[NOT]Madem, kâinattaki ef’âlin herbiri, kendi eserinin etrafa istilâkârâne yayılmasıyla herbir fiilin ihatasını ve ıtlakını ve hadsiz bulunduğunu ve kayıtsızlığını gösterir.[/NOT]
Kainatın her tarafını istila etmiş fiiller var. Mesela görmek fiili kainatın her yerini kuşatmış. Bütün kainattaki her fiil tam bir mizan ve intizam içinde oluşu ile, görme fiilinin ihatasını, tüm kainatı istila ettiğini gösteriyor. Mesela işitmek fiili kainatın her yerini istila etmiş. Ki toprağın altındaki varlıkların dahi ihtiyaçlarını işitip, rızıklarını ummadıkları tarzda yetiştiren var. Buna kıyasen, bilmek, yapmak, güzelleştirmek, şekil vermek gibi daha çok fiiller var ki, bu fiiller kainatın her yerini istila etmiş..
[NOT]Ve madem, iştirak ve şirk ise, o ihatayı inhisar altına ve o ıtlakı kayıt altına ve o hadsizliği had altına alıp ıtlakın hakikatını ve ihâtının mahiyetini bozuyor. Elbette mutlak ve muhit olan o ef’alde iştirak muhâldir, imkânı yoktur.[/NOT]
Farz-ı muhal kainatta şirke yer olsaydı, o takdirde fiillerin ihatası ve istilasını inkar etmek lazım gelirdi. Mesela görmek fiiliyle yapılan bütün icraatler gösteriyor ki bütün kainat bir elden çıkıyor. Dünyanın bir ucundaki canlının yaşaması için, nasıl onun idare, tedbir ve terbiyesi gerekiyor ise, diğer ucundaki canlınında aynı şekilde idare, tedbir ve terbiyesi gerekiyor. O takdirde dünyanın bir ucundaki canlıyı kim terbiye edip besliyor ise, diğer ucundakini de O besliyor, rızkını O veriyor, ihtiyacını O görüyor, hacatını O işitiyor..Demek ki bütün fiillerin kainatın her yerinde bulunması, şirke yer kalmadığını gösteriyopr. Yapılan hiçbir işe, başkasının elini karıştırmıyor.