İlim-irfan
Well-known member
Sigorta kelime olarak güven emniyet garanti anlamı taşıyan, insanların riski yaygınlaştırmak karşısında güvende olma arayışının neticesidir.
İlk olarak miladi 14. asırda İtalya da deniz sigortası adıaltında ortaya çıkmıştır. İslam dünyasına çok daha geç intikal etmiştir. Bundan dolayı evvelki alimlerimizden bu konu hakkında bir nakil bulamıyoruz. Ancak bu durum, konunun İslam fıkhına göre bir değerlendirilmeye tabi tutulamayacağı anlamına gelmez.Şunu da öncelikle ifade etmek gerekir ki, sigorta işleminde kaza ve zararın meydana gelmediği durumda ödenen primlerin karşılıksız kalması veya kaza ve zararın meydana geldiğinde ise verilen primlerden daha fazla olması klasik akit yapılarına göre bir belirsizlik ve dengesizlik olmasından dolayı şer-i hüküm açısından ciddi manada tereddütler ve itirazlar olmuştur.
İslam âlimlerinden bu meseleye ilk değinen Hanefi Fukahasından İbni Âbidin hazretleri olmuştur.
İbni Âbidin (Reddil muhtar) adlı eserinde, Müslüman olmayanların Müslüman tüccarlara sigortalı olarak nakliyecilik yaptığından bahsetmek suretiyle sigortacı nın, helak olan malı gayri Müslim de olsa ödeme yükümlülüğünün olmadığını beyan etmiş ve buna gerekçe olarak ta böyle bir taşımacılık hukuken ya “emanet” yada “ariye”(ödünç) veyahut da “icare”(kira) hükmündedir. Dolayısıyla taşıyıcının bir kusuru olmazsa her hangi bir ödeme yükümlülüğünün hukuken olamadığın dan bahis etmiştir. Zira bu anlaşma kılasik Hanefi içtihatlarına uygun olmadığını, bunun fasit bir anlaşma olduğu, ancak düşman ülkesindeki Müslüman tüccar için, siğorta yoluyla ödenen hasar bedelini almasının caiz olabileceğini de ifade etmiştir.
Sigortanın şer-i hükmü konusundaki tartışma ve görüş beyanlarına girmeden önce sigortanın, Alimler bazındaki taksimini inceleyelim.
Ulama Sigortayı iki kısıma ayırmıştır.
1- Taavuni(yardımlaşma) dediğimiz karşılıklı üyelik sigortası: Buda üyelerin ortak katılımıyla gerçekleşen ve içlerinden birisinin bir felaketle karşı karşıya geldiğinde onun zararını telafi etmeyi amaçlayan bir sigorta sistemidir.
İslam hukukunda bu tip sigortanın cevazlılığı açısında herhangi bir ihtilaf yoktur.(Elfikhül İslam ve edilletühü c:5 s:3415) Zira İslam hukukunda evveliyatından beri mevcut olan “akile” sistemi hatta “kasame” sistemide toplu ödemeleri belli bir kesime yaymış, sorumlukları paylaştırmıştır.Maktulün diyetini ödemeyi sadece suçlu üzerinde bırakmayıp onun yakın akrabalarına da ödeme sorunluluğu getiren “akile” sistemi Hulafa-yı Raşidin’den itibaren daha da geliştirilmiş ve giderek belli bir iş ve meslek gurupları arasında ortak bir dayanışma ve yardımlaşmaya dönüşmüştür. “Kasamede” Faili meçhul bir cinayete uğrayan maktulün diyetini belli bir usul çerçevesinde belirli bir bölge halkına paylaştırılarak ödetilmesi sistemidir. İslamdan önceki dönemdede cari olan bu sistemi İslam, belli bir dayanışmayı hedeflediğinden devam ettirmiştir.
2- Ücratli sigorta : Bu tip sigorta ise, sigortacı kaza, yangın, ölüm gibi durumlarda zararı telafi etmeyi üstlenmekte, bunlar meydana gelmese herhangi bir ödeme yapmamakta. Sigortalı tarafta periyodik olarak prim adı altında belli bir miktarda ödemeyi üstlenmektedir.
Bu tip sigorta ile yukarıda beyan edilen teavuni(yardımlaşma) dediğimiz sigorta arasındaki farkı Zuhayli “el-Fıkhül İslam ve Edilletühü” adlı eserinde (c:5 s:3416) şu şekilde ifade ediyor; Teavuni (yardımlaşma) sigortasını oluşturan ve üzerine alan heyet müstakil olmayıp herhangi bir kar amacı gütmedikleri gibi bu sigortanın üyeleri de herhangi bir ticari kar gütmemektedirler belki üyelere gelen zararı hafifletmek için kurulmuş bir sistemdir. Halbu ki ücretli sigorta sistemi ise böyle olmayıp bunu oluşturan ve üzerine alan firma müstakil olup ve maksadı da kar etmektir.
Bu nevi sigorta (ücretli sigorta), İslam hukukunun sözleşmeleri mümkün olduğunca belirsizlikten arındırmayı hedeflediğinden dolayı İslam Âlimlerinin önemli bir kısmı bu tür sigortayı İslam hukukunun ilke ve amaçlarıyla uyuşmadığından caiz görmemektedirler. Azınlıkta olan bazı Âlimler ise aksi görüşte olup bunun cevazına gitmişlerdir.
Bu tip sigortanın caiz olmadığına giden âlimlerin (ki bunlarda âlimlerin önemli kısmını oluşturan ekseriyettir) buna delil olarak 4 gerekçe sunmuşlardır.
1-Faiz: Bu tip sigorta faizin her iki nevisi olan (ribe’l fadl ve ribe’l nesîe)[1] içerir. Zira pirimi veren sigortalı verdiğinden fazla ve ya eksik alırsa ribe’l fadl, verdiği miktarca alırsa hemen almadığından ribe’l nesîe olur.
3-Ğabin: Bu tip sigorta “ğabin” dediğimiz aldanmayı ihtiva eder, zira akit mahalli açık değildir. Hâlbuki Dinen, aktin sıhhatinin şartlarından biride akit mahallinin malum olmasıdır.
4-Kumar: Zira bu tip akitte sigortalı olan kimse, büyük meblağlar beklentisi içinde prim adı altında az bir meblağ veriyor. Buda kumardır.
5-Cehalet: Buda gerek sigorta yapan kurumun veya sigortalı olan şahsın ne kadar ödeme yapacakları meçhuldür ki bu hayat sigortasında çok açık şekilde gözükmektedir.
Bu tip sigortanın cevazlılığına giden alimlerin ise buna delil olarak sundukları gerekçe ise Fetevayi Zerkanın s:403 deki beyanına göre İslam hukukunda mevcut olan “MUVALAT” aktidir. Zira yukarıda beyan olunan gerekçelerin bir kısmı “muvalat” aktinde de vardır “Muvalat” akti nesebi meçhul olan kişinin bir başkasına sen benim velimsin, ben öldüğümde bana varissin ancak ben (diyeti gerektirecek) bir cinayet işlediğimde sen benim “akilem” sin Yani diyet borcumu sen vereceksin demesidir. Halbuki bu akit İslama göre sahih olmaması lazımdır. Zira bu akitte tahakkuk etmemiş ve sınırlı olmayan hakları birbirleriyle değiştirmek ve iltizam etmek vardır. Bunun la beraber İslam Fukahası “muvalat”aktinin cevazlılığı konusunda ittifak etmişlerdir ki bunun neticesi de mirastadır.
Bu sigorta aktinin caiz olmamasını savunan alimlerin getirdikleri illetlerden birkısmıda ğarar ve cahalettir denmişti ancak bu aktin cevazlılığına giden alimlerin buna verdikleri cevap ise şudur:
İslam fıkhında nice alış verişler vardır ki kendisinde “ğararı fahiş” olduğu halde fukaha dan bir çoğu cevazlılığı ile hüküm vermiştir. “Ceâle” dediğimiz kim şu malımı bulursa şu kadar meblağ vereceğim diye taahhüt etmesi de bu akitlerdendir. Zira kişi o malı aramak ve bulmak için bir masraf yapar bu masrafın ne kadar olduğu meçhuldür ve bulması da meçhuldür dolayısıyla yapacağı masrafın bedelini alıp alamıyacağıda meçhuldür.
Aynı şekilde umumi hamam ücretide bu kabildendir. Zira hamama giren kimse ne kadar su harcayacağı ve ne kadar kalacağı meçhul dur. Bununla beraber İslam hukukuna göre bu akit caizdir.
Yemeği ve içmesiyle beraber süt anne kiralamakta aynı şekilde bu kabildendir. Bununla beraber İslam hukukuna göre bu akit te caizdir.
Bu çeşit sigorta işleminin caizliliği ile hüküm eden ler bu işlemin bir alış veriş olarak değerlendirmiyor dolayısıyla bunun caiz olmamasıyla hüküm edenlerin ileri sürdükleri illetlerden biri ola faiz olayıda burada terettüp etmemiş olur.
Sigorta aktine caizdir diyenlerin (ki bunlar azınlıkta olduğu yukarıda beyan edilmişti) delillerine karşı sigorta aktine caiz değildir diyenlerin cevapları olmuştur ancak mesele (mukaren fıkha) karşılıklı tartışmalı fıkha götüreceğinden ki buda meselenin uzamasına sebebiyet vereceğinden bunlara deyinmedik.
İkitarafın delilleri hulasa olarak yukarıda beyan edildiği gibidir.
Bu konuyla alakalı olarak İslam Konferansı Teşkilatına bağlı İslam Fıkhı akademisinin Mekke’i Mükerremede Abdullah bin Hümeyd’in başkanlılığında Muhammet Ali al-Harakan, Abdulaziz bin.Baz, Muhammet bin. Abdullah al Sübeyyil, Salih bin. Asimeyn, Muhammet Reşit Kabani, Mustafa al-Zerka, Muhammet Reşit Abduk Kudüs al-Haşim Nedevi ve Ebubekir Gumi’den müteşekkil fıkıh heyeti 1976 senesinde toplanarak sigorta meselesini ele alıp inceden inceye tetkik ettikten sonra Mustafa el- Zerka hariç İttifakla ticari sigortanın bütün çeşitlerinin haram olduğuna dair kanaatlerini beyan etmişlerdir.(Mevsuatilfıkhıl el-müyessire c:1s:50)
Trafik sigortası, Sosyal sigorta gibi devletin yaptığı sigorta sisteminede mecburiyet olmasından dolayı sigortaya caiz gözüyle bakmıyanlardahi buna caizdir demişlerdir. Zira bu, devletin vatandaşına hizmet verme mukabilinde vergi koyması mesabesindedir. (El-Fıkhül İslam ve Edilletühü c:5 s:3422)
Ancak burada şöyle bir mesele kaldı, kişi devlet tarafından bir mecburiyeti olmaksızın özel şirketlere değil de devletin SSK ve BAKUR gibi sigortalarından isteğe bağlı olarak istifade etmesi caiz olurmu? Sigortayı mutlak halde caiz görenlere göre bir problem yok, ancak sigortaya izin vermeyenlere göre de mecburiyet olmadığından yine caiz değildir.
Lakin burada şöyle bir şey denilebilir; Sigortaya caiz değildir diyenler başka bir ifadeyle Ücretli sigorta ile teavuni dediğimiz yardımlaşma üzerine kurulan sigortayı ayıranlar illet olarak “teavünde” kar maksadının olmadığını ancak ücretli sigortada ise kar maksadının olduğu ifade edilmiştir. Bu itibarla baktığımız zaman devletin yaptığı SSK ve BAKUR gibi sigortalarında tıpkı taavuni sigortada’da olduğu gibi yardımlaşma ve vatandaşına hizmet sunma maksadı olduğundan buda caiz dir.(Tabi yanında civari bir haramlılık olmamak kaydıyla yalan beyan gibi kişinin çifçi olmadığı halde kendini çifci göstermesi veya çalışmadığı halde çalışıyorum diye yalan beyan vermesi gibi.) Nitekim bu konuyla ilgili olan kişilerle yaptığımız görüşmelerde, bunu doğrulamıştır. Yani SSK ve BAKUR gibi devlet sigortalarının maksadının kar olmadığı tamamıyla vatandaşına hizmet maksatlarının olduğu ve devlet bütçesiyle de desteklendiği yani toplanan primin bu hizmeti karşılamadığı ifade edilmiştir.
Bu konuyla alakalı netice olarak Hocalarımızla 22-11-2005 tarihinde kendi aramızda yaptığımız bir müzakerede şu neticeye varıldı;
1-Ticari sigorta nın bütün çeşitlerine cevaz verilmemiştir.
2-SSk ve Bağkur gibi devletin sigortaları taavuni(yardımlaşma) sigorta kısmına dahil olduğu kanaat edilmiştir. Dolayısıyla caiz kabul edilmiştir.
Fatih KALENDER