Konuya cevap cer

Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 54 - Zahirî Çirkinlikler ve Ardındaki Güzellikler


[NOT]Herbir mahlûk, hususan herbir zîhayatın sırr-ı tevhidle çok büyük neticeleri ve umumî faideleri vardır. Ezcümle:


Herbir zîhayat, meselâ bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle mânidar,  İlâhî, manzum bir kasideciktir ki, hadsiz zîşuurlar onu kemâl-i  lezzetle  mütalâa ederler. Ve öyle kıymettar bir mu’cize-i kudrettir ve  bir  ilânname-i hikmettir ki, Sâniinin san’atını nihayetsiz ehl-i  takdire  cazibedarâne teşhir eder. Hem kendi san’atını kendisi temâşâ  etmek ve  kendi cemâl-i fıtratını kendisi müşahede etmek ve kendi  cilve-i  esmâsının güzelliklerini âyineciklerde kendisi seyretmek  isteyen Fâtır-ı  Zülcelâlin nazar-ı şuhuduna görünmek ve mazhar olmak,  gayet yüksek bir  netice-i hilkatidir. Hem kâinattaki hadsiz faaliyeti  iktiza eden  tezahür-ü rububiyete ve tebarüz-ü kemâlât-ı İlâhiyeye  (Yirmi Dördüncü  Mektupta beyan edildiği gibi) beş vech ile hizmeti  dahi, ulvî bir  vazife-i fıtratıdır. Ve böyle faideleri ve neticeleri  vermekle beraber,  kendi yerinde, bu âlem-i şehadette zîruh ise ruhunu  ve hadsiz  hafızalarda ve sâir elvâh-ı mahfuzalarda suretini ve  hüviyetini ve  tohumlarında ve yumurtacıklarında mahiyetinin kanunlarını  ve bir nevi  müstakbel hayatını ve âlem-i gaybda ve daire-i esmâda  âyinedarlık ettiği  kemâlleri ve güzellikleri bırakıp, mesrurâne terhis  mânâsında bir  zâhirî mevt ile bir zevâl perdesi altına girer, yalnız  dünyevî gözlerden  saklanır mahiyetinde gördüm; “Oh, elhamdü lillâh”  dedim.

[/NOT]


Mahlukatın bir an için görünüp kaybolmalarına, bilhassa hayat sahiplerinin bir an-ı seyyale yaşayıp gitmelerine, ancak tevhid sırrıyla, imani bir bakış açısıyla bakıldığında hikmetlerini anlayabiliyoruz.


Mahlukatın vücuda gelmesinin çeşitli gayeleri ve neticeleri vardır. Üstad yukarıdaki ifadeleri, Onuncu Söz'ün Mukaddimesi'nin, Dördüncü Esası'nda şu şekilde izah ediyor.



[TAVSIYE]Evet, her şeyin vücudunun müteaddit gayeleri ve hayatının müteaddit  neticeleri vardır. Ehl-i dalâletin tevehhüm ettikleri gibi dünyaya,  nefislerine bakan gayelere münhasır değildir ta hikmetsizlik içine  girebilsin. Belki herşeyin gayât-ı vücudu ve netâic-i hayatı üç  kısımdır:


 Birincisi ve en ulvîsi Sâniine bakar ki, o  şeye taktığı harika-i san’at murassaâtını, Şâhid-i Ezelînin nazarına  resmigeçit tarzında arz etmektir ki, o nazara bir ân-ı seyyâle yaşamak  kâfi gelir. Belki, vücuda gelmeden, bilkuvve niyet hükmünde olan  istidadı yine kâfidir. İşte, seriüzzevâl lâtif masnuat ve vücuda  gelmeyen, yani sünbül vermeyen birer harika-i san’at olan çekirdekler,  tohumlar şu gayeyi bitamamihâ verir. Faydasızlık ve abesiyet onlara  gelmez. Demek, herşey, hayatıyla, vücuduyla Sâniinin mucizât-ı kudretini  ve âsâr-ı san’atını teşhir edip, Sultan-ı Zülcelâlin nazarına arz etmek  birinci gayesidir.


 İkinci kısım gaye-i vücut ve netice-i hayat, zîşuura bakar.  Yani, herşey, Sâni-i Zülcelâlin birer mektub-u hakaiknümâ, birer  kaside-i letâfetnümâ, birer kelime-i hikmet-edâ hükmündedir ki, melâike  ve cin ve hayvanın ve insanın enzârına arz eder, mütalâaya davet eder.  Demek, ona bakan her zîşuura ibretnümâ bir mütalâagâhtır.


 Üçüncü kısım gaye-i vücut ve netice-i hayat, o şeyin nefsine bakar ki,  telezzüz ve tenezzüh ve bekà ve rahatla yaşamak gibi cüz’î  neticelerdir. Meselâ, azîm bir sefine-i sultaniyede bir hizmetkârın  dümencilik ettiğinin gayesi, sefine itibarıyla yüzde birisi kendisine,  ücret-i cüz’iyesine ait, doksan dokuzu sultana ait olduğu gibi; herşeyin  nefsine ve dünyaya ait gayesi bir ise, Sâniine ait doksan dokuzdur.  İşte bu taaddüd-ü gayattandır ki, birbirine zıt ve münafi görünen hikmet  ve iktisat, cûd ve sehâ ve bilhassa nihâyetsiz sehâ ile sırr-ı tevfiki  şudur ki:


 Birer gaye nokta-i nazarında cûd ve sehâ hükmeder,  ism-i Cevâd tecellî eder. Meyveler, hubublar, o tek gaye nokta-i  nazarında bigayri hisabdır; nihayetsiz cûdu gösteriyor. Fakat umum  gayeler nokta-i nazarında hikmet hükmeder, ism-i Hakîm tecellî eder. Bir  ağacın ne kadar meyveleri var; belki her meyvenin o kadar gayeleri  vardır ki, beyan ettiğimiz üç kısma tefrik edilir. Şu umum gayeler  nihayetsiz bir hikmeti ve iktisadı gösteriyor. Zıt gibi görünen  nihayetsiz hikmet, nihayetsiz cûd ile, sehâ ile içtima ediyor. Meselâ,  asker ordusunun bir gayesi temin-i asayiştir. Bu gayeye göre ne kadar  asker istersen var ve hem pek fazladır. Fakat hıfz-ı hudut ve mücahede-i  a’dâ gibi sair vazifeler için, bu mevcut ancak kâfi gelir; kemâl-i  hikmetle muvazenededir. İşte, hükûmetin hikmeti, haşmet ile içtima  ediyor. O halde, o askerlikte fazlalık yoktur denilebilir.[/TAVSIYE]


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst