ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
Eski tarihi kaynaklarda Tatar ismi, Moğol kavimlerinden bir kavme verilmiş olup, bu kavmin fertleri Cengiz Han ordusunun öncü kuvvetleri hükmünde olduğundan, Orta Çağda Moğol isminin eşanlamlısı olarak kullanılmıştır. Nitekim, Arap ve İran tarihi kaynaklarında bu mânâ ile geçmektedir. Daha sonra bütün Turan kavimlerine genelleme yapılarak “Tatarlar,” bunların bulundukları kuzey ülkelere de Tataristan denilmiştir.
Bugün Tatar ismi, soy gösteren, başka bir deyimle kavmî etnik bir tabir değildir; tarihî kimliği bildiren bir kelimedir. Tarihte Moğol idaresinde yaşamış kuzey Türklerine verilen isimdir. Tarih araştırmacıları, Tatarların tarihi seyir içinde Moğollorla birlikte aşırı kaynaşmaları uzun süre iç içe birlikte yaşamaları neticesinde genetik olarak Moğollara benzerlik gösterseler de, dil, ahlâk, örf ve âdetleri itibariyle Türklere daha yakın oldukları konusunda görüş birliği içindedirler. Vaktiyle Cengiz Han sülâlesinden Coci Han hanedanının hüküm sürdüğü topraklarda, yani Kıpçak devleti sınırları içinde yaşamışlardır.
14. yüzyılda Müslümanlığı kabul eden ve Sünnî olan Tatarlar Türkistan’ın İslâmlaştırılmasında önemli rol oynadılar. Bu gün Rusya’da kendilerine “Tatar” denilen Rusya Müslümanları, Moğol değildir; ataları Moğol idaresinde yaşamış ve zamanla Moğollar arasında İslâmı yaymış olan Türklerdir.
Bugün çoğu Rusya sınırları içinde, ülkenin orta batı kesiminde Urallar’ın batısında, Volga Irmağının orta çığırıyla Kama kolunun boylarında yaşar. Kazakistan’da ve daha az olmakla birlikte Batı Sibirya’da da yerleşmiş Tatarlar da vardır. Sayıları beş milyon civarındadır.
Tatarların dili, asıl Türkistan Türklerinin dili olan Çağatayca’dan ziyade Osmanlıca’ya yakındır. Bütün coğrafyacı seyyahlara göre sakin yapılı, çalışkan ve medeniyete fevkalade kabiliyetli insanlardır.
Üstad Bediüzzaman, 1950’den sonra Risale-i Nur hizmetinde bulunan Abdülvahid Tabakçı’nın Kafkasyalı ve Tatar olduğu mevzubahis edildiğinde çok iltifat etmiş ve şöyle demiştir: “Ben Tatarları beş vakit duama dahil etmişim. Bir zamanlar esarette iken, Kosturma’da iki ihtiyar Tatar kadını, bir küçük pencereden benim yiyeceğimi getirip, bana yardım ediyorlardı. Belki de onlar benim kurtulmama ve Risale-i Nur Külliyatını yazmama vesile olmuşlardı. Bütün Tatar kabilelerini beş vakit duama kabul etmişim. Hattâ 1948’de bana zehir veren Afyon savcısı da Tatardı. Abdülvahid, sen neredeyse onu ara bul, mektup yaz. Cehennemin azaplarını çekeceğimi bilsem, ondan hak talep etmeyeceğim. Hakkımı helâl ettim.”