ÜÇÜNCÜ REMZ:
Yirmisekizinci Lem'ada izah ve isbat edilen
ﺗُﻘَﺎﺩُ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺳِﺮًّﺍ ﺑَﻴَﺎﻧَﺔً٭ ﺗُﻘَﺎﺩُ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﺍﻟﺴُّﺮْﺝِ ﺳِﺮًّﺍ ﺗَﻨَﻮَّﺭَﺕْ
ﺑِﻨُﻮﺭِ ﺟَﻠﺎَﻝٍ ﺑَﺎﺯِﺥٍ ﻭَ ﺷَﺮَﻧْﻄَﺦٍ ٭ ﺑِﻘُﺪُّﻭﺱِ ﺑَﺮْﻛُﻮﺕٍ ﺑِﻪِ ﺍﻟﻨَّﺎﺭُ ﺍُﺧْﻤِﺪَﺕْ
fıkralarıyla Risale-i Nur'un üç ehemmiyetli vaziyetini haber veriyor. Bu fıkraların sarahata yakın bir surette hem cifir, hem mana cihetiyle Risale-i Nur'a işaretini Onsekizinci Lem'ada izahına binaen, burada ise, orada zikredilmeyen ve İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın nazar-ı dikkatini celbeden yalnız üç sırrı beyan edilecek.
Birincisi: İslâmlar içinde, dellâllar elinde teşhir suretinde gezdirmeye lâyık olan Risale-i Nur, maatteessüf gayet gizli perde altında intişar ve istitara mecbur olmasına işareten İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, iki defa ﺳِﺮًّﺍ ﺑَﻴَﺎﻧَﺔً ve ﺳِﺮًّﺍ ﺗَﻨَﻮَّﺭَﺕْ kelimeleriyle ﺳِﺮًّﺍ yani yalnız gizli intişar edebilir. Müteaccibane haber veriyor.
İkincisi: Risale-i Nur, İsm-i A'zam cilvesiyle ve İsm-i Rahîm ve Hakîm'in tecellisiyle zuhur ettiğinden imtiyazlı hâssası "Allahü Ekber"den iktibasen celal ve kibriya ve "Bismillahirrahmanirrahîm"den istifazaten merhamet ve şefkat, ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ den istifadeten hikmet ve intizamın esasları üzerine gidiyor. Onun ruhu ve hayatı onlardır. Sair meşreblerdeki aşk yerinde, Risale-i Nur'un meşrebinde müştakane şefkattir ve re'fetkârane muhabbettir. Nasılki Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) sarih bir surette Siracünnur'un tarih-i te'lifini ve tekemmül zamanını ve meşhur ismini ﺗُﻘَﺎﺩُ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ fıkrasıyla haber vermiş. Öyle de ﺑِﻨُﻮﺭِ ﺟَﻠﺎَﻝٍ ﺑَﺎﺯِﺥٍ ﻭَ ﺷَﺮَﻧْﻄَﺦٍ ilâ âhir.. fıkrasıyla da Siracünnur'un esaslarından haber veriyor. Çünki ﺟَﻠﺎَﻝٍ ﺑَﺎﺯِﺥٍ izzet, azamet ve celal ve kibriyadır. ﺷَﺮَﻧْﻄَﺦٍ Süryanîce Rauf ve ﺑَﺮْﻛُﻮﺕٍ Rahîm'dir. Demek Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anh Siracünnur'u tarif ediyor. Hayatını ve nurunu, kibriya ve azamet ve re'fet ve rahîmiyetten alıyor diye mümtaz hâsiyetini beyan eder.
Üçüncüsü: Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, bu fıkrada ﺑِﻪِ ﺍﻟﻨَّﺎﺭُ ﺍُﺧْﻤِﺪَﺕْ cümlesiyle diyor ki: Bin üçyüz ellidörtte (1354) Siracünnur -yani, Risale-i Nur'un nuru- ile dalaletin tecavüz eden nârı inşâallah sönecek. Yani, fitne-i diniye ateşini ya tahribattan vazgeçirecek veya ileri tecavüzatını kıracak.
Eğer Hicri tarihi olsa, bundan iki sene evvel, dini dünyadan tefrik fırsatından istifade ile, dinin ve Kur'anın zararına olarak ilerleyen dehşetli tasavvuratın tecavüzatı tevakkuf etmesi, elbette karşılarında kuvvetli bir seddin bulunmasındandır. O sed ise, bu zamanda çok intişar eden Risale-i Nur'un keskin hüccetleri ve kuvvetli bürhanları olduğu, çok emareler ile hissediliyor. Ve bu ikinci ihtimaldeki işaret-i Aleviye dahi onu teyid ediyor. {(Haşiye): Hem de "İnna A'tayna"nın sırrı kısmen tahakkuk etmiş. Çünki Süfyaniyetin dört rüknünden en kuvvetlisi ve dehşetlisi bütün bütün çekildi. Kabir altında azab çekiyor. Ve en büyüğü dahi alâkası bilfiil çekilmiş. Mason komitesinin mahkûmu ve âleti olup azabıyla meşguldür. Yalnız onun gölgesi hükmediyor. İleri tecavüz etmemekle beraber kısmen geriliyor. Bâki kalan iki şahıs ise, ellerinden gelse tamire çalışacaklar.}
Evet cifirce ﺑِﻪِ ﺍﻟﻨَّﺎﺭُ ﺍُﺧْﻤِﺪَﺕْ : ﺥ altıyüz, ﺕ dörtyüz, ﺭ ikiyüz, şeddeli ﻥ yüz, ﻡ kırk, ﺩ ve üç elif yedi, ﺑِﻪِ deki ﺏ iki, ﻫـ beş, yekûnü bin üçyüz ellidört (1354) eder. Lillahilhamd Siracünnur'un El-Âyet-ül Kübra'sı gibi çok risaleleri var. Herbiri kuvvetli birer lâmba hükmünde sırat-ı müstakimi gösterip, İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın haberini tasdik ettiriyorlar.
Bu üçüncü sırrın münasebetiyle aynen ﺑِﻪِ ﺍﻟﻨَّﺎﺭُ ﺍُﺧْﻤِﺪَﺕْ gibi bin üçyüz ellidört (1354) tarihine makam-ı cifrîsiyle bakan ve Said'in (R.A.) iki maruf lakabına remzen ve ismen îma eden ve "Kendini muhafaza et" emrini veren ve o tarihte herkesten ziyade müteaddid tehlikelere maruz bulunacağını telvih eden "Ercuze"nin âhirlerindeki
ﻓَﺎﺳْﺌَﻞْ ﻟِﻤَﻮْﻟﺎَﻙَ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ ﺍﻟﺸَّﺎﻥِ ﻳَﺎ ﻣُﺪْﺭِﻛًﺎ ﻟِﺬَﻟِﻚَ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ
ﺑِﺎَﻥْ ﻳَﻘِﻴﻚَ ﺷَﺮَّ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﻔِﺘْﻨَﺔِ ﻭَ ﺷَﺮَّ ﻛُﻞِّ ﻛُﺮْﺑَﺔٍ ﻭَ ﻣِﺤْﻨَﺔٍ fıkrasıyla diyor: "Yâ Said-el Kürdî! Bin üçyüz ellidört (1354) tarihine yetişirsen Mevlâ-yı Azîminden, o zamanın ve o asrın fitne ve şerlerinden muhafazanı iste ve yalvar."
Evet Onsekizinci Lem'ada Birinci Keramet-i Aleviye'nin izahında, Kaside-i Ercuziye'nin Risale-i Nur ve müellifine dair işarat-ı gaybiyesi beyan edilmiş. İsm-i a'zam ve sekine tabir ettiği esma-i sitte-i meşhuruyla daima meşgul olan bir şakirdiyle konuştuğu ve teselli verdiği ve çok emareler ve karinelerle o şakird, Said olduğu isbat edilmiş. Ve orada o şakirdine demiş:
ﺍَﺣْﺮُﻑُ ﻋُﺠْﻢٍ ﺳُﻄِّﺮَﺕْ ﺗَﺴْﻄِﻴﺮًﺍ ﺑِﺖَّ ﺑِﻬَﺎ ﺍﻟْﺎَﻣِﻴﺮُ ﻭَﺍﻟْﻔَﻘِﻴﺮَﺍ
Yani, ecnebi harfleri bin üçyüz kırksekizde (1348) tamim edilecek, çoluk-çocuk, emirler ve fakirler icbar suretinde gece dersleriyle öğrenmeye çalışacaklar.
Evet ﺳُﻄِّﺮَﺕْ ﺗَﺴْﻄِﻴﺮًﺍ cümlesi tam tamına; iki ﺕ sekizyüz, iki ﺱ yüz yirmi, iki ﺭ dörtyüz, iki ﻁ onsekiz, bir ﻯ on, mecmuu bin üçyüz kırksekizdir. Aynı tarihte Latinî huruflarına gece dersleriyle cebren çalıştırıldı.
Sonra İmam-ı Ali (R.A.) Sekine ile meşgul olan Said'e bakar, konuşur. Akibinde ﻳَﺎ ﻣُﺪْﺭِﻛًﺎ ﻟِﺬَﻟِﻚَ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ der. İki-üç yerde kuvvetli işaret ile Said ismini verdiği şakirdine hitaben "Kendini Sekine ile dua edip muhafazaya çalış." Yâ-i nidaîden sonra müteaddid karineler ve emareler ile Said var. Demek ﻳَﺎ ﺳَﻌِﻴﺪُ ﻣُﺪْﺭِﻛًﺎ ﻟِﺬَﻟِﻚَ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ olur. Bu fıkra nasılki ﻣُﺪْﺭِﻛًﺎ kelimesiyle "El-Kürdî" lakabına hem lafzan hem cifren bakar. Çünki mimsiz ﺩْﺭِﻛًﺎ Kürd kalbidir. {(1): Yani; tersinden okunuşudur.} Mim ise, "lâm" ve "ye"ye tam muvafıktır. Öyle de; diğer bir ismi olan Bedîüzzaman lakabına dahi "ez-zaman" kelimesiyle îma etmekle beraber bin üçyüz ellidört (1354) veya bin üçyüz ellibeş (1355) makam-ı cifrîsiyle Said'in hakikat-ı halini ve hilaf-ı âdet vaziyetini ve hıfz u vikaye için kesretli duasını ve halvet ve inzivasını tamamıyla tabir ve ifade ettiğinden sarahata yakın bir surette parmağını onun başına o kasidede teselli için basıyor. Burada da ﺑِﻪِ ﺍﻟﻨَّﺎﺭُ ﺍُﺧْﻤِﺪَﺕْ sırrına mazhar olan Risale-i Nur'u alkışlıyor.
Malûm olsun ki; Celcelutiye'nin esası ve ruhu olan ﺍَﻟْﻘَﺴَﻢُ ﺍﻟْﺠَﺎﻣِﻊُ ﻭَﺍﻟﺪَّﻋْﻮَﺓُ ﺍﻟﺸَّﺮِﻳﻔَﺔُ ﻭَﺍﻟْﺎِﺳْﻢُ ﺍﻟْﺎَﻋْﻈَﻢُ İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın en mühim ve en müdakkik Üveysî bir şakirdi ve İslâmiyet'in en meşhur ve parlak bir hücceti olan Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî (R.A.) diyor ki: "Onlar vahy ile Peygamber'e (A.S.M.) nâzil olduğu vakit İmam-ı Ali'ye (R.A.) emretti: "Yaz." O da yazdı. Sonra nazmetti."
İmam-ı Gazalî (R.A.) diyor:
ﺍِﻥَّ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟﺪَّﻋْﻮَﺓَ ﺍﻟﺸَّﺮِﻳﻔَﺔَ ﻭَ ﺍﻟْﻮِﻓْﻖَ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢَ ﻭَ ﺍﻟْﻘَﺴَﻢَ ﺍﻟْﺠَﺎﻣِﻊَ ﻭَ ﺍﻟْﺎِﺳْﻢَ ﺍﻟْﺎَﻋْﻈَﻢَ ﻭَ ﺍﻟﺴِّﺮَّ ﺍﻟْﻤَﻜْﻨُﻮﻥَ ﺍﻟْﻤُﻌَﻈَّﻢَ ﺑِﻠﺎَ ﺷَﻚٍّ ﻛَﻨْﺰٌ ﻣِﻦْ ﻛُﻨُﻮﺯِ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺧِﺮَﺓِ
İmam-ı Gazalî, İmam-ı Nureddin'den ders alarak bu Celcelutiye'nin hem Süryanî kelimelerini, hem kıymetini ve hâsiyetini şerhetmiş.