar işi götürmüşlerdir. Bunlara ğulat-ı şia denir. İmamiye şiası "imamet nassla olur" görüşünü kabul eder. Onlara göre, Hz. Alinin ilk halife olması gerekirdi. Fakat bu hak kendisinden gasbedilmiştir. Günümüz şiileri ekseriya bu grupta yer alır. Zeydiye, şii fırkalarının en mutedilidir. Bunlar Hz. Alinin ilk halife olması gerektiğini söylemekle beraber, diğer üç halifenin hilafetini reddetmezler. "Efdal varken mefdulün imameti caizdir" derler. Ehl-i sünnete en yakın şii fırkası olan Zeydiye, günümüzde Yemende devam etmektedir. (1) Şiaya göre "imamet halka havale edilecek küçük bir maslahat meselesi olmayıp, bir usül meselesidir, dinin bir rüknüdür. Peygamberin böyle bir meseleden gaflet etmesi veya bunu ümmete havale etmesi caiz değildir. Dolayısıyla Hz. Peygamberden sonra yerine geçecek halife muayyendir ve bu nassla sabittir." (2) İslam alimlerinin ekserisi ise, bu konuda nass olmadığını söylerler. Bazıları, Hz. Ebubekir hakkında hafi veya celi (gizli veya aşikar) nass olduğunu kabul eder ve Hz. Peygamberin vefatı öncesi namazda Hz. Ebubekiri imam yapmasını buna bir alamet olarak görürler. Şüphesiz bu büyük meselede açık bir nass olsa meşhur olurdu ve Hz. Peygamberin yakınında bulunan sahabelerce bilinirdi. O zaman bu meselede bir tereddütleri kalmaz, ihtilafa düşmezlerdi. (3) Hz. Alinin ilk halife olması gerektiğini iddia eden şia, bazı nassları buna delil olarak kullanırlar. Mesela, 1-"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Şayet yapmazsan Onun risaletini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır." (4) Ayetin ifadesinde Hz. Alinin hilafetiyle ilgili hiç bir şey yoktur. Şevkaninin de belirttiği gibi, ayet umum ifade etmektedir. (5) Yani, "rabbinden sana ne indirilmişse, hepsini tebliğ et" demektir. Nitekim Hz. Aişe, "her kim Muhammed kendisine indirilenlerden bir şey gizledi derse, yalan söylemiş olur" demiş ve üstteki ayeti okumuştur. (6) Durum böyle iken, şia bazı zayıf ve uydurma rivayetlere dayanarak, (7) mezkur ayetin Hz. Alinin hilafetini bildirdiğini söyler. Halbuki bu iddialarıyla Hz. Peygamberi görevini tam yapmamakla itham etmektedirler. Zira ayet eğer onların anladığı gibiyse, Hz. Peygamber bunu tebliğ etmeden gitmiş demektir. [color=#1d1d1d]2-[/color]Hz. Peygamber bir sefere (Süyutinin rivayetinde Tebük seferine) giderken yerine Hz. Aliyi bırakır. Hz. Ali, "beni kadın ve çocuklarla mı bırakıyorsun?" deyince Hz. Peygamber şu cevabı verir: "Benimle Hz. Musa ve Harun misali olmak istemez misin? Ancak şu var ki, benden sonra peygamber yoktur." (8) Hz. Peygamberin cevabında Hz. Musanın Tura gidiş olayına işaret vardır. Hz. Musa, yerine kardeşi Harunu bırakarak Tura gitmiştir. Hz. Harun da kardeşi Musa gibi bir peygamberdir. Üstteki rivayetten Hz. Alinin faziletine istidlalde bulunmak son derece makuldür ve buna kimsenin bir itirazı da yoktur. Fakat bu rivayetten "ilk halife Hz. Ali olmalıydı" neticesine varmak tekellüflü bir tevildir. Zira Hz. Peygamber sefere giderken Hz. Aliden başkalarını da yerine bırakmıştır. Âmâ Abdullah b. Ümmi Mektum bunlardan biridir. (8) [color=#1d1d1d] 3-[/color]"Bera b. Azib anlatıyor: "bir seferde ⁄adir-i Humda konakladık. Namaza nida olundu... Namazdan sonra Hz. Peygamber Hz. Alinin elini tuttu. "Ben kimin efendisiysem Ali de onun efendisidir. Allahım, ona dost olana dost, düşman olana düşman ol" dedi." (9) Bu rivayet sahih olarak kabul edilse bile, buradan Hz. Alinin ilk halife olması lüzumunu anlamak mümkün değildir. (10) Çünkü Hz. Ali gerçekten müslümanlar içinde en seçkin kimselerden biridir. Cesaretiyle, Allahın Arslanı ünvanını taşır. Şah-ı velayet makamına sahiptir. Bunlar gibi seçkin özellikleri sebebiyle tarih boyunca bütün müslümanların efendisi olmuştur. Alusinin dediği gibi, şayet Hz. Peygamber yerine halife olarak Hz. Aliyi bırakmak istese, "ey insanlar! Bu, benden sonra idareciniz, emirinizdir. Dinleyin itaat edin" derdi. (11) Böyle bir emir ise, havada kalmaz, mutlaka yerine getirilirdi. "Anam babam sana feda olsun" diyen sahabilerin, böyle ciddi bir konuda Paygamberin sözünü dinlememeleri elbette düşünülemez. Nitekim, "benden sonra size Ömeri tavsiye ederim" diyen Hz. Ebubekirin isteği yerine getirilmiş, müslümanlar Hz. Ömere biat etmişlerdir. (12) [color=#1d1d1d]4-[/color]Şianın temessük ettiği rivayetlerden biri de şudur: "Hz. Peygamber, vefatı öncesi hastalığı ilerlediğinde "bana kalem kağıt getirin, size benden sonra sapmamanız için vasiyet yazdırayım" der. Hz. Ömer, "peygamberin rahatsızlığı şiddetlendi. Allahın Kitabı bize kafidir" deyince ileri geri konuşmalar olur. Hz. Peygamber, "kalkın yanımdan, der. Benim yanımda niza (çekişmek) yakışmaz." (13) Şianın iddiasına göre Hz. Peygamber yerine Hz. Alinin geçmesini yazdırmak istemiş, Hz. Ömer ise buna engel olmuştur. (14) Halbuki, mezkur rivayette asla buna bir delalet yoktur. Rivayeti o tarzda değerlendirmek, tekellüftür, zorlamadır. [color=#1d1d1d]5-[/color]"De ki: Yaptığım tebliğe karşı ben sizden yakınlık sevgisi dışında bir ücret istemiyorum." (15) Bir rivayette, ayet nazil olunca Hz. Peygambere "ya Rasulallah, sevmemiz vacip olan yakınların kimlerdir?" diye sorulmuş, Hz. Peygamber, "Ali, Fatıma ve oğulları" cevabını vermiş. (16) Bu ayet şia tarafından Al-i Beyt sevgisine bir delil olarak zikredilir. Bunu işari bir mana olarak kabul etmek mümkün olmakla beraber, ayetin sarih manasında buna bir delalet yoktur. İbn-i Abbasa bu ayetten sorulur. Daha cevap vermeden, orada bulunanlardan Said b. Cübeyr, "Al-i Muhammed" deyince, İbn-i Abbas "acele ettin, der. Çünkü Kureyşin hiçbir ailesi yoktur ki Hz. Peygamberin onlara akrabalık bağı olmasın. Ayetin manası "hiç olmazsa yakınlık hakkını gözetin" demektir." (17) İbnu Kesir, ayetin yorumunda şu manaya dikkat çeker: "Bana yardım etmiyorsanız, hiç olmazsa aramızda olan akrabalık sebebiyle eziyet etmeyin." (18) Kendisinin şu yorumu da gerçekten zikre şayan bir incelik arz eder: "Ayetten muradın "Hz. Ali, Fatıma ve oğullarıdır" şeklindeki rivayet senet olarak zayıftır. Ayrıca, sure Mekki surelerdendir. Mekkede ise Hz. Fatımanın çocukları yoktu. Hz. Ali ile evlilikleri hicretin ikinci yılında Bedir Savaşı sonrası olmuştur. Ancak bu rivayeti kabul etmemek, Al-i Muhammede sevgi beslememek anlamında değildir. Çünkü onlar temiz bir zürriyetten, fahr, hasep ve nesep noktasında yeryüzündeki en şerefli evden gelmişlerdir." (19) Fahreddin Razi, "Ehl-i Beytim Nuhun gemisine benzer. Binen kurtulur" ve "Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine uysanız hidayete erersiniz" (20) rivayetlerini nazara verip şu yorumu yapar: "Şimdi biz mükellefiyet denizindeyiz. Şüphe ve şehvet dalgaları bize çarpmaktadır. Denizde yol alan iki şeye muhtaçtır: 1-Sağlam bir gemi. 2-Işık saçan yıldızlar. İşte, böyle bir gemiye binen ve yıldızlara bakarak yol alanların kurtulma ümidi fazla olur. Ehl-i Sünnet, Ehl-i Beyte muhabbet gemisine binmiş, sahabe yıldızlarına bakarak yol almaktadır." (21) Ehl-i Sünnetin Ehl-i Beyti sevmeme diye bir problemi yoktur. Her namazın teşehhüdünde onlara dua ederiz ve onları ciddi severiz. (22) Ehl-i Sünnet arasında "Ali, Hasan, Hüseyin, Fatıma..." gibi isimler son derece yaygındır. İmam-ı Şafii bir beytinde şöyle der: "Al-i Muhammedi sevmek şayet rafizilikse, bütün ins ve cin şahit olsun ki, ben rafiziyim." (23) Fakat Alusinin de dikkat çektiği gibi, insanların çoğu Ehl-i Beyt konusunda ya ifrat veya tefrittedir. Ortası ise, sırat-ı müstakimdir. (24) Ehl- i Beyt Hz. Peygamberin aile efradıyla ilgili kullanılan bir ifade olup, hane halkı manası taşır. Bu kelime Kuranda iki ayette geçer: Bunlardan birisi Hz. İbrahimin hane halkıyla ilgilidir. (25) İkincisi ise, Hz. Peygamberin hanımlarına hitap eden ayetlerin devamında gelir ve şöyle der: "Evlerinizde oturun ve evvelki cahiliyye tarzında açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allaha ve Rasulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor." (26) Hamdi Yazır, ayetin açıklamasında şianın ifrat bir durumuna şöyle dikkat çeker: "Şia, ayetin mevzuunu teşkil eden ezvac- ı tahiratı (Hz. Peygamberin hanımlarını) dahi hesaba almayarak, Ehl-i Beytin Hz. Peygamberin kendisiyle, Hz. Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatımadan ibaret olduğunda israr etmek istemişler ve bu yüzden İslam tarihinde çok büyük gürültüler çıkarmışlardır. "Selman Bendendir, ehl-i beytimdendir"(27) hadisiyle özel intisapla Selman-ı Farisi bile Ehl-i Beytten sayıldığı halde, Peygamberle beraber beytutet eden hanımlarının Ehl-i Beytten hariç sayılması ne garip bir taassuptur." (28) Hz. Peygamber, Ehl-i Beytiyle ilgili bir sözünde şöyle der: "Size iki şey bıraktım. Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapmazsınız: Allahın Kitabı ve Ehl-i Beytim." (29) Said Nursi, risalet vazifesi noktasında Ehl-i Beytten muradın Hz. Peygamberin sünnet-i seniyyesi olduğunu söyler. "Çünkü sünnet-i seniyyeye ittibaı terkeden hakiki Al- Beytten olmadığı gibi, Al- Beyte hakiki dost da olamaz." (30) Hz. Peygamberin, kızı Fatımaya "ey Fatıma! Amelinle kendini ateşten kurtar. Yoksa ben de seni ateşten kurtaramam" şeklindeki hatırlatması unutulmamalıdır. (31) Nitekim, Hz. Nuh ve Hz. Lutun hanımları iman etmedikleri için kurtulamamışlardır. (32) Keza, Nuhun oğullarından biri iman etmeyince, Tufanda boğulanlardan olmuştur. Cenab-ı Hak, Hz. Nuha "o senin ehlinden değildir" der. (33) Şüphesiz bu, nesep itibariyle değil, inanç yönündendir. Peygamber hanımı ve oğlu olmak kurtulmak için yeterli değilse, sadece Al-i Beytten olmakla insanların kurtulacağı elbette iddia edilemez.[/b][/color][/size][/font] [b]Kaynaklar: [/b] [i]1-Bkz. Eşari, Ebul- Hasen, Makalatul- İslamiyyin, Mektebetul- Asriyye, Beyrut, 1990, I, 65-66, 88-89 ve 131; Abdülhamid, İrfan, İslamda İtikadi Mezhepler ve Akaid Esasları, Ter. M. Saim Yeprem, Marifet Yay. İst. 1981, s. 16-57; Kılavuz, Saim, İslam Akaidi ve Kelama Giriş, Ensar Neş. İst. 1993, s. 308-311 2-Şehristani, Muhammed b. Abdulkerim, El-Milel ven- Nihal, Tashih ve Talik: Ahmed Fehmi Muhammed, Darul- Kütübil- İlmiyye, Beyrut, 1992, s. 144-145 3-Taftezani, Saduddin, Şerhul-Makasıd, Alemül-Kütüb, Beyrut, 1989, V, 258-259 4-Maide, 67 5-Şevkani, Muhammed, Fethul- Kadir, Daru İhyait- Türasil- Arabi, Beyrut, ts. II, 59. Ayrıca bkz. Kurtubi, VI, 157 6-Buhari, Tefsir, 5/7; Şevkani, II, 59 7-Bkz. Şevkani, II, 59-60 8-Tirmizi, Menakıb, 20; Süyuti, Celaleddin, Tarihul Hulefa, Darul- Kütübil- İlmiyye, Beyrut, 1988, s. 133 9-Bkz. Hamidullah, Muhammed, İslamın Hukuk İlmine Yardımları, İst. 1962, s. 142-143 10-İbnu Hanbel, IV, 281; Süyuti, Tarihul- Hulefa, s. 134; Alûsî, VI, 192-193 11-Bkz. Onat, Hasan, Emeviler Devri Şii Hareketleri ve Günümüz Şiiliği, TDV. Yay. Ankara, 1993, s. 24 12-Alûsî, Ebul-Fadl, Ruhul-Meani, Daru İhyait-Türasil-Arabi, Beyrut, 1985, VI, 195 13-Süyuti, Tarihul - Hulefa, s. 62-64 14-Buhari, Merda, 17; Müslim, Vesaya, 22; İbnu Hanbel, I, 325 15-Naim, Ahmet, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Diyanet Yay. Ankara, 1982, I, 108. Ahmet Naim, ilgili rivayetleri burada ve devamında çok güzel bir şekilde tahlil etmektedir. Geniş bilgi için oraya bakılabilir. 16-Şura, 23 17-Beydâvî, Kadı, Envarut-Tenzil ve Esrarut-Tevil, Darul-Kütübil-İlmiyye, Beyrut, 1988, II, 362 18-Kurtubi, XVI, 15-16; İbnu Kesir, VII, 187; Süyuti, Dürrül- Mensur, Darul - Mektebil- İlmiyye, Beyrut, 1990, V, 699 19-İbnu Kesir, VII, 187 20-Age. VII, 189 21-Aclûnî, I, 132 22-Râzî, XXVII, 167 23-Râzî, XXVII, 166 24-Alûsî, XXV, 32 25- Hud, 73 26- Ahzab, 33 27- İbnu Hişam, Siretun-Nebeviyye, Daru İhyait-Türasil-Arabi, Beyrut, 1971, III, 224; Hakim, Ebu Abdullah ( Nisaburi) Müstedrek, Matbaatul-İslamiye, Beyrut, II, 416 28- Yazır, Hamdi, Hak Dini Kuran Dili, VI, 3892 29- Tirmizi, Menakıb, 31; İbnu Hanbel, III, 14, 17 30- Nursi, Lemalar, Sözler Yay. İst. 1990, s. 22 31- Müslim, İman, 348 32- Tahrim, 10 33- Hud, 45-46[/i] [right][i][b]Şadi Eren (Doç.Dr.) [/b][/i][/right] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Şia - Şii - Hz Ali - Ehli Beyt - CA'FERİYYE - CAFERİLİK
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst