Konuya cevap cer

                          TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ

 11.22.TAHLİLLER(DEVAMI)

           

       (Bu mektup        Samsun’da münteşir Büyük Cihad gazetesinde intişar etmiştir. Müfterilerin        tahrikâtıyla Samsun’da muhakeme açılmasına sebep olmuştur. Muhakeme        beraatle neticelenmiştir.)
      
Âlem-i İslâmın halâskârı, ehl-i imanın sertâcı, Risale-i        Nur’un tercümanı Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine!
 
 Bu        defa dindar Demokratların delâletiyle Afyon Mahkemesince Risale-i Nur’un        serbestiyetine, bütün risale, mektup ve mecmualarının suç mevzuu teşkil        etmediğinden iadelerine karar verilmesini, senelerce evvel ilân ettiğiniz        “Risale i Nur benim değil, Kur’ân’ın malıdır; Kur’ân’ın feyzinden        gelmiştir. Hiçbir kuvvet onu Anadolu’nun sinesinden koparıp atamayacaktır.        Risale-i Nur Kur’ân’a bağlıdır; Kur’ân ise Arş-ı Âzamla bağlanmıştır.        Kimin haddi var ki, onu oradan söküp atsın?” diye olan hakikatli        beyanatınızın açık bir tezahürü ve bu ulvî hizmetinizin İlâhî ve Kur’ânî        olduğunun parlak bir delili bilerek, bu beraat kararının âlem-i İslâmın ve        bâhusus bu millet-i İslâmiyenin saadetlerinin başlangıcı olması        itibarıyla, başta, bütün varlığıyla bu zaferleri bekleyen ve Nur ailesine        reis ve hakikatler deryasına kaptan tayin edilen ve zulmet-i küfürle        tuğyan etmiş insanlığa hâdi ihsan olunan aziz, sevgili Üstadımız ve buna        vesile olmakla ehl-i imanı kendilerine dost ve taraftar eyleyen dindar        Demokratları ve âdil heyet-i hâkimeyi sonsuz minnetlerle tebrik eder ve        arz ederiz ki:
 
 Uzun senelerden beri terakki ve teâlîsi için        çalıştığınız ve uğrunda fedâ-yı nefis ve can eylediğiniz hakikat-i        Kur’âniyenin bugün bütün bir memleket, bir millet çapında ehl-i imanın        kalblerine sürurlar getirerek fevkalâde inkişafı, hizmetine memur        kılındığınız ve bilfiil muvaffak olduğunuz kudsî dâvâ ve hizmetinizin ne        kadar yüksek ve parlak olduğunu güneş gibi ispat        ediyor.

       Yirmi beş, otuz seneden beri bütün mânilere ve sıkıntılara        rağmen bu kadar sabır ve metanetiniz ve Kur’ân’dan kalb-i münevverinize        gelen Risale-i Nur’un neşri cihetinde bu harika hizmet ve mücahedeleriniz,        istikbalin nesillerine ve İslâmın kahraman mücahidlerine bir nümune-i        iktida ve imtisal oluyor. Kur’ân güneşinin sönmeyen nurları ve ebedî        lem’aları olan Nur şuâlarıyla cehl ve dalâlet karanlıklarını izale ederek,        milyonlar kalbleri o nurla nurlandırıp ehl-i imanı kendinize minnettar        ettiniz. Bu vatan ve bu millet, bu tarih ve bu toprak, sizin bu        hizmetinizi, bu fedakârlığınızı hiçbir zaman unutmayacaktır. Ebediyet        âlemine göç eylediğinizde dahi sizin bu hizmetiniz bir çekirdek olup,        ondan fışkıran bir şecere-i âliye her tarafı kaplayacak ve o Nur ağacının        etrafına toplanan büyük cemaatler ve Risale-i Nur’un yükselen ebedî        şuâları, o hizmetinizi ilelebed ve daha parlak ve daha şâşaalı idame        edecekler.
 
 Siz, Risale-i Nur’un tercümanı haysiyetiyle ve bu iman        hizmetinizin İslâm ufuklarında parlaması cihetiyle gelen, bu asrın bir        hidayet serdarısınız.
 
 Kur’ân-ı Kerîmin on dördüncü asr-ı        Muhammedîdeki (a.s.m.) aziz dellâlı ve o müthiş zamanın müthiş zulümatına        karşı nur-u Kur’ân’la mukabele eden büyük fedakârı ve Risale-i Nur’un yüz        binler nüshalarını yüz binler talebelerinin kalemleriyle her tarafta        neşredip dinsizliğe ve küfr-ü mutlaka karşı bir sedd-i Kur’ânî tesis eden        muhteşem kahramanı sevgili Üstadımız,
 
 Âlemlere rahmetler ve        saadetler getiren ve insanlığa selâmet ve teselliler bahşeden bu mukaddes        hizmetinizle ehl-i imana zuhurunu müjde verip ispat ettiğiniz ve emareleri        gözükmeye başlayan ve bütün kıt’alara şâmil hâkimiyet-i İslâmiyenin nurlu        ve büyük bayramını bütün ruhumuzla tebrik eder, Cenâb-ı Haktan uzun        ömürlerinize dualar eder, ellerinizden tâzimle        öperiz.

       Ankara Üniversitesi        Nur talebelerinden
 
 İsmail, Salih, Atıf, Ahmed, Ziya, Mehmed,        Abdullah

      
       Lügatler :        
       âlem : dünya, evren
âlem-i        İslâm : İslâm dünyası
Arş-ı Âzam : Allah’ın büyüklük ve        yüceliğinin tecelli ettiği yer
arz etmek : sunma, ifade        etme

       asr-ı        Muhammedî : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) asrı,        yaşadığı dönem
aziz : çok değerli,        izzetli
bâhusus : bilhassa, özellikle
beraat : temize        çıkma, suçsuz olduğu anlaşılıp serbest bırakılma
beyanat :        açıklamalar
bilfiil : fiilen, gerçekte
Büyük Cihad        gazetesi : Samsun’da haftalık olarak yayınlanan bir gazete

       cehil : cahillik, bilgisizlik
Cenâb-ı        Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi        Allah
dalâlet : hak yoldan ayrılma,        sapkınlık
dâvâ : iddia
delâlet : delil olma,        işaret etme

       dellâl : davetçi, ilân edici
ebedî        : sonu olmayan sonsuz
ebediyet âlemi : sonsuzluk âlemi;        âhiret
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye        inananlar, mü’minler
emare : belirti, iz
fedakâr : her        türlü zahmetlere göğüs gererek dâvası uğruna en değerli şeylerini feda        eden
fedâ-yı nefis ve can : can ve nefsi feda        etme
fevkalâde : olağanüstü
feyiz : bereket,        bolluk
had : sınır
hâdi : doğru yolu        gösteren
hakikat : esas, doğru, gerçek
hakikat-i        Kur'âniye : Kur’ân gerçeği ve onun gerçek mânâsı

       hâkimiyet-i        İslâmiye : İslâmiyetin        hâkimiyeti
halâskâr : kurtarıcı

       haysiyet : itibar, özellik
heyet-i        hâkime : hâkimler heyeti, kurulu

       hidayet : doğru ve hak yol
idame :        devam ettirme
idrak : anlayış, kavrayış
ihsan :        bağış, ikram
İlâhî : Allah’a ait

       ilelebed : sonsuza kadar
imtisal :        uyma, yerine getirme
inkişaf etme : ortaya çıkma,        açılma
intişar : yayılma

       istikbal : gelecek
itibarıyla        : özelliğiyle

       izale : giderme
kalb-i münevver :        nurlanmış kalb, nurlu gönül
kudsî : mukaddes, yüce,        kutsal

       küfr-ü        mutlak : sınırsız inançsızlık; Allah’ı ve Allah’tan gelen her şeyi        inkâr etme
lem’a : parıltı

       mâni : engel
mecmua :        derleme eser, kitap

       metanet : sağlamlık
mevzu :        konu
millet-i İslâmiye : İslâm milleti;        Müslümanlar
minnet : iyilik karşısında kendini borçlu        hissetmek

       minnettar : şükran        duyma
muhakeme : dâvânın hâkim tarafından ele        alınması

       mukabele : karşılık
mukaddes :        kutsal, yüce
muvaffak : başarılı

       mücahede : cihad etme, din uğrunda çaba        harcama
mücahid : cihad eden
müfteri :        iftiracı
münteşir : yayılmış olan

       müthiş : dehşet veren,        korkunç
neşir : basma, yayma
nur-u Kur'ân : Kur’ân’ın        nuru
nümune-i iktida : örnek alınıp uyulacak nümune,        model
nüsha : kopya

       rahmet : İlâhî şefkat,        merhamet
reis : başkan
saadet :        mutluluk

       sedd-i        Kur'ânî : Kur’ân’ın yıkılmaz seddi,        kalesi
selâmet : esenlik, güven
serbestiyet :        serbest olma

       serdar : kumandan
sertâc :        baş tacı
sine : göğüs, kalp
sürur : mutluluk,        sevinç

       şâmil : kapsayan
şâşaalı :        gösterişli, göz alıcı
şecere-i âliye : yüce soy        ağacı
şuâ : bir ışık kaynağından çıkan ışık        telleri
tahrikât : tahrikler, kışkırtmalar
tayin        edilen : atanan, görevlendirilen

       tâzim : büyüklüğe karşı duyulan hürmet,        saygı
teâlî etmek : yükselmek, yücelmek
terakki        : ilerleme

       tesis : kurma,        yerleştirme
teşkil etme : oluşturma, meydana        getirme
tezahür : belirme, görünme
tuğyan : azgınlık,        isyan ve inançsızlıkta çok ileri gitme
ulvî : yüce,        büyük

       zuhur : belirme,        görünme
zulmet-i küfür : inkâr karanlığı

       zulümat :        karanlıklar


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst