T
Tevhid_Nur
Misafir
"Ben, idâresi altındaki memlekette içkiyi yasaklayıp, kendisi sarayında içki içen adama bi'at etmem!"
Bu sözler, Amed (Diyarbakır) ilinin Bısmıl (Bismil) ilçesine bağlı Çılsıtun (Kırksütun) köyünden mümtaz ve saygın bir şâhsiyet olan Şeyh Qâsım-é Haşim'e ait... 1640 yılında, Osmanlı padişâhı IV. Murad'a söylenmiştir.
İlmi, taqwası ve dinî önderliğiyle nam salmış olan Şeyh Qâsım, bir başka âlim olan Molla Heyder'in oğludur. Molla Heyder de Seyyîd Hacı Hûseyn el- Hûseynî'nin oğludur. O'nun babası da Seyyîd Haşim'dir. Seyyîd Haşim ise, Resûl-i Ekrem (saw)'in Kerbelâ'da şehîd olan torunu İmâm Hûseyn'in soyundan gelen bir seyyîddir.
Şeyh Sâîd'in dedesinin babası olan Molla Qâsım Efendi'nin yapısında var olan direnişçi, mücâdeleci, inqlâbcı ve hizbullâhî ruh, Kerbelâ'dan başlayıp süregelen Hûseynî bir rûh olarak, bu sülâlenin umde özelliğini oluşturmuştur.
"DİYARBEKR'E HOŞ GELMEDİNİZ"
IV. Murad, Bağdad Seferi'nden dönerken, yönetime karşı oluşan bu "ince durumları" gidermek için Amed ( Diyarbakır )'e uğrar. Etrafındakilere Kürdistan'ın durumunu, buradaki halkın yaşantısı ve kendi yönetimi konusunda ne düşündüklerini sorduğunda, bölgede kendi yönetiminden hoşnut olunmadığı ve halkın çoğunluğunun kendisine karşı olduğu söylenir. Bunun üzerine IV. Murad, bölgenin tüm ileri gelenlerinin, ağaların, şeyhlerin ve müderrislerin toplanmasını ve kendisine açıkça biatlerini bildirmelerini emreder. Bu emir üzerine, köyünde müderrislik yapmakta olan Seyyid Molla Qâsım-ê Haşimî'ye de gidilip, biat etmek için çağrılır. Fakat Seyyid Qâsım Efendi (yazının hemen başında belirttiğimiz gibi ) bu teklifi reddeder. (Bu şeyh, Şeyh Sâîd'in babasının dedesidir)
Aynı şekilde, Kürdistan'ın ileri gelen âîlelerinden biri olan Bedirhanî âîlesi ve bunlardan başka bazı şeyh ve âîleler de padişâh IV. Murad'ın çağrısını geri çevirirler. IV. Murad bu duruma çok kızar. Çünkü Kürdistan'ın şeyh ve mollaları, müderris ve âlimleri o derece büyük bir dinî statüye sahiptirler ki, IV. Murad'ın, saygınlığını ve otoritesini koruyabilmesi için Kürdistan şeyhlerinin biatlerini alması şarttır.
IV. Murad, kendisini çok rahatsız eden bu durum karşısında, kendisine muhâlefet edenlerin ortadan kaldırılmasını ve bu köyün ( Çılsıtun ) ve hatta civar köylerin yıkılmasını emreder.
TARİHİN GİZLEDİĞİ "ÇILSITUN QATLİÂMI"
Yıl 1640...
Yer Amed (Diyarbakır)'e bağlı Bismil ( Bısmıl ) ilçesinin Çılsıtun ( Kırksütun ) köyü...
Topyekûn bir halkın, şeyh ve mollaların önderliğinde başlattığı İslâmî direniş dalgasını kırmak için IV. Murad'ın verdiği emir ( ferman ) yerine getirilir ve Çılsıtun başta olmak üzere Bismil'in köyleri katliâma uğrar. Canını kurtarabilen birkaç çocuk ve kadından başka, herkesin canına kastedilir. Köyler boşaltılıp yıkılır ve köy halkından sağ kalanlar sürgün edilir. Suçları (!) saltanatı kabul etmemek, saltanata ve saraya değil, Qûr'an ve Sünnet'e dayalı bir İslâmî yönetim istemek, kendi topraklarında, kendilerine yapılan zulmü onaylamamak ve İslâm dışı kültürü özümseyememek. Bunun cezası da katliâm ve sürgün, kan ve şehâdet...
Şeyh Sâîd'in şeceresinin, Molla Heyder'in dedesi ve Seyyîd Hûseyn el- Hûseynî'nin babası Seyyîd Hâşimî'den itibaren "sır" olması, bu katliâm sebebiyledir. Çünkü bu olay sırasında her yer ateşe verildiği için, Şeyh Sâîd'in soy kütüğü ile ilgili mâlumat da yanar, kül olur. Gerçi Şeyh Sâîd'in babası Şeyh Mahmud Efendi'nin babası Şeyh Ali Septî Amedî, birçok kez konuşmalarında, "biz seyyîdiz, Resûlullâh'ın soyundanız" gibi ibâreler kullanır, ama şecere imhâ edildiği için Şeyh Sâîd soyu daha sonra seyyîdlik iddiâsında bulunmaz.
Katliâma sebep olan bu direnişin –önderi Şeyh Qasım-ê Hâşimî'nin hânımı, çocuk yaştaki oğlu Ali Septî ( Şeyh Ali Septî Amedî = Şeyh Sâîd'in dedesi – İ. S. ) ile beraber Meledî ( Malatya )'ye hîcret eder. Mümtaz bir âîlenin çocuğu olan Ali Septî, burada tedrisat görmeye devam eder. Daha sonra, Bağdad'da bulunan Mewlâna Xâlid-ê Bağdadî'nin bir yakını tarafından oraya çağrılır; hânımına, "ben Mewlâna Xâlid'in yanına gideceğim, istersen beni bekle, istersen seni boşayayım!" dediğinde, hânımı Bağdad'a gitmesine razı olmayınca, ondan boşanıp Mewlâna Xâlid'in yanına, Bağdad'a gider.
Ülkede içki içilmesini yasaklayan IV. Murad,içkiden ölür. Tahta Sultan İbrahim geçer.
Uzun bir süre Mewlâna Xâlid'in yanında kalan Şeyh Ali Septî Efendi, daha sonra Mewlâna Xâlid'in vâsiyeti üzerine O'nun bir hâlifesi olarak Kürdistan'a geri döner. Önce bir süre Amed'de kalır, daha sonra Mezrâ ( Elâzığ )'nın Palo ( Palu ) ilçesine gidip, orada tekke ve medresesini tesis eder.
Şeyh Sâîd'in dedesi Şeyh Ali Septî Amedî Efendi'nin hayatı, İslâm ilmi ve seyâhattır. Çılsıtun'dan Meledî'ye, ordan Bağdad'a, Bağdad'dan Amed'e ve ordan da Palo'ya...
Kaynak: Şeyh Sâîd Qıyâmı-1/İbrahim Sediyani-Haksöz Dergisi
Bu sözler, Amed (Diyarbakır) ilinin Bısmıl (Bismil) ilçesine bağlı Çılsıtun (Kırksütun) köyünden mümtaz ve saygın bir şâhsiyet olan Şeyh Qâsım-é Haşim'e ait... 1640 yılında, Osmanlı padişâhı IV. Murad'a söylenmiştir.
İlmi, taqwası ve dinî önderliğiyle nam salmış olan Şeyh Qâsım, bir başka âlim olan Molla Heyder'in oğludur. Molla Heyder de Seyyîd Hacı Hûseyn el- Hûseynî'nin oğludur. O'nun babası da Seyyîd Haşim'dir. Seyyîd Haşim ise, Resûl-i Ekrem (saw)'in Kerbelâ'da şehîd olan torunu İmâm Hûseyn'in soyundan gelen bir seyyîddir.
Şeyh Sâîd'in dedesinin babası olan Molla Qâsım Efendi'nin yapısında var olan direnişçi, mücâdeleci, inqlâbcı ve hizbullâhî ruh, Kerbelâ'dan başlayıp süregelen Hûseynî bir rûh olarak, bu sülâlenin umde özelliğini oluşturmuştur.
"DİYARBEKR'E HOŞ GELMEDİNİZ"
IV. Murad, Bağdad Seferi'nden dönerken, yönetime karşı oluşan bu "ince durumları" gidermek için Amed ( Diyarbakır )'e uğrar. Etrafındakilere Kürdistan'ın durumunu, buradaki halkın yaşantısı ve kendi yönetimi konusunda ne düşündüklerini sorduğunda, bölgede kendi yönetiminden hoşnut olunmadığı ve halkın çoğunluğunun kendisine karşı olduğu söylenir. Bunun üzerine IV. Murad, bölgenin tüm ileri gelenlerinin, ağaların, şeyhlerin ve müderrislerin toplanmasını ve kendisine açıkça biatlerini bildirmelerini emreder. Bu emir üzerine, köyünde müderrislik yapmakta olan Seyyid Molla Qâsım-ê Haşimî'ye de gidilip, biat etmek için çağrılır. Fakat Seyyid Qâsım Efendi (yazının hemen başında belirttiğimiz gibi ) bu teklifi reddeder. (Bu şeyh, Şeyh Sâîd'in babasının dedesidir)
Aynı şekilde, Kürdistan'ın ileri gelen âîlelerinden biri olan Bedirhanî âîlesi ve bunlardan başka bazı şeyh ve âîleler de padişâh IV. Murad'ın çağrısını geri çevirirler. IV. Murad bu duruma çok kızar. Çünkü Kürdistan'ın şeyh ve mollaları, müderris ve âlimleri o derece büyük bir dinî statüye sahiptirler ki, IV. Murad'ın, saygınlığını ve otoritesini koruyabilmesi için Kürdistan şeyhlerinin biatlerini alması şarttır.
IV. Murad, kendisini çok rahatsız eden bu durum karşısında, kendisine muhâlefet edenlerin ortadan kaldırılmasını ve bu köyün ( Çılsıtun ) ve hatta civar köylerin yıkılmasını emreder.
TARİHİN GİZLEDİĞİ "ÇILSITUN QATLİÂMI"
Yıl 1640...
Yer Amed (Diyarbakır)'e bağlı Bismil ( Bısmıl ) ilçesinin Çılsıtun ( Kırksütun ) köyü...
Topyekûn bir halkın, şeyh ve mollaların önderliğinde başlattığı İslâmî direniş dalgasını kırmak için IV. Murad'ın verdiği emir ( ferman ) yerine getirilir ve Çılsıtun başta olmak üzere Bismil'in köyleri katliâma uğrar. Canını kurtarabilen birkaç çocuk ve kadından başka, herkesin canına kastedilir. Köyler boşaltılıp yıkılır ve köy halkından sağ kalanlar sürgün edilir. Suçları (!) saltanatı kabul etmemek, saltanata ve saraya değil, Qûr'an ve Sünnet'e dayalı bir İslâmî yönetim istemek, kendi topraklarında, kendilerine yapılan zulmü onaylamamak ve İslâm dışı kültürü özümseyememek. Bunun cezası da katliâm ve sürgün, kan ve şehâdet...
Şeyh Sâîd'in şeceresinin, Molla Heyder'in dedesi ve Seyyîd Hûseyn el- Hûseynî'nin babası Seyyîd Hâşimî'den itibaren "sır" olması, bu katliâm sebebiyledir. Çünkü bu olay sırasında her yer ateşe verildiği için, Şeyh Sâîd'in soy kütüğü ile ilgili mâlumat da yanar, kül olur. Gerçi Şeyh Sâîd'in babası Şeyh Mahmud Efendi'nin babası Şeyh Ali Septî Amedî, birçok kez konuşmalarında, "biz seyyîdiz, Resûlullâh'ın soyundanız" gibi ibâreler kullanır, ama şecere imhâ edildiği için Şeyh Sâîd soyu daha sonra seyyîdlik iddiâsında bulunmaz.
Katliâma sebep olan bu direnişin –önderi Şeyh Qasım-ê Hâşimî'nin hânımı, çocuk yaştaki oğlu Ali Septî ( Şeyh Ali Septî Amedî = Şeyh Sâîd'in dedesi – İ. S. ) ile beraber Meledî ( Malatya )'ye hîcret eder. Mümtaz bir âîlenin çocuğu olan Ali Septî, burada tedrisat görmeye devam eder. Daha sonra, Bağdad'da bulunan Mewlâna Xâlid-ê Bağdadî'nin bir yakını tarafından oraya çağrılır; hânımına, "ben Mewlâna Xâlid'in yanına gideceğim, istersen beni bekle, istersen seni boşayayım!" dediğinde, hânımı Bağdad'a gitmesine razı olmayınca, ondan boşanıp Mewlâna Xâlid'in yanına, Bağdad'a gider.
Ülkede içki içilmesini yasaklayan IV. Murad,içkiden ölür. Tahta Sultan İbrahim geçer.
Uzun bir süre Mewlâna Xâlid'in yanında kalan Şeyh Ali Septî Efendi, daha sonra Mewlâna Xâlid'in vâsiyeti üzerine O'nun bir hâlifesi olarak Kürdistan'a geri döner. Önce bir süre Amed'de kalır, daha sonra Mezrâ ( Elâzığ )'nın Palo ( Palu ) ilçesine gidip, orada tekke ve medresesini tesis eder.
Şeyh Sâîd'in dedesi Şeyh Ali Septî Amedî Efendi'nin hayatı, İslâm ilmi ve seyâhattır. Çılsıtun'dan Meledî'ye, ordan Bağdad'a, Bağdad'dan Amed'e ve ordan da Palo'ya...
Kaynak: Şeyh Sâîd Qıyâmı-1/İbrahim Sediyani-Haksöz Dergisi