14. Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizap ve cezbe, bir hakikat-i cazibedarın cezbesiyledir. 15. Fıtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelân-ı nümüvv der: “Ben sümbülleneceğim, meyve vereceğim.” Doğru söyler. Yumurtada bir meyelân-ı hayat var. Der: “Piliç olacağım.” Biiznillâh olur, doğru söyler. Bir avuç su, meyelân-ı incimad ile der: “Fazla yer tutacağım.” Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğruluğu demiri parçalar. Şu meyelânlar, iradeden gelen evâmir-i tekviniyenin tecellîleridir, cilveleridir. 16. Karıncayı emirsiz, arıyı yâsupsuz bırakmayan kudret-i ezeliye, elbette beşeri nebîsiz bırakmaz. Âlem-i şehadetteki insanlara inşikak-ı kamer bir mucize-i Ahmediye (a.s.m.) olduğu gibi, Mi’rac dahi âlem-i melekûttaki melâike ve ruhaniyâta karşı bir mu’cize-i kübrâ-yı Ahmediyedir ki, nübüvvetinin velâyeti bu keramet-i bâhire ile ispat edilmiştir ve o parlak zât, berk ve kamer gibi melekûtta şûlefeşân olmuştur. 17. Kelime-i şehadetin iki kelâmı birbirine şahittir. Birincisi ikincisine burhan-ı limmîdir; ikincisi birincisine burhan-ı innîdir. 18. Hayat, kesrette bir çeşit tecellî-i vahdettir. Onun için ittihada sevk eder. Hayat, birşeyi herşeye mâlik eder. 19. Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir, bir namus-u zîşuurdur. Sabit ve daim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş, kudret ona vücud-u hissî giydirmiştir, bir seyyâle-i lâtifeyi o cevhere sadef etmiştir. Mevcut ruh, mâkul kanunun kardeşidir. İkisi hem daimî, hem âlem-i emirden gelmişlerdir. Şayet nev’ilerdeki kanunlara kudret-i ezeliye bir vücud-u haricî giydirseydi, ruh olurdu. Eğer ruh, şuuru başından indirse, yine lâyemut bir kanun olurdu.
| [h=2]Lügatler : [/h] âlem-i emir : Cenâb-ı Hakkın emriyle yönetilen âlem; kanunlar dünyası (bk. ḳ-n-n; a-l-m) âlem-i melekût : İlâhî hükümranlığın tam olarak tecellî ettiği, görünmeyen, kâinatın iç yüzü (bk. a-l-m; m-l-k) âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya (bk. a-l-m; ş-h-d) berk : şimşek, yıldırım biiznillâh : Allah’ın izniyle burhan-ı innî : tümdengelim; eserden eseri yapana, olaylardan kanuna ulaştıran delil burhân-ı limmî : tümevarım; kanunlardan hâdiselere, sebeplerden neticelere, müessirden esere gitme usûl ve delili cevher : değerli taş cezbe : kendinden geçme hâli cilve : görünme, yansıma (bk. c-l-y) daimî : devamlı, sürekli evâmir-i tekviniye : Cenâb-ı Hakkın yaratmaya yönelik emirleri ve kanunları (bk. k-v-n) fıtrat : yaratılış, mizaç (bk. f-ṭ-r) fıtrat-ı zîşuur : şuurlu, bilinçli yaratılış (bk. f-ṭ-r; ẕî; ş-a-r) fıtrî : doğal, yaratılıştan gelen (bk. f-ṭ-r) hakikat-i cazibedar : asıl ve esasıyla çekici olan hakikat (bk. ḥ-ḳ-ḳ) incizap : cezb edilme, çekilme inşikak-ı kamer : Peygamberimizin (a.s.m.) bir işaretiyle Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi irade : istek, tercih, dileme (bk. r-v-d) ittihad : birleşme, birlik (bk. v-ḥ-d) kamer : ay kanun-u zîvücud-u hâricî : haricî (maddî) vücud sahibi bir kanun (bk. ḳ-n-n; ẕî;v-c-d) kelâm : ifade, söz (bk. k-l-m) kelime-i şehadet : “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim” ifadesi (bk. k-l-m; ş-h-d) kerâmet-i bâhire : ap açık keramet (bk. k-r-m) kesret : çokluk (bk. k-s-r) kudret : güç, iktidar (bk. ḳ-d-r) kudret-i ezeliye : varlığının başlangıcı olmayan ve ezelden beri var olan Allah’ın kudreti (bk. ḳ-d-r; e-z-l) lâyemut : ölümsüz (bk. mâ-lâ; m-v-t) mâkul : akla uygun mâlik : sahip (bk. m-l-k) melâike : melekler (bk. m-l-k) melekût : birşeyin iç yüzü, aslı, esası (bk. m-l-k) mevcut : var olan (bk. v-c-d) meyelân : eğilim, yönelme meyelân-ı hayat : hayat bulma meyli, arzusu, kabiliyeti (bk. ḥ-y-y) meyelân-ı incimâd : donma meyli, kabiliyeti meyelân-ı nümuvv : büyüme, gelişme meyli Mirac : Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk (bk. a-r-c) mu’cize-i Ahmediye : Peygamberimizin (a.s.m.) mu’cizesi (bk. a-c-z; ḥ-m-d) mu’cize-i kübrâ-yı Ahmediye : Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (a.s.m.) büyük mu’cizesi nâmus-u zîşuur : şuur sahibi yasa, kanun (bk. n-m-s; ẕî; ş-a-r) nebî : peygamber (bk. n-b-e) nev’i : tür, çeşit nübüvvet : peygamberlik (bk. n-b-e) ruhaniyât : ruhanîler, maddî yapısı olmayan varlıklar (bk. r-v-ḥ) sadef : inci kabuğu seyyâle-i lâtife : akıcı özelliğe sahip nuranî varlık (bk. l-ṭ-f) sıfat-ı irade : Cenâb-ı Hakkın irade sıfatı (bk. v-ṣ-f; r-v-d) şûlefeşân : ışık saçan tecellî : belirme, görünme (bk. c-l-y) tecellî-i vahdet : Allah’ın birliğinin tecellîsi, yansıması (bk. c-l-y; v-ḥ-d) velâyet : velîlik (bk. v-l-y) vicdan : insanın içinde bulunan ve iyiyi kötüden ayırabilen his vücud-u haricî : beden, vücut (bk. v-c-d) vücud-u hissî : duyu organları ile kavranabilen varlık (bk. v-c-d) yâsup : arı beyi
|