• Kur’an’daki tarihi kıssalar her asırda ferlerini bulan şablonlar. S:208
• “Herkes her vakit bütün Kur'anı okumaya muktedir ve muvaffak olamadığından her bir uzun ve mutavassıt sureyi birer küçük Kur'an hükmüne getirmek için ehemmiyetli erkân-ı imaniye gibi o kıssaları tekrar etmesi, değil israf belki mukteza-yı belâgattır ve hâdise-i Muhammediye (A.S.M.) bütün benî-Âdemin en büyük hâdisesi ve kâinatın en azametli mes'elesi olduğunu ders vermektir” s:214
• “Kur'an’ın hakikî tercümesi kabil değil ve lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabî yerinde Kur'anın meziyetlerini ve nüktelerini başka lisan muhafaza edemez ve herbir harfi, on adedden bine kadar sevab veren kelimat-ı Kur'aniyenin mu'cizane ve cem'iyetli tabirlerinin yerini, beşerin âdi ve cüz'î tercümeleri tutamaz, onun yerinde câmilerde okunmaz” s:215
• “Evet, madem Allah var ve ilmi ihata eder. Elbette adem, i'dam, hiçlik, mahv, fena; hakikat noktasında ehl-i imanın dünyasında yoktur ve kâfirlerin dünyaları ademle, firakla, hiçlikle, fânilikle doludur” s:216
• Her bir mahlukun varlığı ve hayatı;* Esma-i İlahiyeye
*Sair zişuur ve ziruhların nazarlarına bakar. S:216
• “Evet bütün fenalıklar ve günahlar ve şerlerin mâyesi ve esasları âdemdir, tahribdir. Sureten vücudun altında, adem ve bozmak saklıdır.” S:220
• Her hizmet ve davanın kahramanları vardır. Risale-i Nur’un da öyle; “Risale-i Nur'un bir şehid kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risalesi'ni kemal-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde melaike-i suale mahkemedeki gibi Meyve hakikatları ile cevab verdiği misillü; ben de ve Risale-i Nur şakirdleri de, o suallere karşı Risale-i Nur'un parlak ve kuvvetli hüccetleriyle istikbalde hakikaten ve şimdi manen cevab verip onları tasdike ve tahsine ve tebrike sevkedecekler inşâallah.”s:221
• Üstad, Üniversite ve liselerde tahsil gören talebelerin hem birinci olmasını, hem de Nurun hakikatlarını neşretmesini nazara veriyor. S:221
• Üstadın kızkardeşi “Hanım” dahi bir alime imiş. Maşallah… s:221
• Risale-i Nur'daki bütün mizanlar ve müvazeneler, imanın saadet-i dünyeviyeye ve uhreviyeye medar meyvelerini beyan ederler. Ve o küllî ve büyük meyveler, bu dünyada gösterdikleri saadet-i hayatiye ve lezzet-i ömür cihetiyle her mü'minin imanı ona bir saadet-i ebediyeyi kazandıracak.. belki sünbül verecek ve o surette inkişaf edecek diye haber verirler. S:221
• “Kadere iman olmazsa hayat-ı dünyeviye saadeti mahvolur. Elîm musibetlerde, ne vakit kadere iman cihetine bakardım; musibet gayet hafifleşiyor görüyordum. Ve kadere iman etmeyen nasıl yaşayabilir diye hayret ederdim” s:222
• “Ölümdeki hikmet ve rahmet ve güzellik ve maslahat cihetini herkes göremez. Zahire bakıp itiraz eder, şekvaya başlar.” S:222
• “Bütün esbab-ı zahiriyenin vazifeleri, izzet-i rububiyetin perdeleridir. Tâ güzellikleri görünmeyen ve hikmetleri bilinmeyen şeylerde kudret-i İlahiyenin izzeti ve kudsiyeti ve rahmetinin ihatası muhafaza edilsin, itiraza hedef olmasın ve hasis ve ehemmiyetsiz ve merhametsiz şeyler ile kudretin mübaşereti -nazar-ı zahirîde- görünmesin” s:222
• İkinci Dünya Savaşı yeryüzünde:
*En geniş hırs
*En geniş hased
*Birinci dünya savaşının neticeleri ile ortaya çıkmış. S:226
• 1929’da Ecnebi muahedelerinin (Lozan) icbarıyla bu vatanda ehemmiyetli sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüyle bu dindar millete ehemmiyetli tahavvüller meydana gelmeye başlamıştı. s:227
• 1929 yılı aynı zamanda dünya üzerindeki devletlerde İkinci Dünya Savaşını hazırlayan dehşetli hasedler ve rekabetlerin çarpıştığı tarihtir. S:227
• “Her bir ayetin müteaddit manaları vardır, her asırda efradı bulunur.” S:227
• Üstad hz. İkinci Dünya Savaşını başlatan liderler için “küre-i arza ateş atan üfleyicilerin ve sihirbaz o diplomatlar” tabirini kullanıyor. s:228
• “Âlem-i İslâm’ca en dehşetli olan Cengiz ve Hülâgu fitnesi” s:228
• Üstadımız, memleketimizde 1971 ‘de akim kalan komünist ihtilal teşebbüsüne Felak suresinde işaret edildiğini belirtiyor ve “dehşetli bir şer” tabirini kullanıyor, Anarşizm fırtınalarına karşı uyarıyor. S:228
• Bu zamanın cihadı iman-ı tahkiki kılıncı iledir. S:230
• Üstad hz. Recul-u sanem için “tagut” tabirini kullanıyor. s:231
• “Ve hususî vazifemiz de, Kur'anın imanî hakikatlarını tahkikî bir surette ehl-i imana bildirip, onları ve kendimizi i'dam-ı ebedîden ve daimî ve berzahî haps-i münferidden kurtarmaktır. Sair dünyevî ve siyasî ve entrikalı cem'iyet ve komitelerle ve bizim medar-ı ittihamımız olan cem'iyetçilik gibi asılsız ve manasız gizli cem'iyetle hiçbir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmiyoruz.”s:237
• Üstad hazretleri, Mustafa Kemal'in hiddetine karşı divan-ı riyasette, şiddetli ve dokunaklı ve serbest müdafaa etmiş. S:237
• Üstad, Şeyh Said ve Menemen hadiseleri için “Cüzi ve neticesiz” diyor. S:238
• “Madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz, onlar da bizim âhiretimize ve imanî hizmetimize ilişmesinler.” S:238
• “Hem Ankara'da hükûmetin riyasetinde bulunan malûm birisine ettiğim itirazlara ve ağır sözlere karşı o reis mukabele etmeyip sükût etmesi ve o öldükten sonra, onun yanlışını gösteren bir hakikat-ı hadîsiyeyi kırk sene evvel beyandaki fıtrî ve lüzumlu ve küllî ve mahrem tenkidlerim,” s:240
• Üstad Müslümanları teknik gelişmelere teşvik ettiğini söylüyor. S:241
• “Hükümet ele bakar, kalbe bakmaz.” S:244
• Özellikle 30’lu yıllarda olmak üzere Türkiye’de Cumhuriyetin sadece ismi var, manasız isim ve resimden ibaret. S:244
• “Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki; lâik manası, bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telakki ederim. Yirmibeş senedir hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim. Hükûmet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini bilmiyorum. El'iyazü billah, eğer dinsizlik hesabına, imanına ve âhiretine çalışanları mes'ul edecek kanunları yapan ve kabul eden bir dehşetli şekle girmiş ise, bunu size bilâ-perva ilân ve ihtar ederim ki: Bin canım olsa, imana ve âhiretime feda etmeğe hazırım. Ne yaparsanız yapınız” s:239
• Üstad bir zamanların meşhur 163. maddesi için şöyle diyor: “hürriyet-i vicdan prensibine zıd olarak, bütün dindar nasihatçılara şamil, lastikli bir kanunun 163'üncü maddesi sahte bir maskedir.” S:245
• “Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız. Dünyanız başınızı yesin ve yiyecek! Yüzer milyon kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda olsun! Her ceza ve i'damınıza hazırız! Hapsin harici bu vaziyette, yüz derece dâhilinden daha fenadır. Bize karşı gelen böyle bir istibdad-ı mutlak altında hiçbir hürriyet -ne hürriyet-i ilmiye, ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye- olmamasından, ehl-i namus ve diyanet ve tarafdar-ı hürriyet olanlara ya ölmek veya hapse girmekten başka bir çare kalmaz.” S:246