TÜRKİYE’NİN SİYASET havası ne zaman hareketlense cemaatlerin içinde de bir hareketlenme görülür. Resmi otoriteler kabul etse de etmese de Türk siyasetinde cemaatlerin azımsanmayacak bir etkileri vardır. Geçmişte Demirel’i, Özal’ı hep cemaat destekleri ayakta tuttu. Bugün de cemaatlerin pek çoğunun AKP’ye destek verdiklerini devlet haricinde! herkes biliyor. Ne gariptir ki parti liderleri cemaatlerin oylarını kazanmak için seçim dönemlerinde pek çok stratejiler geliştirirlerken, iktidara geldiklerinde cemaatlerin tanınması için hiçbir şey yapmazlar. Sonuç olarak cemaatlerin belki yüz yıldır bu ülkede varlığını herkes bilir. Ancak bu gerçek resmen inkar edilir. Bu hal devletin çarpıklığını gösteren en güzel örneklerden biridir. Var, biliyoruz, ama üç maymunları oynayıp yokmuş gibi davranıyoruz.
Benim burada asıl değinmek istediğim konu devletin cemaatler karşısında takındığı anormal tutum değil. O ayrı bir problem. Asıl burada cemaatlerin siyaset karşısında aldıkları tavra değinmek istiyorum.
Tabii ki bu tavır gruplar arasında farklılıklar arz etmektedir. Ben, maalesef bazı cemaatlerin gereğinden çok fazla siyasetin içinde olduklarını düşünüyorum. Tamam, cemaatler ülkenin umumi meselelerinde, önemli konularında bir tavır gösterip, partileri daha iyiye yönlendirsinler. Ancak kendilerine inanmış insanları oy potansiyeli olarak görüp, parti liderleriyle pazarlıklar yapılmasını hiç de ahlaki bulmuyorum. Veya partilerin iç işlerine karışarak, mesela liderlik yarışında birilerine taraf olup, diğerlerini dışlamayı doğru bulmuyorum. Bu anlamda cemaatler kendi kendilerini tekrar gözden geçirmeliler.
Cemaatler ne için vardır, hedefleri, amaçları, dünyevi mi, uhrevi midirler? Sanırım cemaatler siyasete battıkça siyasiler gibi düşünmeye ve siyasi davranmaya başlıyorlar.
Bu yazının asıl gayesi ise, cemaatlerin veya üst düzey insanların kendi müntesiplerini belli bir parti doğrultusunda yönlendirmeleri problemidir. Geçmiş zamanlarda cemaatin gösterdiği partiye oy vermeyen veya sorgulayan insanların nasıl dışlandıklarını çok gördük.
Sanırım cemaatler bu siyaset meselesini fazla abartıp dini bir emir haline dönüştürüyorlar. Bir ara bir arkadaşımız “Partilerin başındaki liderler bile sizin kadar bu partici değil, koltuğu kaybetsinler bak nasıl kaçıp gidiyorlar.” demişti de bir türlü inanamamıştım. Sonra Cumhurbaşkanı olan Demirel’i, Cindoruk’u, Çiller’i görünce hak verdim. Koltuğu kaybettikleri an nasıl da partilerinden uzaklaşıyor, hatta önceki söylemlerinin tam aksi tavır alabiliyorlardı. Bu işi fazla abarttığımızı, hatta siyaset ve siyasetçiler yüzünden birbirimizi çok kırdığımızı hatırladıkça, bu konunun tekrar gözden geçirilmesine olan inancım kuvvetleniyor. Üstad ısrarla siyaset sizi tefrikaya atmasın diyor. Biz de O’nu utandırırcasına siyaseti kardeşlerimize karşı kullanıyoruz. Pek çok cemaate göre kendi seçtikleri partiye oy vermek en kutsal görev. Aksini düşünen ve davrananlar düşmana yardım ediyorlar!
İyi de cemaatler hep aynı partiye de oy vermiyorlar. Hatta Risale odaklı gruplar farklı farklı partilere oy verebiliyorlar. Ve hepsi de bu tercihlerini Risalelerden delillendiriyorlar. Bir kısmı Üstadın Risalelerde anlattığı prensiplere AKP’nin, bir kısmı DP’nin, bir kısmı ise ANAP’ın uygun olduğunu iddia ediyorlar. Hepsinin de kaynağı Risaleler. Ne acıdır ki bir partiye karar veren grup asla diğer partiyi destekleyen grubu dinlemiyor, hatta onları Risaleleri anlamamakla suçluyor.
Aslında tüm bu iddialar bize tek bir şey anlatıyor: Bu konu Risalelere bakış açımıza, Risalleri yorumlamamıza, mahalli şartlara göre değişebilen, en azından tartışmalı bir konudur. Ben bilhassa Risale menşeli cemaatlerin böylesine değişken bir konuda, özellikle mahalli seçimlerde çok sınırlayıcı ve İslami bir nas gibi zorlayıcı bir karar almalarını hiçbir zaman doğru bulmadım. Mesela cemaatiniz ANAP/DP dedi. Oysa siz Diyarbakır’da oturuyorsunuz ve bu şehirde sadece DTP ve AKP’var. Ankara’da ise sadece Gökçek ve Karayalçın var. Diyarbakır’da AKP’ye, Ankara’da Gökçek’e verilmeyen her oy karşı tarafın hanesine yazılmayacak mı? Mahalli şartların ya o, ya bu noktasına getirdiği yerlerde oyları bölmenin bir vebali yok mudur? DTP’nin Diyarbakır’a ve belediyeyi kullanarak ülkeye verdiği zararı sanırım anlatmaya gerek yok.
Bu yazının ana konusu şu veya bu partiye oy vermek değil. Zaten siz bu yazıyı okuduğunuzda seçimler bitmiş olacak. Sadece cemaatlerin siyaset karşısındaki tavırlarıdır. Üst paragrafta anlatılan çıkmazı şimdiye kadar hiç kimse Risaleler ile izah edemedi. Öyle olunca cemaat ileri gerekenleri karar alıp X partisi dedi. Ve bu karara sorgusuz sualsiz uyulması istendi. Aldığımız kararı Risalelerle delillendirme yerine kolayı seçtik, partimizi destekleyen ve diğerlerini karalayan günlük olaylardan bol miktarda kanıtlar, malzemeler bulduk. Bazen Demirel’i Nur’lu Demirel yaptık, bazen Özal’ı Fatih’e benzettik, bazen de Tayyip’i göklere çıkardık
Bununla beraber yıllardır pek çok şehirde dillendirilen bu tenkitlerin bazı bölgelerde yansımasını bulmak güzel. Nitekim bazı bölgelerde heyetlerin, arkadaşlarımızın belediye başkanı seçimlerinde bağlayıcı kararlar almayıp, tercihi adaylara göre mahaldeki arkadaşlarımıza bırakmaları bana yeni bir dönemin nefesi gibi geldi.
Sanki artık siyaseti o kadar abartmayan bir nesil geliyor. Siyaset için kavga etmeyi, kardeşiyle küsmeyi basitlik gören bir gençlik geliyor. Geçmişin sevabıyla da günahıyla da herkes ahrette karşılaşacak. Ama bugünün, siyaseti ve siyasi davranmayı kendi ulvi hizmetine karıştırmayan, alet etmeyen, sertliğe, rijitliğe pirim vermeyen anlayışını seviyorum. Üstadın siyasi meseleler sizi birbirinize düşürmesin vasiyetini bu gençliğin gerçekleştireceklerine inanıyorum.
Bu yeni tavır pek çok arkadaşımız için siyasette bir ilk.
Acaba bir devrim mi?
Öze dönüş mü?
Yoksa şartların geçici bir zorlaması mı?
Bunu zaman gösterecek.
Sanırım “ya yeni hal ya izmihlal” anlayışını durup tekrar düşünmeliyiz…
Benim burada asıl değinmek istediğim konu devletin cemaatler karşısında takındığı anormal tutum değil. O ayrı bir problem. Asıl burada cemaatlerin siyaset karşısında aldıkları tavra değinmek istiyorum.
Tabii ki bu tavır gruplar arasında farklılıklar arz etmektedir. Ben, maalesef bazı cemaatlerin gereğinden çok fazla siyasetin içinde olduklarını düşünüyorum. Tamam, cemaatler ülkenin umumi meselelerinde, önemli konularında bir tavır gösterip, partileri daha iyiye yönlendirsinler. Ancak kendilerine inanmış insanları oy potansiyeli olarak görüp, parti liderleriyle pazarlıklar yapılmasını hiç de ahlaki bulmuyorum. Veya partilerin iç işlerine karışarak, mesela liderlik yarışında birilerine taraf olup, diğerlerini dışlamayı doğru bulmuyorum. Bu anlamda cemaatler kendi kendilerini tekrar gözden geçirmeliler.
Cemaatler ne için vardır, hedefleri, amaçları, dünyevi mi, uhrevi midirler? Sanırım cemaatler siyasete battıkça siyasiler gibi düşünmeye ve siyasi davranmaya başlıyorlar.
Bu yazının asıl gayesi ise, cemaatlerin veya üst düzey insanların kendi müntesiplerini belli bir parti doğrultusunda yönlendirmeleri problemidir. Geçmiş zamanlarda cemaatin gösterdiği partiye oy vermeyen veya sorgulayan insanların nasıl dışlandıklarını çok gördük.
Sanırım cemaatler bu siyaset meselesini fazla abartıp dini bir emir haline dönüştürüyorlar. Bir ara bir arkadaşımız “Partilerin başındaki liderler bile sizin kadar bu partici değil, koltuğu kaybetsinler bak nasıl kaçıp gidiyorlar.” demişti de bir türlü inanamamıştım. Sonra Cumhurbaşkanı olan Demirel’i, Cindoruk’u, Çiller’i görünce hak verdim. Koltuğu kaybettikleri an nasıl da partilerinden uzaklaşıyor, hatta önceki söylemlerinin tam aksi tavır alabiliyorlardı. Bu işi fazla abarttığımızı, hatta siyaset ve siyasetçiler yüzünden birbirimizi çok kırdığımızı hatırladıkça, bu konunun tekrar gözden geçirilmesine olan inancım kuvvetleniyor. Üstad ısrarla siyaset sizi tefrikaya atmasın diyor. Biz de O’nu utandırırcasına siyaseti kardeşlerimize karşı kullanıyoruz. Pek çok cemaate göre kendi seçtikleri partiye oy vermek en kutsal görev. Aksini düşünen ve davrananlar düşmana yardım ediyorlar!
İyi de cemaatler hep aynı partiye de oy vermiyorlar. Hatta Risale odaklı gruplar farklı farklı partilere oy verebiliyorlar. Ve hepsi de bu tercihlerini Risalelerden delillendiriyorlar. Bir kısmı Üstadın Risalelerde anlattığı prensiplere AKP’nin, bir kısmı DP’nin, bir kısmı ise ANAP’ın uygun olduğunu iddia ediyorlar. Hepsinin de kaynağı Risaleler. Ne acıdır ki bir partiye karar veren grup asla diğer partiyi destekleyen grubu dinlemiyor, hatta onları Risaleleri anlamamakla suçluyor.
Aslında tüm bu iddialar bize tek bir şey anlatıyor: Bu konu Risalelere bakış açımıza, Risalleri yorumlamamıza, mahalli şartlara göre değişebilen, en azından tartışmalı bir konudur. Ben bilhassa Risale menşeli cemaatlerin böylesine değişken bir konuda, özellikle mahalli seçimlerde çok sınırlayıcı ve İslami bir nas gibi zorlayıcı bir karar almalarını hiçbir zaman doğru bulmadım. Mesela cemaatiniz ANAP/DP dedi. Oysa siz Diyarbakır’da oturuyorsunuz ve bu şehirde sadece DTP ve AKP’var. Ankara’da ise sadece Gökçek ve Karayalçın var. Diyarbakır’da AKP’ye, Ankara’da Gökçek’e verilmeyen her oy karşı tarafın hanesine yazılmayacak mı? Mahalli şartların ya o, ya bu noktasına getirdiği yerlerde oyları bölmenin bir vebali yok mudur? DTP’nin Diyarbakır’a ve belediyeyi kullanarak ülkeye verdiği zararı sanırım anlatmaya gerek yok.
Bu yazının ana konusu şu veya bu partiye oy vermek değil. Zaten siz bu yazıyı okuduğunuzda seçimler bitmiş olacak. Sadece cemaatlerin siyaset karşısındaki tavırlarıdır. Üst paragrafta anlatılan çıkmazı şimdiye kadar hiç kimse Risaleler ile izah edemedi. Öyle olunca cemaat ileri gerekenleri karar alıp X partisi dedi. Ve bu karara sorgusuz sualsiz uyulması istendi. Aldığımız kararı Risalelerle delillendirme yerine kolayı seçtik, partimizi destekleyen ve diğerlerini karalayan günlük olaylardan bol miktarda kanıtlar, malzemeler bulduk. Bazen Demirel’i Nur’lu Demirel yaptık, bazen Özal’ı Fatih’e benzettik, bazen de Tayyip’i göklere çıkardık
Bununla beraber yıllardır pek çok şehirde dillendirilen bu tenkitlerin bazı bölgelerde yansımasını bulmak güzel. Nitekim bazı bölgelerde heyetlerin, arkadaşlarımızın belediye başkanı seçimlerinde bağlayıcı kararlar almayıp, tercihi adaylara göre mahaldeki arkadaşlarımıza bırakmaları bana yeni bir dönemin nefesi gibi geldi.
Sanki artık siyaseti o kadar abartmayan bir nesil geliyor. Siyaset için kavga etmeyi, kardeşiyle küsmeyi basitlik gören bir gençlik geliyor. Geçmişin sevabıyla da günahıyla da herkes ahrette karşılaşacak. Ama bugünün, siyaseti ve siyasi davranmayı kendi ulvi hizmetine karıştırmayan, alet etmeyen, sertliğe, rijitliğe pirim vermeyen anlayışını seviyorum. Üstadın siyasi meseleler sizi birbirinize düşürmesin vasiyetini bu gençliğin gerçekleştireceklerine inanıyorum.
Bu yeni tavır pek çok arkadaşımız için siyasette bir ilk.
Acaba bir devrim mi?
Öze dönüş mü?
Yoksa şartların geçici bir zorlaması mı?
Bunu zaman gösterecek.
Sanırım “ya yeni hal ya izmihlal” anlayışını durup tekrar düşünmeliyiz…