Konuya cevap cer

Son Şahitler'den Abdülbari Polat Anlatıyor...                 


                                                                                                                                                                                                                                                                            

                             ABDÜLBARİ POLAT


"Üstad bizi teker teker kucakladı"


"1957 senesinde Üstad Bediüzzaman'ı ziyaret maksadıyla iki arkadaşımla  beraber Ağrı'dan Isparta'ya gitmiştik. Bulunduğu mahalle gidip, kapısını  çaldık. Kapıyı açan şahıs, 'Kimi arıyorsunuz?' dedi. Bizler de Ağrı'dan  geldiğimizi ve Üstad Bediüzzaman'ı ziyaret etmek istediğimizi söyledik.  Buna karşılık kapıyı açan şahıs, Üstadın, bir kaç günden beri çok  rahatsız olduğunu kimseyle görüşmediğini ve kendisiyle görüşmek  isteyenlerin eserlerini okumalarını tavsiye ettiğini söyledi. Biz ısrar  edince içeri gitti ve az sonra Üstad Bediüzzaman'la birlikte geldiler,  bahçeye indiler. Üstad Bediüzzaman bizleri teker teker kucakladı ve  alnımızdan öptü. Ben de Üstadın sağ elini üç defa öptüm. Bana şöyle  dedi:


"Yavrum, şimdi şu kaideleri kaldırmışlar. (El öpme kaidesini  söylüyordu.) Bu arada bir asker ziyaret maksadıyle bahçeye girmiş ve  Üstadın talebesiyle konuşuyordu. Üstadın talebesi askerin söylediklerini  Üstada nakledince Üstad askere sesli bir şekilde, 'Hele gel, hele gel  hemşehriyiz' dedi ve askeri kucakladı. Zannıma göre, asker Üstaddan  çocuğu olmadığı için dua istemişti. Üstadın talebesi bu durumu Üstada  iletince, Üstad da, 'Hele gel, hele gel, biz hemşehriyiz' latifesinde  bulunarak kendisinin de çocuğu olmadığını söylemek istemişti.




"Abdülmecid Efendinin anlattıkları"


"Isparta'ya Üstad Bediüzzaman'ı ziyaret etmek için giderken, Konya'ya  uğramıştık. Konya'da bulunan Üstadın küçük kardeşi Abdülmecid Efendiyi  de ziyaret etmiştik. Sohbet esnasında Abdülmecid Efendi Üstadla alakalı  olarak bir kaç hatıra anlatmıştı:


"Bir zaman Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesinde Üstad Bediüzzaman, birkaç  arkadaşıyla dağın eteğine çıkıp derslerini orada yapıyordu. Birgün genç  Said'in, dağın eteğindeki girintili çıkıntılı yerden yukarıya doğru  yuvarlanmaya başladığını, yuvarlanarak dağın dik tepesine doğru  gittiğini gördüm. Arkadaşlara dönüp dedim ki: 'Yahu bu ne yapıyor? Yere  uzanmış, aşağıdan yukarıya doğru gidiyor. Şayet yukarıdan aşağıya doğru  yuvarlanıp gelse, ne âlâ, neden böyle ters ve acaip bir iş yapıyor?'




"Üstadın dut kabı"


"Yine birgün bir kaç arkadaşla beraber Van'ın çarşısında dolaşıyorduk.  Yolda taze dut satan bir adama rastladık. Üstad Bediüzzaman, bana  hitaben dedi: 'Abdülmecid bu adamdan bize biraz dut al.'


"Ben de dut almaya gittim. Adam dutu tartarak verecekti. Benden dutu  koymak için kap istedi. Ben de 'Kabım yok ki' dedim. Üstada gittim,  Üstad bana, 'Sen dutu getir, benim kabım var' dedi. Ben de adamın terazi  kefesiyle dutu Üstada getirdim. Üstad gömleğini sol kolunun ağzını  iyice açtı, 'Dutu iyice buraya dök' dedi. Ben de dediğini yaptım. Üstad,  dutu hem kendisi yemeye başladı, hem de bizlere dağıtmaya başlamıştı.




"Abdülmecid benim ihlasımı bozma"


"Birgün Üstad Konya'ya gelmişti. Mevlana Camiine gelince bana,  'Abdülmecid öyle acıkmışım ki... Ben ziyaretten çıkıncaya kadar bir  çorba getirir misin?' dedi. Hemen eve gittim. Hazır bulunan bir tas  mercimek çorbasını alıp getirdim. Mevlana Camiinin kapısında kendisine  ikram ettim. Çorbayı içtikten sonra yeleğinin cebinden iki kuruş çıkarıp  bana uzattı. Ben, 'Çorbayı para mukabili olarak mı getirdim?' deyince  bana şöyle dedi:


"Abdülmecid al hakkını, bu senin hakkındır. Benim ihlasımı bozma!'




"Üstadın mezarının nakli"


"Ben Üstad Bediüzzaman'ın vefatından sonra yine Konya'ya gitmiştim.  Abdülmecid Efendi bir esnafın dükkanında oturuyordu. İçeri girip selâm  verdim. Biraz oturduktan sonra, beraberce dışarıya çıktık. Sohbet  ederken Üstadın kabrinin nakliye alakalı olarak bir mesele sordum.  Hadiseyi bana şöyle anlattı:


"Birgün kapımı çaldılar ve beni alıp karakola götürdüler. Beni götüren  bir binbaşıydı. 'Sizinle biraz işimiz var' dedi. Bana bir yere kadar  gidip geleceğimizi söyledi. Yanında iki asker daha vardı. Daha sonra  hava alanına, oradan da beni Urfa'ya götürdüler. Üstadın kabrinin başına  gelmiştik. Kabrin başında kalabalık askerler vardı. Üstadın tabutunu  kabirden çıkarmışlardı. Tabutu açıp, Üstadı bana göstediler. Ben  ağabeyim ve Üstadım olduğunu söyledim. Sonra tabutla beraber beni de  alıp, tekrar hava alanına getirdiler. Sonra da önceden hazırladıkları  bir başka şehirde, bir başka mezara Üstadı defnettiler.'


"Abdülmecid Efendiye sohbet ederken, yanımızda Konyalı Halıcı Sabri  Efendi de vardı. Halıcı Sabri Efendi bana dönerek, 'Üstadı defnettikleri  yer Isparta'dır. Hocam bu yeri söylemekten korkuyor' deyince Abdülmecid  Efendi öfkeyle dönerek:


"Hayır korkmuyorum. Ben bu kadarını biliyorum. Tahminime göre gömdükleri yer Isparta'ydı' demişti.


"Bu kısa hatıralarımla 1965 senesinde Üstad Bediüzzaman'la alakalı olarak gördüğüm şu rüyamı da anlatayım:


"Bir hastalığa yakalanmıştım. Ne kadar doktorlara gittimse de, bir şifa  bulamadım. Ankara'da bir otelde yatıyordum. O gece rüyamda Üstad  Bediüzzaman'ı gördüm. Benim olduğumu yere teşrif etmişlerdi. Bir masanın  yanında bana doğru dönüp şöyle söylediler: 'Cesette birşey yoktur.  Cesedi cesed yapan ruhtur.' Bu rüyadan sonra sabahleyin kalktım, Yüksek  İhtisas Hastanesine gittim. Zaten oraya yirmi günden beri hep gidip  geliyordum. Muayene için yine gittim. Muayene neticesinde doktorlar bana  dediler ki: 'Kardeşim senin hastalığın ruh hastalığıdır. Ruh  hastalığında, şifayı Allah'tan başka kimse bilemez. Görevinizin başına  gidiniz' dediler. Mesele burada bitmiştir. Mucibince amel oluna."


Necmettin Şahiner, Son Şahitler



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst