Konuya cevap cer

TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ 11.19.TAHLİLLER(DEVAMI)

       Bediüzzaman’ın İstanbul’a teşrifi münasebetiyle üniversiteli        bir Nur talebesinin arkadaşına yazdığı mektup
Sevgili        Üstadımızın teşrifinden dolayı bizi ve İstanbul’u tebrikinize teşekkür        ederim. Bu muhteşem, müstesna hadiseden dolayı, koca şehir kaynadı; için        için bayram yapıyor. Âlimi–cahili, fakiri–zengini, genci-ihtiyarı        mahkemelerde, otelde her yerde onu görmeye ve dinlemeye        koşuyor.
 Rüyalarımız dahi neş’e ve ferahla dolu... Düşmanlarımızın ise        yüzleri daha ziyade karardı. Nifaklarının hiçbir şey yapmadığını ve        yapamayacağını artık biliyorlar. Üstadımız, İstanbul’un şahsiyet devrinin        yadigârı olan herşeye yeniden can verdiler. Kardeşlerimizin gözünde,        şehrin manzarası birden bire değişti. Ayasofya, Sarayburnu’na kadar        uzandı. Minarelerinde yine ezan-ı Muhammedî (a.s.m.) okunuyor; içinde,        hâfızlar yeniden Kur’ân-ı Kerîm tilâvetine başladılar. Fâtih, hergün        türbesinden kalkarak, fethettiği şehrin büyük ve mübarek misafirine,        “Hoşgeldiniz!” diyor ve onu tebrik ediyor. Yeni Camiin şerefesinden,        Beyoğlu’nun en karanlık ve mülevves izbesine kadar nüfuz edecek ışık        tufanını şimdiden görür gibi oluyoruz. Hepsinin, Ayasofya’nın, Fâtih’in,        Sultan Ahmed’in, Eyüb’ün ve Süleymaniye’nin ve bütün Müslüman İstanbul’un        hicap perdelerini yüzlerinden atışı ve bize daha muhteşem ve daha samimî        görünmeleri, bu büyük teşriften ve bu ulvî nurdan... Üstadımız, artık bu        şehrin güneşi. O giderse, ufkundaki güneş de onu takip edecek ve milyonluk        şehir kararıverecek. Tesellîmiz, Fâtih şehrinin Risale-i Nur’la        aydınlanacağı ve parlayacağı ümididir.
 Üstadımızın teşrifini telefonla        haber verdikleri zaman, cansız vücudumdan birden bire bir cereyan geçti.        Öldürücü ve uyuşturucu değil; dirilten, canlandıran bir cereyan... Maddî        ve mânevî varlığımın bir anda kuvvet bulup, muazzam bir mıknatısın beni        çektiğini hissettim. Ağır Ceza Mahkemesine vâsıl olduğum zaman, biraz        evvelki tahassüslerimin bütün cemiyette hâkim olduğunu fark ettim.        Mahkemenin içi ve dışı tıklım tıklım dolu idi. Kalabalığı yararak içeri        girmek istedim; fakat gözüm iki üniversiteli talebenin arasında yürüyen        Üstada ilişti. Mânâsıyla olduğu kadar, maddesi ve kıyafeti ile de bam        başka olan ve şu anda milyonlarca gözün onun üzerinde toplandığı müstesna        varlık, sanki hiçbir şeyle alâkadar değildi ve hiçbir hadiseden haberi        yoktu…

       Mahkemenin içindeyim. Ulvî isim zikredilir edilmez, büyük        adam koca bir milletin, dinin ve devrin tarihî mümessili olarak içeri        girdi. Ufak bir kaynaşmayı müteakip çıt yok. Herkes, bu muhteşem ve        muazzam ânın mânâsını ve heyecanını duymakta...
 “Hastayım” demelerine        rağmen, Üstadımızın yerlerinden yıldırım gibi fırlayarak itiraz ve        izahları, mahkeme heyetinin hayranlıkla büyük adamı seyri... İkinci        celsede daha muazzam bir kalabalık... Üstadımızın, vukufsuz ehl-i vukuf        raporuna bizzat verdikleri harikulâde cevaplar ve mahkemenin 5 Mart’a        tâliki... Titreyerek, günah ve zaaflarıma bin teessüf ve tevbe ederek        yaklaşıp, mübarek ellerini sonsuz bir iştiyakla öptüğüm ve içimi ter temiz        tutmaya çabalayarak gözlerini bulmaya cesaret ettiğim o an, o gün,        hâtıralarımın en büyük ve en nâdide yadigârı olacak. Üniversiteli diğer        kardeşlerim, Üstadımızın hizmetinde bulunmakla şeref-i uzmâya kavuşmuşlar.        O Üstadımızdan, Cenâb-ı Hak ebediyen razı olsun ve bütün talebelerine ve        bilhassa benim gibi biçare, zavallı ve âcizlere akıl, dirayet, azim ve        ihlâs ihsan buyursun. Âmin.
 Evet, kardeşim, bu asrın mânevî şahı        olduğu, hayatı ve eserleriyle sâbit olan bir Üstadın eserlerini biz        muhtaçlara lûtfeden Cenâb-ı Hakka hadsiz şükürlerle beraber, şu zamanın        yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümüne mâruz        heyet-i İslâmiyeye en nâfi bir nur ve dalâlet vâdilerinde hayrete düşenler        için en doğru bir rehber olan Risale-i Nur’u, ölünceye kadar okuyacağız,        neşredeceğiz inşaallah.

       Elbaki        Hüve’l-Baki
 İstanbul Üniversitesi Nur        talebelerinden
 Kâmil

      


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst