Konuya cevap cer

Soru: 1) "Sohbet-i Cânan" sözü aramızda maruf hale  geldi; fakat, bu tabir -daha ziyade- her fırsatta Zât-ı Ulûhiyet'ten  bahsetme ve bu sayede O'nun marifet ve muhabbetinde derinleşme şeklinde  anlaşıldı. Zât-ı Ulûhiyeti bize tanıtan Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi  ve sellem) Efendimiz'le alâkalı mevzular da sohbet-i Cânan çerçevesinde  değerlendirilebilir mi? Bu başlık altında ele alınabilecek diğer  mevzular nelerdir?

  • Hâlis bir mü'min,  her şeyden evvel, her şeyden sonra, her şeyin önünde, her şeyin  arkasında mutlak Mahbub, mutlak Maksud, mutlak Mâbud olarak Allah'a  dilbeste olur; O'nu diler ve her hâliyle O'nun kulu olduğunu haykırır;  sonra da O'ndan ötürü, başta İnsanlığın İftihar Tablosu olmak üzere –ki  O, Hakk'ın matmah-ı nazarı, memur-u sâdığı, Zât, sıfât ve isimlerinin  yanıltmayan tercümanı, divan-ı nübüvvetin hâtemi, risaletin özü olması  itibarıyla O'nun hatırına sevilenlerin başında gelir– bütün nebileri,  velileri, O'nun saflardan saf berrak aynaları, daire-i ulûhiyetin has  bendeleri olmaları ve O'nun maksatlarını takip ve temsil etmeleri  yönüyle sever ki, bu Allah'tan ötürü bir sevgidir. Bu açıdan da, Allah'a  karşı samimî alâka duymanın birer ifadesi olarak değerlendirilebilecek  böyle sevgilerin ve sevilmesi gereken kimselerin bahsi de sohbet-i  Cânan'a dahildir. Biri asliyet, diğeri de zılliyet planında sohbet-i  Cânan'dır.
  • Bu âlemden, Cenâb-ı Hakk'ın güzel  isimlerinin bir tecellîgâhı, sıfât-ı sübhâniye tezahürlerinin bir  meşheri ve öteki dünyaların da bir mezraası olması açısından bahsetmek  de sohbet-i Cânan çerçevesine girer.
  • İman ve ibadet u  tâatle alâkalı meselelerin müzakere mevzuu yapılması, bu sırada selef-i  salihînin hayatlarından misaller verilerek iman hakikatlerinin İslam  esaslarının ve ibadet ciddiyetinin o misallerle desteklenmesi, böylece  bir yönüyle konuların renklendirilip derinleştirilmesi de sohbet-i Cânan  kategorisi içerisinde mütalaa edilmelidir.
  • Abdulkuddüs  Hazretleri diyor ki: "Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)  Mirac'da gökler ötesi alemlere gitti, Sidretu'l-Müntehâya ulaştı,  Cenâb-ı Allah'la konuştu. Fakat, Cennetin câzibedar güzellikleri O'nun  başını döndüremedi, bakışlarını bulandıramadı. Döndü, ümmetinin arasına  geri geldi. Allah'a yemin ederim, eğer ben oralara gitseydim, o  mertebelere ulaşsaydım, geriye dönmezdim!." Onun bu sözlerini  değerlendiren başka bir Hak dostu diyor ki; "İşte nebî ile velî  arasındaki fark budur. Biri sürekli O'na doğru gidiyor; vuslat, üns  billah ve maiyyet peşinde.. Beriki oraya ulaşıyor, Allah'la maiyyetini  devam ettiriyor, fakat, tattıklarını diğer insanlara da tattırmak,  duyduklarını onlara da duyurmak, onları da zirveye ulaştırmak istiyor."  Bu açıdan, Allah'a, ahirete inanan bir insan, i'lâ-yı kelimetullah  vazifesinden müstağni kalamaz; gerçekten yürekten inanmışsa başkalarına  da duyurmayı gönlünden, kafasından çıkaramaz. İşte, bu uğurda yapacağı  müzakere ve musahabeler de "sohbet-i Cânan"dır.
  • Bir  mü'min bütün cemallerin, kemallerin, azametlerin, ululukların,  ihtişamların, ihtişam üstü ihtişamların Cenâb-ı Hakk'a ait olduğunu  görüp hissedebildiği takdirde bütün vesilelerin gönülde hâsıl ettiği  alâka, muhabbet ve iştiyakla O'na yönelir ve O'nu zatına münasip bir  sevgiyle sever. Böyle birinin mahlukata karşı muhabbeti de aslında  O'nadır ve tevhid edalı bir aşk u iştiyak kaynağıdır. Evet, Zât-ı  Vacibü'l-Vücûd'un, esmâ, sıfât ve zâtını gönülden sevmek, sevmekle de  kalmayıp O'nun herkes tarafından sevilmesi gayreti içinde bulunmak ve  O'nunla olan münasebetleri dünya ve ukbâda her şeye tercih etmek  lazımdır. Bilhassa, bu noktayı hatırlatma adına bir hak dostunun, şu  heyecan dolu sözleri oldukça manidar sayılır:

"Keşke sevdiğimi sevse kamu halk-ı cihan,

Sözümüz cümle heman kıssâ-i cânân olsa!.."



Soru:  2) Uzun süre ara vermek zorunda kaldığınız vaazlarınıza 1989 yılında  Üsküdar'daki "Sonsuz Nur" serisiyle başlamış ve elli üç hafta boyunca  İnsanlığın İftihar Tablosu'nu (aleyhissalâtü vesselam) anlatmıştınız.  Onca mevzu arasından bu konuyu seçmenize vesile olan mülahazalar nelerdi  ve bu seriyle hangi hususları hedeflemiştiniz?  



  • İman  ve İslam'la alâkalı mevzuları cami kürsülerinde anlatırken hem acz ve  fakrımı hem de meselelerin ehemmiyetini şefaatçi yaparak, o konuları çok  daha güzel anlatabilecek gayretli ve hakikat ehli ilim adamlarının  yetişmesini Cenâb-ı Hak'tan dilemişimdir. Ekseriyetle itirafım şu  olmuştur: Ben bu meseleleri eksik ve gediğiyle arz ediyorum; inşaallah,  bir gün bunları tastamam, arızasız ve kusursuz sunacak insanlar yetişir.
  • Rasûl-ü Ekrem'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) mümtaz  ve muallâ şahsiyetinin anlatılması, anlatılmaktan da öte O'nun  beşeriyetin kurtuluşu için bir çare, insanlığın onulmaz dertleri için  bir iksir olarak takdim edilmesi ve hayat-ı seniyyelerinin o Yüce  Kâmet'e uygunluk içinde tanıtılabilmesi, çoklarının olduğu gibi benim de  düşünce ve his dünyamı baskı altına alan ve her yönüyle önü alınamaz  bir arzu ve isteğe dönüşen mühim mevzulardan biridir. Dolayısıyla,  dünden bugüne hemen her konuyu anlatırken sözü bir şekilde İnsanlığın  İftihar Tablosu'na getirmeye çalışmışımdır. Bu mülahazayla "Sonsuz Nur"  serisini tamamen bu mevzuya ayırmış ve haftalarca O'ndan bahsetmiştim.  Aslında o vaazların kitaplaştırılacağını düşünmemiştim. Fakat, yıllar  sonra arkadaşlar, o eski konuşmaları deşifre edip önüme koyunca, ben de  sırf bir hatıra mülahazasıyla tashih ederek neşrine "evet" dedim.
  • Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz,  her dönemde bir kere daha hemen her yönüyle anlatılmalı; belki insanları  ülfete boğmamak için anlatış formatıyla biraz oynanmalı ama mutlaka O  herkese tanıtılmalıdır.
  • Kur'an, Allah Rasûlü'nü tanımayanlara karşı kapanır; O'nu bilmeyenlere çok şey vermez.
  • İnsanlığın  İftihar Tablosu (aleyhissalâtu vesselam), "Benim adım güneşin doğup  battığı her yere ulaşacak!.." derken hem ileride gerçekleşecek bir  hadiseyi haber vermiş hem de ümmetine bir hedef göstermiştir.
  • Hazreti  Pir bir yerde, "İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslâmiyeti  bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında  durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz. Tâ ki, hakikat-i İslâmiyeyi  hakkıyla kâinat üzerinde temevvüc-sâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!"  demiş ve heyecan yorgunluğu yaşayan insanlara ölü nazarıyla baktığını  ifade etmiştir.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst