Dördüncü ve Beşinci Basamak:
ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺏِ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺠَﺮُّﺩِ ﻭَ ﻣُﺒَﺎﻳَﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺎﻫِﻴَّﺔِ ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﻘَﻴُّﺪِ ﻭَ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﺤَﻴُّﺰِ ﻭَ ﻋَﺪَﻡِ ﺍﻟﺘَّﺠَﺰِّﻯ
Bu iki basamağın hakikatını umuma ifade etmek çok müşkil olmasından, yalnız kısacık bir-iki nüktesi ve muhtasar meali beyan edilecek.
Yani, vücud mertebelerinin en kuvvetli ve sarsılmaz olan vücub mertebesinde ve ezelî ve ebedî derecesinde bir vücud sahibi ve maddiyattan münezzeh ve mücerred ve bütün mahiyetlere mübayin bir mahiyet-i mukaddeseyi taşıyan bir Kadîr-i Mutlak'ın kudretine nisbeten, yıldızlar zerreler gibi ve haşir bir bahar misillü ve haşirde bütün insanları diriltmesi bir nefsin ihyası derecesinde kolaydır. Çünki vücud tabakalarından kuvvetli bir nev'in bir tırnağı, hafif bir tabakanın bir dağını eline alır, çevirir. Meselâ; kuvvetli vücud-u haricîden bir âyine ve kuvve-i hâfıza, zaîf ve hafif olan vücud-u misalî ve manevîden yüz dağı ve bin kitabı içine alırlar ve çevirebilirler. İşte vücud-u misalî ne derece kuvvetçe vücud-u haricîden aşağı ise, mümkinatın hâdis ve ârızî vücudları dahi ezelî, sermedî, vâcib bir vücuddan binler derece daha aşağı ve hafiftir ki, o mukaddes vücud, bir zerre tecellisiyle, mümkinatın bir âlemini çevirir.
Maatteessüf şimdilik semli hastalık gibi üç ehemmiyetli sebeb müsaade etmediklerinden, bu pek uzun hakikatı ve nüktelerini Risale-i Nur'a ve başka zamana havale ederiz.
Altıncı Basamak:
ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﻧْﻘِﻠﺎَﺏِ ﺍﻟْﻌَﻮَﺍﺋِﻖِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻮَﺍﻧِﻊِ ﺍِﻟَﻰ ﺣُﻜْﻢِ ﺍﻟْﻮَﺳَٓﺎﺋِﻞِ ﺍﻟْﻤُﺴَﻬِّﻠﺎَﺕِ
Yani: Nasılki fennin tabirince ukde-i hayatiye namında bir cilve-i irade-i İlahiyenin ve emr-i tekvinînin bir kanunu ile ve o emir ve iradenin teveccühleriyle koca bir ağacın şuursuz dal ve sert budakları, meyvelerine ve yaprak ve çiçeklerine zenbereği ve midesi hükmündeki o ukde-i hayatiyeden onlara gidecek lüzumlu maddeler ve erzaklara avaik ve mevani' ve sed olmazlar, belki teshilâta vesile oluyorlar; aynen öyle de: Kâinat ve bütün mahlukatın icadında bütün maniler bir cilve-i irade ve teveccüh-ü emr-i Rabbanîye karşı mümanaatı bırakıp kolaylığa âlet olmasından, kudret-i sermediye o tek ağacı icad kolaylığında, kâinatı ve zemindeki enva'-ı mahlukatı icad eder, hiçbirşey ona ağır gelmez. Eğer bütün icadlar o kudrete verilmezse; o vakit o tek ağacın inşa ve idaresi, bütün ağaçlar, belki zeminin icadı ve idaresi kadar müşkil olacak. Çünki o zaman herşey mani' ve sed olur. O halde bütün esbab toplansa; bir ağacın emirden, iradeden gelen ukde-i hayatiye midesinden, zenbereğinden intizam ile meyve, yaprak, dal ve budaklara lâzım erzak ve cihazatı gönderemezler. İllâ ki, ağacın herbir cüz'üne, hattâ herbir zerresine bütün ağacı ve eczasını ve zerratını görecek ve bilecek ve yardım edecek bir göz, bir ihatalı ilim, bir hârika kudret ve fevkalâde muavenet verilsin.
İşte bu beş aded basamaklardan çık, bak. Küfür ve şirkte ne derece müşkilât, belki muhalât bulunduğunu ve ne kadar akıldan, mantıktan uzak ve mümteni' olduğunu; ve imanda ve Kur'an yolunda ne kadar sühulet ve vücub derecesinde kolaylık ve ne kadar makul ve makbul ve lüzum derecesinde kat'î ve rahat bir hak ve hakikat bulunduğunu gör, bil. "Elhamdülillahi alâ nimet-il iman" de.
(Rahatsızlık ve sıkıntılar, bu ehemmiyetli basamağın bâki kısmını te'hire sebeb oldular.)
Yedinci Basamak:
ﻭَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺍَﻥَّ ﺍﻟﺬَّﺭَّﺓَ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺀَ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻰَّ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﻮَﺍﺓَ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻟَﻴْﺴَﺖْ ﺑِﺎَﻗَﻞَّ ﺻَﻨْﻌَﺔً ﻭَ ﺟَﺰَﺍﻟَﺔً ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺠْﻢِ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻞِّ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻠِّﻰِّ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮِ ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢِ
Bir İhtar: Bu dokuz basamakların hakikatlarının esası ve madeni ve güneşi, Sure-i İhlas'tan ﻗُﻞْ ﻫُﻮَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍَﺣَﺪٌ ٭ ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﺍﻟﺼَّﻤَﺪُ âyetleridir. Sırr-ı ehadiyet ve samediyet cilvesinden gelen lem'alara kısa işaretlerdir. Bu yedincinin mealine bir-iki nükte ile gayet muhtasar bakıp, tafsilini Risale-i Nur'a havale ederiz.
Yani; göz ve beyindeki acib vazifeleri gören bir zerre, bir yıldızdan ve bir cüz', küll mecmuundan.. meselâ; dimağ ve göz, insanın tamamından ve cüz'î bir ferd, hüsn-ü san'atça ve garabet-i hilkatçe umum bir neviden ve bir insan, acib cihazlarıyla küllî cins-i hayvandan ve bir fihriste ve proğram ve kuvve-i hâfıza hükmünde olan bir çekirdek, mükemmel masnuiyeti ve mahzeniyetçe koca ağacından ve bir küçük kâinat olan bir insan, kemal-i hilkati ve cem'iyetli hârika cihazlarının binler acib vazifeleri görecek bir tarzda mahlukıyeti kâinattan aşağı değiller.
Demek zerreyi icad eden, yıldızın icadından âciz kalamaz. Ve lisan gibi bir uzvu halkeden, elbette insanı kolayca halkeder. Ve bir tek insanı böyle mükemmel yaratan, herhalde bütün hayvanatı kemal-i sühuletle yaratabilecek ve gözümüz önünde yaratıyor. Ve çekirdeği bir liste, bir fihriste, bir defter-i kavanin-i emriye, bir ukde-i hayatiye mahiyetinde yaratan, elbette bütün ağaçların hâlıkı olabilir. Ve âlemin bir nevi manevî çekirdeği ve cem'iyetli meyvesi olan insanı halk edip bütün esma-i İlahiyeye mazhar ve âyine ve bütün kâinatla alâkadar ve zeminin halifesi yapan zâtın, elbette ve elbette öyle bir kudreti var ki, koca kâinatı insan icadının kolaylığı ve sühuleti derecesinde halkedip tanzim eder. Öyle ise; zerrenin ve cüz' ve cüz'î ve çekirdek ve bir insanın hâlıkı, sâni'i, rabbi kim ise; elbette bedahetle yıldızların ve nevilerin ve küll ve külliyatların ve ağaçların ve bütün kâinatın hâlıkı, sâni'i, rabbi aynen odur. Başka olması muhal ve mümteni'dir.
Sekizinci Basamak:
ﻭَﺑِﺴِﺮِّ ﺍَﻥَّ ﺍﻟْﻤُﺤَﺎﻁَ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻴَّﺎﺕِ ﻛَﺎﻟْﺎَﻣْﺜِﻠَﺔِ ﺍﻟْﻤَﻜْﺘُﻮﺑَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺼَﻐَّﺮَﺓِ ﺍَﻭْ ﻛَﺎﻟﻨُّﻘَﻂِ ﺍﻟْﻤَﺤْﻠُﻮﺑَﺔِ ﺍﻟْﻤُﻌَﺼَّﺮَﺓِ ﻓَﻠﺎَ ﺑُﺪَّ ﺍَﻥْ ﻳَﻜُﻮﻥَ ﺍﻟْﻤُﺤِﻴﻂُ ﻭَ ﺍﻟْﻜُﻠِّﻴَّﺎﺕُ ﻓِﻰ ﻗَﺒْﻀَﺔِ ﺧَﺎﻟِﻖِ ﺍﻟْﻤُﺤَﺎﻁِ ﻭَ ﺍﻟْﺠُﺰْﺋِﻴَّﺎﺕِ ﻟِﻴُﺪْﺭِﺝَ ﻣِﺜَﺎﻟَﻬَﺎ ﻓِﻴﻬَﺎ ﺑِﻤَﻮَﺍﺯِﻳﻦِ ﻋِﻠْﻤِﻪِٓ ﺍَﻭْ ﻳُﻌَﺼِّﺮَﻫَﺎ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﺑِﺪَﺳَﺎﺗِﻴﺮِ ﺣِﻜْﻤَﺘِﻪِ
Yani: İhata edilen cüz'iyat ve küll ve külliyatın içinde bulunan ferdler ve tohumlar ve çekirdeklerin, ihata eden büyük külliyata nisbetleri; güya küçücük nümune ve gayet ince yazı ile çok küçük kıt'ada yazılmış aynı küll ve külliyatın nüshaları, misalleridir. Öyle ise, ihata eden külliyat, o cüz'iyat Hâlıkının kabzasında ve tamamen tasarrufunda bulunmak lâzımdır. Tâ ilminin mizanlarıyla ve ince kalemleriyle o büyük muhitin kitabını, o çok küçücük yüzer kıt'alarda, defterlerde dercedebilsin.
Hem ihata edilen ecza ve cüz'iyatın muhit ile nisbetleri, temsilleri, güya süt gibi muhitlikten sağılmış katreler.. veya biri o muhiti sıkmış, o noktalar ondan akmış. Meselâ; kavun çekirdeği, onun umum etrafından sağılmış bir katre veya o kitab tamamen içinde yazılmış bir noktadır ki; fihristesini, listesini, proğramını taşıyor.
Madem böyledir, elbette o cüz'iyat ve katreler ve noktalar ve ferdler Sâni'inin elinde, o muhit küll ve külliyat bulunmak elzemdir. Tâ hikmetinin hassas düsturlarıyla o ferdleri, katreleri, noktaları ondan sağsın.
Demek bir tek tohumu, bir tek ferdi yaratan, elbette o büyük küll ve külliyatı ve onları ihata eden ve onlardan çok büyük olan diğer külliyatları ve cinsleri yaratan yine odur, başka olamaz. Öyle ise, bir tek nefsi yaratan, bütün insanları yaratabilir. Ve bir tek ölüyü dirilten, haşirde bütün cinn ve ins ölülerini diriltebilir ve diriltecek. İşte ﻣَﺎ ﺧَﻠْﻘُﻜُﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺑَﻌْﺜُﻜُﻢْ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻨَﻔْﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ âyetinin hükmü ve davası gayet kat'î ve parlak bir surette hak ve ayn-ı hakikat olduğunu gör.