Yirminci Pencere
{(Haşiye): Şu Yirminci Pencere'nin hakikatı, bir zaman Arabî bir surette şöyle kalbe gelmişti:
ﺗَﻠَﺌْﻠﺎُﺀُ ﺍﻟﻀِّﻴَٓﺎﺀِ ﻣِﻦْ ﺗَﻨْﻮِﻳﺮِﻙَ ﺗَﺸْﻬِﻴﺮِﻙَ ٭ ﺗَﻤَﻮُّﺝُ ﺍﻟْﺎِﻋْﺼَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺗَﺼْﺮِﻳﻔِﻚَ ﺗَﻮْﻇِﻴﻔِﻚَ
ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺍَﻋْﻈَﻢَ ﺳُﻠْﻄَﺎﻧَﻚَ ٭ ﺗَﻔَﺠُّﺮُ ﺍﻟْﺎَﻧْﻬَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺗَﺪْﺧِﻴﺮِﻙَ ﺗَﺴْﺨِﻴﺮِﻙَ
ﺗَﺰَﻳُّﻦُ ﺍﻟْﺎَﺣْﺠَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺗَﺪْﺑِﻴﺮِﻙَ ﺗَﺼْﻮِﻳﺮِﻙَ ٭ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺍَﺑْﺪَﻉَ ﺣِﻜْﻤَﺘَﻚَ
ﺗَﺒَﺴُّﻢُ ﺍﻟْﺎَﺯْﻫَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺗَﺰْﻳِﻴﻨِﻚَ ﺗَﺤْﺴِﻴﻨِﻚَ ٭ ﺗَﺒَﺮُّﺝُ ﺍﻟْﺎَﺛْﻤَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺍِﻧْﻌَﺎﻣِﻚَ ﺍِﻛْﺮَﺍﻣِﻚَ
ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺍَﺣْﺴَﻦَ ﺻَﻨْﻌَﺘَﻚَ ٭ ﺗَﺴَﺠُّﻊُ ﺍﻟْﺎَﻃْﻴَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺍِﻧْﻄَﺎﻗِﻚَ ﺍِﺭْﻓَﺎﻗِﻚَ
ﺗَﻬَﺰُّﺝُ ﺍﻟْﺎَﻣْﻄَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺍِﻧْﺰَﺍﻟِﻚَ ﺍِﻓْﻀَﺎﻟِﻚَ ٭ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺍَﻭْﺳَﻊَ ﺭَﺣْﻤَﺘَﻚَ ٭ ﺗَﺤَﺮُّﻙُ ﺍﻟْﺎَﻗْﻤَﺎﺭِ ﻣِﻦْ ﺗَﻘْﺪِﻳﺮِﻙَ ﺗَﺪْﺑِﻴﺮِﻙَ ﺗَﺪْﻭِﻳﺮِﻙَ ﺗَﻨْﻮِﻳﺮِﻙَ ٭ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺍَﻧْﻮَﺭَ ﺑُﺮْﻫَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺍَﺑْﻬَﺮَ ﺳُﻠْﻄَﺎﻧَﻚَ
}
ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﻣَﻠَﻜُﻮﺕُ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ٭ ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻋِﻨْﺪَﻧَﺎ ﺧَﺰَٓﺍﺋِﻨُﻪُ ﻭَﻣَﺎ ﻧُﻨَﺰِّﻟُﻪُٓ ﺍِﻟﺎَّ ﺑِﻘَﺪَﺭٍ ﻣَﻌْﻠُﻮﻡٍ ٭ ﻭَ ﺍَﺭْﺳَﻠْﻨَﺎ ﺍﻟﺮِّﻳَﺎﺡَ ﻟَﻮَﺍﻗِﺢَ ﻓَﺎَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀِ ﻣَٓﺎﺀً ﴿ﻣُﺒَﺎﺭَﻛًﺎ﴾ ﻓَﺎَﺳْﻘَﻴْﻨَﺎﻛُﻤُﻮﻩُ ﻭَ ﻣَٓﺎ ﺍَﻧْﺘُﻢْ ﻟَﻪُ ﺑِﺨَﺎﺯِﻧِﻴﻦَ
Nasıl cüz'iyat ve neticelerde ve teferruatta kemal-i hikmet ve cemal-i san'at görünüyor. Öyle de: Tesadüfî ve karışık tevehhüm edilen küllî unsurların, büyük mahlukatın zahiren karışık vaziyetleri dahi, bir hikmet ve san'at ile vaziyetler alıyorlar. İşte ziyanın parlaması, sair hikmetli hidematının delaletiyle, yeryüzünde masnuat-ı İlahiyeyi izn-i Rabbanî ile teşhir ve ilân etmektir. Demek bir Sâni'-i Hakîm tarafından ziya istihdam ediliyor. Çarşı-yı âlem sergilerindeki antika san'atlarını onun ile irae ediyor. Şimdi rüzgârlara bak ki: Sair hakîmane, kerimane faidelerinin ve vazifelerinin şehadetiyle gayet mühim ve kesretli vazifelere koşuyorlar. Demek o dalgalanmak bir Sâni'-i Hakîm tarafından bir tavziftir, bir tasriftir, bir kullanmaktır. Dalgalanmaları ise, emr-i Rabbanînin çabuk yerine getirilmesine sür'atle çalışmaktır.
Şimdi bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara... Yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfî değildir. Çünki onlara terettüb eden âsâr-ı rahmet olan faidelerin ve semerelerin şehadetiyle ve dağlarda bir mizan-ı hacetle iddiharlarının ifadesiyle ve bir mizan-ı hikmetle gönderilmelerinin delaletiyle gösteriliyor ki; bir Rabb-ı Hakîm'in teshiriyle ve iddiharıyladır. Ve kaynamaları ise, onun emrine heyecanla imtisal etmeleridir.
Şimdi yerdeki bütün taşların ve cevahirlerin ve madenlerin enva'ına bak. Bunların tezyinatları ve menfaatlı hâsiyetleri bir Sâni'-i Hakîm'in tezyini ile, tertibi ile, tedbiri ile, tasviri ile olduğunu, onlara müteallik hakîmane faideleri ve mesalih-i hayatiye ve levazımat-ı insaniye ve hacat-ı hayvaniyeye muvafık bir tarzda ihzarları gösteriyor.
Şimdi çiçeklere, meyvelere bak! Bunların gülümsemeleri ve tadları ve güzellikleri ve nakışları ve koku vermeleri; bir Sâni'-i Kerim'in, bir Mün'im-i Rahîm'in sofrasında birer tarife, birer davetname hükmünde olarak muhtelif renk ve koku ve tadlarla her nev'e ayrı ayrı tarife ve davetname olarak verilmiştir.
Şimdi kuşlara bak! Onların söyleşmeleri ve cıvıldaşmaları, bir Sâni'-i Hakîm'in intak ve söyletmesi olduğuna delil-i kat'î ise, hayret verir bir tarzda birbirine o seslerle müdavele-i hissiyat ve ifade-i maksad etmeleridir.
Şimdi bulutlara bak! Yağmurun şıpıltıları, manasız bir ses olmadığına ve şimşek ile gök gürlemesi, boş bir gürültü olmadığına kat'î delil ise; hâlî bir boşlukta o acaibi icad etmek ve onlardan âb-ı hayat hükmündeki damlaları sağmak ve zemin yüzündeki muhtaç ve müştak zîhayatlara emzirmek, gösteriyor ki: O şırıltı, o gürültü gayet manidar ve hikmettardır ki; bir Rabb-i Kerim'in emriyle, müştaklara o yağmur bağırıyor ki, "Sizlere müjde, geliyoruz!" manasını ifade ederler.
Şimdi göğe bak! Gök içinde hadsiz ecramdan yalnız Kamer'e dikkat et! Onun hareketi, bir Kadîr-i Hakîm'in emriyle olduğu, ona müteallik ve yeryüzüne ait mühim hikmetlerdir ki, başka yerde beyan ettiğimizden kısa kesiyoruz.
İşte ziyadan tut, tâ Kamer'e kadar saydığımız küllî unsurlar gayet geniş bir tarzda ve büyük bir mikyasta bir pencere açar. Bir Vâcib-ül Vücud'un vahdetini ve kemal-i kudretini ve azamet-i saltanatını gösterir, ilân ederler.
İşte ey gafil! Eğer bu gök gürlemesi gibi bu sadâyı susturabilirsen ve güneşin ışığı gibi parlak o ziyayı söndürebilirsen, Allah'ı unut! Yoksa aklını başına al! ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦْ ﺗُﺴَﺒِّﺢُ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕُ ﺍﻟﺴَّﺒْﻊُ ﻭَﺍﻟْﺎَﺭْﺽُ ﻭَﻣَﻦْ ﻓِﻴﻬِﻦَّ de.