İşte Arabî Hizb-i Nurî'nin hülâsat-ül hülâsasından daimî, tefekkürî bir virdim ve Allahü Ekber cümlesinin otuzüç mertebesinden üç mertebeyi beyan eden bu gelen Arabî fıkranın bir nevi tercümesi içinde kısa işaretlerle ülema-i ilm-i kelâmı ve akide ülemasını pek çok meşgul eden ilim ve irade ve kudret-i İlahiyenin kâinattaki cilveleriyle, onları aynelyakîn iman ile tasdik ve onlarla Vâcib-ül Vücud'un bedahetle mevcudiyetine ve vahdaniyetine ilmelyakîn tasdik ile tam iman etmeye yol açan bu Arabî fıkradır:
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ ﻭَ ﻗُﻞِ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻟَﻢْ ﻳَﺘَّﺨِﺬْ ﻭَﻟَﺪًﺍ ﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﺷَﺮِﻳﻚٌ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚِ ﻭَ ﻟَﻢْ ﻳَﻜُﻦْ ﻟَﻪُ ﻭَﻟِﻰٌّ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺬُّﻝِّ ﻭَ ﻛَﺒِّﺮْﻩُ ﺗَﻜْﺒِﻴﺮًﺍ
ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺍَﻛْﺒَﺮُ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗُﺪْﺭَﺓً ﻭَ ﻋِﻠْﻤًَﺎ ﺍِﺫْ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺑِﻌِﻠْﻢٍ ﻣُﺤِﻴﻂٍ ﻟﺎَﺯِﻡٍ ﺫَﺍﺗِﻰٍّ
{(*): ﻭَ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟْﻤَﺜَﻞُ ﺍﻟْﺎَﻋْﻠَﻰ ﻛَﻠُﺰُﻭﻡِ ﺍﻟﻀِّﻴَﺎﺀِ ﺍﻟْﻤُﺤِﻴﻂِ ﻟﻠِﺸَّﻤْﺲِ }
ﻟﻠِﺬَّﺍﺕِ ﻳَﻠْﺰُﻡُ ﺍﻟْﺎَﺷْﻴَٓﺎﺀَ ﻟﺎَ ﻳُﻤْﻜِﻦُ ﺍَﻥْ ﻳَﻨْﻔَﻚَّ ﻋَﻨْﻪُ ﺷَﻲْﺀٌ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟْﺤُﻀُﻮﺭِ ﻭَ ﺍﻟﺸُّﻬُﻮﺩِ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺣَﺎﻃَﺔِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭَﺍﻧِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﺳْﺘِﻠْﺰَﺍﻡِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﻟِﻠْﻌُﻤُﻮﻣِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﻧُﻮﺭِ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ ﺑِﻌَﺎﻟَﻢِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ٭ ﻧَﻌَﻢْ ﻓَﺎﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻣَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺯُﻭﻧَﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﺰَﺍﻧَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤَﻨْﻈُﻮﻣَﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﺤِﻜَﻢُ ﺍﻟْﻘَﺼْﺪِﻳَّﺔُ ﺍﻟْﻌَﺎﻣَّﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﻌِﻨَﺎﻳَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤَﺨْﺼُﻮﺻَﺔُ ﺍﻟﺸَّﺎﻣِﻠَﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻗْﻀِﻴَّﺔُ ﺍﻟْﻤُﻨْﺘَﻈَﻤَﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﻗْﺪَﺍﺭُ ﺍﻟْﻤُﺜْﻤِﺮَﺓُ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺟَﺎﻝُ ﺍﻟْﻤُﻌَﻴَّﻨَﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺭْﺯَﺍﻕُ ﺍﻟْﻤُﻘَﻨَّﻨَﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺗِّﻘَﺎﻧَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤُﻔَﻨَّﻨَﺔُ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻫْﺘِﻤَﺎﻣَﺎﺕُ ﺍﻟْﻤُﺰَﻳَّﻨَﺔُ ﻭَ ﻏَﺎﻳَﺔُ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺘِﻈَﺎﻡِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴِﺠَﺎﻡِ ﺍﻟْﺎِﺗِّﺴَﺎﻕِ ﺍﻟْﺎِﺗِّﻘَﺎﻥِ ﺍﻟْﺎِﺗِّﺰَﺍﻥِ ﺍﻟْﺎِﻣْﺘِﻴَﺎﺯِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺎﺕِ ﻓِﻰ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍﻟﺴُّﻬُﻮﻟَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻘَﺔِ ﺩَٓﺍﻟﺎَّﺕٌ ﻋَﻠَﻰ ﺍِﺣَﺎﻃَﺔِ ﻋِﻠْﻢِ ﻋَﻠﺎَّﻡِ ﺍﻟْﻐُﻴُﻮﺏِ ﺑِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ٭ ﺍَﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﻦْ ﺧَﻠَﻖَ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻄِﻴﻒُ ﺍﻟْﺨَﺒِﻴﺮُ ٭ ﻓَﻨِﺴْﺒَﺔُ ﺩَﻟﺎَﻟَﺔِ ﺣُﺴْﻦِ ﺻَﻨْﻌَﺔِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻋَﻠَﻰ ﺷُﻌُﻮﺭِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﺍِﻟَﻰ ﻧِﺴْﺒَﺔِ ﺩَﻟﺎَﻟَﺔِ ﺣُﺴْﻦِ ﺧِﻠْﻘَﺔِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻋَﻠَﻰ ﻋِﻠْﻢِ ﺧَﺎﻟِﻖِ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻛَﻨِﺴْﺒَﺔِ ﻟُﻤَﻴْﻌَﺔِ ﺯُﺟَﻴْﺠَﺔِ ﺍﻟﺬُّﺑَﻴْﺒَﺔِ ﻓِﻰ ﺍﻟﻠَّﻴْﻠَﺔِ ﺍﻟﺪَّﻫْﻤَٓﺎﺀِ ﺍِﻟَﻰ ﺷَﻌْﺸَﻌَﺔِ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲِ ﻓِﻰ ﺭَﺍﺑِﻌَﺔِ ﺍﻟﻨَّﻬَﺎﺭِ
Gayet kısa bir nevi tercümesi içinde ilm-i İlahîye, bu pek ehemmiyetli hakikat-ı imaniyeye kısacık işaretler edip tafsilâtını Risale-i Nur'a havale ile deriz:
{(Haşiye): Bundan sonraki kısmı, bütün ömrümde görmediğim dehşetli ve semli bir hastalık içinde yazılmış. Kusuratıma nazar-ı müsamaha ile bakılsın. Hüsrev, münasib görmediği kısmı ta'dil, tebdil, ıslah edebilir.}
Evet nasılki rahmet, rızk-ı acaibiyle güneş gibi kendini gösterip perde-i gaybda bir Rahman-ı Rahîm'i kat'iyyetle isbat ediyor; öyle de yüzer âyât-ı Kur'aniyede mevki alan ve kudsî yedi sıfattan bir cihette en birincisi olan "ilim" dahi, nizam ve mizanın hikmetleri ve meyveleriyle güneş ziyası misillü kendini gösterdiği gibi; bir Alîm-i Küll-i Şey'in mevcudiyetini kat'iyyetle bildirir.
Evet insanın şuuruna, ilmine delalet eden düzgün, ölçülü san'atı ile; insanın hâlıkının ilmine, hikmetine delalet eden hüsn-ü hilkat-i insan müvazenesi; aynen yıldız böceğinin gecedeki ışığının lem'acığının, gündüzde güneşin ihatalı ziyasına nisbeti gibidir.
Şimdi ilm-i İlahînin delillerini beyan etmeden evvel, o kudsî sıfatın kâinatın enva'ındaki tecellileriyle Zât-ı Akdes'i pek zahir bir tarzda göstermesine delalet ve şehadet eden Mi'rac-ı Muhammedî (A.S.M.) gecesinde huzur ve hitab-ı İlahîye mazhar olduğu zaman, birden ﺍَﻟﺘَّﺤِﻴَّﺎﺕُ ﺍَﻟْﻤُﺒَﺎﺭَﻛَﺎﺕُ ﺍَﻟﺼَّﻠَﻮَﺍﺕُ ﺍَﻟﻄَّﻴِّﺒَﺎﺕُ ﻟِﻠَّﻪِ diyerek, bütün zîhayat ve enva'-ı mahlukat namına bir meb'us ve elçi olmasından, bütün onların sıfat-ı ilmin cilveleriyle Rablerini bildirdikleri tarzda, selâm yerinde umum zîşuur bedeline, hâlıkına umum zîhayatın hediyelerini takdim eder. Yani ﺍَﻟﺘَّﺤِﻴَّﺎﺕُ ﺍَﻟْﻤُﺒَﺎﺭَﻛَﺎﺕُ ﺍَﻟﺼَّﻠَﻮَﺍﺕُ ﺍَﻟﻄَّﻴِّﺒَﺎﺕُ dört kelimeler ile umum zîhayatın dört taifesinin ezelî, ebedî ilmin cilveleriyle Allâm-ül Guyub'a karşı tahiyyelerini, tebriklerini, ubudiyetlerini, güzel marifetlerini gösterdiğinden, bu kudsî mükâleme-i mi'raciyeyi geniş manasıyla okumak, teşehhüdde umum İslâmın farz bir vazifesi olmuş. O kudsî mükâlemenin izahatını Risale-i Nur'a havale edip, gayet kısa dört işaretle bir manasını beyan edeceğiz:
Birincisi: ﺍَﻟﺘَّﺤِﻴَّﺎﺕُ ﻟِﻠَّﻪِ dır. Kısacık meali şudur:
Nasıl bir usta, pek hârika bir makineyi derin ilmi ve mu'cizekâr zekâsıyla yapsa, o acib makineyi gören herkes, o ustayı takdirkârane tebrik edip alkışlar ve tahsinkârane medihlerle ve ihsanlarla ona maddî, manevî hediyeler, tahiyyeler verir; o makine dahi, o ustanın istediği tarzda tam tamına, gayet mükemmel olarak arzularını ve hârika ince san'atını ve meharet-i ilmiyesini göstermesiyle, kendi ustasını lisan-ı hal ile alkışlar, tebrik eder, manevî tahiyyeler, hediyeler verir.
Aynen öyle de; kâinatta bütün zîhayat taifeleri, herbiri ve herbir ferdi, her tarafı mu'cizeli birer hârika makinedir ki; ustasının herşeyin herşey ile münasebetini gören ve herşeyin hayatına lâzım bütün şeyleri görüp tam yerinde ona yetiştiren ihatalı ilminin derin ve ince cilveleri ile kendini tanıttıran Sâni'-i Zülcelalini hayatlarının lisan-ı halleriyle, ins ve cinn ve melek olan zîşuurların kal dilleri gibi tahiyyelerle alkışlar ve tebriklerle ﺍَﻟﺘَّﺤِﻴَّﺎﺕُ ﻟِﻠَّﻪِ derler. Ve hayatlarının fiyatını doğrudan doğruya bütün mahlukatı bütün ahvaliyle bilen hâlıklarına ubudiyetkârane takdim ediyorlar ki; Mi'rac gecesinde bütün zîhayat namına Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, Vâcib-ül Vücud'un huzurunda selâm yerinde ﺍَﻟﺘَّﺤِﻴَّﺎﺕُ ﻟِﻠَّﻪِ deyip bütün zîhayat taifelerinin tahiyye ve hediye ve manevî selâmlarını takdim etmiş.
Evet âdi bir muntazam makine, intizam ve mizanlı heyetiyle şeksiz bir mahir ve dikkatli ustayı gösterdiği gibi; kâinatı dolduran hadsiz zîhayat makineler de, herbirisi binbir mu'cizat-ı ilmiyeyi gösteriyorlar. Elbette yıldız böceğinin ışığına nisbeten güneşin ziyası derecesinde ilmin cilveleri ile o zîhayatlar, usta ve sermedî san'atkârlarının vücub-u vücuduna ve mabudiyetine pek parlak şehadet ederler.