İkinci Suret:
Belâgatındaki i'caz-ı Kur'anînin hikmetini Beş Nokta'da beyan edeceğiz.
Birinci Nokta: Kur'anın nazmında bir cezalet-i hârika var. O nazımdaki cezalet ve metaneti, "İşarat-ül İ'caz" baştan aşağıya kadar bu cezalet-i nazmiyeyi beyan eder. Saatın sâniye, dakika, saati sayan ve birbirinin nizamını tekmil eden ne ise, Kur'an-ı Hakîm'in herbir cümledeki, hey'atındaki nazım ve kelimelerindeki nizam ve cümlelerin birbirine karşı münasebatındaki intizamı öyle bir tarzda "İşarat-ül İ'caz"da âhirine kadar beyan edilmiştir. Kim isterse ona bakabilir ve bu nazımdaki cezalet-i hârikayı bu surette görebilir. Yalnız bir-iki misal, bir cümlenin hey'atındaki nazmı göstermek için zikredeceğiz.
Meselâ: ﻭَﻟَﺌِﻦْ ﻣَﺴَّﺘْﻬُﻢْ ﻧَﻔْﺤَﺔٌ ﻣِﻦْ ﻋَﺬَﺍﺏِ ﺭَﺑِّﻚَ
Bu cümlede, azabı dehşetli göstermek için en azının şiddetle tesirini göstermekle göstermek ister. Demek taklili ifade edecek cümlenin bütün heyetleri de bu taklile bakıp ona kuvvet verecek.
İşte ﻟَﺌِﻦْ lafzı, teşkiktir. Şek, kıllete bakar. ﻣَﺲَّ lafzı, azıcık dokunmaktır. Yine kılleti ifade eder. ﻧَﻔْﺤَﺔٌ lafzı maddesi, bir kokucuk olup kılleti ifade ettiği gibi, sîgası bire delalet eder. Masdar-ı merre tabir-i sarfiyesinde biricik demektir, kılleti ifade eder. ﻧَﻔْﺤَﺔٌ deki tenvin-i tenkirî, taklili içindir ki; o kadar küçük ki, bilinemiyor demektir. ﻣِﻦْ lafzı, teb'iz içindir, bir parça demektir. Kılleti ifade eder. ﻋَﺬَﺍﺏِ lafzı; nekal, ikaba nisbeten hafif bir nevi cezadır ki, kıllete işaret eder. ﺭَﺑِّﻚَ lafzı; Kahhar, Cebbar, Müntakim'e bedel yine şefkati ihsas etmekle kılleti işaret ediyor.
İşte bu kadar kılletteki bir parça azab böyle tesirli ise, ikab-ı İlahî ne kadar dehşetli olur kıyas edebilirsiniz diye ifade eder.
İşte şu cümlede küçük heyetler nasıl birbirine bakıp yardım eder. Maksad-ı küllîyi, herbiri kendi lisanıyla takviye eder. Şu misal bir derece lafz ve maksada bakar.
İkinci misal: ﻭَﻣِﻤَّﺎ ﺭَﺯَﻗْﻨَﺎﻫُﻢْ ﻳُﻨْﻔِﻘُﻮﻥَ
Şu cümlenin hey'atı, sadakanın şerait-i kabulünün beşine işaret eder.
Birinci şart: Sadakaya muhtaç olmamak derecede sadaka vermek ki, ﻭَﻣِﻤَّﺎ lafzındaki ﻣِﻦْ -i teb'îz ile o şartı ifade eder.
İkinci şart: Ali'den alıp Veli'ye vermek değil, belki kendi malından vermektir. Şu şartı ﺭَﺯَﻗْﻨَﺎﻫُﻢْ lafzı ifade ediyor. "Size rızık olandan veriniz" demektir.
Üçüncü şart: Minnet etmemektir. Şu şarta ﺭَﺯَﻗْﻨَﺎ daki ﻧَﺎ lafzı işaret eder. Yani "Ben size rızkı veriyorum. Benim malımdan benim abdime vermekte minnetiniz yoktur."
Dördüncü şart: Öyle adama veresin ki, nafakasına sarfetsin. Yoksa sefahete sarfedenlere sadaka makbul olmaz. Şu şarta ﻳُﻨْﻔِﻘُﻮﻥَ lafzı işaret ediyor.
Beşinci şart: Allah namına vermektir ki, ﺭَﺯَﻗْﻨَﺎﻫُﻢْ ifade ediyor. Yani "Mal benimdir, benim namımla vermelisiniz."
Şu şartlarla beraber bir tevsi' de var. Yani: Sadaka nasıl mal ile olur. İlim ile dahi olur. Kavl ile, fiil ile, nasihat ile de oluyor. İşte şu aksama ﻣِﻤَّﺎ lafzındaki ﻣَﺎ umumiyetiyle işaret ediyor. Hem şu cümle de bizzât işaret ediyor. Çünki mutlaktır, umumu ifade eder.
İşte sadakayı ifade eden şu kısacık cümlede, beş şart ile beraber geniş bir dairesini akla ihsan ediyor. Heyetiyle ihsas ediyor. İşte heyette böyle pek çok nazımlar var. Kelimatın dahi birbirine karşı, aynen geniş böyle bir daire-i nazmiyesi var.
Sonra kelâmların da, meselâ: ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ de altı cümle var. Üçü müsbet, üçü menfî. Altı mertebe-i tevhidi isbat etmekle beraber şirkin altı enva'ını reddeder. Herbir cümlesi öteki cümlelere hem delil olur, hem netice olur. Çünki herbir cümlenin iki manası var. Bir mana ile netice olur, bir mana ile de delil olur. Demek Sure-i İhlas'ta otuz Sure-i İhlas kadar, muntazam, birbirini isbat eder delillerden mürekkeb sureler vardır.
Meselâ:
ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻟِﺎَﻧَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ ﻟِﺎَﻧَّﻪُ ﺻَﻤَﺪٌ ﻟِﺎَﻧَّﻪُ ﻟَﻢْ ﻳَﻠِﺪْ ﻟِﺎَﻧَّﻪُ ﻟَﻢْ ﻳُﻮﻟَﺪْ ﻟِﺎَﻧَّﻪُ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﻛُﻔُﻮًﺍ ﺍَﺣَﺪٌ
Hem:
ﻭَﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﻛُﻔُﻮًﺍ ﺍَﺣَﺪٌ ﻟِﺎَﻧَّﻪُ ﻟَﻢْ ﻳُﻮﻟَﺪْ ﻟِﺎَﻧَّﻪُ ﻟَﻢ ﻳَﻠِﺪْ ﻟِﺎَﻧَّﻪُ ﺻَﻤَﺪٌ ﻟِﺎَﻧَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ ﻟِﺎَﻧَّﻪُ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Hem:
ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻓَﻬُﻮَ ﺍَﺣَﺪٌ ﻓَﻬُﻮَ ﺻَﻤَﺪٌ ﻓَﺎِﺫَﺍ ﻟَﻢْ ﻳَﻠِﺪْ ﻓَﺎِﺫَﺍ ﻟَﻢْ ﻳُﻮﻟَﺪْ ﻓَﺎِﺫَﺍ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﻛُﻔُﻮًﺍ ﺍَﺣَﺪٌ
Daha sen buna göre kıyas et...
Meselâ: ﺍﻟٓﻢٓ ٭ ﺫَﻟِﻚَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏُ ﻟﺎَ ﺭَﻳْﺐَ ﻓِﻴﻪِ ﻫُﺪًﻯ ﻟِﻠْﻤُﺘَّﻘِﻴﻦَ
Şu dört cümlenin herbirisinin iki manası var. Bir mana ile öteki cümlelere delildir. Diğer mana ile onlara neticedir. Onaltı münasebet hatlarından bir nakş-ı nazmî-i i'cazî hasıl olur. "İşarat-ül İ'caz"da öyle bir tarzda beyan edilmiş ki, bir nakş-ı nazmî-i i'cazî teşkil eder. Onüçüncü Söz'de beyan edildiği gibi, güya ekser âyât-ı Kur'aniyenin herbirisi ekser âyâtın herbirisine bakar bir gözü ve nâzır bir yüzü vardır ki, onlara münasebatın hutut-u maneviyesini uzatıyor. Birer nakş-ı i'cazî nescediyor. İşte "İşarat-ül İ'caz" baştan aşağıya kadar bu cezalet-i nazmiyeyi şerhetmiştir.