ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
SIFFİN SAVAŞI
Sıffin Savaşı, Râşid halifelerin dördüncüsü olan Hz. Ali (r.a.) ile, onun halifeliğini kabul etmeyen Şam valisi Hz. Muaviye bin Ebu Süfyan (r.a.) arasında çıktı. Savaş, 657 yılında, Fırat havzasında bulunan Rakka’nın doğusundaki Sıffın denilen yerde yapıldı ve bu savaşta yetmiş bin Müslüman şehit oldu.
Savaşın çıkış sebebi bir konudaki içtihat (görüş) farklılığına dayanıyordu. Konu siyasî bir konu olduğu için de savaşla sonuçlandı. Yoksa içtihat farkı sırf ilmî olsaydı, kitap üzerinde kalmış olacaktı. Savaşa giden yol özetle şöyle gelişti: Hz. Osman (r.a.) halifeyken Medine-i Münevvere’ye bir grup isyancı geldi. Uzun bir müddet Hz. Osman’ı (r.a.) kuşatma altında tuttuktan sonra, o grubun içinden birisi veya birileri Hz. Osman’ı şehit etti. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a.) halifeliğini ilân etti ve Hz. Osman’ın kàtilini aramaya başladı. Ancak o isyancı grup içinde bizzat kàtilin kim olduğu tespit edilemiyordu. O zaman Şam vâlisi olan Hz. Muaviye adalet-i izafiyeyi savunarak “milletin selâmeti için kulun hukuku feda edilir” demiş, o isyancı grubun tamamının cezalandırılmasını istemişti. Hz. Ali de (r.a.) adalet-i mahzâyı savunarak, “Hak haktır. Ferdin hukuku hiçbir şeye feda edilemez” demiş, o isyancıların içindeki asıl kàtil veya kàtillerin tespit edilmesi için çalışmaları sürdürmüştü. Kàtilin tespiti gecikince rahatsızlık had safhaya vardı. Arada İslâmiyetin zayıflığını isteyen fitnecilerin de körüklemesiyle iki tarafın ordusu karşı karşıya geldi.
Bu arada Cemel Vak’ası da yaşandı. Bu vak’adan (olaydan) sonra Kûfe’ye yönelen Hz. Ali (r.a.), Hz. Muaviye’ye elçi göndererek, Sahabeden Muhâcirlerin ve Ensârın (radıyallahü anhum) kendisinin halifeliğini kabul ettiklerini; onun da kabul edip itaatini bildirmesini istedi. Hz. Muaviye, kendisine elçi olarak gelen Cerir bin Abdullah’ı (r.a.) oyalayarak Hz. Amr bin el-Âs (r.a.) ile istişarede bulundu ve Hz. Osman’ın (r.a.) kàtilleri derhal cezalandırılmadığı takdirde ordusuyla üzerine yürüyeceğini belirtti. Hz. Muaviye (r.a.) seksen beş bin kişilik bir orduyla Şam’dan yola çıktı. Hz. Ali (r.a.) ise doksan bin kişiden oluşan ordusuyla Kûfe’den Sıffin’e doğru harekete geçti. Hz. Ali, Hz. Muaviye’ye elçiler göndererek, onu bu tutumundan vazgeçirmek istedi. Ancak olumlu bir cevap alamadı. İki ordu birlikleri arasında bazı ufak çarpışmalar sürerken, Hicretin 37. senesi Muharrem ayının sonuna kadar anlaşma yapılabilmesi için elçiler gidip geldi. Ancak barış yolunda bir gelişme sağlanamadı. Safer ayının ilk günü savaş tekrar başladı. Hz. Ali’nin şiddetli bir taarruzu ile Şam ordusu dağılma noktasına geldi. Savaş kazanılmak üzereydi ki, Hz. Amr bin el-Âs (r.a.), Şamlı askerlere “Her kimin yanında Mushaf varsa onu mızrağının ucuna takarak yukarı kaldırsın” dedi. Bu emri yerine getiren askerler Hz. Ali (r.a.) tarafına, “Aramızda Allah’ın kitabı hakem olsun” diye seslendiler. Hz. Amr bin el-Âs’ın tedbiri etkisini göstermiş, Iraklı askerler; “Allah’ın kitabına yapılan çağrıya icabet edelim” demeye başlamışlardı. Hz. Ali (r.a.) bunun bir savaş hilesi olduğunu askerlerine anlatmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Her iki taraftan birer hakem seçilerek, Kur’ân’a uygun kararın çıkartılması istendi. Hz. Ali’nin (r.a.) tarafında bulunanlar bunu memnuniyetle karşıladılar. Şamlılar Hz. Amr bin el-Âs’ı, Hz. Ali tarafındaki Iraklılar da Hz. Ebu Mûsâ el-Eş’arî’yi hakem tayin ettiler. 37. yılın Safer ayında Düvmetü’l-Cendel’de bir araya gelerek, karar verirken esas alınacak prensipleri içeren “Tahkimnâme”yi kaleme aldılar. Bu olaya İslâm tarihinde “Hakem Olayı” denir.
Sıffin Savaşı, Râşid halifelerin dördüncüsü olan Hz. Ali (r.a.) ile, onun halifeliğini kabul etmeyen Şam valisi Hz. Muaviye bin Ebu Süfyan (r.a.) arasında çıktı. Savaş, 657 yılında, Fırat havzasında bulunan Rakka’nın doğusundaki Sıffın denilen yerde yapıldı ve bu savaşta yetmiş bin Müslüman şehit oldu.
Savaşın çıkış sebebi bir konudaki içtihat (görüş) farklılığına dayanıyordu. Konu siyasî bir konu olduğu için de savaşla sonuçlandı. Yoksa içtihat farkı sırf ilmî olsaydı, kitap üzerinde kalmış olacaktı. Savaşa giden yol özetle şöyle gelişti: Hz. Osman (r.a.) halifeyken Medine-i Münevvere’ye bir grup isyancı geldi. Uzun bir müddet Hz. Osman’ı (r.a.) kuşatma altında tuttuktan sonra, o grubun içinden birisi veya birileri Hz. Osman’ı şehit etti. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a.) halifeliğini ilân etti ve Hz. Osman’ın kàtilini aramaya başladı. Ancak o isyancı grup içinde bizzat kàtilin kim olduğu tespit edilemiyordu. O zaman Şam vâlisi olan Hz. Muaviye adalet-i izafiyeyi savunarak “milletin selâmeti için kulun hukuku feda edilir” demiş, o isyancı grubun tamamının cezalandırılmasını istemişti. Hz. Ali de (r.a.) adalet-i mahzâyı savunarak, “Hak haktır. Ferdin hukuku hiçbir şeye feda edilemez” demiş, o isyancıların içindeki asıl kàtil veya kàtillerin tespit edilmesi için çalışmaları sürdürmüştü. Kàtilin tespiti gecikince rahatsızlık had safhaya vardı. Arada İslâmiyetin zayıflığını isteyen fitnecilerin de körüklemesiyle iki tarafın ordusu karşı karşıya geldi.
Bu arada Cemel Vak’ası da yaşandı. Bu vak’adan (olaydan) sonra Kûfe’ye yönelen Hz. Ali (r.a.), Hz. Muaviye’ye elçi göndererek, Sahabeden Muhâcirlerin ve Ensârın (radıyallahü anhum) kendisinin halifeliğini kabul ettiklerini; onun da kabul edip itaatini bildirmesini istedi. Hz. Muaviye, kendisine elçi olarak gelen Cerir bin Abdullah’ı (r.a.) oyalayarak Hz. Amr bin el-Âs (r.a.) ile istişarede bulundu ve Hz. Osman’ın (r.a.) kàtilleri derhal cezalandırılmadığı takdirde ordusuyla üzerine yürüyeceğini belirtti. Hz. Muaviye (r.a.) seksen beş bin kişilik bir orduyla Şam’dan yola çıktı. Hz. Ali (r.a.) ise doksan bin kişiden oluşan ordusuyla Kûfe’den Sıffin’e doğru harekete geçti. Hz. Ali, Hz. Muaviye’ye elçiler göndererek, onu bu tutumundan vazgeçirmek istedi. Ancak olumlu bir cevap alamadı. İki ordu birlikleri arasında bazı ufak çarpışmalar sürerken, Hicretin 37. senesi Muharrem ayının sonuna kadar anlaşma yapılabilmesi için elçiler gidip geldi. Ancak barış yolunda bir gelişme sağlanamadı. Safer ayının ilk günü savaş tekrar başladı. Hz. Ali’nin şiddetli bir taarruzu ile Şam ordusu dağılma noktasına geldi. Savaş kazanılmak üzereydi ki, Hz. Amr bin el-Âs (r.a.), Şamlı askerlere “Her kimin yanında Mushaf varsa onu mızrağının ucuna takarak yukarı kaldırsın” dedi. Bu emri yerine getiren askerler Hz. Ali (r.a.) tarafına, “Aramızda Allah’ın kitabı hakem olsun” diye seslendiler. Hz. Amr bin el-Âs’ın tedbiri etkisini göstermiş, Iraklı askerler; “Allah’ın kitabına yapılan çağrıya icabet edelim” demeye başlamışlardı. Hz. Ali (r.a.) bunun bir savaş hilesi olduğunu askerlerine anlatmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Her iki taraftan birer hakem seçilerek, Kur’ân’a uygun kararın çıkartılması istendi. Hz. Ali’nin (r.a.) tarafında bulunanlar bunu memnuniyetle karşıladılar. Şamlılar Hz. Amr bin el-Âs’ı, Hz. Ali tarafındaki Iraklılar da Hz. Ebu Mûsâ el-Eş’arî’yi hakem tayin ettiler. 37. yılın Safer ayında Düvmetü’l-Cendel’de bir araya gelerek, karar verirken esas alınacak prensipleri içeren “Tahkimnâme”yi kaleme aldılar. Bu olaya İslâm tarihinde “Hakem Olayı” denir.