Konuya cevap cer

Şu risalenin başından şimdiye kadar tahkik namına bîtarafane muhakeme suretinde, Kur'anın i'cazını muannid bir hasma kabul ettirmek için Kur'anın çok hukukunu gizli bıraktık. O güneşi, mumlar sırasına getirip müvazene ediyorduk. Şimdi tahkik vazifesini îfa edip, parlak bir surette i'cazını isbat etti. Şimdi ise tahkik namına değil, hakikat namına bir-iki söz ile Kur'anın müvazeneye gelmez hakikî makamına işaret edeceğiz:


Evet sair kelâmların Kur'anın âyâtına nisbeti, şişelerdeki görünen yıldızların küçücük akisleriyle yıldızların aynına nisbeti gibidir.


Evet herbiri birer hakikat-ı sabiteyi tasvir eden, gösteren Kur'anın kelimatı nerede? Beşerin fikri ve duygularının âyineciklerinde kelimatıyla tersim ettikleri manalar nerede?


Evet envâr-ı hidayeti ilham eden ve Şems ve Kamer'in Hâlık-ı Zülcelalinin kelâmı olan Kur'anın melaike-misal zîhayat kelimatı nerede? Beşerin hevesatını uyandırmak için sehhar nefisleriyle, müzevver incelikleriyle ısırıcı kelimatı nerede? 


Evet ısırıcı haşerat ve böceklerin, mübarek melaike ve nuranî ruhanîlere nisbeti ne ise; beşerin kelimatı, Kur'anın kelimatına nisbeti odur.


Şu hakikatları Yirmibeşinci Söz ile beraber geçen Yirmidört aded Sözler isbat etmiştir. Şu davamız mücerred değil; bürhanı, geçmiş neticedir.


Evet herbiri cevahir-i hidayetin birer sadefi ve hakaik-i imaniyenin birer menbaı ve esasat-ı İslâmiyenin birer madeni ve doğrudan doğruya Arş-ür Rahman'dan gelen ve kâinatın fevkınde ve haricinde insana bakıp inen ve ilim ve kudret ve iradeyi tazammun eden ve hitab-ı ezelî olan elfaz-ı Kur'aniye nerede? İnsanın hevaî, hevaperestane, vâhî, hevesperverane elfazı nerede? 


Evet Kur'an bir şecere-i tûbâ hükmüne geçip şu âlem-i İslâmiyeyi bütün maneviyatıyla, şeair ve kemalâtıyla, desatir ve ahkâmıyla yapraklar suretinde neşredip asfiya ve evliyasını birer çiçek hükmünde o ağacın âb-ı hayatıyla taze, güzel gösterip bütün kemalât ve hakaik-i kevniye ve İlahiyeyi semere verip meyvelerindeki çok çekirdekleri amelî birer düstur, birer proğram hükmüne geçip yine meyvedar ağaç hükmünde müteselsil hakaikı gösteren Kur'an nerede? Beşerin malûmumuz olan kelâmı nerede? ﺍَﻳْﻦَ ﺍﻟﺜَّﺮَﺍ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺜُّﺮَﻳَّﺎ


Bin üçyüzelli senedir Kur'an-ı Hakîm, bütün hakaikını kâinat çarşısında açıp teşhir ettiği halde; herkes, her millet, her memleket onun cevahirinden, hakaikından almıştır ve alıyorlar. Halbuki ne o ülfet, ne o mebzuliyet, ne o mürur-u zaman, ne o büyük tahavvülâtlar; onun kıymetdar hakaikına, onun güzel üslûblarına halel verememiş, ihtiyarlatmamış, kurutmamış, kıymetten düşürmemiş, hüsnünü söndürmemiştir. Şu halet tek başıyla bir i'cazdır.


Şimdi biri çıksa, Kur'anın getirdiği hakaikten bir kısmına kendi hevesince çocukça bir intizam verse, Kur'anın bazı âyâtına muaraza için nisbet etse, "Kur'ana yakın bir kelâm söyledim" dese, öyle ahmakane bir sözdür ki; meselâ taşları muhtelif cevahirden bir saray-ı muhteşemi yapan ve o taşların vaziyetinde umum sarayın nukuş-u âliyesine bakan mizanlı nakışlar ile tezyin eden bir ustanın san'atıyla; o nukuş-u âliyeden fehmi kàsır, o sarayın bütün cevahir ve zînetlerinden bîbehre bir âdi adam, âdi hanelerin bir ustası, o saraya girip o kıymetdar taşlardaki ulvî nakışları bozup çocukça hevesine göre âdi bir hanenin vaziyetine göre bir intizam, bir suret verse ve çocukların nazarına hoş görünecek bazı boncukları taksa, sonra "Bakınız! O sarayın ustasından daha ziyade meharet ve servetim var ve kıymetdar zînetlerim var" dese; divanece bir hezeyan eden bir sahtekârın nisbet-i san'atı gibidir.



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst