Suç işleyen çocuğunuza ödül verin!
Çocuğunuz, sizin istemediğiniz bir davranışı sergiliyorsa reaksiyonunuz nasıl olur? “Önce konuşurum, sonra ikaz ederim, hâlâ aynı davranışta ısrar ediyorsa ceza veririm” mi diyorsunuz?
Sanırım suç işleyen bir çocuğa mükafat vermek çoğumuzun başvurduğu bir yöntem değildir... Öyle ya, ‘mükâfat, güzel davranışın karşılığında verilir’ diye biliyoruz. Aslında bildiğimiz şey pedagojinin bugün ulaştığı nokta açısından doğru. Ancak pedagoji biliminin yarın ulaşacağı noktaya göre baktığımızda görüyoruz ki, suç işleyen çocuğa ceza vermek çok da doğru değildir.
Çünkü ‘ceza’ dışa dönük bir terbiye metodudur ve baskıcıdır. Ceza ile çocuk, iç dünyasında kabullenmediği bir davranışı, dış baskı ile kabul etmeye zorlanmaktadır. Vicdanda kabul görmeyen davranışlar samimi olmaktan uzaktır. Bir davranışın çocuk tarafından kabul edilebilmesi için, çocuğun iç dünyasında ve vicdanında o davranışın kabul görmesi gerekir. Vicdanın kabul etmediği ve iç dünyanın benimsemediği davranış çocuğun içte farklı, dışta farklı kişilik sergilemesine sebep olabilir.
Çocuk, ceza korkusu ile, belki istediğiniz davranışı sergiliyor olsa bile, üzerindeki ceza baskısı kalktığında, yeniden ve belki de daha da ağırlaşmış bir yanlış davranışa yönelebilir. O yüzden suç işleyen çocuklara ceza verirken çok iyi düşünmek gerekir. Çocuklarda yanlış davranış karşısında mükâfat verilmesi, ceza verilmesinden daha olumlu sonuçlar doğurur.
8-10 yaşlarında bir çocuğunuz var. Evde misafirleriniz olduğunda sizi misafirlere karşı hep mahcup ediyor. Siz ne zaman konuşmaya başlasanız, kullandığınız cümleleri alaya alarak ve eğip bükerek size karşılık veriyor. Ne kadar ikaz etseniz de bu davranışından vazgeçiremiyorsunuz. Sanırım sizinle böyle dalga geçen bir çocuğa mükafat vermek, aklınızın ucundan bile geçmez değil mi? Örneğimizi biraz daha zorlaştıralım. Siz dindar bir insansınız ve maneviyata çok önem veriyorsunuz. Abdest alıp namaz kılıyorsunuz. Namaz kılmak için ezan okuduğunuzda, çocuğunuz karşınıza geçiyor ve ezan ile dalga geçiyor, dil çıkartıp “bö bö böö” diyerek sizi tahrik ediyor. Ne yapardınız? Ezan ile dalga geçen çocuğunuza, mükafat verir miydiniz? Vermezdiniz, değil mi? Günümüz pedagoji bilimi de böyle bir çocuğun mükafatı hak ettiğini söyler.
Ama tarihin sayfalarını geriye doğru çevirdiğimizde, bu günün pedagoji bilimini çokça geride bırakan farklı bir yöntemle karşılaşıyoruz.
Yukarıdaki örneğin bir benzerini, Peygamber Efendimiz (sas)’de görüyoruz. Bir gün kendisi mescide doğru ilerlerken, okunan ezan ile dalga geçen çocukları görür. Çocuklar yol kenarındadır ve Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara selam vererek yaklaşır. Sonra ezan ile dalga geçen çocuğa “Ne kadar da güzel sesin var.” der. Çocuk bir peygamberin karşısında kendini muhatap olarak görünce şaşırır. Şaşkınlığını henüz üzerinden atamadan, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğun saçlarını okşar ve “Mescitte de bu güzel sesinle ezan okur musun?” diye sorarak onun elinden tutup mescide götürür.
O çocuk o günden sonra mescitte müezzinlik yapmaya başlar. İsmi Ebu Mansure olan bu Sahabe Efendimiz (ra), mescitte uzun bir süre müezzinlik yapar ve saçlarını ömür boyu kesmez. Çokça uzayan saçlarını kesmesi konusunda tavsiyede bulunanlara da öfkelenerek “O saçları kim okşadı bilmiyor musunuz?” diyerek, Peygamber Efendimiz’e (sas) olan muhabbetini dile getirir.
Yukarıdaki olayı analiz edelim: Suç işleyen bir çocuk var ve ezanı hafife alıyor. Tıpkı kendi evimizde bizim okuduğumuz ezan ile dalga geçen çocuk gibi. Bu suç karşılığında Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) nasıl davranıyor? Çocuğu yanına çağırmıyor, aksine, onun yanına kadar gidiyor. Bu, çocuğa değer vermektir ki “duygusal bir mükafat”tır. Arkadaşlarının yanında, çocuğun sesinin ne kadar güzel olduğunu söylüyor. Bu ise ikinci mükafattır ki buna da “sosyal mükafat” diyoruz. Daha sonra çocuğun saçını okşayarak, üçüncü kez mükafat vermektedir. Son olarak da elinden tutarak onu mescide müezzin olarak tayin etmektedir ki bu da dördüncü mükafattır.
Halbuki, Peygamber Efendimiz (sas), suç işlemiş bir çocuğun davranışını değiştirmek için cezaya başvurmadı. Aksine art arda dört defa mükafat verildi.
Teneke çalan çocuklar
Bir şahsın kapısının önünde bir grup çocuk teneke çalarak gürültü yapıyorlardı. Mahalleli ne kadar müdahale ettiyse de çocukları bu davranışlarından vazgeçiremediler. Bir gün, önünde gürültü yapılan evin sahibi, dışarı çıkarak çocukların yanlarına gitti. Onlarla konuşup bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre, çocuklar günün belirsiz vakitlerinde gelip gürültü yapmayacak, aksine anlaştıkları bir saatte gelecekler ve o saatte gürültü yapacaklardı. Anlaşmaya göre yapacakları gürültü karşılığında ise bu şahıstan para alacaklardı. Çocuklar bu anlaşmadan memnun oldular ve ertesi gün anlaştıkları saatte kapının önüne geldiler. Tenekelere, ellerindeki sopalarla vurarak gürültü yaptılar. Bir süre sonra, anlaşma yaptıkları şahıs kapıda göründü. Çocukların yanına gelerek, anlaştıkları şekilde bu gürültünün karşılığında belli bir ücret verdi.
Çocukları evlerine gönderdi. Çocuklar ertesi gün anlaştıkları saatte yeniden kapının önüne geldiler ve yeniden gürültü yaptılar. Şahıs yeniden çıktı ve çocuklara anlaştıkları parayı verdi. Ancak adamın, her seferinde evden geç çıkmasına kızan çocuklar, adamı ikaz ettiler ve geç gelmemesini söylediler. Ertesi gün mutat saatte çocuklar yine geldi ve gürültü yapmaya yeniden başladılar. Çocuklar uzun süre gürültü yaptıkları halde, şahıs yine gecikerek evden çıkıp çocukların yanına geldi. Çocuklara, artık anlaştıkları parayı vermekte zorlandığını söyledi. Çocuklar ile yeni bir anlaşma yapmak istediğini belirtti ve sordu:
“Acaba şu anda anlaşmış olduğumuz ücretin yarısını versem, yine gelir misiniz?” Çocuklar, zaten paralarını geç teslim eden şahsın bu teklifine kızdılar ve kabul etmediler. Zaten bu iş için boşa zaman harcadıklarından bahsettiler. Diğer çocuklar oyun oynayıp güzel vakit geçirirken, kendilerinin bu iş için kenarda oturup saatlerce beklediklerini ve şahsın yeni teklifini kabul etmediklerini ve bir daha da buraya gelmeyeceklerini söylediler.
Bu örneği de incelediğimizde ceza karşısında davranışlarını değiştirmeyen çocukların, mükafat aracılığı ile kötü davranışlarının kontrol altına alındığına ve daha sonra da tamamen ortadan kaldırıldığına şahit oluyoruz.
NEDEN CEZA VERİLMEMELİ?
Çocukların işledikleri suç karşılığında mümkün oldukça ceza verilmemelidir. Peki neden?
1- Ceza, çocuğun iç dünyasında ezilmişlik duygusu oluşturabilir. Bu ezilmişlik duygusu ile çocuk, yanlış davranışı devam ettirerek, kendisini cezalandıran şahsı cezalandırmak isteyebilir.
2- Ceza, hırs doğurup bir başka kötü davranışın tetikleyicisi olabilir.
3- İstediği bir davranışı ceza korkusu ile sergileyemeyen çocuk, iç dünyasındaki istek ile dış dünyadaki ceza arasında sıkışıp kalabilir. Bu ise çocuğun samimi olamamasına sebebiyet verir.
4- Ceza, küçük yaşta “öfke ve nefret” duygularına sebep olabilir.
“Ceza” dışa dönük bir terbiye metodudur ve baskıcıdır. İstediği bir davranışı ceza korkusu ile sergileyemeyen çocuk, iç dünyasındaki istek ile dış dünyadaki ceza korkusu arasında sıkışıp kalabilir. Bu da, çocuğun, sun’î ve samimi olmayan davranışlar sergilemesine neden olabilir.
alıntı
yeri geldiginde adul yerine ceza da verin derim ben yaa ahmeti bi gorseniz akillimi akilli bana diyor bazen tamam sucluyum ceza vermiycenmi diyorum sucunu biliyorsun ya onemli olan o bidaha yapmazsin temem diyorrr
oyoyoyoy yerim ben onu yerrrrr
Çocuğunuz, sizin istemediğiniz bir davranışı sergiliyorsa reaksiyonunuz nasıl olur? “Önce konuşurum, sonra ikaz ederim, hâlâ aynı davranışta ısrar ediyorsa ceza veririm” mi diyorsunuz?
Sanırım suç işleyen bir çocuğa mükafat vermek çoğumuzun başvurduğu bir yöntem değildir... Öyle ya, ‘mükâfat, güzel davranışın karşılığında verilir’ diye biliyoruz. Aslında bildiğimiz şey pedagojinin bugün ulaştığı nokta açısından doğru. Ancak pedagoji biliminin yarın ulaşacağı noktaya göre baktığımızda görüyoruz ki, suç işleyen çocuğa ceza vermek çok da doğru değildir.
Çünkü ‘ceza’ dışa dönük bir terbiye metodudur ve baskıcıdır. Ceza ile çocuk, iç dünyasında kabullenmediği bir davranışı, dış baskı ile kabul etmeye zorlanmaktadır. Vicdanda kabul görmeyen davranışlar samimi olmaktan uzaktır. Bir davranışın çocuk tarafından kabul edilebilmesi için, çocuğun iç dünyasında ve vicdanında o davranışın kabul görmesi gerekir. Vicdanın kabul etmediği ve iç dünyanın benimsemediği davranış çocuğun içte farklı, dışta farklı kişilik sergilemesine sebep olabilir.
Çocuk, ceza korkusu ile, belki istediğiniz davranışı sergiliyor olsa bile, üzerindeki ceza baskısı kalktığında, yeniden ve belki de daha da ağırlaşmış bir yanlış davranışa yönelebilir. O yüzden suç işleyen çocuklara ceza verirken çok iyi düşünmek gerekir. Çocuklarda yanlış davranış karşısında mükâfat verilmesi, ceza verilmesinden daha olumlu sonuçlar doğurur.
8-10 yaşlarında bir çocuğunuz var. Evde misafirleriniz olduğunda sizi misafirlere karşı hep mahcup ediyor. Siz ne zaman konuşmaya başlasanız, kullandığınız cümleleri alaya alarak ve eğip bükerek size karşılık veriyor. Ne kadar ikaz etseniz de bu davranışından vazgeçiremiyorsunuz. Sanırım sizinle böyle dalga geçen bir çocuğa mükafat vermek, aklınızın ucundan bile geçmez değil mi? Örneğimizi biraz daha zorlaştıralım. Siz dindar bir insansınız ve maneviyata çok önem veriyorsunuz. Abdest alıp namaz kılıyorsunuz. Namaz kılmak için ezan okuduğunuzda, çocuğunuz karşınıza geçiyor ve ezan ile dalga geçiyor, dil çıkartıp “bö bö böö” diyerek sizi tahrik ediyor. Ne yapardınız? Ezan ile dalga geçen çocuğunuza, mükafat verir miydiniz? Vermezdiniz, değil mi? Günümüz pedagoji bilimi de böyle bir çocuğun mükafatı hak ettiğini söyler.
Ama tarihin sayfalarını geriye doğru çevirdiğimizde, bu günün pedagoji bilimini çokça geride bırakan farklı bir yöntemle karşılaşıyoruz.
Yukarıdaki örneğin bir benzerini, Peygamber Efendimiz (sas)’de görüyoruz. Bir gün kendisi mescide doğru ilerlerken, okunan ezan ile dalga geçen çocukları görür. Çocuklar yol kenarındadır ve Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara selam vererek yaklaşır. Sonra ezan ile dalga geçen çocuğa “Ne kadar da güzel sesin var.” der. Çocuk bir peygamberin karşısında kendini muhatap olarak görünce şaşırır. Şaşkınlığını henüz üzerinden atamadan, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğun saçlarını okşar ve “Mescitte de bu güzel sesinle ezan okur musun?” diye sorarak onun elinden tutup mescide götürür.
O çocuk o günden sonra mescitte müezzinlik yapmaya başlar. İsmi Ebu Mansure olan bu Sahabe Efendimiz (ra), mescitte uzun bir süre müezzinlik yapar ve saçlarını ömür boyu kesmez. Çokça uzayan saçlarını kesmesi konusunda tavsiyede bulunanlara da öfkelenerek “O saçları kim okşadı bilmiyor musunuz?” diyerek, Peygamber Efendimiz’e (sas) olan muhabbetini dile getirir.
Yukarıdaki olayı analiz edelim: Suç işleyen bir çocuk var ve ezanı hafife alıyor. Tıpkı kendi evimizde bizim okuduğumuz ezan ile dalga geçen çocuk gibi. Bu suç karşılığında Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) nasıl davranıyor? Çocuğu yanına çağırmıyor, aksine, onun yanına kadar gidiyor. Bu, çocuğa değer vermektir ki “duygusal bir mükafat”tır. Arkadaşlarının yanında, çocuğun sesinin ne kadar güzel olduğunu söylüyor. Bu ise ikinci mükafattır ki buna da “sosyal mükafat” diyoruz. Daha sonra çocuğun saçını okşayarak, üçüncü kez mükafat vermektedir. Son olarak da elinden tutarak onu mescide müezzin olarak tayin etmektedir ki bu da dördüncü mükafattır.
Halbuki, Peygamber Efendimiz (sas), suç işlemiş bir çocuğun davranışını değiştirmek için cezaya başvurmadı. Aksine art arda dört defa mükafat verildi.
Teneke çalan çocuklar
Bir şahsın kapısının önünde bir grup çocuk teneke çalarak gürültü yapıyorlardı. Mahalleli ne kadar müdahale ettiyse de çocukları bu davranışlarından vazgeçiremediler. Bir gün, önünde gürültü yapılan evin sahibi, dışarı çıkarak çocukların yanlarına gitti. Onlarla konuşup bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre, çocuklar günün belirsiz vakitlerinde gelip gürültü yapmayacak, aksine anlaştıkları bir saatte gelecekler ve o saatte gürültü yapacaklardı. Anlaşmaya göre yapacakları gürültü karşılığında ise bu şahıstan para alacaklardı. Çocuklar bu anlaşmadan memnun oldular ve ertesi gün anlaştıkları saatte kapının önüne geldiler. Tenekelere, ellerindeki sopalarla vurarak gürültü yaptılar. Bir süre sonra, anlaşma yaptıkları şahıs kapıda göründü. Çocukların yanına gelerek, anlaştıkları şekilde bu gürültünün karşılığında belli bir ücret verdi.
Çocukları evlerine gönderdi. Çocuklar ertesi gün anlaştıkları saatte yeniden kapının önüne geldiler ve yeniden gürültü yaptılar. Şahıs yeniden çıktı ve çocuklara anlaştıkları parayı verdi. Ancak adamın, her seferinde evden geç çıkmasına kızan çocuklar, adamı ikaz ettiler ve geç gelmemesini söylediler. Ertesi gün mutat saatte çocuklar yine geldi ve gürültü yapmaya yeniden başladılar. Çocuklar uzun süre gürültü yaptıkları halde, şahıs yine gecikerek evden çıkıp çocukların yanına geldi. Çocuklara, artık anlaştıkları parayı vermekte zorlandığını söyledi. Çocuklar ile yeni bir anlaşma yapmak istediğini belirtti ve sordu:
“Acaba şu anda anlaşmış olduğumuz ücretin yarısını versem, yine gelir misiniz?” Çocuklar, zaten paralarını geç teslim eden şahsın bu teklifine kızdılar ve kabul etmediler. Zaten bu iş için boşa zaman harcadıklarından bahsettiler. Diğer çocuklar oyun oynayıp güzel vakit geçirirken, kendilerinin bu iş için kenarda oturup saatlerce beklediklerini ve şahsın yeni teklifini kabul etmediklerini ve bir daha da buraya gelmeyeceklerini söylediler.
Bu örneği de incelediğimizde ceza karşısında davranışlarını değiştirmeyen çocukların, mükafat aracılığı ile kötü davranışlarının kontrol altına alındığına ve daha sonra da tamamen ortadan kaldırıldığına şahit oluyoruz.
NEDEN CEZA VERİLMEMELİ?
Çocukların işledikleri suç karşılığında mümkün oldukça ceza verilmemelidir. Peki neden?
1- Ceza, çocuğun iç dünyasında ezilmişlik duygusu oluşturabilir. Bu ezilmişlik duygusu ile çocuk, yanlış davranışı devam ettirerek, kendisini cezalandıran şahsı cezalandırmak isteyebilir.
2- Ceza, hırs doğurup bir başka kötü davranışın tetikleyicisi olabilir.
3- İstediği bir davranışı ceza korkusu ile sergileyemeyen çocuk, iç dünyasındaki istek ile dış dünyadaki ceza arasında sıkışıp kalabilir. Bu ise çocuğun samimi olamamasına sebebiyet verir.
4- Ceza, küçük yaşta “öfke ve nefret” duygularına sebep olabilir.
“Ceza” dışa dönük bir terbiye metodudur ve baskıcıdır. İstediği bir davranışı ceza korkusu ile sergileyemeyen çocuk, iç dünyasındaki istek ile dış dünyadaki ceza korkusu arasında sıkışıp kalabilir. Bu da, çocuğun, sun’î ve samimi olmayan davranışlar sergilemesine neden olabilir.
alıntı
yeri geldiginde adul yerine ceza da verin derim ben yaa ahmeti bi gorseniz akillimi akilli bana diyor bazen tamam sucluyum ceza vermiycenmi diyorum sucunu biliyorsun ya onemli olan o bidaha yapmazsin temem diyorrr
oyoyoyoy yerim ben onu yerrrrr