Tek Kanatla Uçulmaz
Tek Kanatla Uçulmaz
Halkla aydını barıştırıp birleştirmek.
Bu, onun ilk içtimâî icraatıydı. Haçlı ordularının asırlarca saldırarak silâhla yapamadığını, Haçlı ruhu şimdi hile ile yapmaya çalışmış; bunun neticesinde de Osmanlı aydınını kafa ve kıyafet yönünden kendine benzetmeyi başarmıştı.
Tanzimat kafalı Osmanlı aydını, Avrupâî hâllerle dinî, millî hasletler arasında bir fark göremeyip Avrupâî hâlleri yaşamaya meyledince halk bu hareketleri hoş karşılamamış ve karşı çıkmıştı. Bunun üzerine aydınlar halkı küçümseyerek onu kendine benzetmeye çalışınca, halk da buna dinî-millî hasletlerini muhafaza ederek mukàbele etmiş, o zaman da halk-aydın çatışması başlamıştı.
Zamanla sınırlarımızı bir Haçlı ordusu gibi saran ve batıdan doğuya yayılan bu içtimâî yara; şehirlere, kasabalara köylere, hattâ hânelere kadar sirâyet etmiş ve devlet-millet bütünlüğü çatlamaya başlamıştı.
Bu çatışmayı ve çatlamayı fırsat bilen bâzı münafık mizaçlı insanlar, İslâm dininin fakir, fukara dini olduğunu, ona bağlı kalındığı müddetçe geri kalmışlıktan kurtulmanın mümkün olmadığını söyleyerek bu fikirlerini aydınlara mâl etmişlerdi. Bunlara karşı, “Ey insafsızlar! Bütün âlemi yutacak, birleştirecek, besleyecek, ışıklandıracak vasıflara sahip olan İslâmiyeti nasıl dar buldunuz ki, onu fukaralara ve mutaassıp bâzı hocalara tahsis ederek, Müslümanların yarısını İslâmın dışındaymış gibi göstermeye çalışıyorsunuz?” diye haykırdı.